ÇİÇEK YARASI

İktidar alanlarının tesis ettiği; kadın/erkek, eşcinsel/heteroseksüel, deli/normal, göçmen/yerleşik, işçi/işveren gibi pek çok antagonistik direniş ve mücadele alanına işaret eden “Çiçek Yarası”, üç alandan oluşuyor. Galeri mekanında ilk odada Nurcan Gündoğan’ın “Sessiz Ağıt” isimli enstalasyonu, kişisel trajediden ortak bir acıyı çekip çıkarıyor. Sanatçının, yaşamdan koparılan, şiddet gören, yerinden edilen, özgürlüğü ve geleceği çalınan tüm “çocuklar”a bir ağıt olarak ortaya çıkardığı yerleştirme, başkasının acısına bakıp da görememek gibi, görüp de duyamadığımız bir müziğin etrafında şekilleniyor. Sanatçı, Friedrich Rückert’in ölen çocukları için yazdığı şiirleri 1904 yılında besteleyen Gustav Mahler’in notasyonunu küçücük çocuk ayakkabılarıyla yeniden kurguluyor. Duvar yüzeyinde küçük adımlardan oluşan bu notalar, duyamadığımız, sessiz bir ağıta dönüşüyor. Nurcan Gündoğan’ın “Ey İşçi” isimli video ve yerleştirmesi ise işçi mücadelesi ve adalet arayışını, mağdur ve dışlananların direnme ve kendilerini ifade etme araçları üzerinden didaktik bir dilden uzak şekilde ilişkisel bir yöntemle ortaya koyuyor. Sanatçının, Petrol-iş sendikasına üye olduktan sonra işten çıkarılan, büyük çoğunluğu kadın olan 132 Flormar işçisiyle gerçekleştirdiği görüşmeler, paylaşımlar ve süreçteki izlenimleriyle ortaya çıkardığı yerleştirme, direnişi stilize bir şekilde mekana taşıyor. Flormar’ın kadın emekçilerini selamlayan diğer bir çalışma da fonda 1 Mayıs şiiri eşliğinde makyajını tamamlayan bir kadın imgesinin izlendiği video. 1 Mayıs işçi ve Emekçiler bayramı için ilk Türkçe şiiri yazan kadın şair olarak bilinen Yaşar Nezihe (Bükülmez) tarafından 1923 yılında yazılmış bu şiirin arka fonu olduğu, aralarda flormar direnişinden de kadın seslerinin duyulduğu video, emek ve sermaye, üreten ve tüketen, sömürü ve direniş olgularını yüzümüze yansıtırken aynı zamanda kadın imgesine yönelik toplumsal yargıların da altını kazıyor.

 

Yasını tutamadığımız acılar, açık bir yara gibi kanamaya devam eder. Galeri mekanının ikinci odasında yer alan ve sergiyle aynı adı taşıyan “Çiçek Yarası” isimli yerleştirmesiyle Neriman Polat, içinde yaşadığımız coğrafyada sonu gelmeyen acılardan birine, kadın cinayetlerine anıtsal bir ağıt inşa ediyor. Metrelerce çiçekli pazen kumaşın, bir tür ritüel gibi, her bir çiçek deseninin tek tek ve ince ince kazınmasıyla ortaya çıkan bu çalışma, yası tutulamadan yeni yaraların açıldığı her bir güne işaret ediyor. Kazınan çiçeklerin her biri birer kurşun yarası gibi, aramızdan koparılan kadınlar, kayıplar ve elimizden alınan umutları anımsatıyor. Nerima Polat’ın üretimlerinde sıklıkla ve haklı bir ısrarla kendini gösteren kadın cinayetlerine yönelik söylemi “Barikat” isimli çalışmasında da beliriyor. Sanatçı, “Ev”in içindeki korunaksızlığı ve tekinsizliği anımsatan, ardında yaşanan acıların çoğu zaman görülmediği ya da görmezden gelindiği “kapılar”dan birini sergi mekanına taşıyor. Ancak bu kez o kapının ardında, kendini dışarıdan ya da içeriden gelebilecek ölümcül bir tehlikeye karşı savunmaya hazırlanan bir kadının imgesi izleniyor.  Evin artık bir “savaş” alanı olduğu bu sahnedeki kadın, yastıklardan oluşturduğu bir barikatın arkasında, silahı yanında ve sigarasını yakarken görülüyor. Bekleyişin gerilimi sürse de kadının yüzündeki cesaret ifadesi bu ev nöbetinin devam edeceğini bize anlatıyor.

 

Madun kılınan her türlü kimliğin, her bireyin içinde kaybolduğu, kaybedildiği… Felaketlerin gizlendiği bir kuyu vardır. Kuyu, karanlığı imleyen, toplumsal bilinçaltı ya da hafızayı yansıtan, acının saklandığı ve sessizliğin hâkim olduğu döngüyü aktaran ama aynı zamanda düşüncelerin, yaşamın ve varoluşun derinliği karşısında umut ilkesini de bize hatırlatan derinlikli ve evrensel bir metafordur. Neriman Polat ve Nurcan Gündoğan’ın galeri mekanının son odasında, bir hikayenin hem sonu hem de başlangıcı olarak inşa ettikleri kuyu, toplumsal yaranın/acının kaynağını, kötücül ve dipsiz bir karanlığı, korkulu rüyaları, yaşamın sancılı hakikati ölümün bir metaforu, bir iması olarak beliriyor. Ancak, tıpkı içinde su olmasının çevresindeki yaşama, hayata olanak vermesi gibi “Kuyu”da, yaşamın kaynağı olarak dişil gücü, mücadeleyi ve umudu da yankılıyor.

 

 

 

Neriman Polat (1968, İstanbul) Mimar Sinan Üniversitesi, Resim Bölümünden mezun oldu. 1990’lı yılların ortalarından itibaren, fotoğraf, video, text, yerleştirme işler üretiyor. Çalışmalarında şehir, kentsel dönüşüm, toplumsal cinsiyet, gündelik hayatın iktidar mekanizmaları ve şiddeti konu alıyor. Şeçili sergileri arasında “Şefkatsiz”, kişisel sergi, Merdiven Art Space, 2018, “İlk Raunt”, Galata Rum Okulu, 2018, “Kayıpta Saklı”, Karşı Sanat, 2016, “ İflah Olmaz”, Ark Kültür , 2016,  “Ev Nöbeti”, kişisel sergi, Depo, 2013, “Mütevazı Manzara” , kişisel sergi, C.A.M. Galeri, 2010,  Babaevi Apt. Kişisel sergi, Pi Art Works, 2008, 50.Venedik Bienali,”Düşler ve Çatışmalar”, “İnlimbo” Türkiye Pavyonu, 2003, 6.İstanbul Bienali ,”Tutku ve Dalga”,1999 bulunuyor. Sanatçının eserleri uluslararası birçok sergide yer almıştır. www.nerimanpolat.com

 

 

Nurcan Gündoğan (1976, İstanbul). Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat Tasarım Fakültesi, Bileşik Sanatlar programından mezun oldu. Genellikle enstalasyon işleri üretmektedir. Çalışmalarını çoğunlukla kadınlar, çocuklar, militarizm, toplumsal şiddet vb. konular üzerine şekillendirmektedir. Katıldığı sergiler arasında “Yüz Körlüğü” (Bayan Yanı,2018) “Ütopya”(Tüyap,2017), “Kendine Ait Bir Oda” (Ark Kültür 2017), “İflah Olmaz” (Ark Kültür 2016), “Ateşin Düştüğü Yer” (Depo, 2011) adlı sergiler sayılabilir.