Taviz vermez eğitimci: YUDA YÜRÜM

Yuda Yürüm: “Bir üniversite hocası nedir? Derslerine gereken ciddiyeti ve önemi verecek, öğrencilerine en iyi şekilde bu bilgileri aktaracak, öğretecek, eğitecek. Onun dışında da biliminsanını öğretmenden ayıran şey bilimsel araştırmalarıdır. Bilimsel araştırmalara önem vermeli, bu araştırmalardan elde ettiği verileri tüm dünya ile paylaşmalı, bilimsel bulguların üstüne kuluçkaya yatmamalı. Dürüst olmalı ve bilimin daha sonraki nesillere aktarılması için elinden gelen her şeyi yapması lazım.”

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri

Yuda Bey, kaç kardeşsiniz?
Üç kardeşiz, bir ağabeyim var, bir ablam var. Ağabeyim benden 14 yaş büyük, ablam 10 yaş büyük. Ablam ve ağabeyim evlenip gittikleri için evde sanki yalnız çocukmuşum gibi büyüdüm. Ama çok tabii iyi ilişkilerim var ağabeyimle, ablamla. Onlar bir yerde benim annem veya babam gibi oluyorlar.

Yarı ebeveyn gibi oluyorlar, tabii.
Kardeşlik duygusu çok önemli tabii ki, böyle güzel bir ilişkimiz var. Zaman zaman beraber oluruz. Yeğenlerim var çok sevdiğim. Onlarla da çok sık beraber oluruz. Benim için en büyük zevklerden birisi, ailenin bir araya gelmesi, hep beraber oturmak, hep beraber yemek yemek, uzun saatler geçirmek, bu benim için en büyük bir keyif diyebilirim.

Kalabalık aile ortamları mutluluk veriyor.
Evet, aynen çok büyük mutluluk duyduğum ortamlar. O bakımdan evcimen de bir insanım. Yani ev ortamı benim için çok önemli.

Ekşi Sözlük’e sizinle ilgili ne yazılmış diye baktım. Hazırladığınız sınav sorularına ilişkin öğrencilerin yazdığı eleştirilere yine Ekşi Sözlük’te cevap vermişsiniz ve özetle; “dünyanın hiçbir üniversitesinde soruların nasıl sorulacağı, ne şekilde sorulacağı konusunda öğrencilerin ne yorum yapmaya, ne de fikir söylemeye hakları vardır. Bu konu Sabancı Üniversitesi’nde de böyledir ve böyle olmalıdır. Öğrencilerin üniversite eğitimleri sırasında sorumlu oldukları tek şey derslere çalışmak, çalışmak ve yine çalışmaktır.” demişsiniz.
Aynen bunu söyledim öğrencilere. Sabancı’daki ilk yıllardaydı. 1999’dan 2003’e veya 2004’e kadar 4 veya 5 sene Science of Nature dersinin kimya bölümünü ben verdim. İşte bu dersin bir sınavında anladığım kadarıyla biraz zor sordum galiba. Daha sonra bazı öğrencilerin bu yorumları bir şekilde bana ulaştı. Ona da kızdım sonuçta. Bir hocaya hiçbir zaman neden zor sordun şeklinde bir şey söylenemez, Biz ODTÜ’deyken hocalarımız gerçekten Türkiye’nin en iyi kimya mühendisi hocalarıydı. ODTÜ kimya mühendisliği bölümü Türkiye’deki gerçek kimya mühendisliği eğitimini başlatan ilk bölümdür. Hocalarımız da hem konularında en iyileriydi ve de bunun yanı sıra çok ciddi hocalardı. Öyle gidip hocalarımıza böyle serzenişte bulunmak ne kelime, biz odalarının önünden falan geçmekten çekinirdik o sıra. Yani öyle bir eğitimden geçtik ODTÜ kimya mühendisliğinde. Ama sonuç itibarıyla çok şey öğrendik, bunu da söylemem gerek, yani gerçekten çok iyi bir eğitim aldık ve de bu benim için gurur vericidir. Bana göre, Türkiye’nin kimya mühendisliği konusunda en iyi okulundan mezun oldum. Oradaki hocalarımıza bırakın sınavlarda nasıl soru sorulacağını kendilerine söylemek, öyle bir şey düşünmek aklımıza bile gelmezdi; o zamanki kültür buydu. Yani biz böyle bir eğitimden geldik sonuçta.

Öğrencilerimize bildiklerimizi en iyi şekilde öğretmek benim her zaman düsturum oldu, ama sorduğum sorulara da kimsenin “neden zor sordun” diye sormaya hakkı yok, haddi de yok diye o mesajla belirtmiştim öğrencilere. O zamanki öğrenciler belki biraz bu işin ciddiyetinin farkında değillerdi. Onların çocukluklarına verdim sonuç itibarıyla.

