Gelecek Hakkı Konferansı: Hak Temelli İklim Eylemi

İstanbul Politikalar Merkezi ve Raoul Wallenberg Enstitüsü - Lund Üniversitesi iş birliğiyle başlayan Gelecek Hakkı Programı’nın “Gelecek Hakkı Konferansı: Hak Temelli İklim Eylemi” başlıklı açılış etkinliği Sabancı Üniversitesi Minerva Han’da gerçekleşti. 

Gelecek Hakkı Konferansı

İstanbul Politikalar Merkezi ve Raoul Wallenberg Enstitüsü - Lund Üniversitesi iş birliğiyle başlayan Gelecek Hakkı Programı’nın “Gelecek Hakkı Konferansı: Hak Temelli İklim Eylemi” başlıklı açılış etkinliği 31 Ekim’de Sabancı Üniversitesi Minerva Han’da gerçekleşti. 

Gelecek Hakkı Programı, İstanbul Politikalar Merkezi ve Raoul Wallenberg Enstitüsü iş birliğiyle iklim eyleminin hak temelli bir zeminde tartışılmasını sağlamak, bu amaçla yapılan çalışmaları desteklemek ve iklim eyleminde insan ve doğa hakları söylemini güçlendirmek amacıyla kuruldu.

Etkinliğin açış konuşmasını yapan Raoul Wallenberg Enstitüsü Türkiye Program Baş Danışmanı İlhami Alkan Olsson, enstitünün göç, toplum, ekonomi-küreselleşme ve adalete erişim konularında, on seneden fazla bir süredir Türkiye’de de çalışmalarını sürdürdüğünü ve bu konularda akademik kapasiteyi geliştirmeyi araştırma ve eğitim yöntemleriyle sağladığını belirtti. Olsson, “Yeni çalışma konuları arasında insan hakları ve kent ilişkileri, insan hakları ve günlük hayat pratikleri ve yerel yönetimler vardır. Hak temelli bir kentleşme ve belediyecilik anlayışı için İstanbul’da yedi farklı belediye ile çalışmalarını da sürdürmektedir. Engelli, yaşlı, kadın, mülteci ve çocuk gruplar odaklı bu çalışmaların amacı, kapsayıcı bir kent oluşturmaktır. Bu belediyeler birliği ile insan hakları temelli belediyeciliğin ilk adımı atılmıştır” dedi.

Açılışta konuşan İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve Araştırma ve Akademik İlişkiler Koordinatörü Senem Aydın Düzgit de, İPM’nin çalışma alanları olan dış politika analizi çalışmaları, iklim çalışmaları, çatışma çözümü ve kentleşme çalışmalarından bahsetti. 

Doğmuş ve doğmamış çocuklarımızın haklarını gasp ediyoruz 

Program tanıtımı ise İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin ve Raoul Wallenberg Enstitüsü Araştırmacısı ve Program Danışmanı Aysel Madra tarafından yapıldı. 

Ümit Şahin, konuşmasında iklim sorununun sadece şimdiki kuşaklarla değil, gelecek kuşaklarla ilgili de çok büyük bir problem oluştuğunu belirterek, “Tüm kuşaklar için insan hakları ve demokrasi temelli bir yaklaşım ve politika benimsenmesi gerekiyor. Enerji dönüşümü için uğraşmak gerekiyor. İklim adaletinin hak temelli bir yaklaşımın büyük parçasıdır” dedi. 

Madra ise Raoul Wallenberg Enstitüsü’nün amacının sadece iklim eyleminde insan ve doğa söylemini güçlendirmek ve hak temelli bir tartışma alanı oluşturmakla kalmadığını bu çalışmaları ve genç akademisyenleri desteklemek, çeviri çalışmalarına devam etmek ve literatüre katkı sağlamak olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

Son bir senede Türkiye’de hem lisans hem de yüksek lisans seviyesinde derslerde okutulan çevirileri BM insan hakları ile ilgili on temel mesaj ve insan haklarının iklim değişikliğine uygulanması metinleri önemlidir. 2020’de de çalışmalarımıza devam edeceğiz.” 

Demokrasi ve katılım hakkı olmadan iklim krizi çözülemez 

Toplantının ana konuşması, Raoul Wallenberg Enstitüsü - Lund Üniversitesi’nden Matthew Scott tarafından “Değişen bir iklimde felaketlerle ve yer değiştirmeye hak temelli bir yaklaşım” başlığı altında gerçekleşti. Scott konuşmasında, daha verimli ve sürdürülebilir iklim politikalarından bahsederek “Politikaların devlet kurumlarının şeffaflığı ve desteği olmadan sağlanması zor. Devlet aktörlerinin planlarını ve çalışmalarını halka açmaları gerekiyor. İnsan hakları ve ayrımcılık karşıtlığı iklim meselesinde de çok büyük önem teşkil ediyor. Eğer bu iki ilke sağlanamazsa projeler başarısız olmaya mahkum” dedi. 

