Güzel Sanatlar ve Sanal Gerçeklik

Kullanıcılarının görüşünü kapatan ve onları bambaşka bir dünyaya davet eden, sanal gerçeklik teknolojisi hızla gelişip yayılmaya devam ediyor. Birçok bilim dalında olduğu kadar sanal gerçeklik artık çeşitli sanat projelerinde de yer alıyor. Yeni jenerasyon sanatçılar artık sanal gerçeklik aracığıyla sanat eserleri yaratabiliyor. Kimileri bu sanat eserlerini galerilerinde görücüye sunarken kimileri ise online olarak paylaşıyor. Bu sanat eserlerinin en etkileyici yanı ise hayranlarının başka bir dünyada sadece esere odaklanma imkanı sunması. Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği 2. sınıf öğrencimiz Selin Eyüpoğlu güzel sanatlar ve sanal gerçeklik konusundaki yazısını sizler için derledi. 

Geçen sene “Total Recall” ve “MacGyver” donanımlarının kurulması ve kullanımın kolaylaştırılıp yaygınlaşmasıyla sanal gerçekliğe farklı alanlarda çalışan sanatçılar tarafından duyulan ilgi hızla arttı. Piyasaya ilk sürülen sanal gerçeklik seti Oculus Rift, 110 derece görüş alanı ve içine gömülü kulaklıklarla kullanıcılarına yapay bir dünya deneyimi sunuyor. Akıllı telefonlarla parallel çalışabilen Google Cartboard ise kafa hareketleri algılayan ve ekrana yansıtan sensörlere sahip. Bu sanal gerçeklik başlığı, derinlik algısı oluşturmak için 19.yüzyılda yapılan stereoskopların çalışma prensibinden yararlanıyor. İçinde bulunan lensler birbiriyle belli açı yapan iki resmi birleştirerek bir tür derinlik illüzyonu oluşturuyor.

Bazı müzeler bu gelişmelerden etkilenerek, duvarlara asılan tabloların ötesinde sunumlar ve yeni sanat projeleri yapılabileceğini düşündü. Google’ın partnerliğiyle Londra’daki Dulwich Picture Gallery, Brüksel’deki BOZAR gibi dünya çapında ünlü galerileri sanal olarak gezmek artık mümkün. Bazı müzeler ise kendi sanal gerçeklik uygulamalarını piyasaya sürmeyi tercih etti. Örneğin Washington’daki Renwick Gallery, “Wonder” sergisini sanal gerçeklik uygulaması şeklinde sanatseverlere tekrar sundu.

Müze sergilerinde kullanılan sanal gerçeklik projeleri ise ziyaretçileri en çok heyecanlandıran kısım. Geçen ay New Museum tarafından ziyaretçilere sunulan 6 dijital sanat eseri, kullanıcılara video oyunlarından çok daha farklı bir deneyim sunuyor. Kurulan dünyada objeler havada dolanıyor ve kimi zaman bulunduğunuz alan ve arkaplan kontrolünüz dışında değişiyor. Rachel Rossin tarafından hazırlanan “First Look” ve “Man Mask”, Call of Duty oyununa göndermede bulunuyor. CoD askerleri projede beyaz gölge olarak yer alıyor ve arkadaki bir kadın sesi mutluluk ve barışla ilgili özlü sözler söylüyor. “Transdimensional Serpent” isimli projede kurgulanan dünyada şeytani yankılar, satirler  ve yılanlar boş bir oda ve orman gibi farklı alanlarda mekan algısıyla birbirine karışıyor.

Sergilerde bulunan diğer çalışmalar ise daha özgün elementler içeriyor. Jayson Muson’ın projesi polis şiddeti kurbanları için ağıt niteliğinde. Kurbanların isimlerini taşıyan yıldız takımlarının karanlık gökyüzünde belirmesiyle başlayan simülasyonda arkaplanda yavaş rüzgar esintisi ve hafif, rahatlatıcı melodiler duyuluyor. Jeremy Couillard’ın projesinde ise öbür yaşama geçiş kurgulanmış. Karikatür bir bedenden yükselip eşsiz renkli tünellerden geçerek cennete ulaşıyorsunuz.

Video oyunu tasarımcıları için gerekli teknik yapılar, farklı sanat dalları için uygulanabilir  olmayabiliyor. Teknik gelişmeler ve inovasyonlar kimi zaman sanatçıların ihtiyaçlarına yetişemiyor. Güzel sanatlarda modernizm ise bir bakıma bu arayışı anlamsız kılıyor. Sanat gittikçe bir illüzyon haline gelirken medya araçlarından sonuna kadar yararlanmakla yeni anlamlar kazanıyor. Sınırları olmayan sanal gerçeklik teknolojisi ise sanatın insanlarda uyandırdığı duyguları bir üst seviyeye taşıyor.