Kasa Galeri'de Yeni Sergi

Sosyo-kültürel normları eleştirel perspektifte ele alan Ahmet Kavas, “Anne ben ne zaman evleneceğim” isimli videosunda kimlik, toplumsal cinsiyet, aile ve ev kavramlarına yönelik öznel bir anlatımı ortaya çıkarıyor. Birbirini izleyen dört sekanstan oluşan video, sanatçının yaşadığı şehir olan Weimar’dan aile bağlarının olduğu Denizli’ye uzanan, kişisel hikayesini yansıtan, yüzleşme, reddetme, kabullenme ve bir tür geride bırakılana alınan mesafenin dökümü olarak izleniyor. Kavas’ın, videoya eşlik eden tuval üzerine yağlıboya çalışması “Randevu”, bilindik bir masalın tanıdık kahramanı olan “kurbağa” figürünü, kendi gerçekliğine dönüşün umudu, duygusal ve tensel birleşmenin sembolü olarak işliyor. Sanatçı, kâğıt üzerine karışık teknik çalışmaları “Kuşlar ötüyorken”de ise babanesinin hazırladığı ‘çeyiz’lik kumaşlardan oluşturduğu kolajlarla aile kurumu, gelenek ve toplumsal baskı mekanizmaları arasındaki ilişkilerin örtük ama bir o kadar da içsel manzaralarını sunuyor.

 

Eda Aslan’ın tarih, kolektif bellek ve mekan bağlamında ortaya çıkardığı çalışmalarından olan “Kelebek Korse”, geçmişin izini vücuda getirmenin gerilimli yüzeyinde hassas bir mücadeleye girişiyor. Enstalasyon, 1920 yılında Terkos Pasajında, 1936'dan itibaren ve yakın bir geçmişe kadar da İstiklal Caddesi’nde konumlanmış olan Kelebek Korse mağazasının mekansal hafızasını toplumsal belleğin parçası haline getiren bir “iz”den yola çıkıyor. Sanatçı, 6-7 Eylül olayları olarak anılan, İstanbul'da yaşayan Rum azınlığın sahip olduğu mağazalar, dükkanlar, evler ve özel mülklerine yönelik 6-7 Eylül 1955'te gerçekleşen yağma ve yıkımın ardında bıraktığı izi çerçeve içine alıyor. Aslan, “Kelebek Korse” mağazasının içinde gerçekleşmiş fiziksel hasar sonucunda vitrinde "eksilen" parçanın alçı kalıbını alıyor. Böylece, mekanın eksilen parçasını yeniden mekana geri vererek, bu izi toplumun zayıf belleğine yeniden eklemliyor.

 

Üretimlerinde azınlık kimliği, aidiyet kaybı ve bellek kavramlarını fotoğraf ve mekan bağlamında irdeleyen Rehan Miskci’nin Ermeni kimliği ve stüdyo fotoğrafı pratiği ilişkisi üzerine Beyrut’ta geliştirmeye başladığı “Foto Yeraz”, hayali ve terk edilmiş bir fotoğraf stüdyosu olarak karşımıza çıkıyor. Figürlerin yok olduğu, onların yerine arka perdeler ve dekorlar gibi öğelerin geride kaldığı bu odada fonu oluşturan “Dağ” ve kent manzarası ise 1915 sonrasında evlerini terk etmek zorunda bırakılmış Kilikya Ermenileri tarafından kurulan Beyrut’un Bourj Hammoud semti. Foto Yeraz’da arka perde görevini üstlenen manzara, bir yandan eve dönüş umudunu temsil ederken, diğer yandan bu umudun gerçekleşmeyebileceğini hissettiriyor. Lübnan’da 1940’lardan 1970’lere kadar aktif olan 3 ayrı stüdyodan ödünç alınan formlardan oluşan “Göründüğü Gibi Değil”, tarihi fotoğraf stüdyolarında kullanılan dekorları, ölçülerine sadık kalarak iki boyutlu olarak yeniden canlandırırken, öz ve sahte arasında, fotoğrafın gerçekçilik iddiasıyla stüdyo ortamlarının vaat ettiği idealler arasındaki ikilemin altını çiziyor. Foto Yeraz’a giriş niteliği taşıyan ve üç panelden oluşan çalışması “Olmadığın Yerler” ise sanatçının “Maryam Şahinyan - Foto Galatasaray” arşivinde yaptığı araştırma sırasında, babasının 1959’da o stüdyoda çektirdiği bir fotoğrafına rastlamasıyla şekilleniyor.

 

 

Şahin Çetin, üretimlerinde ele aldığı sosyo-politik bellek, kent-aidiyet, coğrafya-uzam gibi olguları, video, fotoğraf, desen, tuval resmi ve heykel gibi çok yönlü bir sanat pratiği çerçevesinde ele alıyor. Pratiğinin odak noktasını, kişisel tanıklıkları ile toplumsal mücadele dinamiklerinin oluşturduğu sanatçının çalışmaları, ağırlıklı olarak politik göndermeler içeriyor. Çetin’in, “Provokasyon” serisine ait desenleri de simgesel kodların, birbiri içine geçen metaforların, gerçeküstü sahnelerin görsel ve zihinsel birimleri olarak açığa çıkıyor. İnsan-hayvan-doğa-mekan gibi öğelerin şaşırtıcı ve karanlık doğalarının ötesinde sahnelerin tekinsiz atmosferi her bir desenin kendi iç dünyasını birbirinden ayırıyor. Karşılaşmalar, bütünleşmeler ve karşıtlıklar üzerinden beklenmedik formları izleyiciye açan, sanatçının fiziksel ve düşünsel dünyasından arda kalan bu incelikli desenler, salt gerçekliğin muğlak sularından değil hayalgücünün dipsiz kuyularından yüzeye yayılan zengin ama bir o kadar da kışkırtıcı bir görsel dağarcığı paylaşıyor.