#AkademisyeneSor'un yeni konuğu Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve BAGEM Direktörü Alpay Filiztekin oldu.
Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve BAGEM Direktörü Alpay FiliztekinCE-ŞŞE-EM: Ekonomi dediğimizde aklımıza finans ve para piyasaları gibi konular geliyor. Peki ekonomi programı neden Yönetim Bilimleri Fakültesi’nde değil?
A.F: Öncelikle ekonomi ile işletme arasındaki farkı biraz konuşmak gerekiyor. Doğa bilimleriyle karşılaştırma yaparsak ekonomi temel bilim, işletme ise mühendislik. Fizik, kimya ve biyoloji doğa bilimleri için ne ise, ekonomi de işletmenin diğer alanları için temeli oluşturuyor. Bu üniversiteyi kurarken biz zaten Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’ni “sosyal bilimler” yani “temel bilim” olarak düşünmüştük. O yüzden de ekonomi burada kuruldu. Yönetim Bilimleri Fakültesi bu işin mühendislik kısmı olduğu için ayrı bir yerde kaldı. Aradaki en temel fark bu. Temel bilim yaptığımız için buradayız.
CE-ŞŞE-EM: Ekonomi para piyasaları haricinde hangi konuları inceler?
A.F: Ekonomi aslında zaman içerisinde başladığı yerden çok daha farklı yerlere geldi. Biraz emperyalist bir bilim dalı gibi düşünebilirsiniz, hemen hemen her soruyla ilgileniyor. Ekonominin temel sorusu, insanların davranışlarını anlamak üzere kurulu. Para, finans piyasalarında da insanların davranışları söz konusu, emek piyasasında da insanların davranışları söz konusu. Nasıl paranızı bir bankaya yatırıp ondan faiz almayı düşünüyorsanız, aynı şekilde çalışmak yerine okumayı tercih ederek kendinize bir yatırım yapmış oluyorsunuz. Bu da onun bir parçası. Yahut ne kadar süre dinleneceğinize karar verdiğinizde de aslında kendinize bir yatırım yapmış oluyorsunuz. Bu da onun bir parçası. Daha bir sürü böyle örnekler verilebilir. Şirketlerin davranışından tutun da karaciğer nakline kadar. Karaciğer nakli yapılacak iki hasta ve iki tane de donör var. Bu iki hastanın ve iki donörün nasıl eşleşeceği, kimin öncelik taşıyacağı, kimin öncelik taşıması gerektiği, toplumun nasıl bir değer sistemi üzerinden böyle bir yargı yaptığı da ekonominin bir alanıdır. Ben kendi uğraştığım şeylerden söyleyeyim, mesela Türkiye’de ekonomiden değişikliklerden bahsediyoruz ama bu değişikliklerin bir kısmı aslında sosyolojiden geliyor. Türkiye’deki toplumun yapısı değişiyor. Ortalama ya da medyan yaş artıyor, insanlar daha geç evleniyorlar, daha geç çocuk sahibi oluyorlar ve bütün bunlar insanların davranışlarını değiştiriyor. Bu değişen davranışlar ekonomide birtakım hareketleri de değiştiriyor. Tüketim alışkanlıkları değişiyor, tüketim kalıpları değişiyor, yatırım araçları-davranışları değişiyor; aslında bunların hepsi ekonomi kaynaklı ama zaman çizelgesine bakıldığında sosyolojiden çıkıyor. Dolayısıyla ekonomi yaparken sosyoloji de yapmış oluyoruz. Aynı şekilde gençler için belki çok önemli olacak; bazılarınız üniversite sırasında, bazılarınız üniversite bittikten sonra evinizden ayrılıyorsunuz. Kendi ayaklarınızın üzerinde duramadığınız zaman eve dönüyorsunuz. Bazılarınız hiç ayrılamıyor. Bazıları çok erken ayrılıp hiç geri gelmiyor, bazıları ayrılıp geri geliyor. Bunlar sosyolojik davranışlar. Ama sonuç olarak bunun altında ekonomi de var. Bu davranışlar hem ekonomiyi etkiliyor; ekonomi de bu davranışları etkiliyor. Bu da ekonominin bir sorusu.
“Ekonomi okuyan bir öğrenci insan davranışlarının neden ve nasıl olduğunu anlıyor”
CE-ŞŞE-EM: İşletme bölümü hakkında düşünceleriniz nelerdir? Hangi kişiler bu bölümü tercih etmelidir?
