Sergi Erimtan Müzesi’nde 30 Eylül’e kadar gezilebilecek

SSBF Öğretim Üyemiz Murat Germen’in “Ankara: Öncü modernizmden öykünmeci mimesis ve sahte fütürizme” başlıklı fotoğraf sergisi Erimtan Müzesi’nde 30 Eylül’e kadar gezilebilecek.

Murat Germen’in çalışmalarından oluşan sergi, Tarihi Kale bölgesinde yer alan Ankara’nın ilk özel arkeoloji müzesi Erimtan’da geçici sergiler bölümünde ziyaretçilerle buluşacak.

Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü itibariyle Cumhuriyetin stratejik başkenti olan Ankara’yı merkezine alan sergi, fotoğraflar üzerinden kente ve kent kültürüne etki eden kararlar ile yapılan değişiklikleri ele alıyor. 3-8 metre arasındaki panoramaların, yüzlerce A4 boyutundaki belgesel nitelikte fotoğrafın ve bilgisayarla dönüştürülmüş bazı fotografik imgelerin yer aldığı sergiyi gezenler, kentin şimdiki ve geçmiş zamanları arasında karşılaştırma yapma imkanını buluyor.

Çalışmalarında fotoğrafı bir araştırma ve ifade aracı olarak kullanan Murat Germen, bu sergide kültürel mirasın sürekliliğinin, kamusal ve yeşil alanların yok sayılarak, kente ve kültüre karşı yapılan yüzeysel dayatmaları ele aldığını belirtiyor. Serginin Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yönetimler tarafından uygulanan farklı kent planlaması taktiklerini, çeşitli ideolojilerin kent üzerinde bıraktıkları iz ve yaraları yan yana koyarak karşılaştırmayı amaçladığını söylüyor.

Sonuçta ortaya çıkanın öykünmeci taklitçilik ve beraberindeki ifrata kaçan yüksek katlı inşaat eylemi olduğunu vurgulayan Murat Germen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kentsel kültür; güzel sanatlar, edebiyat, gösteri sanatları, gastronomi, folklorik gelenekler gibi muhtelif yaratı alanlarından gelen içkaynaklı üretimlerle şekillenir. Şehirler, bu gibi üretimlere zemin ve kaynak sağlamanın yanı sıra; müzeler, STK’lar, vakıflar, enstitüler ve benzeri kurumlar aracılığı ile bu üretimleri arşivler, korur ve paylaşırlar. Kentliliği sadece yüksek katlı konut, alışveriş merkezi ve yolların inşasından ibaret saymak büyük bir yanılgı olarak karşımıza çıkıyor. Bir yerleşim sadece tüketiyor ama yeteri kadar üretemiyorsa burasını kent olarak tanımlamak sakıncalı. Kültür üretenler tutucu yönetimler tarafından daimi olarak tehdit edilirlerse; şehir kentsel olmaktan çıkar ve sözde-kentsel sahte bir popüler kültürün üretildiği büyük bir köye dönüşür.

Türkiye kültüründe hasara neden olan bir alışkanlık; mukaddem kitlelerin, bireylerin, yönetimlerin ve örgütlenmelerin daha önce yapılanları yıkıp, yerine kendi alışkanlıklarına ait oluşumlar inşa etmek eğiliminde olmaları. Mevcut egemenler sırf farklı ideolojik, kültürel, dinî yaklaşımlara sahipler diye, daha önceki nesiller tarafından kotarılmış düzgün icraatları tahrip etme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar. Arkadan gelen nesiller, daha önce inşa edilmiş olanın üstüne inşa etmeyi veya yeni bir tuğla eklemeyi tercih etmiyorlar. Bu hal, Türkiye kültürünün çeşitli bileşenleri, mirasları ve akranları arasında kopukluklar ve bir ülkenin üyeleri arasında husumet oluşmasına neden oluyor. Bu yüzden, hayranlık uyandıracak derecede katmanlı müthiş tereke, saygıdeğer bir öz olarak sürdürülebilirliğini yitiriyor ve yerini bağnazlığa terk etmek zorunda kalıyor. Her daim birkaç parçaya bölünmüş, birlik ve saygıdan yoksun karşıt toplum bileşenleri birbirlerine girerken parsayı belirli gruplar kapıyor. Devlet kurumları, ticari şirketler baskın ve güçlü; bağımsız ve özgür birey toplumu ise git gide zayıflıyor.

Sağlıklı kültürel dönüşüm; birbirine saygı duyan farklı toplum bileşenleri, kentlisini dinlemeye niyetli idari yönetimler, bilinçli ve sorumluluk sahibi bağımsız bireyler, kırık dökük işlerle kısa vadede voli vurmak yerine uzun vadede kalite üzerinden para kazanmayı benimsemiş vizyoner sermaye sahiplerinin katkıda bulunduğu bir denge oluşmadan mümkün