Moda Editörlüğünden Girişimciliğe: Ece Candan

Röportaj: SUmoda

Moda Editörlüğünden Girişimciliğe: Moda Dünyasının Güçlü Kadını Ece CANDAN

Hoş bir  kafede  bir  araya  geldiğimiz  İstanbul  Entourage’ın  kurucu  ortağı  ve  kreatif  direktörü  Ece  Candan’la  üniversite  yıllarından Vogue’a  oradan  kendi  şirketini  kurmaya  uzanan  hayatı  üzerine çok  keyifli  bir  sohbet  gerçekleştirdik.  Kariyerinden  ve yaptıklarından  yola  çıkarak  tahmin  ettiğimizden  çok  daha  genç  bir  kadınla  karşılaştık.  Dakikalar geçtikçe şaşkınlığımız geçti, taşlar yerine oturdu, çünkü o, bir hayata birden fazla hayat sığdırarak yaşamış bir kadın.



''Bir şeyi istiyorsan onun sana gelmesini beklemeyeceksin sen ona gideceksin'' diyor. Onun hırsı, başarısı size ilham kaynağı olacak! Karşınızda ilham alacağınız güçlü, sofistike bir kadın, röportajın başından sonuna kadar her hareketiyle büyüleyen Ece Candan!

Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz? Ece Candan kimdir?

İstanbul Bilgi Üniversitesi, Medya ve İletişim Sistemleri mezunuyum. Kariyerimi aslında dergicilik üzerine kurdum. Uzun yıllar Marie Claire ve Vogue dergisinde moda editörlüğü yaptım. Şimdi kendi kreatif ajansım olan İstanbul Entourage’a sahibim.


Ama sektörün aslında üniversite yıllarınızın başlangıcından beri içindesiniz. Bize biraz o yıllardan bahseder misiniz?

Üniversite yıllarım her yaz ve kış tatili olmak üzere stajlarla geçti diyebilirim. Arabasına atlayıp sürekli staja giden kız!(gülüyor) İlk stajım Esquire dergisindeydi. Bana ilk olarak ‘’50 ünlüye sorduk neleri seksi buluyorsun ‘’ diye bir dosya konusu verdiler. Tek tek ara sor, cevapları al, deşifre et oldukça zorluydu. Meğer sınıyorlarmış beni. Onun altından başarıyla kalkınca 2. Ay kapak röportajını bana verdiler. (benim şaşkın bakışlarım üzerine gülüyor) Evet Esquire çok keyifliydi, fakat aklım hep televizyondaydı. Haber spikeri olmak istiyordum. Sonraki stajım Cnn Türk’teydi. Stajın 10. Gününde haberin hiç bana göre olmadığını anladım. Haliyle sonrasında staj için şu an sahip olduğum gibi kreatif  bir ajansı tercih ettim. Baktılar çalışkan,istekli, azimli de bir kızım, biz sana maddi olarak bir şey veremiyoruz diyerek beni bir dergiye yönlendirdiler. Önerdikleri dergi bir başka erkek dergisi olunca, bu alanda devam etmek istemediğimden emin oldum ve işi yokuşa sürdüm. Londra’ya St. Martins’e styling eğitimi almaya gittim. Döndüğümde, Marie Claire’in moda editörü arayışıyla ilgili bir yarışma düzenlediği haberini aldım. Yarışmaya girdim, 100 kişi içinden 1. seçildim, kısa bir staj döneminin ardından  artık Marie Claire’in alışveriş editörüydüm. Böylece iş hayatım başladı.


Staj önemli yani.

Tabii, staj çok önemli , stajda neyi isteyip neyi istemediğinizi anlıyorsunuz. Bugünkü network’ümün çoğunu da o zaman yaptığım stajlara borçluyum.