A.F: Başta söylediğim gibi, temel bilimler ile mühendislik arasında fark var. “Yukarıdaki lamba neden yanıyor?” diye merak ediyorsanız temel bilim okumanız; o lambayı yapmak istiyorsanız mühendis olmanız gerekir. Temel bilimin temel sorusu “Ne? Niye? Nasıl oluyor?”, mühendisliğin temel sorusu ise “Ben bunu nasıl dönüştürür, işe yarar hale getirebilirim?”. Dolayısıyla ekonomi okuyan bir öğrenci insan davranışlarının neden, nasıl olduğunu anlıyor; tabii ki kafasında hep o değiştirme fikri de var ama orasıyla pek ilgilenmiyor. Önemli olan neden ve nasıl olduğunu anlamak. İşletme okuyan bir öğrenci, bu işin mühendislik kısmını yapan biri, “Ben bu davranışları nasıl değiştirir, nasıl şekillendiririm ki karlı bir şirket yaratabilirim, daha başarılı bir insan olabilirim, daha iyi bir ortam yaratabilirim?” üzerine kafa yoruyor. Bu işi yaparken de neden ve nasıl olduğunu biraz bilmesi gerekiyor. Onunla da ilgileniyor ama asıl derdi dönüştürmek. Dolayısıyla eğer bir kişi “Neden? Nasıl?” sorularına meraklıysa ekonomi okuması lazım. “Nasıl dönüştürürüm diyorsa” işletme okuması lazım.
CE-ŞŞE-EM: Biri pratik biri teorik kısmı gibi.
A.F: Gibi diyelim. Çünkü teori olmadan pratik olmaz. Pratiği düşünmeden de teori yapmak mümkün değil. O zaman masallara dönüşür iş. Dolayısıyla bu iç içe geçmiş bir iş. Teori ya da pratik diye bir bıçak sırtı ayrımı yok.
“Sabancı içinde ayrıştırmak istiyorsanız mutlaka bir projenin parçası olmalısınız”
CE-ŞŞE-EM: İşletme öğrencileri kendilerini nasıl farklılaştırabilir?
A.F: Bu sadece işletme öğrencilerine özgü bir durum değil, tüm öğrenciler için geçerli olan bir şey. Sabancı Üniversitesi’nin temel felsefesi zaten bu farklılaştırma üzerine kurulu. Bizim, öğrencilerden beklediğimiz ilk şey düşünebilmeyi öğrenmeleri. Bunun için de önce soru sormayı, soru sorduktan sonra da bilgiye nereden ulaşacaklarını öğrenmeleri, sonra o bilgiyi temizlemeleri ve yorumlayabilmeleri ve en sonra olarak o bilgiyi kullanarak bir şeyleri değiştirebilmeleri. Temel felsefemiz bu. Bir Sabancı öğrencisinin bunları yapması lazım. Bu sizi Sabancı Üniversiteli olarak diğer üniversitelerden ayrıştıran bir özellik. Ama onun üzerine siz burada kendinizi Sabancı içinde ayrıştırmak istiyorsanız mutlaka ve mutlaka bir projenin parçası olmanız lazım. Bir şeyler yazıp çizmiş olmanız lazım. Çünkü ister akademik dünyada, ister iş dünyasına girdiğiniz zaman size diyecekler ki “Kağıt üzerinde aynı iki tane insan var, senin farkın ne?”, o farkı “ben bu konuda kafa yordum” demeniz lazım. Ve karşıdan gelecek sorulara doğru cevaplar vermek, bu cevaplarla da karşı tarafın bu konu hakkında “ben düşündüm, soru sordum, bilgiyi öğrendim, temizledim, yorumladım ve dönüştürecek yöntemleri söyledim.” diyebileceğiniz bir dokümanın olması her zaman çok faydalı. Farklılaştırmanın yolu da budur. Bu Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde okuyan arkadaşlar için bitirme projeleri olabilir. Bizim fakültede okuyanlar için ya da Yönetim Bilimleri Fakültesi’nde okuyanlar için bağımsız çalışma dersi olabilir. PROJ 201’i biraz ciddiye alarak daha güzel şeyler yapılabilir ve PURE projeleri var. Bunlar yapılabilir. Hiçbiri olmuyorsa kendi kendine çalışılabilir.
CE-ŞŞE-EM: Bu aralar okuduğunuz kitaplar nelerdir?
