İnsan odaklı çalışmayı seven yönetici

Haluk Bal:Son derece kaliteli bir ortama geldim ve bu ortamı elimden geldiği kadar devam ettirmeye çalıştım. Kişisel tecrübe ve tarzımı yansıtarak yaptığım şey delegasyona önem vermek oldu.


Tuzla Belediye Başkanı kampüse geldiğinde bölgede oturan kişi sayısından söz etti. Espri ile ben de buranın belediye başkanıyım dedim. Gerçekten kampüste yaşayan başta öğrenciler olmak üzere tüm kişilere yeme, içme, ulaşımdan sağlığa idari olarak verdiğimiz hizmetler belediyenin verdiği hizmetlerden daha çok.

Sen göreve başladığında üniversite eğitime başlayalı altı yıl olmuştu. Bir üniversite için çok kısa bir dönem ama yine de inşaat bitmiş, düzen oturmuştu.  


Evet gerçekten üniversitenin kuruluş çalışmaları her yönüyle çok başarılı yapılmış. Ben zaten iyi işleyen, temeli sağlam atılmış bir yapıya geldim. Ama günümüzde herşey çok hızlı değişiyor. Yeni gereksinimler ve buna bağlı yeni hedefler, stratejiler ortaya çıkıyor. Sabancı Üniversitesi de çok dinamik bir yer. Dolayısıyla hep yeni projeler, yeni çalışmalar gündemde. Görev yaptığım dönemde yeni programlar açtık. Uluslararasılaşma  doğrultusunda önemli gelişmeler sağladık. Çok sayıda akademik ve idari yenilik gerçekleştirdik. İstersen daha fazla detaya girmeyelim reklamımı yapıyormuşum gibi olacak. Böyle bir döneme denk geldiğim için, daha önce edindiğim tecrübeleri işime çok yararlı bir şekilde aktarabildiğimi zannediyorum. Hiç aklımda yokken bir üniversitede görev yapıyorum. Bunu kariyerimde şans olarak görüyorum. Uzun yıllar ticari şirket deneyimi yaşadıktan sonra, 50’li yaşlarda, kariyerin bence artık son noktasında, böyle bir görev çok güzel bir şans diye düşünüyorum.

Evet anlıyorum. Hep kariyerinde şanslı olduğunu söylersin. Peki kariyer dışında sosyal yaşamında kendini nasıl hissediyorsun? 

Kariyer dışındaki yaşam deyince aklıma hemen evim ve tabii ki sevgili karım Buket ve oğlum Sinan geliyor. Çok klasik bir söz olacak ama hayattaki en büyük şansım Buket ile tanışıp evlenmiş olmaktır. Çok mutluyum ve sanırım kariyerimdeki olumlu gelişmelerde evdeki mutluluğumun ve Buket’in çok önemli bir payı var. 

Ne kadar güzel, ben de Buket ve Sinan’ı üniversite etkinliklerinde tanıdım. Uyumlu ve mutlu bir aile olduğunuz her halinizden belli oluyor. 50’li yaşlar kariyerinde bence tam bir olgunluk çağı. Edindiğin tecrübeyi işine, birlikte çalıştığın kişilere verimli bir şekilde aktarabildiğin bir olgunluk dönemi. Sen ne düşünüyorsun? 

Katılıyorum. Kendinle barışık oluyorsun, özgüvenin tam. Gençlerle de diyaloğun iyi oluyor. Üniversitede çok güzel bir 8 yıl geçti, sonrasının da aynı olacağına inanıyorum. Önceki işe göre üniversitede çalışmanın artısı duyduğun manevi tatmin. Oğlum Sabancı Üniversitesi öğrencisi, aynı zamanda veliyim.  Darüşşafaka’dan, IBM’den arkadaşlarımın çocukları üniversite çağına geldiler. Ben bir anda buradaki tecrübemle danışılan insan oldum. Üniversite giriş sınavları sonrası bizim ev, çay bahçesi gibi oluyor. Sınava girmiş çocuğu olan ne kadar tanıdık, komşu falan varsa ziyaretimize geliyor, konuşuyoruz. Üniversiteye girecek gençlere, ailelerine destek olmaktan çok keyif alıyorum. Kendi öğrencilerimiz ile de  sık sık görüşüyorum. Kapım her zaman onlara açık. Öğrenciyken görüştüğüm mezunlarımız ile iletişimim sürüyor, arıyorlar, ziyaretime geliyorlar. Burada bana da “Hocam” diyorlar. İşte bu farklı bir tatmin, sen de bunu yaşıyorsun, hepimiz yaşıyoruz. 

