Nesrin Balkan'dan 20 Yılın Hikayesi

Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar.

Her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer verdiğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Nesrin Balkan oldu.

Nesrin Balkan 1 Mart 1999 tarihinden beri Sabancı Üniversiteli. 21 yıldır Sabancı Üniversitesinde Kurumsal İletişim Sorumlusu olarak çalışan Nesrin Balkan sırasıyla Kurumsal Gelişme, İletişim ve Halkla İlişkiler birimlerinde görev yaptı. 2010 yılından beri de Pazarlama ve Kurumsal İletişim Biriminde çalışıyor.

Nesrin Balkan’ın sorduğumuz  dört soruya verdiği cevaplarını aşağıda okuyabilirsiniz… 

Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı? 

N.B: Sabancı Üniversitesi ile tanışmam o dönemde çalıştığım iletişim şirketinin üniversitenin kuruluş döneminde tanıtımı için seçilmesi ile oldu. Üniversitenin basın iletişiminden sorumlu olarak dört yıl dışarıdan çalıştım. Bu dört yılda Kurucu Rektörümüz, her zaman rahmet ve sevgi ile andığım Tosun (Terzioğlu) Bey ile birlikte yüzlerce televizyon ve gazete röportajına katıldım. Bir o kadar basın toplantısı organize ettim. Üniversitenin sistemini anlatan basın bültenleri yazdım, haberler yaptım. Dört yıl sonrasında çalıştığım şirketten ayrılacağımı haber verip kendilerine veda mesajı yazdığımda Tosun Bey ve yine her zaman rahmet ve sevgi ile andığım Kurucu Genel Sekreterimiz Hüsnü (Paçacıoğlu) Bey “nereye gidiyorsun, senin yerin Sabancı Üniversitesi” dediler. Bu davetten kısa bir süre sonra Sabancı Üniversitesinin kadrolu Kurumsal İletişim Sorumlusu olarak buldum kendimi. 

Henüz kampüsün inşaatının devam ettiği, şantiye görünümünde olduğu 1999 yılının ilk aylarında Sabancı Üniversitesini kamuoyuna tanıtacak, anlatacak basın bültenlerini yazabilmek için sınava hazırlanan öğrenci gibi çalıştığımı hatırlıyorum. Türkiye’deki başka üniversitelerde olmayan son derece özgün sistemini basına ve dolayısıyla kamuoyuna iyi anlatabilmek için Tosun Bey ve Hüsnü Bey ile yaptığımız uzun toplantıları da hatırlıyorum. 

Sonrasında, 1999 yılının Mart, Nisan, Mayıs aylarında aday öğrencilere ve rehber öğretmenlerine Sabancı Üniversitesini birinci elden doğrudan anlatabilmek için İstanbul dışında Ankara, İzmir, Bursa, Adana gibi şehirlerde yaptığımız toplantıları hatırlıyorum. Bu toplantılara Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Rektör Tosun Terzioğlu, Genel Sekreter Hüsnü Paçacıoğlu, Öğrenci Kaynakları Kurucu Direktörü Zerrin Koyunsağan, Kurucu Dekanlar Ahmet Evin, Kemal İnan, Temel Geliştirme Programının o dönemdeki Direktörü Hasan Bülent Kahraman gibi isimler katılıyordu. Ekip olarak müthiş bir heyecanla, şevkle şehirler dolaşılıyor rehber öğretmenler ve aday öğrencilere üniversitenin sistemi anlatılıyordu. 

Sabancı Üniversitesinin ilk yıllarından o kadar çok anı var ki… 1999’un Temmuz ayının sıcak bir gününde gazetecileri de davet ettiğimiz Mütevelli Heyeti toplantısını hatırlıyorum. Şantiye halindeki kampüste bir barakanın içinde yapılmıştı toplantı. Herkese baret verip kampüsü gezdirmiştik. Sonrasında ülkenin en önde gelen gazetelerinin ilk sayfalarında manşetten Sabancı Üniversitesinin müjdesi veriliyordu. Günlerce, haftalarca ülkenin gündemine oturmuştu üniversitemiz. 

20 Ekim 1999 tarihini hatırlıyorum. Açılış günü. Cumhurbaşkanından Meclis Başkanına herkes oradaydı. O gün televizyonlar Sabancı Üniversitesinin açılış törenini naklen yayınladılar. Doruğa ulaşmış mutluluğun, gururun somutlaşan halini Onursal Başkanımız rahmetli Sakıp Beyin yüzüne baktığımızda görüyor, vücut dilinden çok net anlıyorduk. Henüz daha birkaç haftadır kampüste olan ilk öğrencilerimizin Tosun Bey anons edildiği zaman yaptıkları tezahürat ve attıkları sevgi sloganları, alkışları müthişti müthiş… 

İlk lisans mezunlarının diplomalarını aldıkları ilk mezuniyet törenimizde yaşadığımız heyecan, mutluluk ve gurur o kadar yoğundu ki gözyaşlarımıza engel olmak mümkün değildi. “Türkiye’de bir dünya üniversitesi” olmak için yola çıkan “Birlikte yaratmak ve geliştirmek” felsefesini tüm aşamalarında benimseyen, bu kadar özgün ve özellikli bir üniversitenin kuruluşunda, ilk yıllarından itibaren yer almak, bu sürecin içinde olarak o heyecanı yaşamak çok büyük bir şans ve ayrıcalık. İnsanı çok iyi ve özel hissettiriyor. 

