Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin (SU-NUM) temel atma töreni, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün katılımıyla gerçekleştirildi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: "Sabancı Üniversitesi özgün sistemi ile üniversitelerarası rekabetin gelişmesine büyük katkı sağladı" dedi.

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı: "Ülkemizin hızla ilerleyen teknoloji trenini yakalayabilmesi için nanoteknoloji alanında gelişmesi şart" dedi.

Sabancı Vakfı ve DPT desteğiyle 2009 yılında kuruluş çalışmaları başlayan Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin temel atma töreni, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün katılımıyla gerçekleşti. Sabancı Üniversitesi'nin Tuzla'daki kampusünde, 11 Haziran 2010 tarihinde gerçekleşen törenin evsahipliğini Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Rektör Prof. Dr. Nihat Berker yaptı. Törene ayrıca, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz ve DPT Müsteşarı Kemal Mağdenoğlu da katıldı.

sunum2

SU-NUM'un temellerinin atılması vesilesiyle düzenlenen törende Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Rektör Prof. Dr. Nihat Berker, SU-NUM Direktörü Dr. Volkan Özgüz ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz konuşma yaptılar.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül temel atma töreninde yaptığı konuşmada üniversitelerarasındaki rakabete değinirken, Sabancı Üniversitesi'nin özgün sistemi ile üniversiteler arasındaki rekabetin gelişmesine büyük katkıda bulunduğunu ifade etti. Türkiye'nin teknoloji transfer eden değil, teknoloji üreten bir ülke olması gerektiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül; üniversitelerin de sadece eğitim veren değil bilim ve teknoloji üreten, patent geliştiren yerel ve yabancı fonlardan yararlanan ve proje geliştiren kurumlar olması gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Gül, bu çerçevede Sabancı Üniversitesi'nin başarılarından gurur duyduğunu ifade etti. Sözlerini: "Nanoteknoloji alanında böyle seçkin bir üniversitede böyle bir merkezin açılması çok önemli. Bu da gösteriyor ki bu alanda başka ülkelerle aynı anda yatırım yapıyoruz, doğru zamanı kaçırarak arkadan takip etmiyoruz." diyerek sözlerini tamamladı.

Güler Sabancı: "İnovasyona ve teknolojiye yapılan bu yatırım, ülkemizin rekabet gücünü artıracak"
Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi'nin kuruluşundan itibaren disiplinlerarası araştırmaya müsait alt yapısı ile belli boyutlarda nanoteknoloji araştırmaları yapıldığının altını çizdi. Sabancı, üniversitenin elde ettiği birikim ve yetkinliği temel alarak; Türkiye'nin ve bölgemizin ilk disiplinlerarası nanoteknoloji araştırma ve uygulama merkezinin kurulması çalışmalarına 2009 yılında başladıklarını belirtti.

Projeye, öncelikle DPT tarafından destek görmesi ve Sabancı Vakfı'nın da katkılarıyla 50 milyon TL'lik yatırım yapıldığını vurgulayan Güler Sabancı, merkezin kuruluş çalışmalarının başlamasının ardından geçtiğimiz Haziran ayında bir arama konferansı gerçekleştirdiklerini ve dünyanın dört bir yanından bu işin uzmanlarını üniversitede bir araya getirerek dünyadaki örnekleri incelediklerini ifade etti. Güler Sabancı: "Üniversitemizde, bir yandan öğretim üyelerimizin nanoteknolojiyle ilgili çalışmaları devam ederken, merkezimizin inşaatının en kısa sürede tamamlanmasını hedefliyoruz. Çünkü inanıyoruz ki, disiplinlerarası yapısıyla çığır açan buluşları tetikleyen bir araştırma alanı olan nanoteknolojide ilerlemek için vakit kaybetmememiz gerekiyor. Türk sanayinin bu alanda, hızla ürüne dönüştürülmeye yönelik çalışmalara ihtiyacı var. Biz de Sabancı Üniversitesi olarak hızlıca sonuca ulaşacak çalışmaları destekliyoruz" dedi. Ülkemizin hızla ilerleyen teknoloji trenini yakalayabilmesi için nanoteknoloji alanında gelişmesinin şart olduğunu belirten Sabancı, inovasyona ve teknolojiye yapılan bu yatırımın ülkemizin rekabet gücünün artmasına da büyük katkıda bulunacağına inandığını ifade etti.