Tabii ki, üniversitede çalışmak, gençlerle birlikte olmak ve onların pırıltısını, pozitif enerjisini hissetmek başka bir iş ortamında yaşanamayacak bir durum.

Evet bu çok önemli bir artı. Zaman zaman öğrencilerimiz ile birlikte de çalışıyoruz. Öğrenci kulüplerinin bütçelerini, kulüp etkinliklerini birlikte planlıyoruz. Sponsor bulma, teklif dosyası hazırlama vb. konularda kendi tecrübelerimi aktarıyorum. Öğretmen gibi onlara bazen hayat dersi, bazen operasyonel konularda destek oluyorum. Sıkıntıları olduğunda geliyorlar dertleşiyoruz, bazen yol gösteriyorum. Ve birçok öğrenciye yararlı olduğumu da görüyorum.  Bazen gelip “Hocam ya bize çok emeğin geçti” deyince eriyorum yani. Çok büyük keyif. Onun için bir şirkette çalışmak ile kıyasladığımda en büyük artı fark bu. 

Genel Sekreterlik görevini diğer üniversiteler ile kıyasladığında bizde daha kritik bir pozisyon mu? 

Genel Sekretere verilen sorumluluklar, her üniversitede  kurucuların ve yöneticilerin inisiyatifiyle farklı farklı olabiliyor. Sabancı Üniversitesi yönetim felsefesi olarak da diğer üniversitelerden farklı. İsim vermeye gerek yok, birçok üniversitenin genel sekreteriyle iş ilişkimiz oluyor, dostluklarımız oluyor, ama gördüğüm kadarıyla genel sekreterlik fonksiyonlarında en fazla sorumluluk bizim üniversitede. Bence bizde bu konuda doğru bir yapı kurulmuş. Akademisyenlerimiz ve öğrencilerimizin gereksinim duyduğu idari, mali tüm desteği biz veriyoruz. Bir yönetimin altında ve takım halinde bu hizmetleri akademisyenlerimize ve öğrencilerimize veriyor olmanın avantajları var: Sorunlara çok hızlı müdahale edebiliyor, gereksinimlere çok hızlı cevap verebiliyoruz. Yalnızca Genel Sekreterlik açısından değil genel olarak baktığımızda da Sabancı Üniversitesi’nin hiçbir üniversiteyle kıyaslayamayacağımız kadar çok iyi işleyen bir yönetim yapısı var. 

Dinamik, hızlı.

Bu biraz da Mütevelli Heyeti Başkanımız Güler Hanım ve Sabancı Ailesinin üniversiteye verdiği önemden kaynaklanıyor. Güler Hanıma ne zaman istesek erişebiliyoruz, her ay düzenli toplantılarımızı yapıyoruz. Acil bir şeye ihtiyacımız olduğu zaman kendisine veya Mütevelli Heyeti üyelerine çok rahat ulaşabiliyoruz. Tüm üniversite yönetimi olarak hem kendi aramızdaki hem de Mütevelli Heyeti Üyeleri ile ilişkimizin her açıdan çok sağlıklı olduğuna inanıyorum. Bunu çok az sayıda kurumda görebilirsiniz. Ayrıca Rektörümüz Nihat Berker ile çok iyi anlaşıyoruz ve birlikte çok verimli çalışabiliyoruz. Benim için bu çok önemli. O açıdan kendimi çok şanslı hissediyorum. 

Genel sekreterlik belediye başkanlığına benziyor. Dört-beşbin kişinin yaşadığı bir kasabayı yönetmek gibi.  

