RİTÜEL

 

RITUAL
Emin Mete Erdoğan / Hacer Kıroğlu / Kaan Fıçıcı

 

Gündelik yaşamda ve yaşamsal döngüsellik içindeki geçiş noktalarını oluşturan olaylar, jestler, ikonlar, imgeler ve  nesneler yoluyla birer ritüelistik edim biçimine dönüşmüştür. Kültürel kodların çoğulluğu, sembolik gerçekliğin inşası, kolektif kimliğin araçları olarak ritüeller ve yaratıcı edim ritüeli olarak sanat arasındaki ilişkiyi araştıran “Ritüel” başlığındaki bu sergi, üretimlerin ortak bir kurguda yanyana gelmesiyle, tekrar, örüntü ve harekete dayanan, sembolik imgelerle aktarılan, meditatif bir deneyim alanı kuruyor.

Emin Mete Erdoğan, “Güneş Ana” heykeli ile “Yer ve Gök” isimli resimlerinde kutsal olanın zaman içindeki değişim ve dönüşümlerine odaklanıyor. Mitoloji tarihinde eskinin dişil tanrılarının, hakim ideoloji tarafından eril bir forma dönüştürüldükleri sıklıkla izlenir. Ayrıca ana tanrıça figürünün rütbesinin düşürülüp melek formuna dönüştürülmesi de bu anlatılarda rastlanılan bir durumdur. Bu çalışma, Güneş'in temsili olan ayçiçeğini bir harpi’nin (yarı insan yarı hayvan mitolojik bir figür) elinde tuttuğu görülür. Güneş imgesi şamanizm, paganizm ve teizm için tarih boyunca önemli bir sembol olmuştur. Güneş'i elinde tutan hakimiyetin de sahibidir. Sanatçı, kendi öznel bağlamından çıkıp daha geniş anlamlar üreten kadim düşünce sistemleri arasında bir etkileşim alanı yaratıyor.

Sanat pratiğinde tekrar, tekrardaki aynılık ve farklılık, eyleme bağlı olarak ses, ritim ve iz üzerine çalışanHacer Kıroğlu, “Kilim” isimli çalışmasını tekrara dayalı ritmik karalamalarla oluşturduğu yüzeylerle, Anadolu kilimleri arasında kurduğu ilişkiden yola çıkarak üretiyor. “Kilim”, 19. Yy. İçel, Mut yöresine ait, ejderha, koç boynuzu, canavar izi, nazarlık, kazayağı ve kuş motiflerinden meydana gelmiş, daha çok canı koruma anlamının öne çıktığı bir kilimin bir çeşit yeniden üretimi. Göçebe halkların sanatlarında görülen ritim duygusu ve geometrik deha, dokumalarda kullanılan motiflerin ifade ettiği güçlü anlamlar ve dokuma pratiğinin ses, hareket ve konsantrasyonla ortaya koyduğu ritüel eylem; sanatçının bu çalışmayla peşine düştüğü ortak bir dil arayışının sonucu olarak beliriyor.

 Kaan Fıçıcı, “Ritoloji Serisi: İsimsiz” adlı resminde, günümüz ve erken dönem toplumları arasında ritüel kavramı çerçevesinde özdeşlik kurarken, bu verileri görsel bir etnografik envanter şeklinde inceliyor. Ritüel tasvirlerin kurgu imgeleri olan mandalalara öykünen sanatçı, bu aksiometrik görsel dille, farklı zaman dilimlerine ait imgeleri bir arada barındırarak heterotopik ritüel mekanlar üretiyor. Bu mekanların birer sahne gibi inşa edilmesi, ritüel ile sosyal dinamikleri sürdürmenin sosyolojideki karşılığı olan oyun teorilerine de bir gönderme yapıyor.