Ömür Kula Çapan'dan 20 Yılın Hikayesi

Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar.

Her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer verdiğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Ömür Kula Çapan oldu.

Ömür Kula Çapan 21 yıllık Sabancı Üniversiteli. Üniversitenin kapılarını açtığı 1999 yılındaki ilk lisans öğrencileri olan 251 kişiden biri. Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Ekonomi Programından 2003 yılında mezun olan Ömür Kula Çapan, aynı zamanda ünivesitenin ilk lisans mezunlarından. Yüksek lisansını SSBF’de Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı (VAVCD) programında 2005 yılında tamamladı.

Yüksek lisansın ardından iş hayatına atılan Ömür Kula Çapan’ın reklamcılık alanında başarılı bir kariyer çizgisi var. RPM/Radar, Medina Turgul DDB gibi sektörün önde gelen şirketlerinde görev aldıktan sonra Finansbank Enpara.com’un kurucu ekibinde yer alarak marka, ürün, hizmet ve kültür tasarımını yapmış. Dünyanın en inovatif şirketlerinden biri olan R/GA’nın Türkiye Ofisini kurmuş. Oluşturduğu ekip ile Akbank, Turkcell, Kale Holding gibi dev şirketlere tasarım ve strateji hizmeti veren Ömür Kula Çapan halen kendi kurduğu Primer Marka ve Tasarım Danışmanlığı şirketinde yenilikçi bir iş modeli ile stratejiden tasarıma Türkiye’nin önde gelen markaları ile işbirliği yapıyor.

Reklamcılar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi olan Ömür Kula Çapan aynı zamanda 2019 yılından beri Reklamcılar Vakfı Başkanlığı da yapıyor. Mesleki örgütler dışında Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Yönetim Kurulu Üyesi ve SEV Vakfı İletişim Komitesinde görev yapıyor. Ömür Kula Çapan bunların yanı sıra, 2003 yılında ilk lisans mezunlarının verilmesi sonrasında oluşan Sabancı Üniversitesi Mezunlar Derneği SÜMED’in de ilk Başkanı oldu.

 

Ömür Kula Çapan’ın sorduğumuz dört soruya verdiği cevaplarını aşağıda okuyabilirsiniz... 

Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı? 

Ö.K.Ç: Sanırım bende anıdan bol bir şey yok. Ama en sevdiklerimden birini anlatayım. Zaten galiba en meşhur anım da bu. Hep anlatıyorum. 

Sabancı Üniversitesi ile tanışmamın ardında bir aşk hikayesi var aslında. Benim bütün planım İstanbul’da okumaktı çünkü çok aşık olmuştum ve kendisi İstanbul’daydı, nihayet aynı şehirde olup kavuşacaktık - bence. Boğaziçi’ni kazanacaktım, kesin. Herşey çok güzel olacaktı. Ama, burslu kazanmak için babamın ısrarları ve İstanbul’a yeterince uzak olması (!) sebebiyle güvenli (!) bulunduğundan ilk 3’e yazdığım Sabancı, Boğaziçi Ekonomi’nin üzerinde kaldı ve benim bütün planlarım bir gecede alt üst oldu. Ben bu okulu kazandığıma asla sevinmedim, günlerce ağladım. Sabancı kampusünün yerini ve bundan 20 sene önce oraya giden yolları düşünürseniz, ben İstanbul’u kazanamamıştım aslında. Ve tabii ki yine kavuşamamıştık. Başka sebepler de eklenince... 

Daha da kötüsü okula geldiğimde karşılaştığım servis sorunuydu. Sabancı Üniversitesi’ni ilk sene kazananlar arasında benim kadar şiddetli bir şehre inme ihtiyacı duyan kimse olmamıştır. Çünkü söz konusu aşk hikayesi çok feci şekilde bitmek üzereydi ve benim acilen o bir uçağa binip gitmeden şehre gitmem ve onunla konuşmam gerekiyordu. 

Belediye otobüsünün geçmediği, taksilerin İzmit’den geldiği kampusümüzde, bir gece Shuttle Shuttle Shuttle konulu tarihi bir mail dönmüştür, işte o ilk maili ben atmıştım. Çünkü hemen yarın şehre inmem gerekiyordu ve gerekirse bunun için bir sistem de kurardım. 

Bana gidip gerekeni yapmamı söyleyen de o gün aslen aşk acısıyla kapısından içeriye ağlayarak daldığım - çünkü kapısı ardına kadar hep açıktı ve istediğimiz zaman yanımızdaydı, “Biz burada hapis miyiz? Shuttle neden düşünülmedi!” diye isyan ettiğimde, “Çok haklısın, hemen kaç kişi hangi güzergahlara hangi saatlerde gitmek ister, organize et, bir schedule çıkar, yarın ayarlıyorum” diyen ve üzerine yüreğimi okumuş gibi “aşık olacaksınız, dersi ekeceksiniz, şehre ineceksiniz, shuttle nasıl olmaz, haklısın düşünemedik” diye ekleyen, bu okulu var eden canım Tosun Bey’den başkası değildi. 

Ben Sabancı Üniversitesi ile gerçekten ilk kez böyle tanıştım aslında. Beni anlayan, yanımda olacak olan, bana alan açacak akılların ve bilgeliklerin yuvasında olduğumu ilk o gün anladım. Okuduğum 6 sene boyunca da, yine kurucu ekibin sayesindedir, hiç yanılmadım. 

20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız? 

