Öğrencilerine tartışmayı öğreten eğitimci

Lanfranco Aceti:“Bir akademisyen olarak kendi adınıza yapacağınız şeyler kısıtlıdır. Çünkü en nihayetinde insan ömrü daha kısadır, ama bir kuruma bir miras bırakırsınız. Öğrencilerimi güçlendirmek, yani onları daha muktedir yapmak gibi bir amacım var.”

Genel sekreterimiz Haluk Bal seninle röportaj yapacağımı öğrenince bir düşüncesini paylaştı: ISEA2011 hazırlıkları sırasında Türkiye’ye, üniversitemize geleli henüz kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen son derece girişken ve pozitif kişiliğinle üniversite içinde ya da dışında bu büyük organizasyon için gerekenleri söke söke aldığını, “hayır” sözünü kabul etmediğini, zorluklarla karşılaşmana rağmen yılmadığını, aksine müthiş güler yüzlü olduğunu ve pozitifliğinden bir şey kaybetmediğini söyledi. 
Üniversitemizin genel sekreterinden bunu duymak benim için çok önemli ve çok güzel. Ve akademisyen olarak çok önemli.  Sabancı Üniversitesi’nin yapmak istediği şeyler var. Kurumların ömürleri, insanların ömürlerinden çok daha uzundur. Kurumlarla birlikte sizin de belli idealleriniz, fikirleriniz vardır, dünyanın nasıl olması gerektiğiyle ilgili hedefleriniz vardır ve konular aracılığıyla onları yaparsınız. Bir akademisyen olarak kendi adınıza yapacağınız şeyler kısıtlıdır. Çünkü en nihayetinde insan ömrü daha kısadır, ama bir kuruma bir miras bırakırsınız. Sabancı Üniversitesi’nin şu anda gençleri, genç öğrencileri desteklemesi onların yurt dışına gidip uluslararası çalışmalar yapmasını sağlaması ve döndüklerinde buraya katkıda bulunmalarını sağlaması gerekmekte. Dolayısıyla benim de öğrencilerimi güçlendirmek, yani onları daha muktedir yapmak gibi bir amacım var. Onları desteklemeyi, öğrencilerimi o şekilde yönlendirmeyi seviyorum. Fakültemizde görsel kültür alanında bir doktora programının açılmasının gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de bildiğim kadarıyla böyle bir doktora programı yok. Dolayısıyla uzun süre bizlerle çalışabilecek öğrencilerin de gelebilmesi için böyle bir doktora programının açılması çok faydalı olur.



Neden Sabancı Üniversitesi?
Biraz tesadüf eseri oldu. İngiltere’de Central Saint Martins’de tanıdığım bir Türk arkadaşım vardı. Birbirimizi uzun zamandır tanıyorduk. Türkiye’de böyle bir pozisyon açıldı başvurmak ister misin diye sordu? Ama çok komikti, çünkü önce Türkiye’yle ilgili bir problemin var mı diye sordu. Ben de: “Havası çok güzel, yemekleri güzel, deniz var, ne gibi bir problemim olsun ki Türkiye’yle?” dedim.  Arkadaşım, muhtemelen, biliyorsun işte oralar biraz karışık diyerek , Türkiye’nin İslami geleneğine gönderme yapıyordu, din faktörünü göz önünde bulunduruyordu. Ben de ona cevaben;  “Biz birbirimizi 10 yıldır tanıyoruz, bu kadar yıl boyunca birbirimizle bir problemimiz oldu mu, bir sorun yaşadık mı?” dedim. Hayır dedi. “O zaman niye benim senin ülken ile böyle bir problemim olsun ki?” diye cevap verip başvurmaya karar verdim. Daha sonra bana iş teklifi yapıldığında da tamam deyip buraya yerleştim.



Şu da önemli bir nokta, Türkiye’de bir yerlere gelebilmek için bazı kritik pozisyonlarda eşinin, dostunun, tanıdığının olması gerekiyor derler. Ama ilginç bir şekilde ben burada kimseyi tanımıyordum, kimse babamın oğlu değildi ve hiçbir şekilde böyle bir bağlantı olmadan başvurdum ve işe alındım. İtalya’dan da biliyorum ki işler orada da öyle inanılmaz bir şekilde tanıdık, hısım akraba aracılığı ile ilerliyor. Ancak burada şunu fark ettim, bazen gerçekten çok çalıştığınızda Haluk Bey’in de dediği gibi iş için gerekenleri söke söke alma imkanı tanınıyor ve ben burada içeride hiçbir tanıdığım olmamasına rağmen çok rahat bir şekilde gelip sadece bileğimin hakkıyla işi aldım. İtalya’da bir özdeyiş vardır, “Kalıcı olan terdir” denir. Yani bir işe emek vererek yaparsanız çok şey öğrenirsiniz ve terlerseniz o iş için elde ettiğiniz şey size kalıcı bir zanaat olarak geri döner. Doğru bağlantılarla tanıdık, eş, dost, ahbap usulü de bir yerlere varabilirsiniz ama o sizi çok öteye götürmez. Belli bir noktada durmak zorunda kalırsınız. Ama yaparak öğrendiğinizde, terleyerek öğrendiğinizde sizde kalan tecrübe ve bilgiyi hiç kimse hiçbir zaman elinizden alamaz ve hayatınız boyunca o sizde baki kalır.

Ve ciddi bir kazanım olur.
Ciddi bir kazanım olur evet.



