Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar.
Her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer verdiğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Evrim Uysal oldu.
Evrim Uysal 4 Ocak 1999 tarihinden beri Sabancı Üniversiteli. 21 yıldır Sabancı Üniversitesi’nde Diller Okulunda Eğitmen olarak görev yapıyor.
Evrim Uysal’ın, sorduğumuz dört soruya verdiği cevaplarını aşağıda okuyabilirsiniz…
Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı?
E.U: Aklıma ilk gelen kavram; Melekli Bina=Minerva Han.
Ben Minerva Han’a (Karaköy İletişim Merkezimiz) Melekli Bina derdim, öğrencilik yıllarımda ilk kez, Eminönü'ne giden bir otobüs camından o binayı görüp hayran olduğumdan beri balkonundaki melek heykelleri ve genel olarak yapısı, dış duvarlarındaki çiniler, iki cephesinin açıldığı sokaklar, komşuluk ettiği binalar, semtler beni hep çok etkilemiştir. Ancak tabii bu şahane binanın içine hiç girmemiştim ve iş görüşmemi o binada yapacak olmak, benim için çok büyük bir mutluluk ve hayran olduğum Melekli Binamın içine girip keşfetme şansı yakalamak demekti.
Yağmur ve o zamanlar en heyecanla beklediğimiz tören: Kampüsümüzün açılış törenindeyağmur yağmıştı ama herkes gülümsüyordu ve birbirimize hep yardım ediyorduk en iyisi olsun diye.
Zarfları yan yana kapamak ve çalışmak: Sabancı Center'ın bir büyük toplantı salonunda, ilk kez deneme amaçlı bir ELAE (English Language Assessment Exam) yapılmıştı. Yani, sınavın nasıl işleyeceğini daha iyi anlayabilmek için gerçek hedef kitlesi ile ilk buluşma ve geribildirim toplama amaçlı bir çalışma, sonrası epeyce veri analizi. Bunun için gönüllü katılacak lise öğrencileri bulmaya çalışılmıştı. Çeşitli liselerden öğrencilere deneme sınavına davet mektubu gitmişti. Bu mektupların zarflarını bile o zamanki ekip yan yana; tüm çalışanlar yöneticilerle birlikte kapatmış ve kutulamıştı postaya iletilmek üzere. Geç saate kadar çalışılmıştı.
Birbirimizi dinleme ve öğrenme şansı hem de çalışırken, ne büyük lükstü: Çarşamba Toplantıları benim için unutulmazdır, her Çarşamba Minerva Han'ın giriş katında sunumlar olurdu. Sonrasında buna benzeyen paylaşımlar kampüsümüzde de bir dönem sürdü. Zamanla başka şekiller aldı ama bir şekilde var. Herkesle ve hayatla, bilimsel, sanatsal, akademik konuları buluşturan ve yeni bakış açıları sunan bu paylaşımları hep çok sevdim.
20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız?
E.U: 20 yıl önce zamanın tadını küçük şehirlerdeki insanlar gibi çıkarabiliyordum. 20 yıl sonraki halim önceliklendirmeye biraz fazla mecbur kalıyor. Birçok alanda neler yapabileceğimi ve ne kadar güçlü olduğumu keşfettim, bu hala sürüyor.
Birlikte çalıştığım insanların hem kişisel hem profesyonel olarak beni geliştirecek düzeyde olması benim için çok kıymetli. Genç insanlarla aynı bahçeyi paylaşmanın getirdiği enerji ve onlardan öğrenme deneyimi çok kıymetli.
20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir?
E.U: Üniversitemizin, mezunlarımızın şekil verdiği ve yönettiği bir yaşayan varlık olmasını hayal ediyorum. Aklıma gelen de hayal ettiğim de aynı şey ve bu çok heyecan verici. İlk öğrencilerimden biri kampüsümüzde ders vermeye başladığında bir not yazmıştı bana. Hayatımda en mutlu olduğum ve iyi ki bu mesleği seçtim dediğim bir andır, çok kıymetli bir an. Ve, 20 yıl sonra eğitim şeklinin daha da değişeceğini düşünüyorum. Mevcut durumumuza da bakarak tahmin etmek zor değil; daha online, daha teknolojik bir eğitim ortamı olacağı ortada.
Kendime ilişkin hayalim, sevdiğim her şey ve herkesle daha bol yan yana olabilmek, okumaya, gezmeye sağlık ve neşeyle daha bol zaman ayırabilmek.
Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz?
E.U: Mezun olduğum okulda ya da benzer kalitede bir kurumda olurdum. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğretmen yetiştirir halde olabilirdim. O zamanlar bursla doktoraya yurtdışına gitmek hayalindeyken, hayat yolumu bizim kampüse getirdi. İyi ki de getirmiş; şimdi en sevdiğim ağaç = erguvanlarla çevrili bir binada pırıl pırıl genç insanlara ders veriyor olmak beni çok mutlu ediyor.