Sabancı Üniversitesi COP21’de

Paris İklim Zirvesi Başladı 

Sabancı Üniversitesi bugün (30 Kasım) Paris’te başlayan ve 12 Aralık 2015 tarihine kadar devam edecek COP21’e (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Toplantısı) Türkiye’den akredite olan iki üniversiteden biri. 


Sabancı Üniversitesi kuruluşundan bu yana enerji ve iklim politikaları adına yürüttüğü kapsamlı çalışmalar ile Paris İklim Zirvesinde (COP21) yerini aldı. Sabancı Üniversitesi’nin iklim politikaları çalışmaları, IICEC (İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi) ve İPM (İstanbul Politikalar Merkezi)  çatıları altında, konularında uzman araştırmacılar ile yürütülüyor. Sabancı Üniversitesi gözlemcileri, iklim zirvesi süresince ve sonrasında referans kurum olarak tüm kamuoyunu bilgilendirecek, yeni politikaların oluşması için tüm sivil toplum ve karar mercilerine katkı verecek. COP21'de ayrıca, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Projeler Koodinatörü ve CDP Türkiye Projeler Yöneticisi Mirhan Köroğlu Göğüş de Türkiye Resmi Heyeti içinde yer alacak. Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, 2010 yılından bu yana Türkiye'de CDP'nin İklim Değişikliği Programı'nı ve 2015 yılı itibariyle de CDP'nin Su Programı'nı yürütüyor.

Dokuz Maddede Paris İklim Zirvesi:

1) Paris'te kimler toplanacak?

30 Kasım – 12 Aralık 2015 tarihlerinde Paris’te COP21 (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Toplantısı) gerçekleşecek. Şimdiye kadar 80’den fazla devlet başkanı zirveye katılacağını belirtti. Aralarında Obama, Xi Jinping, David Cameron, Merkel ve Narendra Modi’nin de olduğu liderler zirvenin 2009 yılında Kopenhag’da olduğu gibi bir başarısızlık ile bitmemesi için çaba gösterecek. 40.000 kişinin katılması beklenen resmi zirveye ek olarak 28 Kasım’daki büyük iklim yürüyüşüyle başlayacak olan alternatif zirve ve etkinlikler dünyadan onbinlerce iklim adaleti aktivistini ağırlayacak. Zirvenin son günlerinde “Kırmızı Çizgilerimizi Aşmayın” isimli 10 büyük eylem yapılacağı duyuruldu.

2) İklim Zirvesi'nin amacı ne?

İklim değişikliğiyle ilgili en yetkin bilimsel kurum olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 2014 sonunda yayınladığı 5. Değerlendirme Raporu sentezinde şunları belirtiyor: 

• İklim sistemi üzerindeki insan etkisi kesin ve insan kaynaklı seragazı emisyonları tarihsel olarak en yüksek seviyede. 

• İnsan kaynaklı seragazı salımlarının devam etmesi daha fazla ısınma ve iklim sisteminin tüm parçalarında uzun vadeli köklü değişikliklere yol açacak. Bu değişikliklerin insan toplulukları ve ekosistemler üzerinde geri dönülmez sonuçları olacak. 

• Küresel ortalama sıcaklık artışını 2°C’nin altında tutmak için 1870’den beri toplam seragazı salım miktarımızı 2900 gigaton ile sınırlamak zorundayız. Bu karbon bütçesinin 2/3’ünü 2011 itibariyle tüketmiş bulunuyoruz. Öte yandan eğer kanıtlanmış fosil yakıt (kömür, doğal gaz, petrol) kaynaklarının tamamı yakılırsa bu bütçeyi aşacağımız kesin.  Bu da demek oluyor ki fosil yakıtların ciddi bir kısmının yerin altında durması gerekiyor.  

• Güvenli limit olan 2°C ve altında kalabilmek için 2030’a kadar yıllık olarak düşük karbonlu elektrik ve enerji verimliliğine yıllık 100 milyar dolar seviyesinde yatırım yapılması gerekiyor. 

Paris’teki zirvenin amacı, bu bilimsel veriler ışığında iklim değişikliğiyle mücadele etmek için 2020 sonrasını belirleyecek bir uluslararası anlaşmaya varmak. Ekim ayında Almanya’nın Bonn kentinde yapılan hazırlık toplantısında ortaya çıkan 55 sayfalık taslak anlaşma metnini kısaltıp, 2 derece limitini koruyacak bir anlaşma üzerinde uzlaşmak COP21 için en kritik mesele olacak.

3) İklim Zirvesi'nde atılacak somut adım ne olacak? Bir anlaşma imzalanacak mı?