sunum1

Prof. Dr. Nihat Berker: "Bir nanoteknoloji merkezi, eskinin akademik sonuçlarını almak için için değil, toplumsal uygulamaya yönelik ürünler keşfetmek için kurulur"
Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker, Diderot'nun "Hayatta toplu iğne imal ediyorsan bile, bunu coşku ve mükemmeliyetçilikle yapacaksın" şeklindeki sözlerini hatırlatarak: " Biz, topluiğne başının milyonda biri boyunda gereçler yapacağız. Coşkumuz ve mükemmeliyetçiliğimiz tam yerinde" dedi. Berker, bir nanoteknoloji merkezinin, eskinin standart akademik sonuçları için kurulmaması gerektiğini ifade ederek: "Nanoteknoloji Merkezi, hem toplumsal uygulamaya yönelik ürünler keşfetmek, hem de bu üretimi lanse edip denemek için kurulur" dedi. Sabancı Üniversitesi'nin ana temasının toplumla iç içe çalışmak, gelişmek ve geliştirmek olduğunun altını çizen Berker, SU-NUM'un bir "bina-aygıt" olduğunu, bu bina-aygıtta bütün dünyadan araştırmacıların yanı sıra lisans ve lisansüstü öğrencilerinin beraber çalışacağını belirtti.

Volkan Özgüz: "On milyarlarca dolarlık dünya pazarında rekabet gücüne kavuşacağız"
Temel atma töreni öncesinde, SU-NUM Direktörü Dr. Volkan Özgüz, dünyada ve Türkiye'de nanoteknoloji ve SU-NUM hakkında bilgi verdi. Nanoteknolojiyi, atomlarla oynamanın bilimi ve mühendisliği olarak tanımlayan Özgüz, dünyada nanoteknoloji pazarının büyüklüğünün on milyarlarca dolara ulaştığını, bu alanda başarılı olmanın ön koşulunun da disiplinlerarası çalışmalar yürütmekten geçtiğini belirtti. Özgüz, merkezin disiplinlerararası çalışmalara dayanan vizyon ve yapılanması sayesinde, uluslararası rekabet gücüne sahip olacağının altını çizdi.

Merkez toplam 7000 metrekare alana kuruluyor, yenilikçi binalar çevre dostu, en az seviyede enerji tüketecek ve en az seviyede atık salacak
SU-NUM binası hakkında da bilgi veren Özgüz: "Binamız, hem çevresiyle hem de var olan altyapı ile uyumlu, yüksek yapı teknolojileri ile yapılmış, cevre dostu olarak en az seviyede enerji tüketen, en az seviyede atık salan yenilikçi bir merkez olacaktır. Binamız toplam yaklaşık 7000 metrekare içinde, 1300 metrekare laboratuarlar, 800 metre kare civarında bir temiz oda, ve 2400 metre kare ofis ve ortak kullanıma açık alanlardan oluşuyor. Merkez ayrıca yeşil binalarla ilgili Amerika'dan LEED ve Avrupa'dan BREEM sertifikalarına aynı anda sahip olan Türkiye'deki ilk bina olma özelliğini taşıyor" dedi.

Teçhizatın bir bölümü Türkiye'de ilk kez kullanılacak, 12 ayrı disiplinlerarası laboratuar kuruluyor
SU-NUM Direktörü Volkan Özgüz, merkezde kullanılacak teçhizatla ilgili olarak: "Merkezimizdeki techizatın bir bölümü Türkiye de ilk kez kullanılacak. Geri kalanı bu alandaki en iyi teçhizatlar. Atom ve atomlararası boyutlarda görüntüleme yapabilen elektron mikroskopları, değişik hücrelerin DNA'larını hızlı şekilde analiz edebilecek cihazlar ve bir-iki atom kalınlığında metal veya yarı-iletken katmanlar oluşturabilen sistemler aynı binada yan yana yer alacak. Merkez 12 ayrı disiplinlerarası laboratuardan oluşuyor" dedi.

Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi SU-NUM hakkında
Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi, Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) ve Sabancı Vakfı'nın desteğiyle 50 milyon TL'nin üzerinde bir yatırımla kuruluyor. Sabanci Üniversitesi'nin "birlikte çalışmak ve geliştirmek" vizyonu, ve alanında öncü, yaratıcı, ve yenilikçi felsefesi, merkezinde temel çalışma kuralıdır. Merkezde, Sabancı Üniversitesinin bölümsüz yapısına uygun olarak, nanoteknoloji alanında çığır açabilecek araştırmalar, ülkemizin önceliklerine göre seçilmiş uygulama alanlarında, sanayinin ihtiyaçlarına odaklanmış, nanoteknolojinin fizik, elektronik, mekatronik, malzeme, kimya ve biyoloji gibi çeşitli alanlarında disiplinerarası çalışmalar yürütülecek. Bu alanlarda, yapı malzemeleri, çevre (su temizliği, atık yönetimi), gıda ve ziraat, moleküler biyoloji, nano-biyoloji, nano-tıp ve tıbbi malzemeler, elektronik ve enerji gibi konularda sanayi ve diğer araştırma kuruluşları ile ortak uygulama-geliştirme projeleri yapılması planlanıyor. Merkez sayesinde, üniversitenin ileri teknolojiye dayalı fikri mülkiyet portföyünün gelişmesi söz konusu olacak. Merkez bu vizyonu ile, ve bu vizyonu sağlayacak alt yapısı ve insan kaynaklarıyla uluslararası çapta rekabet edebilecek bir mükemmellik merkezi olacak.

Yüksek yapı teknolojisi ile inşa edilen Merkez, üç katta yaklaşık 7 bin 140 metrekarelik bir alanı kapsayacak. Merkez binası içinde 800 metre kare temiz oda, toplam 1400 metrekare özel amaçlı laboratualar, 2400 metrekare ofisler ve diğer çalışma alanları var. Merkez, çevre dostu, enerjiyi etkin biçimde kullanan, öncü bir yapı olacak. Merkez ayrıca yeşil binalarla ilgili ABD'den LEED (ABD) ve Avrupa'dan BREEM (İngiltere) sertifikalarına aynı anda sahip olan Türkiye'deki ilk bina olma özelliğini taşıyor.

Sabancı Üniversitesi'nin Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi (MDBF), kuruluşundan itibaren mikro ve nanoteknoloji alanlarında ilerleme vizyonunu taşımaktaydı. Bu nedenle, Fakülte'nin bugüne kadarki insan kaynakları ve altyapı yatırımında bu alanlara büyük önem verildi. Sabancı Üniversitesi'ndeki MDBF Öğretim Üyelerinin %45'i doğrudan nanoteknoloji ile ilgili bilim insanlarından oluşuyor. Ayrıca, lisansüstü öğrencilerinin %40'ı bu konularda çalışıyor. Yaklaşık 30 öğretim üyesinin 1,5 yıl süren çalışmaları sonucunda ortaya çıkan proje DPT ve Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti tarafından onaylandı.

Merkezin, 2011 yılının Nisan ayında kullanıma açılması hedefleniyor. Merkez tam olarak faaliyete geçtikten bir kaç yıl içinde sonra 20-24 kadar doğrudan personeli olacak. Ayrıca 40 kadar öğretim üyesi ve araştırıcı ile 60-80 kadar yüksek lisans öğrencisinin merkezi kullanması planlanıyor. Merkezin yönetimi uluslararası alanda ortak yürütmeye ve bilgi alış-verişine dayalı olacak. Merkez Sabancı Üniversitesi dışından kullanıma ve sanayi, üniversite ve diğer araştırma kurumlarının işbirliğine ve ortak çalışmalarına açık olacak.

Astrofizikçilerimizin Başarısı

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Ersin Göğüş önderliğindeki ekip tarafından, uzayda bugüne kadar varlığı bilinmeyen, Dünya'dan 40 bin ışık yılı uzakta, patlama özelliğine ve manyetik enerjiye sahip "7. Nötron Yıldızı" keşfedildi.