İtalya’da doğdun, eğitiminin bir kısmını İtalya’da sonra İngiltere’de aldın. Akademik kariyerini İngiltere’de sürdürdün. Şimdi de Türkiye’de devam ediyorsun. Eğitim sistemi, günlük alışkanlıklar açısından baktığında bu üç ülke ile ilgili izlenimlerin nedir?
Üniversiteyi İtalya’da Urbino diye bir şehirde okudum ve orayı çok seviyordum. Bir Orta Çağ kasabası. Çok güzel bir müzesi var, ortasında  tda bir meydanı var. Müze’de Raffaello’nun La Muta adlı  bir eseri vardı.  Sık sık müzeye gider ve uzun uzun ona bakardım. Üniversitenin binaları kasabanın içine dağılmıştı. Kasabanın farklı yerlerinde iki tepe vardı. Bir bina bir tepede, başka bir bina öteki tepedeydi. Dolayısıyla iki ders arasındaki on  dakikalık boşlukta bütün kasabayı boydan boya geçip dersin olduğu diğer binaya koşmanız gerekiyordu. Yani, bir tepeden çıkarak aşağıya inip meydandan geçip tekrar bir tepeye çıkmanız gerekiyordu. Bu şekilde her gün dersten derse koşmaktan ben ve benim gibi bir sürü öğrencinin bacaklarında kas oluşmuştu. Kasabada yapacak hiçbir şeyiniz yoksa o meydanda oturup gelip geçen öğrencileri seyreder ve epey eğlenirdiniz.

İngiltere’deki hayatım İtalya’dakinden çok daha farklıydı. O ülkenin manzarasını çok sevdim. Gri gökyüzünü ve yeşilini. Çok parlak bir yeşili var İngiltere’nin. Yeşilin o tonuna bayılırdım. İngiltere’de beni en çok etkileyen şeylerden biri, kanunlara çok disiplinli bir şekilde uyulması oldu. Orada işleri yapmanın belli bir yöntemi vardı ve ona gerçekten uymanız gerekiyordu. Bundan ötürü, işlerin ne şekilde olacağını baştan bildiğim için kendimi çok rahat hissettim zira İtalya’da her zaman işler öyle yürümüyordu. İngiltere’de de çok sevdiğim yerler var. Örneğin bir botanik bahçesi var. Onun dışında galeriler, bir sürü sanat kurumları ve müzeler var, National Portrait Museum, Tate Modern gibi. Oralara gidip bir sürü sanatsal faaliyette bulunma imkanları var. İngiltere’deki uluslararası boyutta tanınan bu kurumların bazıları ile şu anda Kasa Galeri’deki bazı çalışmalarda işbirliği yapıyoruz. Royal College of Art, Goldsmiths' College gibi kurumlarla iş birliği yaparak Kasa Galeri’yi uluslararası platforma taşıyoruz.

Sabancı Üniversitesi’ndeki öğrencilere gelirsek, bu yıl müzeler ve güncel sanat dersinin öğrencileri yavaş yavaş küratörlüğün ne demek olduğunu öğreniyorlar, küratör olmak için ne kadar çok araştırma yapılması gerektiğini bir serginin içine ne kadar çok araştırma girdiğini vesaire görmeye başlıyorlar yavaş yavaş. Ben öğrencilerimin bunları fark etmesini istiyorum.

İtalya, İngiltere ve Türkiye’ye öğrenci davranışları açısından karşılaştırabilir misin?
Öğrenciler her yerde aşağı yukarı aynı çok büyük farklar yok aralarında. Yani öğrenci her yerde öğrenci. Yalnız derse katılım konusunda farklılıklar olabiliyor, belli ülkelerin gelenekleri biraz daha farklı . Öğrencilerin kendi aralarında tartışmaya girmeleri, hocayla nasıl tartışmaya gireceklerini bilmeleri önemli. Yani benim öğrencilerim şu anda burada nasıl söz hakkı alınacağını, ne zaman müdahale edileceğini, ne zaman nasıl tartışılacağını yavaş yavaş öğreniyorlar. Ama Amerika’da, İngiltere’de, Kanada’da biraz daha farklı yani bazı sınıflar daha sessiz, bazıları daha çok derse katılıyorlar böyle bir farklılıktan söz edebilirim. Özellikle İtalya’dan çok net örnekler verebilirim, zira bu biraz gelenekle ilgili. Biz lisedeyken Klasik Yunanca ve Latince öğrenirdik. Bir öğretmenimiz vardı, hepimizi görebilmek için sınıfta sandalyesi ve masası bir platformun üzerinde olurdu. Bütün öğrenciler ondan aşağıda dururduk, böyle tanrının gözü gibi bize bakar hepimizi görürdü ve masasına çağırıp bir saat boyunca sorgu adı verilen sınavı yapardı. Polis sorgusu olsa bundan çok daha kolay olurdu. Çünkü, Latince ya da Klasik Yunanca bir kitabı açıp çevirinin üzerini kapatıp bunu oku ve çevir derdi. Ya da bunu hangi yazar yazmıştır, bu yazar daha önce başka ne gibi eserler üretmiştir veya bir kelimeyi gösterip buradaki gramer olayı nedir bunun grameriyle ilgili detayları vesaire sorardı. Ve biz ancak ayakta onun yanında olurduk o platformun üzerinde, suratımız anca masanın hizasında olurdu.

Müthiş etkileyici bir görüntüymüş. Burada ne dersi veriyorsun, derslerin ismi nedir?
Görsel kültür , yeni medya, müzeler ve güncel sanat dersleri veriyorum. Onun dışında tez danışmanlıkları yapıyorum. 

Bu güzel sohbet için teşekkür ediyorum Lanfranco.