Gazeteci Ayşe Arman’ı “Mezunlar Buluşması ve Geleceğe Söz Ver Etkinliği” kapsamında ikinci kez Üniversitemizde ağırladık. Ayşe Arman tarafından Sakajewa İyilik Kolyeleri ile ilgili düzenlenen özel atölyeye birçok mezunumuz da katılım gösterdi. Atölye sonrası kendisiyle Sakajewa Kolyeleri’nin yolculuğu ve Üniversitemiz ile ilgili bir röportaj gerçekleştirdik.
Mezunlar Günü ve Geleceğe Söz Ver etkinliği kapsamında sizi kampüsümüzde ağırlıyoruz. “Sakajewa İyilik Kolyeleri” sayesinde toplumsal fayda odaklı çalışmalar yürütüyorsunuz. Bu fikir nasıl oluştu?
Ben, sevdiği adamın peşinden dünyanın her yerine giden kadınım. Bir dönem Dubai’de yaşadık. Sonra Türkiye’ye geldik. Sonra Hindistan’a gittim. Oradaki alt komşum Mine’yle tapınak meraklısı iki kadın olarak oradan oraya gidiyorduk. Arada iş için İstanbul’a geliyordum. Hindistan, muazzam bir yer. Dünyada her yer birbirine benziyor ama Hindistan gerçekten farklı.
Kolyelere gelince… Onlar, 'Mala' diyorlar. Bir tür tesbih ve tapınakların içinde belli sayılarda var. Ben ahşap seviyorum. Renkli de seviyorum. Mesela dün renkliydim bugün ahşap. Önce almaya sonra dizmeye başladım. Sonra bütün Hintli arkadaşlarımla beraber dizmeye başladık. Hatta o kadar çok dizdik ki bir mahalle kalkındı. Biri motosiklet bile aldı. Herkes para da kazanmaya başladı. Dizdikçe sosyal medyada da paylaşıyordum. Aslında ne bir tasarımcı ne de kolye üretimci olma hayalim vardı. Sadece benim için anda kaldığım bir şey. Gerçekten hiç anda kalamıyoruz. Akan bir şeyin içerisindeyiz. Sürekli dikkat dağınıklığı yaşıyoruz. Kopuyorum dünyadan. Dolayısıyla ilk zamanlar “İyilik Bulaşıcıdır” ve “Dünyayı İyilik Kurtaracak” kısmı yoktu. Sadece kendimle ilgiliydi.
Sakajewa İyilik Kolyeleri’nin projeye dönüşme yolculuğu nasıl başladı?
Bunları sosyal medyaya koyarak başladım. Bir gün bir kurum, “Kadın çalışanlarımıza hediye etmek istiyoruz.” dedi ama ben satmıyorum, ne yapacağız? Daha önce Hürriyet’te de “Yarım Kalan Hayatlar” köşemde yapıyordum. Oradan tanıdığım Mari Kasparyan vardı. Zamanla arkadaşım oldu. Mari’nin bir çocuğu okul birincisi, bir çocuğu otizmli. Onun her yıl Tohum Otizm Vakfı’nın okuluna gönderiyordu ve para bulması gerekiyordu. Vakfın okulu çok iyi ama bir de ödeme yapılması lazım. “Ayşem bu yıl da buluruz”, diyordu ve bulunuyordu her yıl. O sene de o kurumun bizden aldığı kolyelerle Mari’nin çocuğunun okulunu karşılaşmış olduk. Böylelikle anladım ki bir şeye yarıyor. Benden bir sunum mu yapmamı istiyorlar? Hemen diyorum ki, "...şuraya ya da kendi seçtiğiniz kuruma bağışta bulunun".