Giderek büyüyen iklim krizinin, gelecek kuşakların yaşam hakkının ellerinden alınması başta olmak üzere büyük insan hakları ihlallerine neden olduğunun vurgulandığı toplantıda deniz seviyelerinin yükselmesi, fırtına ve seller, kuraklık, orman yangınları ve diğer iklim felaketlerinin insanların yaşadıkları coğrafyaları, geçim kaynaklarını ve kültürlerini doğrudan tehdit ettiği belirtildi. Yerli topluluklar, kadınlar, çocuklar, yoksul halklar ve dezavantajlı grupların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı daha da korunmasız durumda olduğunu vurgulayan Scott, şunları söyledi:

 “İklim felaketleri kısa ve uzun vadede ekosistemleri tahrip ederek tüm canlıların yaşama ortamlarını ortadan kaldırıyor. Demokrasi ve katılım hakkı, iklim krizinin alt edilmesi ve gerekli dönüşümün başlaması için olmazsa olmazların başında geliyor. Son zamanlarda çocukların başlattığı iklim eylemleri gelecek kuşakların kendi kaderini kendi ellerine alması yönünde hayati bir dönüşümün başlangıcı olarak görülebilir.” 

İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Seda Yurtcanlı ise “bir insan hakları sorunu olarak iklim değişikliği” başlıklı konuşmasında, iklim sorunun insan hakları boyutuna dikkat çekti. İklimle alakalı hiçbir politikanın, insan haklarını dikkate ve merkeze almadan gerçekleştirilemeyeceğini vurgulayan Yurtcanlı, “Bu mücadele bireysel değil, kolektif bir haktır ve sadece doğrudan değil dolaylı etkileri vardır. Ana aktörün devlet olduğu bu konuda, maddi yükümlülükler ve iş birliği sorumluluğunu yerine getiren bir devlet, hak arama yolunu sağlar ve iklim mücadelesini sağlamlaştırır. Ayrıca Türkiye, küresel iklim krizine azımsanamayacak katkılar sağlayan bir ülkedir” dedi. 

Esas mesele: Enerji tüketimini azaltmak 

Moderatörlüğünü Ümit Şahin’in yaptığı, Lund Üniversitesi Çevre ve İklim Çalışmaları Merkezi Kıdemli Araştırmacısı Johanna Alkan Olsson, Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Raportörü Hilal Elver ve Açık Radyo’dan İklim Aktivisti Ömer Madra’nın katılım sağladığı panelde ise ana konu, iklim sorununun ne kadar acil ve bir an önce gelişim ve değişim talep eden bir konu olmasıydı. Bu konuda beklemek yerine, değişim talep etmenin önemini vurguladılar ve uluslararası hukuk çalışmalarında da günden güne önem kazanan iklim krizi konusu için çabalıyor olacaklarını belirttiler. 

İklim meselesinin Yerel yönetimlerin uygulama politikaları içinde sadece çevre konusu gibi dar bir alana sıkıştırılmasının haksızlık olduğunu ve bütün belediye hizmet alanlarında geçerli olan bir anayasa gibi uygulanması gerektiğini vurgulayan Şahin, “Siyasi irade olmadan iklim konusunda ilerleme kaydedilemez ve en önemlisi de hükümetlerin şirketler tarafından yönetilmesini engellemek gerekir” dedi. 

İklim değişikliğine ilişkin geliştirilecek en öncelikli önlemin enerji tüketimini azaltmak olduğunu ifade eden Elver, şöyle konuştu:

En büyük eşitsizliği gelişmiş ülkeler yaratıyor. Dünyanın en zengin 26 kişisinin servetinin en fakir 50 ülkenin servetine eşit olduğunu hesaba katarsak enerji sarfiyatını inanılmaz artıran unsurların havuzlu evler, kişi başına üç araba tüketimi olduğunu ve enerji tüketiminde bir sınırlama olmaz ise bu belirsizlik ve eşitsizlik devam edecek.” 

Aynı fikri “Bedava enerji yoktur” sözleriyle destekleyen Olsson, “Sadece tek bir sonuç yoktur. Yiyecek ve enerji arasında bağlantı vardır ve kolay bir çözüm yolu bulmak kolay değildir ancak kesin olan şudur ki enerji tüketimimizi azaltmak zorundayız” dedi.