Ayşe Kadıoğlu'ndan 20 Yılın Hikayesi

Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile  üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar. 

Her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer verdiğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Ayşe Kadıoğlu oldu.

Ayşe Kadıoğlu 1 Ocak 1998 tarihinden beri Sabancı Üniversiteli. 22 yıldır Sabancı Üniversitesi’nde Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Öğretim Üyesi olarak görev yapan Ayşe Kadıoğlu, Eylül 2013 – Ekim 2016 tarihleri arasında SSBF Dekanı, Ekim 2016 – Ocak 2018 tarihleri arasında ise Rektör Vekili olarak da görev yaptı.   

Ayşe Kadıoğlu’nun sorduğumuz  dört soruya verdiği cevaplarını aşağıda okuyabilirsiniz… 

Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı? 

A.K: 1997 yılının yaz ayları idi. Ben Bilkent Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent olarak çalışıyordum. Sabancı Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarını, eşim Erdağ Aksel içinde olduğu için, yakından izlemekteydim. Bize üniversiteye katılmamız teklifi yeni yapılmıştı. Üniversitenin yerinin Bayramoğlu, Gebze civarında olacağını biliyorduk. Sabancı Üniversitesi’nin bir toplantısına davet edilmiştik. Araba ile gidersek yolda üniversitenin yerini de görürüz diye düşünmüştük. Gebze civarına geldiğimizde Sabancı Üniversitesi inşaatına dair bir iz aramaya başladık. Önce bir benzinciye girdik, sonra araba ile, yavaş yavaş, etrafımıza bakarak ilerlemeye başladık. Arkada oturan oğlum henüz 4 yaşındaydı. Bir anda Erdağ ile aynı anda bir levha gördük; üzerinde Sabancı Üniversitesi yazıyordu. Bugün üniversitenin olduğu arazideydik. Arabadan indik, uçsuz bucaksız boş bir arazi. Oğlum oralarda koşmaya başladı, biz de arkasından…Özetle, biz Sabancı Üniversitesi arazisini üzerine daha tek bir çivi çakılmadan önce gördük, o arazide koştuk. Bir fikir olarak Sabancı Üniversitesi zihnimizde vardı ama benim onunla cismen ilk karşılaşmam o levhayı görünce gerçekleşti. 

20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız? 

A.K: Sabancı Üniversitesi’ne 1998 Ocak ayında üniversite henüz kuruluş aşamasındayken katıldım. İlk ofislerimiz holding binasının 17. katındaydı. Daha sonra Karaköy’e sonra da kampüse geçtik. Kampüsteki ilk ofislerimiz de şimdi Bilgi Merkezi’nin olduğu binadaydı. Bir kurumun kuruluş aşamasında çalışmak müthiş bir deneyim. Sabancı Üniversitesi’ndeki yıllarımın, öğretim üyeliği, yöneticilik deneyimlerinin beni daha iyi bir insan yaptığını düşünüyorum. Ben zaten akademisyen olarak hayatımı sürdüreceğimi biliyordum. Ama bunu Sabancı Üniversitesi’nde ve kuruluş yıllarında yapınca, akademik çalışmalara odaklanmanın yanı sıra, bir kurumun oluşmasına katkı yapmak gibi ayrı bir iş yapmak durumunda kaldık. Bu deneyimin beni insan olarak zenginleştirdiğini, problem çözme yeteneğimi geliştirdiğini, beni daha pragmatik kıldığını; akademisyenlerin kendi araştırmalarına odaklanıp benmerkezci olmaya meyilli oldukları bir dünyada, kendi dışıma çıkmamı sağladığını düşünüyorum. 

20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir? 

A.K: Sabancı Üniversitesi, son dönemde koronavirüs herkesi evlerde kalmaya mecbur ettiğinde, online eğitime müthiş hızlı ve başarılı bir geçiş yaptı. Bunu çok önemli buluyorum. Değişen koşullara hızlı intibak edebilmek için sağlam bir temel gerekiyor. Bu noktada insanlar ve kurumlar arasında bir benzerlik olduğunu düşünüyorum. Başarının sürdürülebilir olması için iyi bir temel eğitim olması gerekiyor. Sabancı Üniversitesi’nde iyi bir temel eğitime en baştan beri hep çok önem verildi. Çünkü arkasında iyi temel eğitim olan insanlar, geçici başarısızlıklar yaşasalar da, içinde bulundukları koşullar olumsuz hale gelse de, kalkıp yeniden yola devam edebilecek güç ve donanıma sahip oluyorlar. Kurumlar için de benzer bir durum var. Sabancı Üniversitesi sağlam temeller üzerine kurulmuş bir üniversite. 20 yılda bu temeller kökleşmiş bir geleneğe dönüştü; bundan sonra da şüphesiz sakin ve sağlam adımlarla yoluna devam edecektir. 

Benim 20 yıl sonra kendimle ilgili hayalim ise deniz kenarında bir yerde hala okuyabilmek ve sevdiklerimle renkli sofralarda buluşabilmek. Sosyal mesafe olmadan... 

Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz? 

A.K: Nasıl olsa, eninde sonunda kesişirdi diye düşünüyorum. Ya da 20 yılı aşkın bir süre söz konusu olunca başka türlüsünü hayal edemiyorum. Belki bir süre daha Bilkent’te kalır sonra yine Boston’a giderdim...gerçekten bilemiyorum. Tarihi olduğundan başka türlü hayal etmek, Sosyal Bilimcileri zorlayan bir düşünce biçimi. Tarihin nasıl olduğuna o kadar odaklanıyoruz ki “ya böyle olmasaydı” sorusunu benim sistemim almıyor.  Acaba hayal kuramıyor muyum diyorum, ama, bir yandan da Sabancı Üniversitesi de ilk başta bir hayal değil miydi? Sonuçta ilk sorduğumuz soru bu serüvenin belirleyicisi olmadı mı? Ne de olsa yola “bir dünya üniversitesi nasıl olmalı” sorusunu sorarak ve bunu hayal ederek çıkmıştık.