İstanbul seçimleri sonrası seçmen davranışı değerlendirildi

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) evsahipliğinde bir panel düzenlendi. 23 Haziran 2019 tarihinde tekrar yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin ardından siyaset bilimciler, uzmanlar seçmen davranışını değerlendirdi. Panelde 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri sonrasında İstanbul’da 1019 kişi ile yapılan saha araştırmasının sonuçları da paylaşıldı.

Seçmen Davranışı Paneli 

23 Haziran 2019 İstanbul Tekrar Seçimleri: Seçmen Davranışı Açısından Bir Değerlendirme” başlıklı panele İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Emre Erdoğan, Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyeleri Ersin Kalaycıoğlu, Özge Kemahlıoğlu ve Mert Moral ile Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Emre Toros katıldı. 

Söz konusu panelde konuşmacılar 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tekrar seçiminin sonuçlarını değerlendirirken, seçimin bundan sonraki Türkiye siyasetine nasıl bir etki yapacağını tartıştılar.  

Panelde öne çıkan noktalar:

“Seçmen davranışının makro analizine göre Ekrem İmamoğlu CHP, Binali Yıldırım ise AKP'nin ağırlıklı oy aldığı bölgelerde yüksek oy aldı.” 

İmamoğlu sadece bir mahallede oy kaybetti

“İmamoğlu, yalnız Fatih’te bir mahallede %7 oy kaybetti, geri kalan 960 mahallede oy oranını arttırdı.”

“İstanbul seçmenine göre, trafik, göçmenler, Suriyeliler ve işsizlik kentin en önemli sorunları.”

“İstanbul’un sosyoekonomik olarak gelişmiş (örneğin kıyı) mahallelerinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), daha az gelişmiş çevre mahallelerinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adayının daha çok oy alması, genel seçimlerde de var olan “coğrafi kutuplaşma”nın bir sonucu.” 

Seçime katılım analizinde, AKP’nin oy aldığı yerlerde katılım küçük oranda düşerken, Beşiktaş gibi CHP’nin kalesi olarak görülen ilçelerde seçime katılım arttı. İstanbul genelinde seçime katılım %0,6 oranında artarken, 31 Mart’ta sandığa gitmeyen CHP seçmeninin 23 Haziran’da gitmesi dikkat çekti.

31 Mart’ta seçmenin %83,86’sı sandığa giderken 23 Haziran’da seçmenin %84,44’i oy kullandı. 

AKP seçmeninin küçük bir bölümü oyunu İmamoğlu’na verdi

Seçmen geçişi analizinde Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP) AKP’ye, İyi Parti ve HDP’den CHP’ye geçiş olduğu, AKP seçmeninin %5’inin ise CHP adayına oy verdiğini ve %6’sının oy vermediği sonucuna ulaşıldı.

31 Mart seçimlerinde İmamoğlu’nu destekleyen HDP, İyi Parti ve Saadet Partisi’nden 23 Haziran seçimlerinde Binali Yıldırım’a oy geçişi olmadığı belirtildi." 

“Muhalefetin bu seçimi kazanması bir mucize”