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri'nin 5.si verildi

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı:

"Türkiye'nin AB üyeliği, toplumsal, kültürel, siyasi çoğulculuğun pozitif yönde gelişmesi, daha zengin, daha renkli bir AB toplumunun ortaya çıkması için bir fırsat penceresi olacaktır"

gulersabanci

Bu seneki araştırma konusu "Avrupa Birliği'nin Yönetişimi ve Kültürel Çeşitlilik: Türkiye'nin Katılımının Etkileri" olarak belirlenen Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü'nde, birinciliğe "Türkiye'nin Öteki Kültürel Çeşitlilik Tartışması: AB İçin Dersler" başlıklı makalesi ile Delaware Üniversitesi'nde (ABD) doktora öğrencisi olan Juliette Tolay layık görüldü. İkincilik ödülü Çankaya Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. C. Akça Ataç'a ve üçüncülük ödülü de Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şener Aktürk'e verildi.

Sabancı Üniversitesi tarafından ihdas edilen "Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü" 8 Haziran Salı akşamı Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi - the Seed'de, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Rektör Prof. Dr. Nihat Berker'in ev sahipliğinde gerçekleşen törenle 5. kez verildi. Bu yılki konusu "Avrupa Birliği'nin Yönetişimi ve Kültürel Çeşitlilik: Türkiye'nin Katılımının Etkileri" olarak belirlenen ödülde birinciliğe "Türkiye'nin Öteki Kültürel Çeşitlilik Tartışması: AB İçin Dersler" başlıklı makalesi ile Delaware Üniversitesi doktora öğrencisi te Tolay layık görüldü.

Yarışmanın ikincilik ödülünü, "Babil Kulesi'nde Bir Tuğla: Türkiye'nin AB Dil Politikasına Olası Katkıları ve Yaşayacağı Zorluklar" başlıklı makalesi ile Çankaya Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. C. Akça Ataç kazandı. Yarışmada, "Etnik-Dini Nüfus Özelliklerinin Laikliğin Güçlenmesi ve Kültürel Çeşitlilik Dinamikleri Üzerindeki Etkisi: Türkiye'nin Avrupa Birliği Üyeliği" başlıklı makalesi ile Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şener Aktürk üçüncü oldu.

Ödül töreninin açış konuşmasını Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı yaptı. Ardından, jüri adına Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Danışmanı Joost Lagendijk ve birincilik ödülünün sahibi Juliette Tolay birer konuşma yaptılar. Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Jüri Koordinatörü Prof. Dr. Sabri Sayarı da ödül gerekçelerini açıkladı.

Sunuculuğunu tiyatro oyuncusu Mehmet Ali Alabora'nın yaptığı ödül töreninde dereceye girenler ödüllerini, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Sevil Sabancı ve Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker'in elinden aldılar.

toplu

"Çoğulcu topluma doğru değişim Türkiye için bir ihtiyaç"
Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi adına "Sakıp sabancı Uluslar arası Araştırma Ödülü"nü 5. kez vermekten duyduğu mutluluğu dile getirerek konuşmasına başladı. Ödülün beşinci yılında hem Türkiye'de hem de uluslararası platformda entelektüel merak uyandırdığını belirten Güler Sabancı, çoğulcu topluma doğru değişimin Türkiye için bir ihtiyaç olduğunun altını çizdi.

Güler Sabancı sözlerine "Genellikle, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri üzerine yapılan çalışmalarda, daha çok Türkiye'nin AB'ye katılması halinde ortaya çıkabilecek sorunlar tartışılır, bu sorunlara ağırlık verilir. Bu seneki Sakıp Sabancı Ödülü'nde katılımcılardan, Türkiye'nin AB üyeliğinin, AB'deki kültürel çeşitliliğin gelişmesine, bu yapının iyi yönetilmesine ne şekilde katkı sağlayacağını incelemeleri istendi. Bu, çok önemli bir paradigma değişikliği ihtiyacına işaret etmektedir. Bu ödül ve benzeri çalışmaların, AB ile ortak geleceğimizi düşünürken bazı paradigmaları değiştireceğine, karşılıklı önyargı ve ezberlerin bozulmasını sağlayacağına inanıyorum. Türkiye'nin AB üyeliği, toplumsal, kültürel, siyasi çoğulculuğun pozitif yönde gelişmesi, daha zengin, daha renkli bir AB toplumunun ortaya çıkması için bir fırsat penceresi açacaktır" diyerek son verdi.