Paris’te küresel ortalama sıcaklık artışını yüzyıl sonuna kadar maksimum 2 derece ile sınırlamak için 2020 sonrasını belirleyecek bağlayıcı, ölçülebilir ve verilen taahhütleri gözden geçirme mekanizmalarının olduğu bir anlaşmanın çıkması bekleniyor. Zirvedeki ana konular küresel bir azaltım hedefi, önlenemeyen iklim etkileri için bir uyum planı, iklim finansmanı, teknoloji transferi olacak. Zirvede özellikle G77+Çin (gelişmekte olan ülkeler bloğu) ve OECD üyesi olan sanayileşmiş ülkeler arasında zorlu müzakerelerin geçmesi bekleniyor. Fransa Başbakanı François Hollande da tüm siyasi gücünü bu anlaşmaya yüklemiş durumda, bu da Paris’ten bir anlaşma çıkması için yoğun diplomatik baskı olacağını gösteriyor.

4) Ne yapılması talep ediliyor?

IPCC’nin gösterdiği bilimsel gerçeklere uygun bir küresel anlaşma için 2050 sonrasında küresel seragazı emisyonlarının net olarak sıfıra ulaşması gerekiyor. Bu da yüzyıl ortasında elektrik üretiminin karbonsuzlaşması, fosil yakıtların büyük kısmının toprağın altında kalması, halihazırda gerçekleşen salımlardan doğan iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için finansman sağlanması, düşük karbonlu bir kalkınma rotası için uluslararası işbirliğinin oluşturulması anlamına geliyor.  Olası bir Paris anlaşmasının adil, eşitlikçi, gerçekçi, ölçülebilir sonuçlara sahip olması ve en kırılgan kesimlerin önceliklerine hitap etmesi gerekiyor. 

5) Hangi ülke ne taahhüt etti?

Ülkeler Paris’e giden yolda ulusal düzeyde belirlenmiş niyet edilen katkı (INDC) denilen belgeleri BM’ye sundular. Şu ana kadar küresel seragazı salımlarının %86.6’sını üreten 155 taraf (128 INDC + 28 üyeli AB için tek bir INDC) katkısını sundu. AB 1990 seviyesine göre 2030 itibariyle %40’lık bir azaltım, ABD 2025 itibariyle 2005 seviyesine göre %28’lik bir azaltım taahhüt ederken Çin seragazı salım artışını 2030 itibariyle zirve yapıp net olarak azaltmayı, Hindistan 2030 itibariyle ekonomisinin karbon yoğunluğunu 2005’e göre %35 azaltmayı, Türkiye ile benzerlik gösteren Meksika ve G. Kore ise referans senaryoya göre 2030 itibariyle sırasıyla %25 ve %37 azaltım taahhüt ettiler. 

6) Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadele taahhüdü var mı?

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Ümit Şahin tarafından hazırlanan “Türkiye’nin İklim Politikalarında Aktör Haritası” başlıklı çalışmanın önsözünde belirtildiği gibi; “Türkiye son birkaç yıldan bu yana yaşadığı kuraklığın bir kez daha gösterdiği gibi iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. Bu nedenle Türkiye’nin bütün alanlarda etkin iklim politikaları izlemesi, her şeyden önce kendi geleceği için önem taşıyor. Paris 21. Taraflar Konferansı (COP 21), Kyoto sonrası dönemin, yani yeni iklim rejiminin karara bağlanacağı önemli önemli bir dönüm noktası olacak. Son yıllarda sera gazı salımlarını en hızlı artıran ülkelerden biri haline gelen Türkiye, bu yeni dönemde nasıl bir rol alacak, azaltım hedefi belirleyecek mi, fosil yakıtlara dayalı enerji ve kalkınma politikalarını sorgulamaya başlayacak mı, siyasi bir kararlılık gösterecek mi gibi zor soruları, konuyla ilgilenen bütün kesimlerin tartışmaya başlaması gerekiyor.”

Türkiye çok yakın bir zamana kadar iklim değişikliği konusunda çok çekingen bir pozisyon izledi. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve yürürlükten çıkan Kyoto Protokolü’nü 12’şer yıllık gecikmelerle imzalayan Türkiye’nin BM’ye sunduğu taahhüt 2030 yılı itibariyle referans senaryoya göre seragazı salım artış miktarını %21 azaltmak. Öte yandan Prof. Erinç Yeldan ve Doç. Dr. Ebru Voyvoya’nın WWF Türkiye ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi için hazırladıkları ve geçen ay kamuoyu ile paylaşılan “Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları” başlıklı rapora bakıldığında bu taahhüte temel oluşturan referans senaryodaki değerlerin abartılı olduğu ve böylelikle Türkiye’nin aslında yapabileceği azaltım miktarını daha az gösterdiği düşünülüyor. Söz konusu raporda, Türkiye’nin küresel iklim anlaşmasında adil biçimde yerini alabilmesi için ciddi imkanlara sahip olduğu ama bunun sosyo-ekonomik bir dönüşüm gerektirdiği vurgulanıyor. Türkiye, eğer çekingenliğini atarsa, iklim değişikliğiyle mücadelede öncü ülkelerden birisi olma imkanına sahip. 

