#AkademisyeneSor'un yeni konuğu Sanat ve Sosyal Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Emre Erol oldu.
"Öğrenci kulüpleriyle olan etkileşimim sayesinde yurtdışına gidebildim"
Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) 2007 Siyaset Bilimi Programı Lisans, 2009 Tarih Programı Yüksek Lisans mezunu
ve SSBF Öğretim Üyesi"Sadece kampüsten değil kampüs hayatından,
o dönemde sunulan imkânlardan, eğitim modelinden,
öğrencilerin heyecanından inanılmaz etkilendim"
MÜ-ED: Merhaba, Sabancı Üniversitesi'nde lisans eğitimine başlamadan önce üniversite hakkında bilginiz var mıydı? Başladıktan sonra hayatınız nasıl değişti?
EE: Evet, fikrim vardı, ama çok enteresan bir hikâye çünkü ben aslında özel üniversitede eğitim görmeyi düşünmeyen biriydim, Anadolu lisesi mezunuyum. Biraz aslında özel üniversitelere dair önyargılı bir bakış açım vardı. İTÜ'ye gitmek istiyordum. Gemi inşaatı ve deniz teknolojilerinden birine… Sonra halam, İstanbul'da kurulan yeni bir üniversite olduğunu ve aslında çok farklı bir bakış açısı, özgürlükçü bir eğitimin olduğunu vs. babama söyleyip durdu ve Sabancı Üniversitesi’ni görmemiz için ısrar etti. Ben aslında bu şekilde, aile içerisinde duyarak Sabancı Üniversitesi’nden haberdar oldum. İsmini, tercih formundaki yerini de biliyordum ama daha fazla bir bilgim yoktu. Başka üniversiteleri görmeye geldiğimde Sabancı Üniversitesi’ni de gezdim. O dönem Zerrin Koyunsağan vardı burada, onun oluşturduğu bir tanıtım heyeti karşıladı ve büyülendim; sadece kampüsten değil kampüs hayatından, o dönemde sunulan imkânlardan, eğitim modelinden, öğrencilerin heyecanından inanılmaz etkilendim.
"Ders dışı etkinlikler beni zenginleştirdi,
başka yerlerle olan bağlantılarımı artırdı"
MÜ-ED: Yüksek lisansınız süresince yaptığınız akademik çalışmaların ve okuldaki etkinliklerin size etkisi nasıl oldu?
EE: Sabancı Üniversitesi’nden aynı zamanda lisans mezunuyum. Lisans eğitimim bittikten sonra, 2 sene de burada lisansüstü eğitimime tarih programında devam ettim. Zaten lisanstan gelen bir öğrenci etkinliklerinin farkındalığı ve bazı kulüplere üyelik gibi aktivitelerim vardı. Dolayısıyla ders dışı etkinliklere devam ettim. Bunlar beni zenginleştirdi, başka yerlerle olan bağlantılarımı artırdı. Hatta yükseköğrenime gideceğim yerden haberdar olmam burada farklı kulüplerde tanıdığım arkadaşlarımın vizyonu sayesinde oldu. Onun dışında yüksek lisans derecesi de farklı bir katkı sağladı gelişimime, çünkü uzmanlaşmak istediğim konularda dersler alabildim, araştırma yapabildim, dolayısıyla doktoraya geçişimde çok önemli bir katkısı oldu.
MÜ-ED: Doktora için Hollanda’ya gitmeye nasıl karar verdiniz?
EE: Birçok şeyden beslenen bir karar aslında. Bir tanesi Sabancı Üniversitesi’ne geldiğim yıl hazırlık öğrencisiydim. Daha sonra 1. sınıfa başladığımda yıllar sonra doktora yapacağım kişinin Türkiye üzerine yazdığı bir kitabı okumuştum Erik Jan Zürcher'in "Modernleşen Türkiye'nin Tarihi". O zamanki bakış açısı çok hoşuma gitmişti ve akademisyenin tonu, olaylara bakış tarzı da çok hoşuma gitmişti ve aklımın bir kenarında bu şekilde bir çalışma yapma hayali kalmıştı.
