Sabancı Üniversitesi fark yaratan üniversiteler arasındaki yerini yeni Sürdürülebilirlik Yan Dal Programı ile güçlendiriyor. Disiplinler arası özelliğiyle öne çıkan programın ilk tanıtım etkinliği 2 Aralık’ta yapıldı. Manda Refahı projesi odağında yapılan etkinlikte üç fakülteden öğretim üyeleri görüşlerini paylaştı. Katılımcılara manda sütünden muhallebiler de ikram edildi.
Dünyanın önce gelen üniversitelerinin müfredatta sürdürülebilirliğe giderek daha fazla yer vermeye başlamasıyla birlikte bu konuda da öncülüğe soyunan Sabancı Üniversitesi’nde Sürdürülebilirlik Yan Dal Programı başlıyor. Yönetim Bilimleri Fakültesi, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nin ortak katkılarıyla hazırlanan ve Bahar 2025’te deklarasyona açılması planlanan programın duyurularına da hız verildi.
Program tanıtımı için düzenlenecek “Sustainability Events” serisinin ilki 2 Aralık Pazartesi günü düzenlendi. Yönetim Bilimleri Fakültesi’nden Zafer Yenal’ın moderatörlüğünü üstlendiği biyoçeşitlilik odaklı söyleşide, CLIMAVORE x Jameel at Royal College of Art ve Mutfak Sanatları Akademisi (MSA) iş birliğiyle yürütülen Manda Refahı (Water Buffalo Commons) projesi konuşuldu.
İstanbul’un kuzeybatısında mandalara yüzyıllardır yuva ve habitat olan sulak alanların korunması ve pastoralist uygulamaların sürdürülebilir kılınmasını amaçlayan Manda Refahı projesine dair detaylar paylaşan Alon Schwabe farkındalık yaratma ve yeni iş modelleri oluşturmanın gerekliliğine işaret etti.
Konuşmacılardan Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Ayşe Özil, veri toplama ve doğru, güvenilir, kanıta dayalı ve kapsamlı bir hikâye kurma açısından, sürdürülebilirliğe tarihsel perspektiften bakmanın öneminden bahsetti. Sürdürülebilirlik konusunun iyi anlaşılması gerektiğine dikkat çeken Özil, sebep- sonuç ilişkisi kurulabilmesi ve bu ilişkilerdeki değişimlerin iyi kavranabilmesi için de tarihten destek almak gerektiğinin altını çizdi. Özil, Manda Refahı projesinin sulak alanları artırma amacına atıfla, İstanbul’un şehir tarihinden bilgiler de paylaştı.
Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Levent Öztürk de toprak dağılımı ve biyoçeşitlilik konularına yoğunlaştı, bazı engeller nedeniyle bu iki konuda gerileme yaşandığını belirtti. Öztürk faaliyetleriyle çevreye zarar veren insanlar için de ‘istilacı tür’ benzetmesi yaptı. ‘İstilacı tür’ terimi, doğal olarak yaşadıkları ekosistemden başka bir ekosisteme giren ve burada aşırı çoğalıp tüm ekosistemi etkisi altına alan türler için kullanılıyor.
Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Öykü Arkan ise etik meselesinin sürdürülebilirlik konusunun neresinde durduğunu gündeme taşıdı. Sürdürülebilirliğin sadece ekonomik ve çevresel değil, aynı zamanda toplumsal bir mesele olduğuna dikkat çeken Arkan bu sebeple biyoçeşitlilik kaybının hem çevresel hem de toplumsal bir kriz yarattığını söyledi. Arkan bu noktada “Toplumun neye ihtiyacı var?” ve “Toplumun sorumlulukları neler?” sorularının sorulması gerektiğini belirtti.
Söyleşi esnasında MSA şefleri Alp Şehsuvar ve İrem Kalkavan’ın manda sütüyle hazırladığı özel muhallebilerin tadımı da yapıldı.