Behlül Üsdiken'den 20 Yılın Hikayesi

Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar.

Her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer verdiğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Behlül Üsdiken oldu.

Behlül Üsdiken 15 Temmuz 1998 tarihinden beri Sabancı Üniversiteli. 22 yıldır Sabancı Üniversitesi’nde Yönetim Bilimleri Fakültesi (YBF) Öğretim Üyesi olarak görev yapan Behlül Üsdiken 31 Ocak 2020 tarihinden beri de Emeritus Öğretim Üyelerimizden biri.

Behlül Üsdiken’in, sorduğumuz  dört soruya verdiği cevaplarını aşağıda okuyabilirsiniz… 

Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı?

B.Ü: Var. Acı bir anı maalesef. Ama bende yer etmiştir. İlk "dekan" Prof. Muhittin Oral'ın beni ilk kez görüşmek üzere davet ettiği günden kalan bir anıdır -- "dekan" terimini tırnak içine koydum, çünkü o zamanlar şimdiki adıyla Yönetim Bilimleri Fakültesi diye bir şey yoktu. Başlarda, önde gelen Amerikan üniversiteleri örnek alınarak işletme eğitiminin sadece lisansüstü düzeyde yapılması öngörülmüştü. Biz aslında resmen Sosyal Bilimler Enstitüsü adlı birimin içinde yer alırdık. Yine de Muhittin Oral dekan olarak anılırdı. Muhittin Bey ile ilk kez görüşmeye gittiğimde (1998 yılının Şubat ayı idi sanırım) daha Karaköy'deki binaya taşınılmamıştı. Sabancı Center'da çalışıyorlardı. Muhittin Bey, her zamanki inceliğiyle, beni asansörden çıkışımda kapıda karşılamıştı. Koridorda yürürken bana "arkadaşlarımız çok üzgün bugün" dedi. "Niye" diye sordum. "Bir çalışma arkadaşımızı kaybettik" dedi. O anda kim olabileceğini tahmin ettim: Ayşegül Arsoy. O idi. Ayşegül, şimdilerde pek kimse bilmeyecektir ama, o sıralarda rahmetli (Kurucu Genel Sekreterimiz) Hüsnü Paçacıoğlu'nun yardımcılığını yapıyordu. Aynı zamanda da Boğaziçi Üniversitesi'nde benim doktora öğrencim idi. Çok parlak ve gelecek vaadeden bir insandı. Akut bir kalp rahatsızlığı vardı. Haberleşiyor ve görüşüyorduk buna rağmen teziyle ilgili olarak. ABD'ye ameliyat olmaya gitmişti. Dönemediğini, Sabancı Üniversitesi'ne bu ilk ziyaretimde öğrendim. Acı bir anı ama bu yolla Ayşegül Arsoy'u bir kez daha hatırlamış ve anmış oluyorum.    

20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız?

B.Ü: Yaşlanmış olmak dışında en önemli fark yayın sayılarımın artmış olması. Hâlâ en yüksek atfı, Boğaziçi Üniversitesi zamanlarımda yazdığım bir makaleden alıyorum, ama Sabancı Üniversitesi'nde iken yazdıklarımın bazıları da hızla buna yaklaşıyor. Yayın sayılarımın artmasında Sabancı Üniversitesi'nin bir "araştırma üniversitesi" olma iddiasının, dolayısıyla da ders yüklerinin düşük düzeyde tutulmasının tabii ki payı vardır. Ayrıca, sağlanan maddi olanakların, akademisyenlere verilen Kişisel Araştırma Fonu (KAF) uygulamasının ve kuvvetli bir kütüphane ve bilgi teknolojisi altyapısı sağlanmış olmasının da payı büyüktür.  

20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir?

B.Ü: Benim Sabancı Üniversitesi denince ilk aklıma gelen yukarıda belirttiğim araştırma vurgusu ve sağlanan maddi imkânlardır. Önümüzdeki 20 yılda da olumlu bulduğum bu özelliklerini devam ettirmesini ve geliştirmesini ummak isterim. Benim yaşımda, önümüzdeki 20 yılı hayal etmek zor. Yazmaya devam ediyorum. Üzerimdeki makale basma baskısı artık kalktığı için, elimdeki bu tür işleri bitirdikten sonra esasen kitap yazmaya yöneleceğim.   

Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz?

B.Ü: Buna cevap vermek zor tabii. Sabancı Üniversitesi benim için akademik kariyerimi istediğim şekilde devam ettirmek için bir şans oldu. Dikensiz gül bahçesi değildi tabii ama yine de şans kabul ederim. Belki bilirsiniz, David Lodge adlı bir İngiliz romancı vardır. Kendi de eski bir akademisyendir. Akademik dünyayı hicveden romanlarıyla ün yapmıştır. İki-üç gün önce hatıratının ikinci cildini okumayı bitirdim. Bu cilde "Writer's Luck" adını vermiş. Benim için de Sabancı Üniversitesi "Academic's Luck" oldu.