Ne Hikaye?

Olayların, olguların, eylemlerin, söz, görüntü ve sesler aracılığıyla bize belirli bir bakış açısından sunulduğu, bakış açısının da temelde ‘fiziksel’ ve ‘zihinsel’ konumda iki unsuru barındırdığı ileri sürülür. Anlatıcının ve dinleyicinin, anlatılan “hikaye”ye karşı mesafesi bu iki unsuru içerirken, hikaye kendi varlığıyla “gerçek” dünyanın bir yeniden üretimini oluşturma yetisine sahip olur. Bir anlatıda gerçeğin yerini mecazlar, dolayımlar, metaforlar alabilir ve gerçeğin akışkan doğası ile kurgunun olasılıklara açık evreni birbirine bulaşabilir. Peki, sanatsal eylem, anlatının bir üretimi ya da anlatma eylemi olarak tanımlanabilir mi? Sanat üretimi bir hikaye anlatabilir, anlattığı hikayeye izleyiciyi ortak etmekte hevesli olabilir mi? Ya da sözün ötesine geçerek, ortak bilginin, birikimin, müşterek deneyimin aktarıldığı görsel/görüntüsel hikayeler anlatabilir mi?

"Ne Hikaye?" başlıklı sergi de bu sorular etrafında bir araya gelen Hande Varsat, Aras Seddigh ve Meltem Işık’ın kimlik, beden, gerçeklik ve kurgu kavramları etrafında anlattıkları görsel hikayelerini 25 Mayıs – 7 Temmuz tarihleri arasında Kasa Galeri'de bir araya getiriyor.

Çalışmalarında, sosyokültürel deneyimlerden ve bireysel çelişkilerden yola çıkan Hande Varsat, bu coğrafyaya ait kadın kimliğine dair konular ve geleneğin toplumsal kültür üzerindeki etkilerini araştırıyor. Sergide yer alan “Kafes”, “İsimsiz otoportre” ve “Hayallerimi bana bırak” isimli fotoğraf/enstalasyonları, kadın kimliğine ve geleneğe dair sorgulama sürecinden sıyrılarak yerini daha çok bireysel bir meseleye, bir benlik arayışına bırakıyor. Sanatçı, farklı doğrular arasında yaşama tutunmaya çalışırken, seçimlerini, hayallerini, içini, dışını göremez hale gelebilen öznelliklerin, benliğine yeniden ulaşmaya çabalama hikayelerini semboller aracılığıyla anlatıyor.

Üretimlerinde zamansızlık, mekansızlık, dil, kimlik arayışı gibi kavramları ele alan Aras Seddigh, canlı ile cansız öğeleri, makina ile insanı birleştirerek “melez” figürler yaratıyor. Gerçek ile kurgunun iç içe girdiği hikayeler yaratan sanatçının, “hangi noktalarda gerçeklik kurgulanır? Kurgu ve gerçekliğin, yapay ve doğalın muhtemel yer değişimi veya etkileşimi ne kadar hissedilebilir?” Sorularından yola çıkarak hazırladığı tuval enstalasyonu “Vigilance I ve II”, izleyicinin kendi hafızasından referanslarla anlamlandırabileceği görsel hikayeler kurguluyor.

 

Meltem Işık’ın nasıl gördüğümüz ve algıladığımız üzerine bir sorgulama olarak, bedenin aynı anda hem gören hem de görülen olma özelliği çerçevesinde gerçekleştirdiği “Aynı nehirde bir daha”, insanın kendisini harici araçların yardımı olmaksızın bir bütün olarak görmesinin imkânsızlığı etrafında şekilleniyor. Fotoğraflardan oluşan bir enstalasyon olarak ortaya çıkan aynı adlı serinin ilk kez izlenen bu parçası, sanatçının yaratma sürecinin heykel ve performansla yakından ilişkisine de vurgu yapıyor. Yaşayan, nefes alıp veren; geçicilikleriyle baş etmek adına çaresizce fotoğrafla belgelemeye kalkıştığı üç boyutlu yapıtlar olarak gözlemlediği bedenlerde Işık, hiçbir zaman bütününü göremediği kendine bakışı üzerine düşünerek kendi bedeniyle ilişkisini yansıtırken, izleyiciye de ortak deneyimler hakkında aşina olduğu bir hikaye sunuyor.