Ö.K.Ç: Sayfalar dolusu yazabilirim. Ama ilk olarak bana kurum sevdiren, okul sevdiren yerdir burası, onu söylemeliyim. Herkesin sahtekar gülüşlerle ve vasata yakın seyrettiğine inandığım bir eğitim sistemi içinde sadece fedakar ve çok az sayıdaki öğretmen sayesinde hepimizin adam olduğuna onu da tam olamadığımıza inanıyordum. Sabancı’da işinin sadece ehli olan değil aynı zamanda gönlü, aklı, ahlakı engin olan insanlarla karşılaştım. Yöneticisinden, profesörüne, yurt görevlisinden, inşaat ekibine, kariyerleri ve karakterleriyle devleşen insanlar tanıdım. Çürük yumurtaların hemen ayrıştığı, ama fikir ayrılıklarının değil karakter uyuşmazlıklarının adam temizlediği, herkesin belli erdemlerle davranmak zorunda kaldığı bir kültürün içinde buldum kendimi ve ben de herkes gibi hayranlıkla katıldım, onlar gibi olmak, daha da ileri götürmek hayattaki en büyük hırsım oldu. Bugün hala Tosun (Terzioğlu) Beye, Hüsnü (Paçacıoğlu) Beye, Zerrin (Koyunsağan) Hanıma, Gülçin (Atarer) Hanıma, Tara’ya (Hopkins) - daha da sayarım, layık olabildiğim bir hayat ve kariyer sürdürmeye çalışıyorum. Bana bu pusulayı kazandıran bu okula çok şey borçluyum. Kaldı ki, eğer gerçekten Boğaziçi’ne gitmiş olsaydım, belki yine çok iyi bir hayatım ve kariyerim olurdu ama bugün sahip olduğum ve nüansları ve keskinlikleri ile ayrışan kendime has değerlerime varabilir miydim bilmiyorum. Halil Berktay’ı, İzak Atiyas’ı, Alev Topuzoğlu’nu, Albert Erkip’i, Ayşe Kadıoğlu’nu, Hasan Bülent Kahraman’ı, Zehra Sayers’i, Mehmet Ali Alpar’ı, Ahmet Evin’i tanımasaydım, gözlemeseydim, bu okulu siz baştan kuracaksınız lafını duymamış olsaydım, birlikte yaratmayı ve geliştirmeyi Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar ulaştırma fırsatı önüme serilmemiş olsaydı ben ne kendimi ne de bu ülkeyi ne de bu hayatı tanıyabilirdim. 20 sene önceki ben bu 20 sene içinde sonsuz kez nev-i şahsına münhasır kararlar alabildiysem ve bunların her biri onca riskine rağmen ortak temalar içeriyorsa bir bildiğim olduğunu ve ayrışmanın erdemle birleşen bilgi ve çalışkanlıkla mümkün olduğunu görmüşüm demektir. 

Bir okulun bir insana kazandırabileceği daha büyük bir şey olamaz kanaatindeyim. Bu okul hepimize kendi ışığımızı buldurdu, önümüze sayısız mükemmel örnek dizerek, temiz olmayanı ayırmayı öğreterek ve bizi büyüten riskler almamıza bizi teşvik ederek. 

20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir?

Ö.K.Ç: Bu okul benim için her zaman sessiz ve mütevazı bir kahin gibi. Sabancı Üniversitesi’ni ve burada geçirdiğim yılları düşündüğümde, yaptıklarımız, konuştuklarımız, bize açılan alanlar, bize verilen yönler ne kadar ilericiymiş, üstelik bunu bas bas bağırmadan, olması gerektiği gibi kanımıza işlemiş bu okul. Ben hep ileride oldum hayatta. Bunu bir alışkanlık ve içsel bir dinamoya, sabit bir öngörü kabiliyetine bu okul dönüştürdü benim için. Ben okulumun geleceği yaratmaya devam etmesini hayal ediyorum. Bir gün bu okulun kültürünü daha da fazla yaymak gibi hayallerim var. Eskiden Hüsnü Bey olmayı hayal ederdim. Şaka bir yana, bizim zamanımızda yaratılan o kültürün bugün pek çok açmaza, toplumsal, ekonomik, çare olacak bir formül olduğunu düşünüyorum. O yüzden icab ederse korumak ama en çok daha da yaygınlaştırmak ve derinleştirmek benim bir hayalim. Kendimi de kariyerimde nerede olursam olayım her zaman bu okulun aktif bir parçası olarak görüyorum. 

Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz? 

Ö.K.Ç: Kopyala yapıştır bir öz geçmişim, benim profilimin ortalamasına yakın bir evliliğim, zoraki bir gülümsemem, kısacası çok sıkıcı bir hayatım olurdu eminim. Ben liseyi bitirdiğimde çok zeki, çok başarılı ama bir o kadar da değişik ve zor biri olarak zaten kendi karmaşamla ve düğümlerimle bir yol ayrımındaydım. Sabancı’ya gelmeseydim rahatlıkla tökezleyebilir, hızla uslanabilir, derinliksiz hırslarda kaybolabilir ve seçilmiş yollardan gidebilirdim. Ben hiç de karmaşık olmadığımın gücünü buranın bana açtığı alanlarda buldum ve bu güç bana hayatımda dokunduğum herşeyi dönüştürebilme ve “benim” yapabilme yetisini kazandırdı. Başka bir okuldan çıksaydım, o tornanın ürünü olacaktım. Oysa ben o değilim. Bu fırsatı kaçırmadığım için başta babama minnettarım - hazin ama gerekli bir aşk hikayesiymiş ayrıca ona da hep minnettarım.