Hep Enerjik, Hep Dinamik: Şebnem Burcuoğlu Söyleşisi

Geçtiğimiz haftalarda Medya Kulübü ile okulumuzda genç, başarılı, tatlı mı tatlı bir konuk ağırladık. Biz sorduk, o anlattı; o sordu, biz anlattık. Kocan Kadar Konuş kitaplarının yazarı ve kurumsal iletişim direktörü Şebnem Burcuoğlu ile harika bir sohbet gerçekleştirdik. Bu güzel röportajı bir an önce herkesle paylaşmak istedim ama yenilenen GazeteSU şerefine biraz dişimi sıktım. Bomba gibi GazeteSU'ya bomba gibi bir röportajla başlayalım!

Röportaj: Bengüsu Özcan

Öncelikle gerçekten çok başarılı, çok yönlü bir kariyeriniz var. Sizi tebrik etmekle birlikte henüz kariyerini şekillendirmemiş olan öğrenciler olarak acaba sizin üniversite yıllarında aklınızda neler vardı, kariyerinizi nasıl planladınız kısaca öğrenebilir miyiz?

Ben Bilkent Üniversitesinde uluslararası ilişkiler bölümünden mezun oldum, onun ardından da Boğaziçi Üniversitesinde Avrupa Birliği ilişkileri üzerine yüksek lisans yaptım.  O sıralarda aklında ne vardı diye soracak olursanız, aslında akademisyen olmak gibi bir fikrim vardı. Ben farklı şeyler denemeyi hep çok seven biri oldum, herkese tavsiye edebileceğim önemli bir şey, her fırsatta olabildiğince farklı sektörlerde staj yapmaları. Üniversite boyunca hiçbir yazımı boş geçirmedim, hep farklı yerlerde staj yaptım, bunun da çok faydasını gördüm.  Kurumsal iletişim, bu yıllarda aklımda yokken sonrasında karşıma çıkan bir fırsat sonucu denemeye değer diyerek başladığım, yıllardır da çok severek yaptığım bir iş. Yazmaya nasıl başladın diye soracak olursanız da ben eskiden beri okumayı ve yazmayı çok seven bir insanım, Kocan Kadar Konuş’tan önce de köşe yazarlığı yapıyordum, makaleler yazıyordum. Doğan Burda Dergi’de kurumsal iletişim direktörlüğü yürüttüğüm bir sırada Doğan Kitap yeni bir gençlik alt kolu olarak DEX Kitap’ı piyasaya sürmeye hazırlandığını, yerli ve kalemi kıvrak bir isim olarak benden bu yayın için bir kitap yazmamı istediklerini bildirdiler. İlk kitap denemem de bu şekilde oldu, sonra Türkiye’nin en kaliteli yapım firmalarından biri olarak BKM ile kitabın filme aktarımı üzerine anlaştık, o zamandan beri de inanılmaz bir tempoyla yazmaya devam ediyorum. 

Peki kurumsal iletişim bölümünden bahsetsek biraz da, son yıllarda çokça karşılaştığımız bir bölüm olsa da yakından tanıdığımızı söyleyemeyiz. Neler yapar kurumsal iletişimde çalışanlar, iyi bir kurumsal iletişimcinin sahip olması gereken özellikler nelerdir?

Bir kurumun hedef kitlesine yönelik iletişim sürecini yöneten birimdir kurumsal iletişim. Bilgi akışı, koordinasyon, organizasyon gibi süreçleri kurumsal bir çatı altında toplar. Şirketin can damarıdır. Çünkü bir şirketin başarılı olması için eninde sonunda kendini pazarlayabilmesi gerekiyor. O şirketin logosundan tutun duruşuna, basına yansıma tarzından tutun elemanlarının davranışlarına... Nasıl bir dünya kurmak istiyorsunuz o şirkette? İşte bütün bunları kurumsal iletişim oluşturuyor. Bir insanın nasıl bir giyim tarzı, bir konuşma şekli, bir çevresi olur; aynılarını bir şirket için kuruyorsunuz. Bir şirketin dışarıdan nasıl göründüğü de şirketin içinden başladığı için o şirket kültürünün de inşaasında çok önemli bir rol oynuyor. Son yıllarda özellikle Türkiye’de çok yükselen bir bölüm, ben gelecekte de kurumsal iletişimin çok daha önem arz edeceğine inanıyorum. 