Belediye başkanlığı iyi bir benzetme. Tuzla Belediye Başkanı kampüse geldiğinde bölgede oturan kişi sayısından söz etti. Espri ile ben de buranın belediye başkanıyım dedim. Gerçekten kampüste yaşayan başta öğrenciler olmak üzere tüm kişilere yeme, içme, ulaşımdan sağlığa idari olarak verdiğimiz hizmetler belediyenin verdiği hizmetlerden daha çok. O anlamda baktığımda sizle rekabet etmeyeceğim ama, böyle bir benzetmeyi yapıyorum dedim. Başkan da bana hak verdi. 

Kişisel planlarından söz eder misin?

Nesrin, birtakım planlarım var ama, burada birkaç sene daha çalışırım diye düşünüyorum. Bazen çalışmaktan ve yoğunluktan şikayetçi olmuyor da değilim. Oğlum iki yıl sonra mezun olacak. O mezun olduktan sonra belki birlikte başka planlarımız olabilir. Şimdilik çok uzun vadeli plan da yapmıyorum doğrusu. 

Özel hobilerinden söz eder misin? Denizi seviyorsun diye biliyorum.

Evet denizi çok seviyorum. Yeni yeni düşünmeye başladım; babam ve ablamı deniz kazasında kaybetmemiz galiba bende ve ağabeyimde psikolojik olarak denize bir çeşit meydan okumaya ve ondan korkmamaya itti. Çocukluğumu hatırlıyorum,  zavallı annem hep sahilde; açılmayın, gitmeyin, diye sürekli bizi gözler, uyarırdı. O travmadan sonra bizim başımıza da bir şey gelecek diye çok korkardı. Denizle ilgili şöyle bir şey hissediyorum: Gözlerimi bağlayıp, okyanusun ortasında bir yere götürsen gece karanlığında denize atsan, ben orada yüzerim ve yaşarım. Hiç korkmam ve yadırgamam. Deniz, dalma, balık tutma, tekne benim favori tatil tercihimdir. Buket zaman zaman kültür gezisi yapmak ister. Ben de isterim tabii güzel yerlere gitmeyi, ama ne yapar eder tatilin bir bölümünü deniz kıyısında bir yerde bitirir ya da başlatırım. 

Denizsiz tatil olur mu zaten?

Olmaz değil mi? Yirmisenedir denize girerken elimde balık tutmak için bir şey olmasa bile deniz maskesi ve şınorkel hep olur. Denizin içini seyrederek yüzerim. Ayrıca, müzikle ilgiliyim. Hatta biliyorsun sana bir konser sözüm var, bunu da inşallah birlikte yapacağız. Yani kendime daha çok zaman ayırabildiğim dönemde, bir numara deniz ve balık, ikinci de müzik ciddi bir uğraşım olacak. Gitar çalıyorum. İyi bir müzik kulağım vardır. Nota bilirim ama geliştirmem lazım. Bilgimi artırarak gitarı daha iyi çalmak istiyorum. Evde kanun da dahil aklına gelen bütün telli aletlerin hepsi var. Bir ara heveslenmiştim, kanun dersi aldım, ama yeterince  zaman ayıramadım. Haftada iki üç gün derse gitmek lazım, evde devamlı pratik yapmak lazım. O nedenle şimdilik kanun çalmayı bıraktım. Daha sonra yoğun olarak ilgilenmek niyetindeyim. Müzik, deniz, doğa, bahçe, çiçek bu tip uğraşlar çok keyif aldığım şeyler. Bunlara daha fazla zaman ayırmak isterim.  

Kampüsteki bitkilerle ilgileniyor musun? Yıllar geçtikçe ağaçlar çok güzel büyüdü ve çok güzel bitkiler var. 

