Tipografi düşüncelerin görsel olarak vücut bulmuş hali

#AkademisyeneSor'un yeni konuğu Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Onur Yazıcıgil oldu.   

Onur YazıcıgilSanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Onur Yazıcıgil 
Tipografi düşüncelerin görsel olarak vücut bulmuş hali

E.M.-B.E: Lisans eğitiminizi Grafik tasarımı üzerine gerçekleştirmişsiniz, sonrasında neden tipografiye yöneldiniz?

O.Y: Çünkü tipografi grafik tasarımın en önemli, bel kemiği dediğimiz bir alanı. Düşüncelerin, görsel olarak vücut bulmuş hali. Yazı kültürü de bu şekilde. İyi bir tipografi eğitimi (özellikle uzmanlık olarak tipografi) iyi bir grafik tasarımın önünü açıp, iyi ürünlerin oluşturulmasına yardımcı oluyor.

E.M.-B.E: Sadece tipografi üzerine mi çalışıyorsunuz? Başka ne gibi meslek dalları ve tasarımsal sorunlar üzerine çalışıyorsunuz?

O.Y: Benim uzmanlığım tipografi. Ama tipografiyi size şöyle özetleyeyim; tipografi aslında harflerin görsel ve yazılı iletişimde kullanılması. Ve onunla birlikte tasarım yapılması. Yalnız aynı zamanda tipografi genel bir çatı, bu çatı içerisinde bir de yazı karakteri tasarımı var. Diğer bir deyişle font tasarımı dediğimiz bir alan var. Bu alanda da yoğunlaşıyorum, daha çok çeşitli yazı sistemlerinde font tasarımları yapmak. Bu latin alfabesi olabilir, kiril alfabesi olabilir, bu konularda da çalışıyorum.

E.M.-B.E: Duru fontunu tasarlama kararını nasıl aldınız, bu süreç hakkında bilgi verebilir misiniz?

O.Y: Duru, benim Amerika’dan Purdue Üniversitesi’nde MFA’imi bitirdikten sonra bireysel olarak başladığım, fakat sonrasında profesyonel olarak geliştirip ilk defa Türkiye’de Google platformuna verilmiş ve Google tarafından lisanslanmış, alınmış bir yazı karakteri projesiydi. Bu projeye dediğim gibi bir yerden brief alarak başlamadım. Aslında kendi problemimi kendime sordum. Benim için en büyük problem de şuydu; Türkçedeki bir takım ‘ğ’, ‘ş’, ‘ü’ gibi harfler özellikle Türkçeye has, uzun soluklu metinlerde çalışabilecek, düzgün, Türkçe okunaklı bir yazı karakteri tasarımıydı. Bu projeyi kendime verdim. Tabi sonrasında bunu Amerika ve İzlanda’daki konferanslarda projeyi sunduğumda, ilerleyen zamanlarda ise projeye Google dâhil olup, satın almasıyla sonuçlandı.

E.M.-B.E: El yazısını bilgisayar fontuna çevirmek mümkün mü?

O.Y: Bir yere kadar evet. Çünkü el yazısı tutarsızlığın tutarlı olma halidir. Bu ne demek oluyor? Bir insan; bu çok meşhur bir hattat, bir kaligrafi uzmanı veya sıradan bir vatandaş da olabilir 5000 defa A harfi yazarsa, her A farklı olacaktır. Çünkü hiçbir zaman makine gibi aynı A’yı replike edemezsiniz. Minimal düzeylerde farklılıklar oluşacak, işte el yazısını organik kılan şeyde, her yazdığınızda her harf bir sonra tekrarladığınızda hiçbir zaman aynısını yapamayacaksınız. Fakat bilgisayar teknolojisinde ya da bu gelişmiş font tasarım programlarında bunu olduğunca replike etmeye çalışıyorlar. Ben kendi denemelerimi yaptım. Bir yere kadar yapılabiliyor, ama şu anki geldiğimiz teknolojide bunun tam anlamıyla yapılmasına tanıklık etmedik.

E.M.-B.E: Alfabeden bir harf çıkarmak isteseydiniz, bu hangi harf olurdu?

O.Y: Latin+Türkçe karakterlerin olduğu bir sette küçük Q (q)’yu çıkarmak isterdim. Çok sevimsiz geliyor. Bir türlü yıldızım barışmadı.

