Hocalarımıza 3 Soru: Tamer Kütükçü

Röportaj: Bengüsu Özcan

Hayli yoğun bir dönemi daha kapatıp yeni bir döneme başlayacağız. Dönem sonlarında öğrenciler olarak kendi aramızda oturup kritik yaparken bir de hocalarımıza sorsak, onlardan birkaç kritik dinlesek nasıl olur diye düşünüp mikrofonu hocalarımıza uzattık. Geçen sene mezuniyet döneminden beri “size 3 soru soracağım” diye kapılarına dayandığım hocalarıma beni kırmadıkları için çok teşekkürler. Maksadımız sene içinde yayınlamaktı ama yine gazeteSU yenilensin, yazı dizisi de ağız tadıyla okunsun diye biraz sıktık dişimizi, şimdi aldığımız yanıtları her hafta sırayla yayınlamaya başlıyoruz! Yeni döneme başlarken kafanızda soru işaretleri varsa, belki bunları rehber olarak kullanmak istersiniz. Kolay gelsin!

NELER SORDUK?

1-Bu dönem derste veya ders dışında öğrencilerle yaşadığınız sizi şaşırtan, eğlenceli veya anlamlı bir anı/anektod paylaşmak ister misiniz?

2-Biraz da öğrencileri çekiştirelim. "Bunun için de mail atılır mı yahu" dediğiniz durumlar neler oldu, isim vermeden tabi ki ?

3-Peki son olarak sizden objektif bir tavsiye alalım, gizli bir karışımınız olsa öğrencilerinize bir tutam ne katmak isterdiniz? 

 
Bu dönem derste veya ders dışında öğrencilerle yaşadığınız sizi şaşırtan, eğlenceli veya anlamlı bir anı/anektod paylaşmak ister misiniz?
Bu dönem değil ama yakın bir zamanda beni güldüren bir hadiseyi şimdi hatırlayıverdim. SSBF'deki ofisimden çıkmış, çok tatsız bir havada, rüzgar ve sulusepkenle adeta savaşarak kendimi YBF'deki sınıfıma atmıştım. Hayli perişan görünüyor olmalıyım düşüncesiyle, kendimi bir açıklama yapmak mecburiyetinde hissettim. "Kusura  bakmayın" dedim, "dışarıda ahmakıslatan var da." Bir öğrencim, boş bulunarak ve üstelik tam tersine, besbelli  durumumu gayet iyi anladığını ortaya koymak adına, "belli oluyor" diye atılıverdi. Sınıfta birden gülüşmeler oldu. Sözün, istemi dışında nereye vardığını fark edince, öğrencim bayağı mahçup olmuştu.
Biraz da öğrencileri çekiştirelim. "Bunun için de mail atılır mı yahu" dediğiniz durumlar oldu mu? -isim vermeden tabi ki :) -
İletişime açık biri olduğum için, doğrusu "şu konuda e-mail yazılamaz/yazılmamalı" gibi sınırlandırıcı kalıplarım yok. O nedenle hiçbir e mail'i yersiz ya da sinir bozucu bulmam söz konusu olamaz. Ama, mesela, beni bir konuda  haberdar edip, hemen akabinde (mesela yarım saat sonra, hatta on, on beş dk. geçince) gelen "hocam mailimi aldınız mı?" konulu ikinci bir iletiyi bayağı yadırgıyorum. Açıkçası, benim için bir e-maile yanıt verme süresi 24 saattir. Bu  süre içinde yanıtlanmamışsa, yanıt verilmekte gecikilmiş addederim. Anlıyorum, teknoloji hızla gelişiyor, akıllı telefonlarda artık anında iletiden haberdar olunabiliyor. Ama bu, herkese genellenmemeli. Doğrusu, (herhangi) birine ben bu kadar acil ulaşılmayı, özel/kişisel alana bir saldırı gibi telakki ediyorum. (Belki o esnada çok daha öncelikli meşguliyetleri ya da paylaşımları söz konusudur, olamaz mı? Gündelik hayatta bir tanıdığımız, biriyle sohbet  ederken, çok çok hayati bir durum söz konusu değilse, pat diye sohbetin içine dalıyor muyuz? Hayır, bekliyoruz, konuşmaları bitsin ve ondan sonra yanına sokulup kendi mevzumuzu açıyoruz. Öyleyse, bu hassasiyeti telefon ya da  e-mailde neden taşımıyoruz ve karşımızdakinin derhal bizimle iletişim kurması/bize dönmesi gereğine inanıyoruz?) Biraz da bu nedenle, kişisel olarak akıllı telefon kullanmamakta ısrar ediyorum ve hatta mecbur kalmadıkça birine telefonla ulaşmayı bile tercih etmiyorum. 
Peki son olarak sizden objektif bir tavsiye alalım, gizli bir karışımınız olsa öğrencilerinize bir tutam ne katmak isterdiniz? 
Öncelikle, Sezar'ın hakkı Sezar'a. Öğrencilerimde, benden fazla olan epeyce şey var: Pratik zeka, ilgi alanlarında genişlilik, bilgiye ulaşma konusunda çabukluk, sonuca çok tez ve de isabetli bir biçimde ulaşma... Bunlar ilk etapta aklıma gelenler. Ama bir şey, inanılmaz eksik. İdealizm ve geleceğe yönelik uzun süreli hedef ve planlar. Bu eksik olunca da, ortaya sanki motor gücü ve torku hayli yüksek, ancak kasası henüz tasarlanmamış bir otomobil benzeri bir garabet çıkıyor. Belki "sizinki de özel bir durum" diyeceksiniz ama, ben edebiyat ve musiki okumaya orta birinci sınıfta karar vermiş, lise birde ise tüm ömrüm boyunca yapmayı planladığım araştırmalarla, yazmayı planladığım kitapların listesini hazırlamaya başlamıştım. Bu, dediğim gibi, belki içinde bir parça "ekstrem" bir tarafı barındırıyor, ama bir insanın fakülte ikinci sınıfta iken henüz hangi alanda öğrenim göreceğini/çalışacağını bile tayin edememiş olması da aynı ölçüde sıra dışı bir durum. Tamam, üniversitemiz bu konuda bir fırsat servis etmekte. Ama bu bence yeni neslin söz konusu bağlamdaki eksikliğini dikkate alarak oluşturulmuş bir imkân, yerinde bir telafi arayışı; yoksa bir insanın çalışma alanını üniversiteden mezun olmak üzereyken belirlemesi hiç de "ideal", hatta "olması gereken" bir durum değil. O yüzden, elimde bir karışım olsa, öğrencilere idealizm ve hedeflilik nakşetmek isterdim.