"Türkiye - AB ilişkilerinde 'müzakere' kelimesi yanlış bir seçim"
Jüri adına konuşma yapan Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Danışmanı Joost Lagendijk, Türkiye ve AB arasındaki ilişkinin, Türkiye'nin AB'ye uyum sağlaması yönünde olduğunu belirtirken, tüm üye ülkeler için aynı sürecin söz konusu olduğunu ifade etti. Türkiye - AB ilişkilerini, Türkiye mevzuatının AB müktesebatına uyumu ve Kopenhag Kriterleri olarak adlandırılan ekonomik reformların gerçekleştirilmesi olmak üzere iki platformda ilerlediğini belirtti. Lagendijk, bu çerçevede müzakere kelimesinin yanlış seçilmiş olduğunu dile getirdi.

Göçle ilgili de benzer bir durum olduğunu kaydeden Joost Lagendijk, bu anlayış çerçevesinde Türkiye'nin AB'ye uyum sağlamak ve Avrupa'daki kaçak göçmenleri geri almak zorunda olacağını sözlerine ekledi.

Avrupa'nın kültürel çeşitlilik konusunda Türkiye'yi eleştirdiğini söyleyen Lagendijk, birinciliğe layık görülen makalenin, bu durumu farklı tarafları bulunan bir yol olarak ele aldığının altını çizdi. Birincilik kazanan makaleye atıfta bulunan Joost Lagendijk, Afrika ve Asya'dan gelen göçmenlerin Osmanlı'nın kültürel çeşitliliğe sahip yapısını tamir ettiğini ifade etti.

Türkiye'deki göçmen sayısının Avrupa ülkelerinden daha az olduğunu belirten Lagendijk, birincilik ödülü sahibi Juliette Tolay'in yaptığı tespitlere atıfta bulundu. Joost Lagendijk, "Türkiye'ye girme konusunda sınırlar var ama vize politikaları konusunda da bir rahatlık var. Türkiye göçmenlere karşı çok esnek, rahatlıkla yer açabiliyor. AB bu konularda tam tersi bir tutum sergileyerek sınırlarını çok sıkı koruyor, AB toplumu göçmenlere karşı çok esnek değil" dedi.

"Türkiye'nin göçten kaynaklanan kültürel çeşitlilik konusundaki tavrı, Avrupa'dan farklılaşıyor. Bu tecrübeden Avrupa için yararlı tespitler çıkabilir"
Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü'nün bu yılki birincisi Juliette Tolay, konuşmasını Türkçe olarak gerçekleştirdi. Tolay, Türkiye'de kültürel çeşitlilik hakkında konuşulduğu zaman, genelde "tarihi çeşitlilik"ten, özellikle Türkiye'de bulunan dinsel azınlıklar (Musevi, Rum ve Ermeni) ya da Kürt ve Alevi kimliklerinden bahsedildiğini söyledi. Avrupa'da da Türkiye'dekine benzer bir "tarihi kültürel çeşitlilik" anlayışının varlığından söz eden Tolay, Avrupa'da bugün yaygın olan çeşitlilik anlayışının "göçle bağlı kültürel çeşitlilik" olduğunu vurguladı. Türkiye'de "göçe bağlı kültürel çeşitliliğin" tartışılan bir konu olmadığını ifade eden Juliette Tolay, göç olgusunun varlığı dolayısıyla bu konunun gündeme taşınması ve araştırılmasının gerektiğinin altını çizdi.

Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrasında önemli derecede göç alan bir ülke olduğunu belirten Tolay, ülkenin doğu ve güneyindeki komşularından bir grup iş insanının yanı sıra, topraklarına mültecileri de kabul ettiğini söyledi. Tolay, birçok emekli Avrupalının Türkiye'nin batı ve güney sahillerinde yerleşmeye başladığını da sözlerine ekledi.

Makalesinde Türkiye'nin bu çeşitliliği nasıl karşıladığını incelediğini belirten Juliette Tolay, "Avrupa'daki göçe bağlı kültürel çeşitliliğin yarattığı zorluklara baktığımızda, bu konunun Türkiye için ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye'de, bu konuyla ilgili çeşitli ve bazen çelişkili tepkiler gözlemlenirken, diğer yandan konunun çok az araştırılmasına bağlı olarak büyük bir veri eksikliği dikkat çekiyor" dedi.