Peki bir kurumsal iletişimci nasıl olmalı? Her şeyden önce çok vizyoner olmak gerekiyor. Dünyayı takip etmek, çalıştığınız sektördeki eğilimleri bilmek, yalnız yerli değil yabancı kaynakları da takip etmek olmazsa olmazlarınız. Bunun da ötesinde, kurumsal iletişim bir insanın bence o zamana kadar biriktirdiği, öğrendiği her şeyin, yani kısacası kendi kalitesinin bire bir yansıdığı; doğrudan şirketin damarlarına işlediği bir bölüm. Bu yüzden bir kurumsal iletişimcinin kendine bir vizyon çizmesi ve her fırsatta kendini geliştiriyor olması gerekli.

Biraz da kitaptan söz edelim. Yazarkenki üslubunuz sanki düşüncelerinizi bire bir aktarıyormuş gibi, okuyucuyu da çok yakalıyor. Bu üslubunuzun arkasında belirgin bir sebep var mı sizce?

Daha önce de belirttiğim gibi köşe, makale yazıyor olsam da Kocan Kadar Konuş benim ilk kitabımdı, o dönem de açıkçası kafamın biraz karışık olduğu zamanlardı. Her şeyi bir tık daha hafife almak istediğim bir ruh hali içindeydim. O yüzden sanki bir günlüğe yazar gibi, bir arkadaşla dertleşir gibi anlattım hikayeyi. Okuru şuradan mı vursam,  bu cümleyi şöyle daha mı etkileyici kursam diye bir tasam hiç olmadı. Samimi olan her şeyin karşıdakine geçtiğine inanıyorum zaten, bu üslubun çıkış noktası da samimi olmasıydı.

Kitapta Efsun’un da bazen örnekler verdiği gibi Türk aile yapısının bilhassa Avrupai diye tanımladığımız yabancı ülkelerdeki aile yapılarından çok farkı var. Sizce ikisinin arasında dengeyi nasıl kurmak lazım, Türk ailesine neleri adapte etmek isterdiniz?

Bir kere her toplumun kendine has karakteristik özellikleri olduğunu kabul etmek lazım bence. Bazı toplumlar, evlilikten uzaktır; bazıları ise yakındır. Bizimkisi yakın. Benim aslında kitapta söylemek istediğim de Türk aile yapısını eleştirmek değil, okuyucuya ‘bu böyle, sen kendini nerede görüyorsun’ demekti. Bir göbek havası duyduğumuzda şöyle bir içimizin kıpırdanması ne kadar gerçek ve bizden bir şeyse evliliğin bizdeki yeri de bir o kadar gerçek. Esas soru, siz kendinizi buna ne kadar uygun buluyorsunuz? Herkes evlenecek diye bir şey yok ama kimse evlenmeyecek diye bir şey de yok. Kiminin hayali başarılı bir kariyerken kimininki evlenmek ve evlat sahibi olmak olabilir. Bu tamamen kişiye bağlı bir şey. Aile yapısına bir şey adapte etmektense Türk kadınına siz kendinizi nerede görüyorsunuz, kendi yönünüzü nasıl çizmek istersiniz diye sormak ve  onları düşündürmek istedim Kocan Kadar Konuş’ta.

İlk kitabından sonra BKM tarafından çekilen ilk filmi de çok beğenilen Kocan Kadar Konuş serisi, 1 Ocak'ta yine bizimle beyazperdede buluşacak!

