Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Mikroelektronik Mühendisliği 2005 lisans, Sanayi Liderleri Elektronik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimi 2007 yüksek lisans mezunumuz Ergi Şener "Tasarım Odaklı Düşünme" üzerine yazdı.
Ergi Şener
Son zamanlarda, tasarım odaklı düşünme (design thinking), iş dünyasında, özellikle inovasyon özelinde, oldukça yaygın bir “buzzword” (sık kullanılan bir terim) haline geldi. Hatta o denli ki, inovasyon gerçekleştirmek için her derde deva, olmazsa olmaz bir araç olarak gösterilmeye başlandı. Inovasyon bir yana, olur olmaz yerlerde de bu metodoloji kullanılmaya başlandı (dijital dönüşüm yöneticiliği yapan bir arkadaş evinin dekorasyonunu bu yöntemle gerçekleştirdiğini belirtip, sosyal medyada uzun süre bunu gündeme bile getirdi!..)
Tasarım odaklı düşünme, özünde, birbirleri ile etkileşimli bir takım süreçlerden oluşan yenilikçi bir problem çözme süreci. Bu yöntemin, merkezinde bir müşteri sorununa, doğru ve yaratıcı çözümler getirebilmek için müşteri ile empati kurabilmek yer alırken; ideal süreç sonunda amaç, hedef müşterilere, uygulanabilir ve finansal olarak da hayata geçirilebilir bir çözüm götürmek olarak belirleniyor. Dünyanın önde gelen Yönetim Bilimleri Okulları’nın da pek çok yayınında iş süreçlerine yönelik sorunlara çözüm getirmek üzere bu yöntemin kullanılabileceği belirtiliyor.
Ancak, bence işin gerçeği bu denli basit değil (Kurumsal pek çok firmaya, “design thinking” eğitimi veren biri olarak bunu paylaşıyorum)… Şunu unutmamak gerekli, tek başına “design thinking”, tüm inovasyon problemlerini çözmek için, yeterli değil… Bunun nedenlerini, entrepreneur.com'da Amantha Imber tarafından yayınlanan bir “article”dan da yararlanarak paylaşmak istedim. Ancak, öncesinde “design thinking” aşamalarını hatırlamakta yarar var. İlk olarak süreç problemi anlamak ve doğru tanımlayabilmek ile başlıyor (problemleri, olaylara müşteri gözünden bakarak, en iyi şekilde tanımlayabildiğimiz için; müşteri ile empati kurabilmek, olaylara müşterilerin bakış açısından yaklaşabilmek, bunun için de mikro anlara tanıklık edebilmek oldukça önem arz ediyor). İkinci adım olarak, detaylı olarak çözüm alternatiflerine odaklanmak ve sınır tanımadan, yaratıcı bir düşünce tarzı ile heterojen grupları sürece dahil ederek problemi ele almak gerekiyor. Bu aşamada, uçuş serbest. Hatta, benzer sorunlara yaklaşımları, “benchmark” çalışmalarını da incelemekte yarar var. Üçüncü aşama, deneme yanılma ya da “design thinking” sürecindeki adıyla “prototipleme ve test etme” adımı. Bu süreçte, gözlemlediğiniz problem karşısında geliştirdiğimiz çözüm önerisini elle tutulur hale getirmeye çalışıyoruz. Son olarak da çözüm önerisini uygulayarak, müşterilerden geribildirim ve önerileri almak gerekiyor. “Design thinking” tekniklerini iş problemlerine uygulayarak, ürün değer tekliflerinin ve pozisyonlamalarının yeniden gözden geçirilmesini, hedef pazarların büyütülmesini, müşterilere yönelik daha doğru yaklaşım ve iletişim becelerinin geliştirilmesini ve inovasyona giden doğru adımların atılmasını sağlamak mümkün.