Taviz vermez bir eğitimcisiniz.
Evet, öyleyim.  Bu benim için önemli bir noktadır. Sonuçta iş ciddiyeti her zaman olmalıdır, yani derslerde en iyi şekilde olmanız lazım. Görevimizin gereği neyse onu yapmak durumundayız. Hocalık full-time yapılacak bir iştir. Part-time, hele hele some-time yapılacak bir iş değildir. Eğer bir işi hakkıyla yapacaksanız gerçekten en iyi şekilde yapmanız lazım, o işin gereği neyse onun yapılması lazım. 40 küsur senedir bu işteyim, 70’de başladığıma göre asistanlığa, 43 sene olmuş. 41 senedir ders veriyorum, böyle bir alışkanlık oluşuyor tabii insanda.

Hani bu konuda tabii ki taviz vermez durumdasınız doğal olarak, onun dışında öğrencilerinizle ilişkiniz gayet sıcak değil mi?
Evet, gayet sıcak tabii ki, yani kapım her zaman açık. Hacettepe’de 6 sene bölüm başkanlığı yaptım, Hacettepe klasik devlet üniversitelerinden bir tanesidir ama, modern bir üniversitedir. Öğrencilerin benim ofisime gelmeleri için iki tane sekreterden geçmeleri gerekirdi. Böyle olmasına rağmen kapım her zaman en küçük öğrencimden doktora öğrencime kadar herkese, her zaman açıktı. Bir sorunları varsa gelip bana doğrudan doğruya anlatabilirlerdi. O zamanlar da öyleydi, şimdi de öyle. Her zaman açık oldum öğrencilerime, her zaman bir şeyler vermek için elimden geleni yaptım. Bu benim için çok önemli, yani öğrencilerle her zaman medeni ilişkiler içerisinde olup onlara bir hocanın vermesi gereken her türlü imkanı sağlamak, her türlü bilgiyi aktarmak ve geleceğe yönelik onlara elimden gelen her şeyi vermek.



Hatırladığım kadarıyla, 2000 yılında üniversitenin henüz ilk akademik yılında, uluslararası çapta ve son derece saygın bir mesleki kuruluşa üye seçilmiştiniz, basın bültenini de ben yapmıştım.
Evet İngiltere’nin uluslararası ünlü kimya derneği olan The Royal Society of Chemistry’ye Fellow ünvanı ile Türkiye’den ilk kez ben kabul edildim. İşte bu ve diğer birçok mesleki kuruluşun üyesiyim, American Chemical Society’nin de üyesiyim. Onların toplantılarına çağrılı konuşmacı olarak davet ediliyorum neredeyse her sene. Bu sene gidemiyorum, çünkü aynı tarihlerde başka bir toplantıya katılmam gerekiyor.

Kariyerinizde, alanınızda Türkiye’yi uluslararası camiada temsil eden, tanınan, bilinen bir kişisiniz.
Onlardan birisiyim, Türkiye’de tabii tanınmış çok iyi bilim insanları, çok iyi hocalar var. Bu konuda Türkiye’yi en iyi şekilde temsil eden çok iyi bilim insanları olan arkadaşlarım var.  Ben de onlardan bir tanesi olmaya çalışıyorum.

Siz de onlardan birisiniz, mütevazı bir kişisiniz aynı zamanda. Biraz fakülte içinde, sağda, solda, dedim ya tırnak içinde, sizinle ilgili dedikodu almaya çalıştım. İki şeyden söz etmek istiyorum.
Bir; bu fakülteden bir öğretim üyesi, “Yuda Bey koridorda falan karşılaştığınızda hiçbir şekilde göz kontağı kurmayı esirgemez, ihmal etmez, ne zaman karşılaşsanız selam verir” dedi.
Ona çok önem veriyorum, bu insanlara karşı olan saygım, başka bir şey değil. Tabii aynı şekilde karşımdakilerden de bekliyorum. Bazı arkadaşlar ya çekingen oluyorlar veya ne bileyim dalgın oluyorlar, bazen koridorda yürürken böyle görmezden geldikleri de oluyor. Benden büyük veya benden genç olsun herkesle selamlaşmak, onlara bir saygı vesilesi, başka bir şey değil. Yani bunu da bekliyorum doğrusu karşımdakilerinden.

Bir nokta daha, sanırım bir dönem fakültenin panolarına, “Yuda Yürüm tek başına bir fakülteden çok daha fazla sayıda bilimsel eser yayınlayan kişi” diye bir yazı asılmış.
Bilmiyorum, o yazıyı görmedim. Zaten kimin ne kadar yayın yaptığı belli, yani Web of Science adresine girerseniz Sabancı’yla ilgili döküm yaptığınızda en çok yayın yapanlar arasında ikinciyim, benden çok yayın yapan İsmail Çakmak Hoca var, ondan sonra ben geliyorum. Sanırım Yaşar Gürbüz Hoca da benimle aynı sayıda, yayın yapmış.


