Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar.
Her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer verdiğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Canan Atılgan oldu.
Canan Atılgan 8 Kasım 1997 tarihinden beri Sabancı Üniversiteli. 21 yıldır Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesinde (MDBF) Öğretim Üyesi olarak görev yapan Canan Atılgan, 9 Mart 2018 – 30 Haziran 2020 tarihleri arasında MDBF Dekanlığı da yaptı.
Canan Atılgan’nın sorduğumuz dört soruya verdiği cevaplarını aşağıda okuyabilirsiniz…
Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı?
Kampüse geldiğim ilk gün tabii ki! Bilgi Merkezi’nin en üst katında cubicle (odacık, bölüm) sistemi ile oturuyordu hocalar. En eskiler cam kenarındaydı, yeni hoca eklendikçe hemen yeni cubicle malzemesi gelip kuruluyor, içine masalar vs. ofis malzemesi dolup nefis bir ofis haline geliveriyordu. Koridor boyunca bulunan bazı ofislerde dekanlar ve idarilerimiz vardı. Katın bir yarısı MDBF diğer yarısı SSBF idi, ama son derece iç içe geçmişti muhabbet ve sosyal ortam. Ve tabii Dekanımız Kemal İnan gür sesi ile seslenerek ulaşıyordu herkese! Son derece sıra dışı, hatta fantastik diyebileceğimiz, akıllardaki tüm üniversite algılarını yıkan ortamı hemen soluyor, parçası olmak istiyordunuz.
20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız?
20 yılda yeni yetmelikten olgun öğretim üyeliğine geçtim tabii ki. Üniversitenin neredeyse tüm kurullarında bir şekilde çalıştım; çok güzel dostluklar yaşadım, çok farklı bakış açıları deneyimledim. Tüm bunlar akademisyenliğin çok ötesinde, bir insan olarak vizyonumu genişletti. Kuvvetli bir Sanat Sosyal Bilimler Fakültemiz olması ve fakülteler arası iletişimin öğrencileri olduğu kadar tüm çalışanları da içine alması, aldığım mühendislik eğitiminde önceleri eksikliğini hissettiğim “liberal arts” ruhunun zaman içinde bana da nüfuz etmesine neden oldu. Bu hayat boyu eğitim boyutu hayal edemeyeceğim bir açılımdı ve aldığım kişisel / profesyonel tüm kararlara olumlu katkısı oldu. İyi bilimi birçok kurumda yapabileceğimi biliyorum, ama Sabancı Üniversitesi hayatıma sürprizli renkler kattı.
20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir?
Sıra dışı günlerden geçiyoruz. Pandeminin yüksek öğrenim kurumlarına yansımaları olacak, ancak bunun nasıl olacağı henüz net değil. Online eğitimi meslek eğitimi için kendine yeterli gören çoğunluk öğrenci bu beklentilerini bilgisayar aracılığıyla sağlayacağından birçok kurum varlık nedenini yitirecek. Öte yandan, bu günlerde yaşadığımız akademik tecrübeleri damıtıp, var olan akademik geleneğine katarken bir yandan da kendisini yenileyebilen kurumlar uzun vadede ayakta kalacak. Sabancı Üniversitesinin bu kurumlardan biri olacağına şüphem yok.
20 yıl sonra kendimi aktif araştırma yaparken görmeyi ve Türkiye’de akademik dünyaya farklı bakış açıları getirmiş biri olarak bilinmeyi hayal ediyorum.
Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz?
Yine akademisyen olacağıma eminim. Sabancı Üniversitesindeki eğitim sistemine çok inandığımı ve ona katkı yapmak için emek verdiğimi düşünüyorum. Özellikle NS derslerinde yıllar içinde birkaç defa yapılan dönüşümün içindeki çalışma gruplarında oldum; tabii bu çalışmalar araştırma zamanımdan aldı, ama o çabaların şu sıralar Sabancı Üniversitesinin pandemi sırasındaki eğitime gösterdiği hızlı uyumu da beslediğini memnuniyetle görüyorum. Başka bir kurumda muhtemelen daha çok makalem, ama daha az zengin bir hayatım olurdu.