A.F: Bir kaç kitap bir arada okuyorum galiba. Bunların içinde yatmadan evvel yarım saat içinde okuduğum kitaplar var. Bunlar böyle best-seller olan kitaplar. Aksiyon ve dedektiflik romanları gibi şeyler. Benim dedektiflik romanlarına büyük bir düşkünlüğüm, epey bir okumuşluğum var. Öte yandan daha ciddiye alarak okuduğum kitaplar var. Daha non-fiction kitaplar.
Bu aralar BAGEM’deki görevim nedeniyle biraz daha psikolojiye merak sardım. Biraz da hep içimde kalmış bir biyoloji merakı var. İki tane kitap okuyorum. Bir tanesi Robert Sapkowski’nin Behave diye neden insanların agresif oldukları hakkında ama tamamen beynin çalışması üzerine bir kitap, onu okuyorum. İkincisi de Siddhartha Mukherjee’nin “Gen” kitabı. Daha önce bu yazarın “Kanserin Biyografisi” diye bir kitabı vardı onu okumuştum. Çok keyifli. İnsanlığın bir soruna nasıl yaklaştığı, bilimsel yaklaşımların nasıl değiştiği anlamında çok önemli. Farklı yaklaşımlar, çalışmayan yöntemler, onun üzerine yeni yöntemlerin çıkması ve bu süreçler çok enteresan. O yüzden çok heyecanlıydım, şimdi Gen kitabı içinde benzer şekilde, bildiğimizi sandığımız birçok şeyin aslında bilmediğimiz gibi olduğunu gösteriyor.
“Major seçimini yaparken kimlerden etkileniyorlar.
Anne-baba ne kadar etkili oluyor, dışarıdaki faktörler ne kadar etkili oluyor, ne kadar geleceği düşünüyorlar.”
CE-ŞŞE-EM: BAGEM’i nasıl tercih ettiniz, daha önce psikolojiyle ilgileniyor muydunuz?
A.F: Bölüm seçimi, program seçimi çok önemli. Biz burada birçok şey yapıyoruz. Fakat öğrenciler üniversiteye kafalarında şartlanmış bir şekilde geliyor. İşte ben bu olacağım, şu olacağım diye. Biz bunları değiştirmekte çok fazla başarılı mıyız değil miyiz bilemiyorum. Benim asıl merak ettiğim şey, burada yaptığımız uygulamada sistemin ne kadar faydası olduğu öğrencilere ve bu daha fazla iyileştirilebilir mi?
Program seçerken gerçekten bilerek mi seçiyorsunuz, yoksa gelip burada tamam bunlar böyle söylüyorlar ama en başta karar verdiğim programı mı okuyayım diyorsunuz. O en başta seçtiği programı okurken öğrenciler daha mı başarılı oluyorlar, yoksa arayıp seçip okuyan öğrenciler mi daha başarılı oluyor. Mesela bunlar hep benim merak ettiğim sorular. MajorFest’e katılan öğrencilerin program seçimleri değişiyor mu, değişmiyor mu? Bu Major seçimini yaparken kimlerden etkileniyorlar. Anne-baba ne kadar etkili oluyor, dışarıdaki faktörler ne kadar etkili oluyor, ne kadar geleceği düşünüyorlar. Bunların hepsi insan davranışıyla ilgili olduğu için hep benim konularım. BAGEM’in görevlerinden birisi de akademik başarısızlık yaşayan öğrencilere destek olmak. Türkiye’deki genel algı herhangi bir başarısızlık yaşıyorsanız, mutlaka bunun psikolojik bir nedeni olduğu yönünde ancak her zaman öyle değil. Bazen insanlar başarısız olmayı seçebiliyorlar. Hayatın bu döneminde ben başka türlü şeyler yapmak istiyorum diyebiliyorlar. Bunun psikolojik olduğunu söylemek mümkün değil. Bazen küçücük bir dokunuşla farkındalık yaratılabiliyor. Mesela zaman kullanımını bilinmiyor, bu psikolojik bir sorun değil. Bu tam bir sosyal beceri aslında. Bunu insanlara aktarabilirsek eğer o akademik başarısızlık belki hiç olmayacak. Bazen liseden üniversiteye geçiş o kadar kolay olmuyor. Katı kuralların olduğu bir dünyadan tamamen özgür bir dünyaya geliyorsunuz. Bu bir şok değil mi? Öte yandan bugüne kadar yani üniversiteye