"Öğrenci kulüpleriyle olan etkileşimim sayesinde yurtdışına gidebildim"
İlk girişte ben telekomünikasyon öğrencisiydim, o programdan çıkıp siyaset bilimine girdiğimde artık ilerde akademisyenlik yapmak istediğimi biliyordum ve bir çalışma yaparsam siyaset bilimi tarihin kesişme alanında olur diye düşünüyordum ve Erik Jan Zürcher'in yaptığı gibi başka bir konuda çalışma yapma hayalim vardı tabii. Aslında baya mazisi olan bir şey. Erik Jan Zürcher Hollandalı bir akademisyen, Leiden Üniversitesi’nde çalışıyordu, doktorada bu yüzden ben de onunla çalışmaya gittim. Ama başka sebebi de bir önceki soruda bahsettiğim bir şey. Öğrenci kulüpleriyle olan etkileşimim sayesinde yurtdışına gidebildim. Mesela bizim bir dönem MUN diye bir kulübümüz vardı, o sayede gidebilmiştim. Oraya gittiğimde farklı insanlarla tanışıp aslında Avrupa akademisinin, Amerika’daki akademik hayata göre daha cazip olduğuna da kendimce karar vermiştim. Dolayısıyla ikisinin birleşimiyle böyle bir karar verdim.
MÜ-ED: Araştırma alanlarınız arasında sizi en çok etkileyen konu hangisi oldu?
EE: Araştırma alanlarım arasında bana birçok şey heyecan veriyor. Biraz "maymun iştahlıyım" diye özeleştiride de bulunabilirim. Çünkü "öğrenmeyi öğrenmek" dediğimiz şey çok hoşuma giden bir şey. Yeni bir alana girmek, orada kaybolmak, sonra biraz daha uzmanlığınızı artırmak. Ama spesifik olarak araştırdığım konular içerisinde "Genç dönem Osmanlı tarihinde kapitalist dönüşümlerin (yani serbest piyasanın bir bölgeye girmesinin) neleri etkilediği" merak ettiğim şeylerden biri. Kadın-erkek ilişkileri, ülke ilişkileri, tüketim ilişkileri gibi alanlarda ne gibi değişiklikler yaptı vb. şeyler beni hala etkileyen, hala okumaktan zevk aldığım bir konuydu. Okumaktan zevk aldığım diyemeyeceğim ama beni çok etkileyen bir başka konu ise "Osmanlı Coğrafyası" diyebileceğimiz, Yakın Doğu-Orta Doğu coğrafyasının yarım yüzyılda yaşadığı demografik ve kültürel dönüşümler, yani imparatorluktan ulus devletler çağına geçiş bazen negatif bazen pozitif yönde hala okumaktan zevk aldığım, hala okudukça daha çok şey bilinmesi gerektiğini düşündüğüm bir alan. Bir başka şey "Dünya Tarihi". Hollanda’da bulunduğum süre boyunca akademisyenlik yapıp, ders veremeye devam ettim. Yıllar içinde, orada dünyanın başka alanlarıyla ilgili giriş dersi verme şansım da oldu. O dönemden beri hala bilmediğim Endonezya, Malezya, Çin, Tayvan gibi farklı coğrafyaların tarihlerini bilmek, öğrenmeye çalışmak bana hala heyecan veren bir şey.
MÜ-ED: Ülkemizdeki siyaset bilimi ve çalışmaları hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
EE: Siyaset bilimi çalışmaları (daha doğrusu beşeri bilimler) maalesef Türkiye’de zor bir dönemden geçiyor. Bu çok net, netliği öğrenci sayılarından ve öğrenci ilgilerinden kaynaklanıyor. Zor dönemden kastım öğrenci sayılarının ve ilgisinin düşmesi. Fakat bunun Türkiye iç-dış nedenleri var. Türkiye dış nedenleri, 15 yıllık dilimde lisans programlarına kayıt dönemlerinde çeşitli araştırmalar yapılıyor. Pozitif yönde öğrenci sayısı artan bölüm bilgisayar yazılımlarıyla alakalı programlar ve beden eğitimi ama daha eski tip tanımlanmış siyaset bilimi, antropoloji gibi bölümlerde düşüş var.
MÜ-ED: Lisans öğrencilerine tavsiyeleriniz nelerdir?