4 milyon civarı fayda yaratmışız, 60’a yakın sivil toplum örgütüyle çalışmışız. Korona döneminde online yaptık. Her imkansızlıkta başka bir yol bulduk. Mesela 300 kişiyle online yapabilir miyiz? Tabii. Evlere kit yollayabilir miyiz? Tabii. Formdan forma giren bir şey. Uzun zamandır aynı ekiple birlikteyiz. 7 yıldır Alper fotoğrafları çekiyor, binlerce fotoğraf, on binlerce kolye yapmışız. Bodrum’da da bir atölyemiz var. Hürriyet’ten ayrılırken aldığım parayla zeytin ağaçlarının içinde aldığım mekan, bir atölye oldu. Önce bir şeye benzemiyordu. Ben her yerden hamal gibi taşırım; dönüştürmeyi, değiştirmeyi, eski bir şeyi farklı kullanmayı severim.
Son 5-6 yıldır da oraya haftada bir 100 kadın geliyor. Bazen kadın kanserleri yararına oluyor. Her gelen başka birinin kanser taramasını karşılıyor. Bir köyün kanser taraması yapılıyor. Sosyal fayda odaklı hep. Kadın enerjisini, kadınlarla bir arada olmayı seviyorum. Orası böyle bizim sahne aldığımız, birlikte yiyip içtiğimiz, dizdiğimiz bir yer. Kiminin konuk tanıklık yaptığı, başına gelenleri anlattığı bir ortam. Bu çok değişiyor. KAGİDER geliyor kadın girişimciler oluyor, TEMA geliyor başka şey oluyor. Bir şekilde kadınlar bir arada…
Bu çalışmaların sizin için önemini öğrenebilir miyiz?
Gerçekten de bu laf slogan olsun diye değil gerçekten iyilik bulaşıyor. Orada şeye de seviniyor insanlar, hep güneşleniyor ve yüzüyoruz ama iki saat de olsa sosyal fayda için bir katkım oluyor. Dizdikleri kolyeler de kendilerinin oluyor. Minik de bir dükkanımız var. Oradan da satış yapıyoruz. Oradan satış yaptığımız ilk sene köyün mezarlığını onardık. İkinci sene köy boyandı. Para kazanılıyor. Bir duvar vardı onu yeşillendirdik. Belediyeden izin alarak bir yolu seramikle kapladık. Yani kimi geliyor duvarları boyayalım mı diyor, kimi göz seramik boyuyor duvarlar için. Sosyal fayda odaklı bir şey yapıyoruz. Çünkü bir kaos var, kimin ne dediği duyulmuyor. Ve bize tek iyi gelecek şey iyilik, öyle bir durumdayız. Küçük küçük ama insanın kendini iyi hissettiği bir şey.
Kampüsümüzde sizi ikinci kez ağırlıyoruz. Mezunlarımızın üniversite ortamında coşkuyla bir araya gelmesi, vakit geçirmesi, tecrübelerini paylaşması ve Geleceğe Söz Ver kapsamında çeşitli desteklerde bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Tarsus Amerikan Lisesi mezunuyum. Bizde de mezunların bir araya gelmesi, birbirine bağlı olması çok önemlidir. O hissi yaşıyorum. Yani orada bir araya geldiğinde herkesi görürsün ve herkese okuluna sahip çıkar. Mezunların burada da okuluna sahip çıktığını görüyorum. Geleceğe Söz Ver lafı ayrıca beni çok etkiliyor. Bir şekilde gençlere de sahip çıkıyorlar. Sabancı Üniversitesi, ülkemizin önde gelen eğitim kurumları arasında. Ayrıca bulunduğumuz ortamda eğitim seviyesi yüksek bir kitleyle beraberiz. Bu ortamdan gençlere fayda sağlayacak sonuçlar çıkmasından memnuniyet duyuyorum.
Üniversite olarak multidisipliner yaklaşımı benimseyen araştırma odaklı bir üniversiteyiz. Özgür düşünceli, özgüvenli dünya vatandaşları yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu yıl da 25. yılımızı kutluyoruz. Bu anlamda sizin gençlere ve mezunlarımıza mesajınız ne olur?
Nice özgür düşünceli gençler yetişsin bu ülkede, gitmesinler. Hepimiz öyle bir haldeyiz ki ülkede sürekli olumsuz şeyler oluyor. Gençlere çok güveniyorum inanıyorum. Umarım kalırlar. Sizin gibi kurumlar sayesinde kalacaklarını düşünüyorum.