E.M.-B.E: Istype konferansları nedir?

O.Y: Istype, İstanbul Tipografi Konferansı açılımı. Sadece Türkiye'deki yerel ya da uluslararası tasarımcıları değil, özellikle coğrafyaya hitap eden tipografi alanında bir yazı karakteri üzerine uzmanlaşmak isteyen, gelişmekte olan tasarımcılar ve dünya çapında meşhur olmuş ve çok ciddi işlere imza atmış profesyonelleri bir araya getirip, bir diyalogun oluşturulmaya çalışıldığı bir platform/konferans dizisi. Yurt dışından ve bu coğrafyadan çeşitli yazı karakteri tasarımcılarını davet edip, bu tasarımcıların yaptıkları projeleri kendi ağızlarından sunabildikleri ve karşılıklı etkileşimin olduğu İstanbul’da 2 yılda bir düzenlenen bir konferans.

E.M.-B.E: Görsel iletişim tasarımı okumak isteyen bir öğrenciye ilk ne tavsiye edersiniz?

O.Y: Görüntü analizi yapmayı, merak etmeyi. Her şeyden önce merak etmeyi. Samimi bir şekilde bir şeyi niçin, nasıl oluyor ve sebepleri nedir, görüntü nasıl oluşuyor. Etrafta bizim bombardıman altında olduğumuz bir görüntü kirliliği var. Bu çeşitli coğrafyalarda daha farklı oluyor. Etrafa bakıp görüntüleri şimdiden meraklı bir şekilde bakıp, incelemek ve ondan kendi tecrübesi yettiği kadar bir anlam çıkartmaya çalışması. Bunlar çok önemli egzersizler. Ve çizim yapmak, çünkü beyin-el koordinasyonu çok önemli.

E.M.-B.E: Okulda verdiğiniz eğitim dışında, diğer zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?

O.Y: Vakit buldukça gezmek istiyorum. Merak ettiğim bazı ülkeler ve coğrafyalar söz konusu. Oralara gidip, oranın kültürünü öğrenmek istiyorum. Yemek yapmayı çok seviyorum. Ciddi bir şekilde haftada 3-4 gün çok katmanlı yemekler yapıyorum. Kendi tariflerimi oluşturmaya çalışıyorum. İnsanlara yaptığım yemekleri tattırıp onlardan geri bildirim almaya çalışıyorum. Bir de vakit bulabilirsem yüzmek.

E.M.-B.E: Sevdiğiniz ve önerdiğiniz kitap ve filmler nelerdir?

O.Y: Zeki Demirkubuz'un Masumiyet filmi bence çok kıymetli. Çok severim ve hayatımın çeşitli evrelerinde birden fazla izlerim. Çünkü her izlediğimde bana farklı şeyler verdiğini hissediyorum. Ancak sadece bu filmle yetinmem çok zor, Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak çok kıymetli bir film bence. Novecento, 1900 diye bir film. Çok sevdiğim bir film, en sevdiğim diyemeyeceğim. Bunlar böyle ilk aklıma gelenler diyebiliriz. Kitap olarak da aklıma Robert Bringhurst’un The Tree of Meaning geliyor. O kitap gerçekten sözlü kültür ile yazılı kültürün arasındaki farklılıkları hiç beklenmedik bir şekilde sunan ve beklenmedik bir yerden bakabilmeyi gösteren çok enteresan ve kıymetli bir kitaptır.

İnsan ırkı yazıyı icat etmeden önce sözlü kültür ile iletişim kurdu. İlk edebiyat sözlüydü. Batı edebiyatı sözlü kültürle başladı, o nedenle bu yazar sadece Batı edebiyatı değil, sözlü yerel Kızılderili edebiyatını da inceleyip, orada enteresan paralellikler bulup, onun ne kadar kıymetli olduğunu ve illa onun yazıya dönüşmemesi gerektiğini savunan ve bunu çeşitli analojiler ile yapan bir yazar.

E.M.-B.E: En sevdiğiniz ve en çok dinlediğiniz şarkı/lar nelerdir?