EE: Lisans öğrencilerimize en büyük tavsiyem, “Make the best out of it” diye amfi derslerinde bazen söylüyorum. Size verilen zamandan en iyi şekilde faydalanın. Kendi derslerimde bahsettiğim bir şey var, yükseköğrenim alabilmek, burada olmak aslında bir hak değil ayrıcalık. Tabi ki de hak olmasını isterim. O anlamda bakacak olursanız eğitim bir haktır, ama yükseköğrenime dünya çapında bakmak gerekirse bir ayrıcalık.
"Sabancı Üniversitesi gibi seçim özgürlüğü veren,
düşünce özgürlüğü olan ve imkânları bol bir üniversiteye
geldiğiniz zaman kendinize yatırım yapma,
kendinizi geliştirme ve kişisel aydınlanmanızı yaşama şansınız var"
Derste bahsettiğim bir şey OECD ülkeleri rakamlarına göre Türkiye’nin veyahut başka birkaç ülkenin nerede yer aldığı ve lafı çok uzatmadan söylemek gerekirse; sizlerin jenerasyonu benim jenerasyonum, önceki jenerasyonlar bu üçünde büyük farklar var. Sizlerin jenerasyonda bile hala toplam nüfusun çok küçük bir kısmı üniversiteye gidebiliyor, dolayısıyla bu bir ayrıcalık. Özellikle de Sabancı Üniversitesi gibi seçim özgürlüğü veren, düşünce özgürlüğü olan ve imkânları bol bir üniversiteye geldiğinizi zaman kendinize yatırım yapma, kendinizi geliştirme ve kişisel aydınlanmanızı yaşama şansınız var. Bu şansınızı en iyi şekilde kullanın.
"Öteleme ve erteleme kültürüyle ne kadar çabuk
baş edebilirlerse o kadar iyi olur"
Onlar daha not odaklı tavsiyeler bekliyor tabi. Bu konuda da şunu söyleyebilirim. Öteleme ve erteleme kültürüyle ne kadar çabuk baş edebilirlerse o kadar iyi olur. Bu birinci söyleyebileceğim tüyo olabilir ki bu da kişisel aydınlanma ve gelişme faydası olan bir şey. İkinci söyleyebileceğim şey de benim Sabancı Üniversitesi’nde taktığım altın bileziklerden bir tanesi bir bakış açısı. Bizler genelde şöyle bir eğitim sisteminden geliyoruz; o kadar fazla sorumluluk ve rekabet baskısı oluyor ki üzerimizde, özeleştiri yapmaya pek alan olmuyor. Dolayısıyla bir sıkıntı yaşadığımız zaman onun sebeplerini hep dışarıda aramaya çalışıyoruz; elektrik kesildi, hoca bana taktı, sınav zordu vs. hiçbir zaman ben az çalıştım, ben yapamadım, ben şöyle yapsaydım daha iyi olurdu vs. demiyoruz.
Oda arkadaşınıza bakın yakın arkadaşınıza bakın onun yaptığını gördüğünüz şeyi neden yapamadığınızı kendi kendinize sormayı öğrenin. Öz eleştirel olmayı öğrenin, bu hayatta paha biçilemez bir altın bilezik oluyor. O üniversitede öğrenilebilecek bir şey, çünkü üniversite hata yapmaya müsait bir yer. Üniversite tırnak içerisinde “aptal sorunun” olmadığı yer. Bir şeyler sorabileceğiniz, sormaktan çekinmemeniz gereken herkesin bunun formasyonunu aldığı bir yer. Öğrenci o kabuğu kırıp, garip sorular sorup hata yapmayı, hatayı sahiplenmeyi kabul edebilirse inanılmaz bir gelişim sağlayacağını düşünüyorum.
"Benim tavsiyem derslerde ben buradan ne çıkarabilirim,
ne öğrenebilirim, hangi becerimi geliştirebilirim diye sormaları"
MÜ-ED: Okulumuzda öğrenciler ilk yıllarında ortak dersleri almak zorundalar, SPS dersi de bunlardan bir tanesi, verdiğiniz bu dersten biraz bahsedebilir misiniz? Ders hakkında öğrencilere önerileriniz neler?
