Eşitsizlikleri Normalleştirmek ya da Sorgulamak: Sağlık Eşitsiziklerini Çalışmak Neden Önemli?

ayşecan terzioğlu

Ayşecan Terzioğlu

Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi

Birkaç yıl önce bir öğrencim sınav kağıdına sağlık eşitsizliklerinin nedenlerini anlatırken “politik ve ekonomik açılardan daha güçlü ülkeler diğer ülkeleri doğrudan veya dolaylı olarak sömürür. Bu da doğal ve normal bir süreçtir, oyunun değişmez bir kuralıdır” yazmıştı. Beni önce kızdıran bu ifadeler sonra da eşitsizlikleri içselleştirmenin ve onları sorgulamadan yaşamanın ne kadar kolay olduğunu düşündürmüştü. Tabii bu doğallaştırma ve normalleşme de politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel eşitsizliklerin insanların yaşamlarının her alanı üzerindeki etkilerinin daha kolay kabullenilmesine yol açıyordu. Oysa ki eşitsizliklerin sorgulanması konusundaki farklı görüşler, aile içindeki ilişkilerin dinamiklerinden eğitim içeriklerinin sorgulanmasına, doktor-hasta iletişiminden politik fikirlerin tartışılmasına kadar hayatın birçok alanındaki düşüncelerimizi ve davranışlarımızı şekillendirmede önemli roller oynuyor. 

Bu çerçevede, benim araştırma alanlarım küresel ve yerel sağlık eşitsizliklerinin kişilerin sağlık ve hastalık deneyimleri ve anlatılarıyla etkileşimini kapsarken, bu etkileşimi kişilerin beden imgesi, kimlik ve aidiyet kurguları, zamansallık ve mekansallık kavramlarıyla da ilişkilendiriyor.  Bu yüzden, sağlık alanında deneyimlenen yapısal ve sistematik eşitsizliklerin çalışılması benim aynı zamanda aile, eğitim ve hukuk gibi diğer toplumsal alanları ve kurumları etkileyen genel politik, ekonomik ve kültürel eşitsizlikler ve ayrımcılıklar konularıyla da ilişkilenmemi sağlıyor. Küresel, ulusal ve yerel eşitsizlikler tıp fakülteleri ve hastaneler gibi sağlık kurumlarındaki beden, sağlık ve hastalık konuları üzerine oluşturulan söylemler ve yapılan uygulamalara yansırken, artarak yeniden üretiliyor ve bütün insanların hayatlarını dolaylı ya da doğrudan etkiliyor. Dili, dini, milliyeti, ırkı, etnik grubu, cinsiyeti ve cinsel yönelimi ne olursa olsun, herkesin hayatının en az bir döneminde rutin kontrol, hastalık, hasta yakını olma ve hamilelik gibi birçok nedenle muhakkak ihtiyaç duyarak başvurduğu hastanelerin ve kliniklerin tam da bu nedenden, bu çeşitliliği içerebilecek şekilde kapsayıcı ve eşitlikçi olması gerekiyor. Türkiye dahil dünyanın birçok yerinde tıp fakültesinden mezun olan öğrencilerin doktorluk mesleğine adım atmadan önce ettikleri Hipokrat Yemini de bu amaca hizmet ediyor. Buna rağmen, sağlık alanında dünyanın farklı ülkelerinde araştırmalar yapan sosyal bilimciler sağlık kurumlarında, söylem ve uygulamalarında birçok yapısal ve sistematik eşitsizliğe ve ayrımcılığa dikkat çekerek, bu sorunlara maruz kalan insanların onlardan nasıl etkilendiğini tartışıyorlar. Bu sayede genel anlamda ve sağlık alanındaki eşitsizlikleri ve ayrımcılıkları nedenleri ve sonuçlarıyla anlamak ve sorgulamak daha mümkün hale geliyor. 