Peki, “design thinking”in çözemediği problemler neler…
Sadece “design thinking” ile invasyon odaklı bir kültür oluşturulmuyor…
Çalışanlarınıza, “design thinking” eğitimleri aldırmak, “post-it”lerle, “white-board”lar (beyaz tahta) üzerinde grup çalışmaları ile “brain-storm”lar (beyin fırtınası) yaptırmak; çalışanları eğitim süresince eğlendirse ve eğitim sonrasında da bir müddet, bu yöntemleri uygulamalarına sebep olsa da, altını dolduracak bir inovasyon kültürü oluşturmadan her eğitimin unutulacağını akılda tutmakta yarar var. Inovasyonun önemli öğelerini sağlayan bir kültür oluşturmak kolay değil, ancak bu oluşturulduktan sonra, rekabette gizli ve taklit edilemeyen bir avantaj da sağlanmakta. Eğer, kurum içerisinde gerçekten inovasyon odaklı bir kültür oluşturulduysa, “design thinking” zaten tüm çalışanların günlük işlerinde dahi kullanacakları bir yöntem olarak organik bir şekilde, inovasyona destek olacaktır. Ancak, takım çalışmasını, farklı fikirleri, risk almayı desteklemeyen bir kültürde, “design thinking” uygulamaya çalışanlar göze batabilir, hatta aforoz bile edilebilirler…
Tek başına “design thinking” uygulamaya çalışarak kaynak ve bütçe yaratamazsınız…
Hangi inovasyon metodolojisini benimsiyor olursanız olun, inovasyona kaynak yaratmak adına, somut bir plana sahip olmanız gerekir. Bu da hem zaman hem de para demek. Pek çok kuruluş “design thinking” eğitimlerini alıp, bunu şirket genelinde, uygulamaya başladıklarını duyurma hatasına düşmekte. Çünkü, bu açıklandıktan sonra, gerçekten inovasyonların ortaya çıkması bekleniyor, ancak sonuçlar genellikle hayal kırıklığı oluyor. Sebebi ise gayet açık: Çalışanlara, “design thinking” süreçlerini doğru bir şekilde işletebileceği bir ortam ile inovasyon gerçekleştirmek için gerekli imkanların sağlanamaması… “Design thinking”in iki günlük bir eğitimden çıkıp, gerçek anlamda, inovasyonları destekleyen bir yöntem haline gelmesi için, bu konuda stratejik olarak kararlar alınıp, gerekli bütçe ve zamanın da ayrılması gerekiyor. Zaten bu plan ve strateji doğru kurgulandığı ve yönetildiği sürece, kurumun inovasyon kültürü de oluşmaya başlıyor…
Üzgünüm, “design thinking” size bir inovasyon stratejisi de sunmuyor…
“Design thinking” metodolojisini doğru bir şekilde kullanmak ve bu yöntemden yararlanmak için, net bir inovasyon stratejinizin olması gerekiyor (yani problemleri gerekli çözüm önerileri ile alternatifli bir şekilde analiz etmeye başlamanızda yarar var). Şirketinizin inovasyon odağını netleştirdikten sonra, müşteri odaklı problem çözümlerinde bu yöntem devreye girmekte. Örneğin, hangi pazarların hedeflendiği, yeni hedef müşteri segmentlerinin belirlenmesi, yeni girilecek kategorilerin karar verilmesi gibi kritik konularda, “design thinking” uygulamadan önce, stratejik kararların belirlenmiş olması gerekiyor.
Ve son olarak, “design thinking”, çalışanlarınızı inovasyon gerçekleştirmek için motive etmiyor…
En nihayetinde, dünyadaki en iyi metodolojileri kullansanız da, çalışanlarınız inovasyon hayata geçirme vizyonunda değillerse, boşuna kürek çekiyorsunuz demektir… Öncelikle, açık iletişim ve net hedefler ile çalışanlarınızı vizyona ikna etmeyi, hatta vizyonun bir paydaşı haline getirmeyi başarmanız gerekiyor. Bu doğrultuda da herkesin ortak amaç için çalışmasını sağlamayı hedeflemelisiniz. Çalışanlarınıza verdiğiniz işler ve çalışanlarınızın üzerinde çalıştığı projeler ner kadar zor olursa olsun; bu zorluklarla baş etmenin kendileri açısından da önemli beceriler kazandıracağını vurgulamak ve ortak amacın gerçekleşmesi ile birlikte de büyük faydalar kazanacaklarına inandırmak gerekiyor. Ancak, bu ortak payda sağlandığı takdirde, organizasyonuz içerisinde inovasyonlar kendiliğinden baş göstermeye başlayacaktır.
“Design thinking” özünde akademik bir altyapısı da bulunan ve dünyanın teknoloji odaklı en önemli firmalarının uygulayarak büyük kazanımlar elde ettikleri bir inovasyon destek yöntemi. Ancak, bu metodolojinin yüzeysel olarak yaklaşılıp söylemde kalmasındansa, doğru anlaşılıp gerçek anlamda bir inovasyon aracına dönüşmesi Sizin, bu süreci nasıl özümsediğiniz ile ilişkili…