EE: Sabancı Üniversitesi, öğrencilerimizin bildiği üzere ortak müfredat uygulayan bir yapıya sahip. Bu yapının çok uzun bir tarihi var aslında. Bugün hala Avrupa Birliği’nde ve Amerika’da örnekleri olan bazen liberal arts college diye bildiğimiz, daha interdisipliner temel birtakım dersler üzerine inşa edilmiş bir müfredat sistemleri var. Sabancı bunlardan bir tanesini uyguluyor ve freshman senesinde uygulanan bu sistem aslında çok önemli bir uzmanlaşmanın önünü açabileceği gibi, ufuk genişletmenin de önünü açan bir şey.
"Derslere dünyadaki trendlere bakılarak şekil veriliyor"
Dolayısıyla benim tavsiyem derslerde karşılaştıkları zaman, evvela ben niye buradayım, niye yapıyorum sorusunu olabildiğince az sorup, ben buradan ne çıkarabilirim, ne öğrenebilirim, hangi becerimi geliştirebilirim diye sormaları olabilir. Çünkü bu derslerin her birini biliyorum. Öğrenciyken dışarıdan öyle gözükmüyor ama hafta ve hafta inci gibi işleniyor birbirleri ile olan ilişkilerinin üzerinden geçiliyor. Hepsine dünyadaki trendlere bakılarak şekil veriliyor. Bir noktada hem muhakkak işlevsel olarak işe yarayacak beceri setlerini öğretirken, hem de içerik olarak herhangi bir üniversite mezununun özellikle de uluslararası piyasalarda rekabet edip iş bulmaya çalışacak olan bir kimsenin muhakkak bilmesi gereken konular olarak dizayn ediliyor. Bu SPS için de, NS için de, matematik için de, algoritmik düşünce dersiniz için de böyle.
SPS dersini bitirenler tarihsel düşünme yeteneğine sahip oluyor
SPS’ten kısaca söz etmek gerekirse; iki döneme yayılmış 28 hafta içerisinde konularını bitiren bir beceri öğreten ve belli bir içeriği takip eden bir ders. Ben şöyle diyorum: “Hem bir dünya tarihi dersi, hem de bir teorik tamir çantası “theorytical tool box” dersi”. Niye? Çünkü, ilk kez modern ekonomi dediğimiz şeyin tohumları ne zaman atıldı, bu değişimler ne zaman başladı deyip erken modern döneme bakarken kapitalizmi tanımlayıp, bu tanımlamayı yapan ekonomik ya da siyaset bilim kaynaklı teorilere bakıyoruz; dolayısıyla bir teori/teorik alet öğretmiş oluyoruz öğrenciye. Bir taraftan da bir dünya tarihi anlatıyoruz. Dolayısıyla dersi bitiren öğrenci etrafındaki dünyayı anlamlandırabiliyor. Tarihsel düşünme yeteneğine sahip oluyor. Bu ne demek? Bir şeyin bir dönemde ortaya çıkıp bir başka dönemde bitebileceği anlamına gelen yerine oturtmayı sağlayan bir beceri ve bir taraftan da çok temel, çok genel geçer teorik bazlı yaklaşımları öğrenmiş oluyor. Tutup ta finans seçerse, endüstri mühendisliği seçerse, siyaset bilimi seçerse bizim o giriş teorilerimizin üstüne bina edilebilecek bir entelektüel gelişme sağlayabilecek, derslerin mantığı bu şekilde oluyor.
MÜ-ED: Bilgisayar mühendisliğiyle beraber çalışma ortamı yaratmak için girişimlerde bulundunuz mu?
EE: Evet bulundum. Aslında bu bizim alanlarımızda çok fazla konuşulan ve son derece heyecan yaratan disiplinler arası bir karşılaşma. Dijital beşeri bilimler diye yeni bir alan var. Mesele şu; belli bir verinin üzerinde algoritmalar kullanarak daha önce görmediğimiz ilişkiler ağı görebilir miyiz? Mesela belli bir grup yönetici sınıfın ortak özellikleri yüzünden sürekli seçildiğini veya iktidar sahibi olduğunu gösterebilir miyiz şeklinde çalışmalar beşeri bilimlerde çok yapılıyor. Onun dışında kaynakların dijitalleştirilmesi, dijitalleştirme yoluyla daha önce göremediğimiz şeyler, mesela belli bir edebiyat tarzında belli bir kelimenin syntaxın veya cümle uzunluğunun sürekli tekrar etmesi gibi. Bunlar oluyor bunlar da dijital beşeri bilimlerde bakılabiliyor.