Ersin Kalaycıoğlu yapılan saha araştırmasından çıkan sonuçlara ilişkin genel bir değerlendirme yapmıştır. 1950 seçimlerinden 2015 Kasım seçimlerine kadar yapılan uygulamalardaki temel ilke olan “yürütmenin gölgesinin sandıklara düşememesi için vali ve kaymakamların seçim sürecinde rol oynamayıp, tüm sürecin bağımsız ve tarafsız yargı tarafından düzenlenip idaresi” ilkesinin 2017 referandumundan beri uygulanmadığına vurgu yapan Kalaycıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Oysa hem 2018 genel, hem de 2019’daki yerel seçimlerde “mülki idari amirlerince” belirlenen “tarafsız kamu görevlileri” listeleri esas alınarak yedi sandık görevlisinden ikisi, başkan ve yardımcısı,  seçilmektedir. Bu durumda da sandık kurulu saptayan yürütmenin gölgesi sandıkların üzerindeymiş gibi durmaktadır. Ayrıca,  1961 seçim mevzuatı değişiklikleriyle kabul edilen Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanlarının seçim öncesi istifa ederek yerlerine tarafsız görev yapacak bakanların atanması uygulamasından 2018 değişiklikleriyle vazgeçilmiştir. Böylece, 2018’den itibaren partili ve partizan bakanların denetiminde seçmen listeleri hazırlanmış; YSK, il ve ilçe seçim kurulları saptanmış, sandıklar bir yerden bir yere taşınmıştır.   31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin bu koşullar altında yapıldığı düşünüldüğünde muhalefetin bu seçimlerin bazılarını kazanması bir mucizedir. Rejim tipi ile demokrasi yanlısı bir muhalefetin yer aldığı rekabetçi seçimler ve çok partili sistem arasındaki uyumsuzluk, 31 Mart ve 23 Haziran 2019 seçimlerinde ayan beyan ortaya çıkmıştır. Bu durum iktidar açısından büyük bir riziko taşımaktadır. İktidarını siyaset sosyologları Max Weber ve Juan Linz tarafından tanımlanan “neo-patrimonyal sultanizm” olarak adlandırılabilecek bir siyasal rejime dayayan AKP-MHP koalisyonunun 2017 referandumuyla yaptığı değişikliklerin yetersiz kaldığı da ortaya çıkmıştır. Bu rejim tipinin Suriye’deki Baba Esad, Haiti’deki Duvalier, Dominik Cumhuriyeti’ndeki Trujillo, Nikaragua’daki Somoza veya Küba’daki Batista uygulamalarından farklı olarak tercih içeren seçimlere ve buna katılan denetimsiz muhalefete izin vermesinin bu uyumsuzluğun merkezinde yer almaktadır. Onun için ya demokrasiye geri dönülecek ya da neo-patrimonyal sultanizm’in gereği olan bağımsız muhalefet partilerinin katılmasının mümkün olmadığı plebisiter seçimlerle yola devam edilecektir. Neo-patrimonyal sultanizm'in demokrasiye uyumlu bir içerikte olmadığını Juan Linz çeşitli yayınlarında göstermiştir". Bu tip bir rejimden ne kadar istenirse istensin demokrasi çıkmayacağını belirten Kalaycıoğlu, ayrıca bu seçim sonucundan çok büyük sonuçlar çıkarmanın anlamsız olduğunu ve bugünlerde muhalefet tarafından gündeme getirilen anayasa tartışmalarını naif ve rejimi daha da otoriter hale getirecek bir anayasa değişikliğine kapı araladığı için de tehlikeli bulduğunu da vurguladı. 

“Muhalefetin tek aday altında birleşmesi başarıyı getirdi”

Panelde ilk olarak söz alan Mert Moral, seçim sonuçlarının mahalle bazında değerlendirilmesinden ziyade birey seviyesinde değerlendirilmesi sayesinde daha isabetli ve güvenilir sonuçlar elde ettiklerini söyledi. Mert Moral, yenilenen İstanbul seçimlerinde ortaya çıkan 806 bin oy farkının Türkiye siyasetine etki edecek nitelikte olduğunu ve bundan sonraki seçimleri de etkileyebileceği anlamına geldiğini söyledi. Muhalefetin tek adayda birleşmeyi başarmasının altını çizen Moral, 23 Haziran seçiminde farkın artmasının sebebi olarak da AKP’nin kalesi olarak görülen mahallelerde seçime katılım oranının az da olsa düşmesi, buna karşılık Ekrem İmamoğlu’nun en yüksek oy aldığı mahallelerde seçime katılım oranının daha yüksek oranda artması olduğunu belirtti. Moral, 31 Mart’a kıyasla 23 Haziran’da 961 mahalleden sadece birinde (Fatih Sururi Mahallesi) Ekrem İmamoğlu’nun oy oranının düştüğüne, geri kalan tüm mahallelerde ise İmamoğlu’nun oy oranının arttığına dikkat çekti. Anket verilerini kullanarak oy geçişlerinin detaylı bir analizini sunan Moral, 31 Mart’tan 23 Haziran’a giden süreç sonucunda AKP adayı seçmeninin yüzde 5 oranında CHP adayına kaydığını ve yüzde 6 oranında sandığa gitmemeyi tercih ettiğini belirtti. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonuçları ile 23 Haziran İstanbul seçim sonuçlarının da karşılaştırılması sonucunda elde ettiği verileri aktaran Moral, 24 Haziran 2018’de AK Parti'ye oy vermiş seçmenlerin 23 Haziran’da yüzde 10 oranında sandığa gitmediğini ve yüzde 11 oranında oyunu İmamoğlu yönünde kullandığını söyledi. 23 Haziran’da seçime katılmayan her üç kişiden birinin CHP seçmeni olduğunu ve bu kişilerin kutuplaşma algıları düşük, dindar, genç ve ekonomi konusunda iyimser kişiler olduğunu vurguladı. 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’na oy verenlerin Binali Yıldırım’a oy veren seçmenlere nazaran daha eğitimli, daha az dindar, daha genç, ve daha yüksek oranda Kürt seçmen olduğunu belirten Moral, ayrıca bu seçmenlerin kendilerini ideolojik olarak solda konumlandırdıklarını ifade etti.  