Tolay, Türkiye'de göç olgusuyla ilgili kutuplaşmış bir politik ortam oluşmamış olmasını olumlu bir gelişme olarak nitelendirirken, göç konusunun gündemde olmamasının göçmenlerin entegrasyonunu güçleştirdiğini savundu. Juliette Tolay, Türkiye'nin uyguladığı liberal vize politikasının, serbest dolaşım idealine ve küreselleşmiş bir dünyanın ihtiyaçlarına daha uygun bir çözüm olduğunu vurguladı.


SAKIP SABANCI ULUSLARARASI ARAŞTIRMA ÖDÜLÜ HAKKINDA

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti, 2005 yılında, Türkiye'ye dair araştırmaları teşvik etmek, Türkiye'nin çağdaş dünyadaki rolüyle ilgili entelektüel merak uyandırmak, yeni ve nitelikli araştırmaları desteklemek amacıyla, bir uluslararası araştırma ödülü oluşturmayı ve duyurmayı kararlaştırdı. "Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü", Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı'nın vasiyeti ile hayata geçti. Ödül, Merhum Sabancı'nın vasiyeti doğrultusunda, Türk ve İslam Sanatı, Türkiye'nin Tarihi, Ekonomisi, Sosyolojisi gibi alanları kapsıyor.
2006'daki ilk araştırma ödülünün konusu, "Türkiye'nin Yeni Jeopolitik Ortamı: Politikalarda Sorunlar ve Yeni Açılım Fırsatları" olarak belirlenmişti. Sunulan makaleler yedi kişilik bir bağımsız kurul tarafından değerlendirildi. Ödülü, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyelerinden Lerna K. Yanık, "Köprü, Kavşak ve 'Tampon Bölge' Kavramlarından Öteye: Türkiye'nin Gelecekteki Uluslararası Rolünü Tanımlamak" başlıklı çalışmasıyla kazandı.
2007'deki araştırma ödülünün konusu ise "Balkanlar ve Ortadoğu'da Osmanlı Mirasına Dair Algılama" olarak belirlendi. Yarışmaya sunulan makalelerin dokuz kişilik uluslararası jüri tarafından değerlendirilmesinin ardından ödülü, Columbia Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Christine Philliou, "Algılama Paradoksu: Osmanlı Geçmişini, 'Ulusal Bugün' Gözüyle Yorumlamak" adlı çalışmasıyla kazandı.

2008 yılı konusu "Bugünkü Türkiye'nin Kültürü, Kurumları ve Değerlerinde Osmanlı Mirası" olarak belirlenen yarışmada katılımcılar, günümüz Türkiye'sinin kültürü ve/veya kurumları ve/veya değerlerinde Osmanlı mirasının yansımalarını incelediler. Yarışmanın birincilik ödülünü Tel Aviv Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Tarihi Bölümü, Osmanlı Tarihi Öğretim Üyesi Amy Singer "Hayırseverliğin Devamlılığı" başlıklı makalesi ile kazandı.

2009 yılı konusu "Günümüzde Türk Toplumu ve Siyasetinde Çoğulculuk" olarak belirlendi. Yarışmada birincilik ödülünü, Vermont Üniversitesi Öğretim Üyesi Kabir Tambar, "Çoğulculuk Çelişkileri: Tören Estetiği ve Türkiye'de Aleviliğin Uyanışı" başlıklı makalesi ile kazandı.