Bende bu sebeple aslında bu okulda dijital beşeri bilimlere dair bir şeyler yapabilmek adına birkaç hocamızla temasa geçtim. Mesela en son bana yardımcı olan İnanç Arın hocamızla ve başka meslektaşlarımızla beraber, dijital beşeri bilimler konferansına bir sunum için başvuruda bulunduk. Tabi cevabını bekliyoruz. Daha geri dönüş sağlanmadı ama o olmasa da peşinden gideceğimiz bir proje var: Jön Türklerin Prosofografisi yani jön Türklerin kurucu kadrolarının biyografik özelliklerinin genel anlamda yapılması. Bence bu minik bir örnek çok fazla şey yapılabilir. Bir bilgisayar yazılımcısı ve bir beşeri bilimcinin; sosyolog, antropolog, bir siyaset bilimcinin yapabileceği çok şey var diye düşünüyorum.
MÜ-ED: Sizce neden Sabancı Üniversitesi?
EE: Bence en temel sebebi özgürlük: Akademik özgürlük. Bu konu hakkında fazlasıyla konuşulabilir. Ulusal ve uluslararası standartlarda akademik özgürlük konusunda çok iyi bir yerde Sabancı Üniversitesi. Nazar değmesin diyelim ve bunun böyle olmasını sağlayan akademisyeninden idari kadrosuna mütevelli heyetinden herkesin emeğinin de altını çizelim. Gerçekten akademik özgürlüğün çok yüksek oranda olduğu bir yer, bu çok önemli. İkincisi müfredat ve uzmanlaşma özgürlüğü, serbestliği diyelim. Bu da Sabancı’da çok var. Herhangi bir uzmanlığa karar verdikten sonra bunun nasıl olacağı da size kalıyor. Mesela siz endüstri mühendisliği veya siyaset seçersiniz. Alan ve serbest seçmeli ders havuzunuz öyle dizayn edilmiş vaziyette ve okul buna o kadar dikkat ediyor ki, aslında konvansiyonel bir endüstri mühendisi olmayacaksınız, çünkü o serbest seçmelilerde kendinizi atıyorum dijital pazarlamada uzman yapabilirsiniz. Siyaset biliminde ekonomi üzerine uzmanlaşabilirsiniz. Dolayısıyla dediğim gibi akademik özgürlük içerde müfredat özgürlüğü, uzmanlaşma özgürlüğü son derece önemli şeyler.
Özgürlükten devam edelim. Bence bizim kampüs içerisinde kamusal alanın kullanımında yine dediğim gibi kusursuz olmamakla beraber, son derece yüksek son derece takdire şayan. Bir kere bizim ortak kullanım alanlarımız, fakültelerden tutun yurtlara kadar son derece sınırları az çizilmiş şekilde kullanabildiğimiz alanlar. Bunu böyle kalması bizlerin karşılıklı sorumluluk almasına bağlı, ama 20 yıl oldu. Henüz bir sorun yaşamadık yaşayacağımızı da düşünmüyorum. Bu da önemli bir şey. Yani bizim yurtlarımız ve kampüsümüz özgür bir alan ve o da önemli; ne yazık ki her üniversitede bunu görmüyoruz. Yani zaman, mekân kullanımı ve fikirlerin dolaşımı itibarıyla çeşitli sınırlamaların olduğunu görüyoruz ve Sabancı’da bu kısıtlamalar yok. Bunlar geliyor aklıma, özgürlüğün çağrıştırdığı güzellikler geliyor.
Akademisyene Sor: Emre Erol
Emre Erol Kimdir?
Sanat ve Sosyal Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Emre Erol hakkında detaylı bilgi edinmek için lütfen tıklayın.
#AkademisyeneSor nedir?
Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi Merve Üre ile Yönetim Bilimleri Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Ecem Dinçdal tarafından hazırlanan Akademisyene Sor serisinde, öğretim üyelerimiz kendileri hakkında merak edilen soruları yanıtlıyor. Akademisyene Sor, öğretim üyelerimiz ile öğrencilerin sorularını buluştururken, aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’nin değerlerinin tanıtılmasını ve dışarıdan daha iyi anlaşılmasını amaçlıyor. #AkademisyeneSor videolarını Instagram hesabımızdan izleyebilir, öğretim üyelerimize merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.