Evrende yalnız mıyız?

2019 Nobel Fizik Ödülü’nün yarısı, Güneş benzeri bir yıldız yörüngesinde bulunan bir gezegeni keşfeden ve 1995 yılında duyuran Cenevre Üniversitesi’nde görevli iki bilim insanına verildi. Bu keşif güneş sistemi dışında gezegen araştırmaları alanında bir milat niteliğinde. Aynı zamanda Dünya dışında yaşamın izlerinin sürülmesi çalışmalarında da çok önemli bir kilometre taşı. 

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Öğretim Üyesi Ersin Göğüş'ün 2019 Nobel Fizik Ödülü hakkında sarkac.org sitesine yazmış olduğu yazıyı aşağıda okuyabilirsiniz.

Pegasi51

Evrende yalnız mıyız?

İnsan tarih boyunca koca evrende yalnız olup olmadığını merak etmiştir. Sayıları çok olmamakla birlikte yazılı kaynaklarda başka dünyalar olabileceğinden söz edilir. Örneğin MÖ 400’lerde yaşayan Democritus, yaşama elverişli olabilecek başka dünyaların olasılığından bahseder.  Güneş merkezli modeli (Kopernik modeli) savunuyor olması nedeniyle 1600 yılında engizisyon kararı ile canından olan Giardamo Bruno Sonsuzluk, Evren ve Dünyalar başlıklı kitabında dünyamıza benzeyen sonsuz sayıda dünyanın olabileceğini savunur.

Uzak dünyaların olasılığı, takip eden yıllarda da düşünen insanın kafasını mutlaka meşgul etmiştir. Ancak bu alanda kayda değer gelişmeler 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar yaşanmadı. 1960’lı yıllarda Carl Sagan ve dönemin önemli bilim insanları Güneş sistemi dışında, diğer yıldızlar çevresinde gezegenler bulunması olasılığını bilimin gündemine taşıdılar. Peki, bu gezegenler neredeydiler?

Michel Mayor ve Didier Queloz 90’lı yılların başlarında Fransa’nın güneyinde bulunan Haute-Provence Gözlemevindeki bir teleskop ile tayf gözlemleri yapmaya başladı. Öncelikli hedefleri Güneş benzeri yıldızlardı. Bu yıldızların tayf çizgilerinin dalga boyundaki zamana bağlı değişimine bakarak yıldızın radyal hız değişimini (ileri-geri hareketini) araştırıyorlardı.


Dünyadan bakıldığında yıldız ileri geri bir hareket yapıyorsa bunu ışık tayfına bakıp ölçebiliyoruz. Yıldızın dünyaya doğru bir hızı varsa ışığın dalga boyu kısalıyor, buna maviye kayma deniyor. Yıldızın dünyadan öteye doğru hareketi varsa dalga boyu uzuyor, buna ise kırmızıya kayma deniyor.  Işık kaynağının hareketinden dolayı tayfta gerçekleşen kaymalara Doppler etkisi deniyor.

Eğer yıldızın çevresinde bir gezegen varsa yıldızın hareketi gezegenin kütleçekiminden etkilenir. Yıldız ve gezegen ortak kütle merkezleri çevresinde dönerler. Yıldızın kütlesi gezegeninkinden çok daha büyük olduğundan yıldızın bu kütle merkezi çevresindeki hareketi belli belirsizdir. Yıldız, bu hareket sonucu baktığımız yönde ileri-geri bir hareket yapabilir. Bu hareket gözlenen tayfda hareketin yönüne göre uzun veya kısa dalga boyuna kaymaya neden olur. Bu sayede gezegenin varlığı, yıldıza uzaklığı ve hatta gezegenin kütlesi tespit edilebilir.

Mayor ve Queloz inceledikleri kaynaklardan birinde, 51 Pegasi adlı yıldızda 4.2 gün periyodla düzenli değişim gözlediler ve kütlesi Jüpiter kütlesi mertebesinde olan ötegezegeni keşfetmiş oldular*.

51 Pegasi yörüngesindeki bu ötegezegen Jüpiter gibi bir gaz devi. Ayrıca 51 Pegasi yıldızına çok yakın bir konumda. Bu nedenle yaşam barındırması olanaksız. Ancak bu keşif ile oluşan heyecan ötegezegen araştırmalarını gözlemsel astronominin odağına taşıdı. Bugün belirlenen ötegezegen sayısı 4000’in üzerinde. Ötegezegenler sadece Güneş’e benzer yıldızların çevresinde değiller. Güneş’ten çok daha sönük yıldızların çevresinde de gezegenler var. Bazı yıldızların çevresinde birden fazla gezegen var. Bu ötegezegenlerin bir kısmı Dünya gibi kayaç gezegenler. Bunların da bir bölümünün yıldıza olan uzaklığı yaşama elverişli kuşak olarak adlandırılan bölgede. Yaşama elverişli kuşak, yaşamın olmazsa olmazı olan suyun ötegezegen yüzeyinde sıvı halde bulunabileceği yüzey sıcaklıklarına olanak veriyor.

Mayor ve Queloz insanlık için çok önemli kapı araladılar. Onların keşfi ile açılan yolda “Evrende yalnız mıyız?” sorusunu yanıtlamaya artık daha yakınız.