2010 ÖDÜLLERİNİ KAZANAN MAKALELER HAKKINDA

juliette

Yarışmanın birincisi Juliette Tolay, "Türkiye'nin Öteki Kültürel Çeşitlilik Tartışması: AB İçin Dersler" başlıklı makalesinde kendi ağzından şunları anlatıyor: "Avrupa ülkeleri göç sorunuyla ilgilenmek için sınırları kapatıp göçün sürmesini engellerken kültürel çeşitlilik konusunu peşinen ele almaktadır, ama Türkiye bunun tersini yapmaktadır. . Türkiye çok önemli ve değişken göç dalgaları alırken bu fenomen Türkiye toplumunda söylem düzeyinde anlamlı bir karşılık bulamamaktadır." Türkiye'nin mevcut göç politikasının, Avrupa'da kültürel çeşitliliğin geleceğine dair tartışmalarda nasıl değerli bir kaynak olabileceğini başarıyla tahlil eden makale, aynı zamanda, göç ve küreselleşme çağında refah devletine, Türkiye'deki politikanın sürdürülebilirliğine yönelik önemli soruları gündeme getiriyor. AB'nin çevre ülkelerindeki gelişmeler ve deneyleri, birliğin geleceğinde ne gibi etkilere yol açabileceği yönündeki tartışmalarla ilişkilendiriyor.

akcaatac

İkincilik ödülünün sahibi Dr. C. Akça Ataç, "Babil Kulesi'nde Bir Tuğla: Türkiye'nin AB Dil Politikasına Olası Katkıları ve Yaşayacağı Zorluklar" başlıklı makalesinde, kültürel çeşitliliğe ilginç ve sıra dışı bir bakış getirerek bu olguyu "çok-dillilik/dilsel çeşitlilik" olarak yorumluyor. AB'nin dil politikalarını derinlemesine irdeleyen yazar, AB yönetişimi bağlamında dil konularını çok iyi kavradığını gösteriyor. Makale, Türkçe'nin AB'deki mevcut "dilsel çeşitlilik" politikalarını geliştirmedeki olası rolünü başarıyla vurguluyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB üyesi olması nedeniyle Türkçe'nin, öngörülebilir gelecekte AB'nin resmi dillerinden biri olacağının altını çizerken, Türkiye üye olsun olmasın Türkçe'nin AB'deki geniş dil yelpazesine katılacak olmasını ironik bir durum olarak niteliyor. Dr. Ataç son olarak, bu durumun, Türkiye'nin AB üyeliği resmen tamamlanmadan, Birlikle gayri resmi yollardan bütünleşmesini sağlayacağını belirtiyor.

senerakturk

Yarışmanın üçüncüsü Yrd. Doç. Dr. Şener Aktürk, "Etnik-Dini Nüfus Özelliklerinin Laikliğin Güçlenmesi ve Kültürel Çeşitliliğin Dinamikleri Üzerindeki Etkisi: Türkiye'nin Avrupa Birliği Üyeliği" adlı makalesinde, Türkiye'nin AB'deki çoğulcu dini yapıya, sadece çoğunluğu Müslüman bir ülke olduğu için değil, dini ve toplumsal çeşitliliğinden ötürü de katkıda bulunacağını inandırıcılıkla öne sürüyor. Aktürk makalesinde, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne kabulünün, gerek Türkiye'de gerekse AB'de laikliğin ve dini özgürlüklerin derinleşmesi için 'olmazsa olmaz' olduğunu savunuyor.

35 bin dolar tutarında ödül verildi

Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı'nın vasiyeti üzerine, 2010'da beşincisi verilen olan Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü, Türk ve İslam Sanatı, Türkiye'nin Tarihi, Ekonomisi, Sosyolojisi gibi konuları kapsıyor. Başvurular, uluslararası alanda uzman isimlerden oluşan bir jüri tarafından değerlendiriliyor. Türkiye ile ilgili araştırmalar yürüten tüm beşeri ve sosyal bilimcilere açık olan yarışmada, birinciye 20.000 ABD Doları, ikinciye 10.000 ABD doları ve üçüncüye ise 5.000 ABD doları ödül verildi.

Bu yılki konusu "Avrupa Birliği'nin Yönetişimi ve Kültürel Çeşitlilik: Türkiye'nin Katılımının Etkileri" olarak belirlenen yarışmaya Türkiye, ABD ve Avrupa'dan toplam 17 başvuru yapıldı. Bu yılki ödülün jürisi şu isimlerden oluşuyor; Prof. Dr. Sabri Sayarı (Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi), Joost Lagendijk (Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Danışmanı), Prof. Dr. Ziya Öniş (Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Direktörü), Prof. Dr. Philip Robins (Oxford Üniversitesi St Antony's College Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Uffe Ostergaard (Copenhagen Business School Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Raoul Motika (Hamburg Üniversitesi Öğretim Üyesi)

Abone ol