Sadece Işık ve Renk

Neslihan Kandolu / Sabancı Üniversitesi

Heinz Mack. Sadece Işık ve Renk. 

Zero Sergisi'den sonra Heinz Mack'in burada olması çok da şaşırtmamıştı beni aslında. Çünkü Mack öyle biriydi ki, onu asla sadece Zero'daki eserlerine bakarak anlayamazdınız; aynı zamanda Zero'dan tamamiyle bağımsız olarak da asla düşünemezdiniz.

Kaynağı ve ilhamı sadece renk ve ışıklar olan bir sanat; farklı açılar ve perspektiflere göre algılanışları değişen eserler...

Zaten serginin ilk kısmında sizi rengarenk bir tuval şöleni karşılıyor; bütün renkleri bir arada kullanan Mack'in renk kromatiği ve renklerin birbirleriyle olan uyumu gözlerinizi kamaştırıyor.

Hayal gücü ve yaratıcılık bir araya geldiği zaman ortaya çıkabilecekleri asla tahmin edemezsiniz. 

İşte Mack'in renklere yüklemiş olduğu anlamlarla ve üç boyutla şekillenen tablolar da aynı şekilde sizi nereye götürdüğünü asla tahmin edemeyeceğiniz renkli bir yolculuğa çıkartıyor. 

Tabii, bu birbirinden renkli eserler Mack'in son dönemine aitti. 

Ondan önceki döneminde Mack'in ışıklarla ve gölge oyunlarıyla değişik perspektiflere göre yapmış olduğu üç boyutlu eserlerini; daha da gerilere gittiğiniz zaman, yani Zero zamanlarına, bu sefer sadece siyah ve beyazdan oluşan oldukça basite indirgenmiş bir sanat görüyordunuz. 

Zero Sergisi'nin gösterimde olduğu sırada Hürriyet'e verdiği röportajda Mack şöyle diyordu:

"Ama birden hepimiz fark ettik ki her şeye en başından başlamalıyız. Çünkü öğrendiğimiz her şeyi unutup yeniden başlamak zorundayız."

Tam da bu cümle, Mack'in sanat hayatının nasıl başladığını özetliyordu. 

Mack'in İstanbul'daki ilk sergisi

Daha müzeye girmeden bizi Zero Sergisi'nden beri girişte karşılayan “Dokuz Sütun”, bir yüzü Asya'ya diğer yüzü Avrupa'ya dönük olarak mavi gökyüzünü ihtişamla taşıyor. 

“Anıtsal heykeller, ki benim işlerim genelde öyledir, boşluğa ihtiyaç duyar.” diyordu Mack, dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bu yerde eserinin ne kadar mükemmel durduğunu da ekleyerek. 

Heinz Mack'in Kısaca Hayatı

Heinz Mack, 1957'de başlayan ZERO akımının kurucularından biriydi. Günther Uecker ve Otto Piene ile beraber savaşlarla ince ruhunu kaybetmiş sanatı tekrar filizlendirmek, her şeye sil baştan başlayabilmek için öncü oldular. 

Mack'in da ilhamı, her ne kadar sonradan aralarından ayrılmış olsa bile, başından beri Zero'ydu aslında. Her zaman sanatın yapı taşları olarak ışığı, rengi, gölgeyi, doğayı savunmuştu. 1956'da bitirmiş olduğu felsefe lisansı ile de bu öğrendiklerini her zaman eserlerine de yansıtmıştı sanat hayatı boyunca. 

1966'da şahsına ait ilk sergisi Howard Wise Gallery, New York'ta gösterime koyuldu. 

Temelini Zero'dan alan bu sergi aynı zamanda farklı bir konsept daha içeriyordu: Dinamik.

Bu dinamiği eserlerinde gösterebilmek için ışığın kinetiğinden, aynalardan, alüminyumdan, sudan, rölyeften, pervanelerden faydalanıyordu.

1980'lerde tuvalden biraz uzaklaştı Mack. Daha çok halka açık alanlar için çeşitli binaların tasarımlarını yapmakla ya da bu tarz binaların yapılma süreçleri için çeşitli görevledirmelerle vaktini geçirdi. 

Fakat 1990'larda tekrardan tuvale geri döndü, “takım yıldızlarının kromatiği” ile beraber. 

Parlak ve canlı renkler, soyut ve akrilik resimlerle sanat kariyerine kaldığı yerden devam ediyor.

        

Sahra Projesi (1962-63)

Mack'in sanat hayatında yapmış olduğu -bana kalırsa- en ilginç çalışmalardan biri de Sahra Çölü'nde yaptığı projesidir. Daha 1959 yılında projesinin taslağını oluşturan Mack, 1962 yılında Sahra Çölü'nde eşiyle beraber buraya bir yapay bahçe kurdu; fakat bu yapay bahçe çiçeklerden ya da yeşil bitkilerden değil de, kumdan yapılma rölyeflerden, küplerden, aynalardan, yelkenlerden, afişlerden oluşuyordu. Bütün bu malzemelerle ışığın farklı açılarını kullanarak, farklı perspektiflerle ve gölge oyunlarıyla kumlar üzerinde bir "deneysel çalışma" yapmıştı aslında. Bu deneysel çalışmaları 1968 yılında çıkarmış olduğu “Tele-Mack” adındaki büyük beğeni toplamış ve saygı görmüş filminde gösterildi. 

Neden Sahra Çölü'nde böylesine bir uğraş vermişti?

Hiç şüphesiz ki, “saf ışığı arayış”tı bunu yaptıran. Mack'in insanın betonla üstünü örtmediği, ya da başka doğal olmayan hiç bir etkenin olmadığı açık ve doğal alanlarındaki saf ışığı bulma çabası, onu çöllere düşürmüştü bir kere. 

Bu Sahra Projesi'ne ait fotoğraflara da yer verilmiş sergide. Burada yapmış olduğu bazı çalışmalarının küçük temsili canlandırmaları da bu Sahra Projesi köşesinde yer alıyor. 

Tabii, bana da Sabancı Müzesi'nde 17 Temmuz'a kadar gösterimde olacak bu sergiyi hayranlıkla izlemek kalıyor.