Mert Moral’ın ardından Özge Kemahlıoğlu elde ettiği verilerin sonuçlarını açıklamak üzere sözü aldı. İstanbul'da seçmenin "trafik", "göçmenler, Suriyeliler" ve "işsizliği" kentin en önemli sorunları olarak sıraladığını söyleyen Kemahlıoğlu, bu sorunları kimin çözebileceğine seçmenin cevabının büyük bir çoğunlukla kendi partileri olduğunu belirtti.

Seçmenin %25’i yardım alıyor

Seçmenin %25’inin belediyelerden hizmet adı altında sosyal yardım aldığını söyleyen Kemahlıoğlu, AKP seçmeninin seçim öncesi kendi adaylarının seçilmesi durumunda yardımlarda olumlu yönde değişiklik olacağını düşünürken, İmamoğlu seçilirse bu yardımlarda olumsuz bir değişiklik olacağını beklediğini belirtti.

CHP seçmeni için ise yardım konusundaki beklentilerin çok da farklılaşmadığını gösterdi. 

Halka en yakın lider İmamoğlu

Paneldeki konuşmacılardan Emre Erdoğan ise kutuplaşmanın yarattığı ortamın seçimlere olan etkisinden söz etti. Emre Erdoğan’ın seçmenin duygusal eğilimleri üzerine yaptığı analizlere göre, İstanbul seçmeninin kendine en yakın gördüğü siyasetçi %45,1 oranı ile Ekrem İmamoğlu. %43,9 ile İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan takip ediyor. Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım ise %11,3 ile 5.sırada yer alıyor.

YSK’nın iptal kararı nasıl karşılandı?

Araştırmaya göre, YSK’nın seçim yenilenmesi kararı sonrası AKP seçmeni bir sonraki seçim için gurur, heyecan ve umut duyguları beslerken; CHP seçmeni endişe, korku ve öfke hissetti. YSK’nın kararı AKP seçmeninin %3’lük diliminde ise onay görmedi.

Adayların diğer parti seçmenlerinde tam karşıt duygular uyandırması “duygusal kutuplaşma”nın İstanbul seçimlerinde dikkat çekici bir şekilde var olduğunu gösteriyor. 

“Seçmenin adil seçim algısı değişti”

Emre Toros ise yaptığı araştırmalarda en fazla göze çarpan sonucun seçmenlerin adil seçim algısındaki tam tersi değişim olduğunu ifade etti. 2018 yılında Türkiye genelinde yapılan bir başka çalışmada iktidar partisi seçmeni seçimlerin adil olduğunu, muhalefet seçmeni ise adil olmadığını düşünürken; 2019 yılına geldiğimizde iktidar partisine oy veren kişiler seçimlerin adil olmadığını düşünmeye başladı. Ayrıca, YSK’nın seçimi yenileme kararı sonrası her üç AKP’li seçmenden biri (yüzde 36) bu kararın YSK’nın güvenilirliğini zedelediğini dile getirdi. Seçimlerdeki aksaklıklar üzerine yaptığı araştırmalarda ise Toros, 2014 ve sonrasında yaşanan deneyimler ile hassasiyet oluştu ve 2018 ve 2019 seçimlerinde bu hassasiyet nedeniyle daha az aksaklık raporlandığını belirtti.