7) Paris Zirvesi'nden nasıl bir sonuç çıkabilir?

Paris zirvesinden beklenen 4 ana çıktı var: 

Birincisi tüm ülkeleri kapsayacak, hızla yürürlüğe girecek bir küresel bağlayıcı sözleşme. 

İkincisi seragazı salımlarının azaltılması, kontrol edilmesi ve azaltım hedeflerinin gözden geçirilmesi için ulusal taahhütlerin ortaya konması. 

Üçüncüsü iklim değişikliğiyle mücadele için finansal kaynakların ve teknoloji transferi için imkanların yaratılması. Özellikle iklim etkilerine en fazla kırılgan olan gelişmekte olan ülkelerin maddi destek alması, zararlarının tazmin edilmesi önemli. 

Dördüncü ve sonuncu olarak şu ana kadar verilen taahhütlerin 5-yıllık döngüler içerisinde gözden geçirilerek azaltım konusundaki azmin artırılması. Bunların iklim değişikliği konusunda tarihsel sorumluluklar dikkate alınarak “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ve ulusal kapasiteler dikkate alınarak gerçekleşmesi öngörülüyor. 

8) Çıkacak sonuç en çok hangi sektörleri ilgilendiriyor?

İklim değişikliği başta enerji ve ağır sanayi olmak üzere turizmden tarıma tüm sektörleri hem nedenleri hem de sonuçları itibariyle ilgilendiriyor. Özellikle CAN Europe’un (İklim Eylem Ağı Avrupa) bildirdiği gibi Türkiye 75 kömürlü termik santral planlarken, enerji sektörünün ciddi biçimde bu sonuca dikkat etmesi gerekiyor. Climate Action Tracker’dan Niklas Höhne’nin analizine göre Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedefleri ülkenin gerçek potansiyelini yansıtmıyor. Türkiye’nin Almanya’dan %50 daha yüksek güneş enerjisi potansiyeli, 275GW civarında teknik rüzgar potansiyeli var. Öte yandan yoğun kentleşme baskısı da iklim değişikliğine katkıda bulunuyor. Kemerburgaz Üniversitesi’nden Sevil Acar’ın yaptığı bir analiz de ülkede fosil yakıtlara verilen dolaylı/dolaysız teşviklerin çok ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor. İklim değişikliğine kesin çözüm bulmanın yolu seragazı salımlarını net olarak azaltmaktan geçiyor. Bu da tüm sektörlerde üretim-tüketim biçimlerinde bir dönüşüm gerektiriyor.

9) Günlük hayatımızı etkileyecek bir tarafı var mı?

İklim değişikliği halk sağlığından, kentleşmeye, suya erişimden, gıda güvenliğine pek çok boyutuyla günlük hayatımızı halihazırda etkiliyor. Kırım-Kongo kanamalı ateşi vakalarının artmasından iklim değişikliğine en kötü katkıyı yapan kömürlü termik santraller dolayısıyla halk sağlığı risklerine kadar uzanan yelpazede ciddi somut çıktıları var. Bunun da ötesinde iklim değişikliğinin olumsuz etkileri eşitsiz bir biçimde dağılarak toplumun sosyo-ekonomik olarak en kırılgan kesimlerini vuruyor. Bu sene başında Hopa’daki sel, 2007/8’de ülke çapındaki kuraklık gibi ekstrem hava olaylarını tetikliyor. Bazı araştırmalar iklim değişikliğinin mevcut sosyo-ekonomik kırılganlıkların iklim değişikliğinin etkileriyle bir araya gelerek etnik/dinsel çatışmalar ve sınır ötesi göç için “çarpan etkisi” olabileceğini öne sürüyor.    

Paris İklim Zirvesi COP21’e Türkiye’den katılan uzmanların iki günde bir sıklıkta izlenimlerini paylaşacağı platforma http://www.iklimpostasi.org/ adresinden ulaşabilirsiniz. 

Ayrıca @iklim_postasi twitter adresinden de zirve hakkında bilgi alabilirsiniz. 

Hürriyet gazetesinde bu konuda yayımlanan haberimizi okumak için tıklayın