gelene kadar kararları hep sizin için birileri aldı, şimdi bütün kararları siz veriyorsunuz. Zil çalmıyor, sizi zorla sınıfa sokan müdür yardımcısı yok. Bütün kararları kendiniz veriyorsunuz. Arkadaşlık ilişkilerinize, o gün derse gidip gitmeyeceğinize, kafeler bölgesinde ne yiyeceğinize kadar her şeye siz karar veriyorsunuz. Bu nedenle karar mekanizmalarının iyi ve sağlıklı çalışması çok önemli ve çok basit şeyler var yapılabilecek. Kimse bunları bize öğretmiyor. Bizi atıyorlar suyun içine hadi yüz diyorlar, hadi karar ver diyorlar. Öyle kalıyorsunuz ben ne karar vereceğim diye. BAGEM’in yapabileceklerinin bir tanesi bu karar verme süreçlerinde öğrencilere destek vermek. Eğer doğru kararı verirseniz başarısızlık çok önemli olmayabilir. Gelmeyebilir veya gelse de onu çok iyi karşılayabilirsiniz. Bizim memlekette başarısızlık dünyanın sonu gibi görülüyor. Bütün büyük insanlara bakın, bir sürü başarısızlıktan sonra başarıya ulaşabiliyorlar. Başarısızlıktan öğreniyorlar. Yaşlılardan çok sıkılıyorum, her şeyi biliyorlar ve hep aynı şekilde anlatıyorlar. Çok sıkıcı. Onların gençlerin önlerinde durmalarını engellemek için gençlere başkalarından duyamayacakları şeyleri söylemek için BAGEM’deyim.
CE-ŞŞE-EM: Ne tür müzikler dinlersiniz ve şarkı önerir misiniz?
A.F: Klasik caz. Dinah Washington önerebilirim baştan sona. Ben Webster dinleyin. Açıkçası caza girince şarkı seçmek çok zor. Yüzlerce söyleyebilirim. Ayrıca seçmek çok zor kıyamıyorum.
“Bir öğrenci bir şeyleri öğrenmek istiyorsa, Sabancı Üniversitesi’nde öğrenememesi gibi bir durum söz konusu değil”
CE-ŞŞE-EM: Neden Sabancı Üniversitesi?
A.F: Birçok nedeni var. Bir tanesi benim gördüğüm ve bildiğim kadarıyla akademik özgürlüklerin en çok olduğu ve en çok saygı duyulduğu üniversite. Bu benim için çok önemli. İkincisi, öğrenci açısından bakıldığında çok ciddi bir serbestlik tanıyor. Program seçmekten, ders seçmeye kadar. Üçüncüsü, küçük bir üniversite öğretim üyeleriyle sürekli konuşabilmek, beraber tartışabilmek hatta eğlenebilmek mümkün. Eğer bir öğrenci bir şeyleri öğrenmek istiyorsa, Sabancı Üniversitesi’nde öğrenememesi gibi bir durum söz konusu değil. Mesela yurt dışında bir üniversiteye gittiğinizde orası kalabalıktır, post-doc’lar teaching assistant’lar vardır. Çoğu zaman hocaları göremezsiniz bile. Burada hocalarla berabersiniz ve istediğiniz her soruyu özgürce sorabiliyorsunuz. Bu üçü bence çok önemli.
#AkademisyeneSor nedir?
Öğretim üyelerimizin kendileri hakkında merak edilen soruları yanıtladığı #AkademisyeneSor Projesi Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 2019 mezunumuz Merve Üre ile Yönetim Bilimleri Fakültesi 2019 mezunumuz Ecem Dinçdal tarafından hayata geçirildi.
#AkademisyeneSor’un yeni döneminde Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği Programı 3.sınıf öğrencisi Cenk Eligüzeloğlu, Endüstri Mühendisliği Programı 2.sınıf öğrencisi Eren Mutlu ve Endüstri Mühendisliği Programı 3.sınıf öğrencisi Şebnem Şevin Eraslan görev alıyor.
Akademisyene Sor, öğretim üyelerimiz ile öğrencilerin sorularını buluştururken, aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’nin değerlerinin tanıtılmasını ve dışarıdan daha iyi anlaşılmasını amaçlıyor. #AkademisyeneSor videolarını Instagram hesabımızdan izleyebilir, öğretim üyelerimize merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.