19. yüzyıldan günümüze Karl Marx’dan Michel Foucault’ya birçok beşerî ve sosyal bilimci birçok yapısal ve sistematik eşitsizliklerin nedenleri ve sonuçları hakkında farklı teoriler geliştirirken, sağlık alanındaki eşitsizliklerin sosyal bilimler perspektifinden araştırılması ancak 1970’li yıllarda başlıyor. Bu dönemde, gücü ve etkisi sorgulanmayan her türlü kurum ve kişinin baskılayıcı ve ötekileştirici olma potansiyeline dikkat çeken toplumsal hareketler, Amerika’da Vietnam savaşından dönen binlerce askerin travmatik ruh sağlıklarını rehabilite etme çabaları ve kadın bedenleri üzerindeki baskıları protesto eden feminist hareketler sosyal bilimcilerin sağlık alanındaki eşitsizlikler üzerindeki çalışmalarında etkili oluyor. 1980’lerde, küresel neoliberalizmin sağlığı yaşam hakkına bağlı temel bir insan hakkı olmak yerine, satın alınabilen ve bunun için tüm ekonomik ve toplumsal kaynaklarının seferber edilmesi gereken bir meta olarak tanımlamasıyla birçok devlet ve uluslararası sağlık kuruluşu da sağlıkta özelleştirme dönemi başlatıyor. Buna paralel olarak, Paul Farmer ve Arthur Kleinman gibi sosyal bilimciler de çalışmalarında sağlık hizmetlerine erişim eşitsizliklerinde sınıfsal boyutu ön plana çıkarıyor.  Aynı dönemde, sıklıkla ele alınan bir başka konu da HIV/AIDS’in salgını ve bu salgının eşcinsellikle özdeşleştirilmesinin toplumlarda ve sağlık alanında cinsel yönelim açısından ötekileştirmelere yol açması.  2000’li yıllardan itibaren, özellikle üreme ve estetik konularındaki tıbbi teknolojilerdeki çığır açan gelişmeler, sağlık alanında giderek etkin olan dijital uygulamalar ve sosyal medya platformları hem yeni eşitsizlikler ve ayrımcılıklara yol açarken hem de bu sorunlarla mücadelede yeni toplumsal ve akademik olanaklar sunuyor. Böylelikle, yerel ve küresel dinamikler arasındaki geçişliliğin önemli ölçüde artması, sağlık alanındaki eşitsizlikleri pekiştiren ve arttıran söylem ve uygulamalara karşı farklı toplumların ve oluşumların birbirlerinden güç alarak, hak temelli dayanışmalar gerçekleşmesi de mümkün oluyor.  

Bugün, sosyal medya sayesinde, deneyimlenen bir eşitsizlik ya da ayrımcılık sözel ve/veya görsel bir anlatıya dönüşerek saniyeler içerisinde, tüm dünyadan binlerce insana ulaşma ve onlardan destek bulma potansiyeline sahip. Tabii bu iyimser tabloyu kurumların politik ve ekonomik güçleri, teknoloji ve İngilizce’ye erişim, dijital okur-yazarlık ve algoritma bilgisi gibi konulardaki eşitsizliklerle dengelemek mümkün. Fakat, bugün, “göçmenler ve mültecileri geldikleri ülkelere maddi bir yük mü oluyor yoksa sağlık, eğitim, barınma ve istihdam her insan gibi onların da temel hakları mı?”, “Türkiye dahil bir çok ülkede görülen doğurganlık hızındaki azalma ne gibi özendirici veya caydırıcı politikalarla engellenebilir ya da bu konuda daha özgürlükçü ve kapsayıcı olunabilir mi?” gibi bir çok güncel tartışmada keskin ayrışmalar ve hatta kutuplaşmalar yüzlerce farklı anlatı ve karşı-anlatıyla birbirleriyle mücadele ediyor. İstatistiksel bilgiler, uzman görüşleri, kişisel deneyim aktarımları, hukuki kurallar, politik söylemler, sivil toplum kuruluşları raporları, bu gibi konularda genel eşitsizlikler ve sağlık eşitsizlikleri haklarında farklı görüşlerini çeşitli şekilde harmanlarken, aynı zamanda eşitsizlikleri kabul etmenin, sorgulamanın veya onlara karşı çıkmanın farklı biçimlerini sunan da bir kaleydoskop (çiçek dürbünü) oluşturuyorlar.  Ben 90’lı yıllardan beri sağlık alanında araştırmalar yapan, bu konuda uzmanlaşan bir sosyal bilimci olarak hep eşitsizlikleri sorgulayan, onları nedenleri ve sonuçlarıyla irdeleyen ve de küresel ve yerel olarak daha eşitlikçi ve kapsayıcı bir sağlık alanı oluşturma konusunda kafa yoran bir tarafında yer aldım bu kaleydoskopun. Peki, sizin tarafınız neresi bu çok değişkenli, çok sesli ve renkli tabloda?