20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız? 

N.B: Sabancı Üniversitesi ile tanışmamın üzerinden yaklaşık 22 yıl geçti. Bütün bu yıllar içinde Sabancı Üniversitesi kampüsü inşaat halindeki çorak görünümünden çıktı, Tosun Beyin yoğun ilgisi ve gözetiminde 20 yıl önce dikilen fidanlar kocaman ağaç oldu. Binlerce bitki çeşidi kampüsü harika güzel bir vahaya büründürdü. Bu değişikliği adım adım gözlemleyebilmek biz eskiler için büyük bir keyif ve ayrıcalık oldu. 

Kurumları oluşturan ve değer katan bünyesindeki insanlardır. Sabancı Üniversitesini  düşündüğümde gözümün önüne bu zaman zarfında tanıdığım birlikte çalıştığım, insanlar geliyor. Rektörlüğü süresince basın sorumlusu olarak çok yakın çalışma şansına sahip olduğum Tosun Terzioğlu’nu tanımak başlı başına bir zenginlik oldu benim için. Sessiz, sakin liderliği, slogan atmadan, inandığı doğrular için mücadele etme kararlılığı, gösterişsiz, doğal nezaketi ile Tosun Bey. Kurucu Genel Sekreterimiz Hüsnü Paçacıoğlu ve onbeş yıl görevde kalan ikinci Genel Sekreterimiz Haluk Bal, on yıl birlikte çalıştığımız direktörümüz Berna Özkul gibi insan odaklı çalışmayı benimsemiş, çalışanların mutluluğunu ön planda tutmuş ve onları her zaman “biz” diyerek kucaklamış yöneticilerimiz. Üstün Ergüder, Zehra Sayers, Ayşe Kadıoğlu, Mehmet Ali Alpar ve hepsini saymaya kalktığımda sayfalar dolduracak daha birçokları gibi her biri kendi alanında uluslararası başarıya sahip akademisyenlerimiz. İdari ve teknik kadrolarda, hizmet birimlerinde birbirinden kıymetli arkadaşlarımız, güzel insanlarımız. Birbirinden parlak zekalı, esprili ve özgüveni yüksek harika öğrencilerimiz ve yıllar geçtikçe sayıları artan, yaşları büyüyen mezunlarımız. Bütün bu güzel insanlarla koskoca bir Sabancı Üniversitesi Ailesi idik. Heyecanımız ortaktı, mensubu olduğumuz Sabancı Üniversitesi ile gurur duyuyorduk, akademisyenleri ile idari ve teknik kadroları ile hep beraber bu ailenin bir üyesi olmak Sabancı Üniversitesinin bana kattıkları arasında ilk sırada yer alıyor. Ortak bir hedefe giderken kol kola yürümenin, ekip çalışmasının ne kadar önemli olduğunu, ekibin her bir üyesinin sahip olduğu farklı kültürel vizyonların, bakış açılarının beni zenginleştirdiğini, olgunlaştırdığını düşünüyorum.

Bütün bu yıllar boyunca hemen hemen her gün mutlulukla, keyifle kampüse gelip, heyecanla ve şevkle çalıştım, “Sabancı Üniversiteliyim” cümlesini her zaman gururla söyledim ve söyleyeceğim. Bizden sonra görev alacak arkadaşlarımızın da aynı mutluluk ve gururla çalışmalarını diliyorum. 

20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir? 

N.B: 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde özel ve öncü olan, özgünlüğünü koruyan, akademik özgürlükler bildirgesine sahip çıkmaya devam eden, mutlu çalışanları olan, Tosun Beyin deyişi ile “öğrencisine düşünce kalıplarını zorla giydirme değil, düşünmesini, tartışmasını, uygarca tartışmasını öğretecek, medeni cesaret sahibi olarak, kendilerine güvenen bireyler olarak yetişmesini sağlamaya” devam eden bir üniversite olarak kalmasını hayal ediyorum. 

Kendime ilişkin ise sağlıklı bir şekilde keyif alacağım faaliyetlerde bulunmayı, dostlarımla güzel anlar paylaşmayı, kültürel çalışmaların içinde olmayı, müzik yapmaya devam edebilmeyi hayal ediyorum. 

Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz? 

N.B: Hayatımı sürdürmek için farklı bir kurumda çalışmaya devam ederdim ama bugün sahip olduğum insan zenginliği ve geçen 20 yılda kazandığım deneyimin getirdiği olgunluk ve tatmin hissinden yoksun olurdum. Bu kadar özel bir sürecin “Türkiye’de bir dünya üniversitesi” olmak için yola çıkan çok heyecanlı ve istekli, aklını, deneyimini bu yolda ilerlemek için seferber eden ülkenin önde gelen beyinleri ile birlikte hareket etme, çalışma ve onları tanıma ayrıcalığını yaşamamış olurdum. Ben bugünkü ben olmazdım.