O.Y: Aram Tigran’ın Şev Çu şarkısı. Diyarbakırlı ancak Ermeni asıllı çok enteresan bir ud müzisyeni. Onun Şev Çu şarkısı, Spotify’da da mevcut.

E.M.-B.E: Neden akademisyen olmaya karar verdiniz?

O.Y: Çünkü sadece görüntü üretmek benim yegâne amacım, beni en çok heyecanlandıran şey, eğitimden önce, ben bir tasarımcı, üretimciyim ve benim faaliyet alanım belli. Tipografi alanında, yazı karakteri alanında ya da bazen daha çeşitli mecralarda görüntü üretmeye çalışıyorum. Fakat akademisyenlikte ise ürettiğim görüntüyü aktarmak, aktarırken de yeni bir şeyler öğrenmek aynı zamanda benim içinde eğitici bir süreç. Çünkü onu aktarırken bazen beklenmedik bir soru, benim yıllarca düşündüğüm ve çok emin olduğum birtakım yaklaşımları tekrar sorgulayıp yeni şeyler üretmemi de sağlıyor. Ama Sabancı Üniversitesi gibi bir kurumda, benim için daha farklı bir önemi var. O da; görüntü üretmenin ya da bunun aktarmanın, eğitiminin haricinde bir de araştırma ve geliştirme yapmak. Tamamen görüntü üretiminden bağımsız olarak birtakım sosyal bilimler konusunda, benimki daha çok tarih konusunda, Osmanlı Tipografi Tarihi üzerinde bilimsel araştırmalar yapıyorum. Sabancı Üniversitesi’nde de işin o bilimsel araştırma yapabilecek fırsatları sunması akademisyenliği tercih etmemin sebebi bu genel çatıdır. 

E.M.-B.E: Sizce öğrenciler neden Sabancı Üniversitesini tercih etmeli ve siz neden Sabancı Üniversitesini tercih ettiniz?

O.Y: Bir üniversiteyi, üniversite yapan çok kıymetli iki unsur var. Bu iki unsurun ilişkisi Sabancı Üniversitesi’nde özellikle çok kuvvetli. Birincisi öğrenci kalibrasyonu, yani arkadaşlarının bilgi birikimi ve birlikte çalışacakları ve öğrenecekleri hocaların dünyanın en kıymetli üniversitelerinden eğitimlerini tamamlayıp çeşitli coğrafyalarda, çeşitli ülkelerde, farklı projelere dahil olup dünya görüşü olan eğitmenlerle birlikte bir sinerji içerisinde olması, öğrencilere ilk önerme sebebim olur.

Ben niye Sabancı Üniversitesini tercih ettim? Çünkü verdiğim ilk cevapta değindiğim gibi görüntü üretip, o görüntüyü aktarmak ve onu öğretmeyi hedefler iken aynı zamanda ciddi anlamda bilimsel araştırmalar yapmam gerek. Bilimsel araştırma ve geliştirme projelerine dahil olabilmem için okulun bütün imkanlarını seferber etmesi ve sunması benim özellikle Sabancı Üniversitesi’ni tercih etmemdeki sebeplerden biri. 

Eren Mutlu, Onur Yazıcıgil, Begüm Erinç

Onur Yazıcıgil Kimdir? 

Sanat ve Sosyal Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Onur Yazıcıgil hakkında detaylı bilgi edinmek için lütfen tıklayın.  

#AkademisyeneSor nedir?

Öğretim üyelerimizin kendileri hakkında merak edilen soruları yanıtladığı #AkademisyeneSor Projesi Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 2019 mezunumuz Merve Üre ile Yönetim Bilimleri Fakültesi 2019 mezunumuz Ecem Dinçdal tarafından hayata geçirildi.

#AkademisyeneSor’un yeni döneminde Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Programı öğrencisi Begüm Erinç ve Endüstri Mühendisliği Programı 2.sınıf öğrencisi Eren Mutlu görev alıyor.

Akademisyene Sor, öğretim üyelerimiz ile öğrencilerin sorularını buluştururken, aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’nin değerlerinin tanıtılmasını ve dışarıdan daha iyi anlaşılmasını amaçlıyor. #AkademisyeneSor videolarını Instagram hesabımızdan izleyebilir, öğretim üyelerimize merak ettiklerinizi sorabilirsiniz.