Evet gerçekten müthiş oldular. Burada kurucu rektörümüz Tosun Terzioğlu ve kuruluşumuzdan beri peyzaj işlerimizi yapan Kartepe Peyzaj’dan Nermin Hanımın isimlerini geçirmek isterim. Tosun Bey çok iyi bilir, tabii hepimize anlatmıştır. Burası aslında verimli bir toprak değil, su problemi var. Ona rağmen burada harikalar yaratılmıştır. Tosun Beyin desteği ve ilgisi, Nermin Hanımın özverisi sayesinde. Çok güzel bir katalog yaptılar bitkilerin isimlerinden. Bitkilerin isimlerinin belki hepsini bilmiyorum ama, çok seviyorum yeşilliği, tabiatı. Çok yoğun dönemlerde bunaldığım ya da birilerine, kızdığım zamanlar, Haluk diyorum, hemen kendini dışarı at. Çıkıyorum şöyle yukarıdan merdivenlerden Rektörlüğe kadar bir tur atıp geliyorum. Bu kadar güzel yeşilliğin, çiçeklerin arasında dolaşınca her şeyi unutuyorsun, stresi atıyorsun tekrar odana geliyorsun. 

Son olarak ne söylersin?

Burada çalışırken kendime ve üniversiteye nasıl bir katkıda bulundum diye zaman zaman sorgularım. Üniversite kurulurken sistem çok iyi kurgulanmış, profesyonelce yürütülüyor. Dolayısıyla, burada ben Haluk Bal olarak şunu yaptım, bunu yaptım diyebilecek bir durum yok, ayrıca buna  gerek de yok. Son derece kaliteli bir ortama geldim ve bu ortamı elimden geldiği kadar devam ettirmeye çalıştım. Kişisel tecrübe ve tarzımı yansıtarak yaptığım şey delegasyona önem vermek oldu. Merkezi bir idari yapıda her şeye karar veren, her şeyi çok detaylı kontrol eden bir yönetici olmaktan ziyade insanlara kendi sorumluluk alanlarında risk alabilmeyi, işleriyle ilgili karar verebilmeyi, hata yapabilmelerini ve hatalarından ders alabilmelerini sağlamaya çalıştım. Bu tarzı daha sonra süreçlere ve yönergelere de yansıttım. 

Vurgulamak istediğim bir başka konu ise insan odaklı çalışmayı seven bir yönetici olarak iletişime çok önem verdim kapım hep açık oldu. Gerçi bunu son zamanda az yapıyorum, kendimi de eleştiriyorum, eskiden daha çok yapabiliyordum. İnsanlarla, bütün çalışanlarla birebir iletişimde bulunmaya,  onlardan geri bildirimler alarak bunları işime yansıtmaya özen gösterdim.   Yuvarlak masa toplantıları yaptım. İngilizce eğitimden meslekleri ile ilgili çok farklı alanlardaki eğitime kadar geniş bir yelpazede çalışanların sürekli eğitim almaları imkanını yaratmaya çok önem verdim. Hep birlikte, güzel işler yaptık. Ne kadar güzel ki, sistemin zaten iyi olduğu, herşeyin tıkır tıkır çalıştığı bir yerde, ben bunun bir parçası oldum. Artı olarak da benim zamanıma denk gelen dönemde üniversitenin geleceği için önemli birçok idari süreçde yenilik yaptığımı düşünüyorum. Yani, bir şeyler bırakmış olduğumu tahmin ediyorum o yüzden. 

Bir çalışan olarak benim de gözlediğim bir şey var; insanlarla ilişkin gerçekten çok iyi. Her kademede, çalışan herkesle çok rahat diyalog kuruyorsun.  Buna bir örnek vermek isterim. Rektörlükte çalışan eski bir çaycımızdan duymuştum. Servis yaparken çalışanlar kendisine ulaşamadıklarından söz etmişler ve bunu engellemek için seyyar bir telefon alınmasını istemişler.  Konu sana aktarıldığında ise o arkadaşımıza, “herkesin ara sıra kaytarma hakkı var” dediğini mutlulukla anlatmıştı.  

Evet, aynen öyle insanlara bazen nefes alma hakkı vermek lazım, bazı şeyleri görmemek lazım.

Evet, sonuçta insanız çünkü 

Kesinlikle. 

Peki, herhalde bitti. Çok teşekkür ederim.