''Ailemle hayatımda yalnızca bir şey için tartıştım; eğitim için. Ortaokulda Cambridge Üniversitesi Türk Koleji açacakmış, duydum, nasıl çalışıyorum ama, bir sürü sınavlar sınavlar, en son mülakat, onu da geçtim. Babam dedi ki yok yollamayacağım seni.''


İstanbul Entourage çok başarılı bir kreatif ajans, bu başarının altında o günlerinizin etkisi var mı?


3,5 yıl Marie Claire’de çalıştım. Orada çalışırken çok fazla seyahat ettim. Moda haftalarına, markalarla lansmanlara gittim. Gustomu ve vizyonumu oldukça geliştirdim. Çekimlerde bulundum, klip ve kampanya stylingleri yaptım. Daha sonra Vogue’un start-up ekibinde yer aldım. Bir dergi nasıl çıkarılır, o derginin çıkma aşamasındaki sancılar nedir; hepsini yaşayarak öğrendim. Marie Claire’de lisans, Vogue’da yüksek lisans yaptım diyebilirim. (gülüyor) Bunların hepsinin elbette bana katkısı çok büyük.

''Çocukluk hayalim balerin olmaktı,çok küçük yaşta eğitime başladım. Belediye konservatuvarından ve özel bale okulundan mezunum, bale hocasıyım da aynı zamanda. Mimar Sinan’ın 2. elemesini anatomik bir rahatsızlığım sebebiyle geçemedim. Ama her şeyin bir nedeni varmış diyorum şimdi.''

Moda dünyasında yer almanız, buna karar vermeniz nasıl gerçekleşti? Çocukluğunuzdan beri ilgili miydiniz?

Ben hiçbir zaman moda editörü olacağım gibi bir düşünceye sahip değildim aslında. Ama çocuklar masallarla büyür ben annemin dergileriyle büyüdüm ve gün geldi o eve dergi alan kişi ben olmaya başladım. Artık benim aldığım dergiler okunuyordu. Çok dergi, kitap okuduğum için bir şekilde moda olmasa bile iletişim sektöründe bir iş yapacağımı biliyordum.

Moda dünyası çok renkli ve güzel görünüyor, pamuk şeker gibi..Ama elbette ki zorlukları da var.Bu sektörün zorlukları sizce neler?

Yani moda dünyası şöyle çok zor; gerçekten çok renkli, reklam öbeği çok bu yüzden herkesin içinde olmak istediği bir dünya. Rekabet çok. Bir de modada iki kere iki dört diye bir şey yok, senin için güzel olan benim için çirkin olabilir. Tamamen zevk üzerine kurulu olduğu için daha da acımasız. Katı kurallar olmadığı için herkes birbirini daha kolay eleştirebiliyor.

''Düşmek bence hiç önemli değil. Önemli olan düştükten sonra ne kadar hızlı kalktığın.''


Peki, sizin hiç düştüğünüz oldu mu?

Tabii ki oldu. Hayatta kimse vazgeçilmez değildir, benim de vazgeçilmez olmadığım zamanlar oldu ya da sistemin beni bazı şeylere zorladığı zamanlar oldu. Ama kendi gücümden neler yaratabileceğimi gördüm. Önemli olan ben nerde hata yaptım ya da hatamı nasıl avantaja çevirebilirim.

''Jack London’ın şu sözü çok sevidiğim bir söz: Yemek vaktinde köpeklerin arasına karışmayı bilen bir kurt bazı tecrübeleri edinmiş bir kurttur.''

Baktığınızda onca emekten sonra şu an geldiğiniz nokta sizi tatmin ediyor mu?

Artık kendi şirketim ve ekibim var. Yeri geliyor bir çekime stylistimizi yolluyoruz, aynı gün içinde başka bir firmanın kurumsal kimliği için çözüm ortağımız olan grafik tasarımcımızla çalışıyoruz. Sonrasında ise gelip burada seninle röportaj yapıyorum. Anlaşılacağı gibi oldukça yoğun bir tempo, fakat bir o kadar da keyifli.