Klişe deyip geçmeden bir tane de klasik soru soralım size. Gece uyumadan önce aklınızda ne olur, sabah kalktığınızda en büyük motivasyonunuz nedir?

Şunu samimiyetle söyleyebilirim ki kafamın boş, her şeyden arınmış olduğu tek bir saniye hatırlamıyorum hayatımda. Hep bir şeyler düşünürüm, hep yapmak istedğim bir şeyler, başlayacağım işler vardır. Bazen uykuyu gereksiz dahi bulurum. Zamanı değerlendirecek o kadar çok şey varken gece uyumak ve sabah uyanmak arasında geçecek zamanı bazen yok etmek istediğimi bile söyleyebilirim. O yüzden kısaca, yatarken düşündüğüm şey ‘bir an önce sabah olsa da kalksam!’ :)

Son sorudan önce şu sıralar neler yaptığınızın da ipuçlarını alalım mı biraz?

Kocan Kadar Konuş serisine şu sıralar biraz ara verdim, yeni bir roman üzerinde çalışıyorum. Yine çok keyifli bir romantik komedi, 2016’nın ilk çeyreğine okuyucuyla buluşturmayı hedefliyorum bu kitabı, onun heyecanı içindeyim. Kocan Kadar Konuş Diriliş’in de filmi 1 Ocak’ta vizyona girecek, aynı sene içine iki kitap ve iki film sığdırarak inanılmaz bir tempodan geçmiş oldum  ben de böylece. Ama inanın hiç şikayet etmiyorum, işlerimiz hep böyle gitsin. Genciz, oturmayalım, hep daha iyilerini başarmaya çalışalım.

Son olarak yine öğrencilere yönelik bir tüyo isteyelim sizden. Özellikle daha öğrencilikten çıkmamışken insanda bir özgüven eksikliği olabiliyor. Kendimize motivasyon, özgüven kazandırmak için bize ne tavsiyelerde bulunursunuz?

Bu konuda benim benimsediğim iki söz var.

Birincisi Oprah Winfrey’nin dediği, bence her şeyi inanılmaz güzel özetleyen bir söz : “Şans, hazırlığın fırsat ile karşılaşmasıdır.” Dışarıdan baktığınız zaman bazı şeyler sanki denk gelerek olmuş, tamamen şansmış gibi görünebilir ama inanın her işin arkasında inanılmaz bir emek yatıyor. Çalışmadan hiçbir şey olmuyor. Bir insan eğer kendine yeterince yatırım yapmazsa, karşısına bir fırsat çıktığında bile onu değerlendiremeyecektir zaten. O yüzden doğru zamanın gelmesini bekleyerek kendimizi geliştirmemiz, fırsatlara her an hazır olmamız gerekiyor.

İkincisi de çok bildiğimiz bir söz: “Hayatta hiçbir şey imkansız değildir.” O kadar doğru ki bu söz, bir şeyi gerçekleştirmek istiyorsak bunun imkansız olduğuna inanmamalıyız. Sadece bu işe ne kadar çok odaklanmamız gerektiğini görmemiz lazım. İstediğimiz bir işi başarmak için elimizden ne geliyorsa yaptığımıza emin olmalıyız. Günün sonunda bazen istediğinizi elde edemezsiniz. Ama o zaman bile hem bu süreçte bir şeyler kazanmış hem de ‘en azından denedim’ diyebilmenin gururunu yaşamış olursunuz. 

Hayat kendine güvenmemekle uğraşılacak kadar uzun değil maalesef. İnsan biraz atılgan, biraz gözü kara olmalı. Söylendiği, şikayet ettiği şeyleri değiştirmek için harekete geçmeli. Özgüven bazısında çoktur, bazısında azdır, bu insanın doğasından gelen bir şey. Ama şunu söyleyebilirim ki insan kendine yatırım yaptıkça, bir şeyleri değiştirmeye çalıştıkça özgüvenini inanılmaz bir şekilde arttırıyor.