Öyle bir sıralama.
Öyle bir sıralama varsa odur. Çalıştığım kurumu her zaman yüceltmek istemişimdir, onun için de elimden gelen her şeyi yapıyorum. Bunun gereği nedir ve daha doğrusu bunun ölçüsü nedir? Yaptığınız yayınlar, öyle değil mi? Yaptığımız yayınlarla bu üniversitenin adını duyurmaksa onu yaptığıma inanıyorum doğrusu. 1999’dan itibaren, 14’üncü senem bu sene Sabancı’da, epey bir yayınım oldu, bu da benim için gurur vesilesidir. Sadece ben değilim, benim kadar üretken başkaları da var. Üretken diğer hocalarımızı ihmal etmemek lazım.

Eşiniz ile çok hoş bir çiftçisiniz, Perla Hanım güler yüzlü, şen, hoş bir hanım.
Perla’yla oğullarımızı büyüttük, şimdi torunumuzu büyütmeye çalışıyoruz. İnşallah daha çok torunlarımız da olur. Allah sağlığımızı bozmasın.

Mutlu musunuz Yuda Bey?
Çok mutluyum  şükür.

Aile hayatınızda da, mesleki kariyerinizde de...
Düzenli bir yaşam olunca tabii ki bu işe de yansıyor. Elbette, her ailede olduğu gibi bizde de inişler, çıkışlar olmuştur, rahatsızlıklar, hastalıklar vesaire. Sıkıntılı günlerimiz de oldu. Ama aile her zaman için çok önemli benim için, demin de söyledim, ailece beraber olmak çok önemli. Oğullarım bir yana, dünya bir yana, şimdi bir tane minik geldi, torunum bir yana, dünya bir yana.



Şimdi “oğullar da bir yana” mı diyorsunuz?
Yok, onların yeri her zaman farklı. Ama o küçük bebek insanı alıp götürüyor, onun yanında her türlü maskaralığı yapabiliyorsunuz. Yani o sert Yuda Yürüm gidiyor, onunla her türlü komikliği yapabiliyorum.

Büyükbabalık bir ikinci bahar, ikinci delikanlılık dönemi diyebilir miyiz?
Vallahi öyle herhalde. Hep söylerlerdi de, ne farkı var derdim. Bunun farkı şu: Bir kere bir varlık var onu çok seviyorsunuz, ama sorumluluğu sizde değil. Oğullarınız veya kızlarınızda da aynı duygu var ama, sorumluluk sizde bir kere. Siz torununuzu işte böyle seviyorsunuz, okşuyorsunuz, öpüyorsunuz, ondan sonra anasına, babasına veriyorsunuz ve gidiyorsunuz. Bütün dertleriyle onlar uğraşıyorlar tabii, uykusuyla, yemeğiyle...

Kaymağı sizde.
Evet, kaymağını alıyorsunuz, kaymağını aldığınız zaman da insana büyük haz veriyor tabii ki. O güzelliği var torun-büyükbaba ilişkisinin. O bakımdan çok mutluyuz Perla’yla beraber. En sabırsız olduğumuz zamanlar torunumuza gideceğimiz zamanlar.

Hayatta umduğunuz şeyleri buldunuz mu? Ne umdunuz, ne buldunuz, bir hayal kırıklığınız var mı?
Yani hiçbir hayal kırıklığım olmadı mesleki hayatım boyunca. Tabii genel sorun olarak şunu söyleyebilirim: Devlette hocayken çok sıkıntılı günlerimiz oldu, yani maddi olarak. Tabii devletin verdiği imkanlar çok kısıtlıydı, bu da aileye yansıyor ister istemez. Bütün hocalar, devletteki hocalar aynı sıkıntıyı çekmişlerdir benim gibi. Onun dışında önemli bir sıkıntım olduğunu zannetmiyorum.

Bu meslek bana hayatta düşündüğüm her şeyi verdi. Bilimsel bilinirlik, onun verdiği haz, sevdiğin bir işi yapabilmek imkanı, o çok önemli. İnsan sevmediği bir işi yaparsa mutsuz olur değil mi? Ben burada gerçekten sevdiğim bir işi yapıyorum ve çok mutluyum. Yurt dışı seyahatleri oluyor çok sık, tabii orada yeni insanlarla tanışıyorsunuz veya bildiğiniz kişilerle fikir alış verişi içerisinde oluyorsunuz, o çok güzel bir şey. Yani sevdiğim bu iş, beni daha mutlu yaptı, onu söyleyebilirim.

Çok güzel bir sohbet oldu Yuda Bey, teşekkür ederim.