MDBF Misafir Öğretim Üyesi Mihri Özkan enerji ve iklim alanındaki çalışmalarını gazeteSU’ya anlattı

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Misafir Öğretim Üyesi Mihri Özkan, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Harvard Üniversitelerinin birlikte organize ettikleri MIT A+B Advanced Energy Konferansı’nda, CO2 doğrudan hava yakalama teknolojileri ve batarya çalışmaları hakkında bir konuşma gerçekleştirdi.

Sabancı Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi Mihri Özkan, 20 yıldır Kaliforniya Üniversitesi’nin Riverside Kampüsünde Elektrik Elektronik bölümünde çalışmalarına devam ediyor. Çevre, iklim ve yeşil enerji konularındaki çalışmalarından dolayı “Climate Champion” ve “Change Maker” profesör unvanlarını alan Özkan, yine bu alandaki çalışmaları ile akademinin Oscarları olarak nitelendirilen National Academy of Inventers (Ulusal Mucitler Akademisi) – NAI listesinde bulunan beş Türk araştırmacı arasında yer alıyor. Mihri Özkan, ayrıca akademik kimliğinin yanı sıra çevre ve iklim aktivisti olarak da çalışmalar yürütüyor.   

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Misafir Öğretim Üyesi Mihri Özkan ile çalışmaları hakkında yaptığımız röportajı aşağıda okuyabilirsiniz.

Mihri Özkan

Merhaba, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Eğitim ve kariyer hayatınızdan kısaca bahseder misiniz?

M.Ö: Merhaba, Ankara doğumluyum ve Küçükesat’ta yaşadım. Lise ve orta öğrenimimi Kocatepe Mimar Kemal’de tamamladım. ODTÜ’den mezun olduktan sonra yüksek lisans çalışmalarıma Stanford Üniversitesi’nde devam ettim. Bu süre içerisinde IBM Almaden Araştırma Merkezi’nde stajyer araştırmacı olarak çalıştım. Endüstri tecrübelerimi Bay Area’da Applied Materials şirketinde çalışarak genişlettim. Daha sonra San Diego Kaliforniya Üniversitesi’nden disiplinler arası doktora çalışmamla mezun oldum. Arkasından Kaliforniya Üniversitesi’nin Riverside Kampüsünde Elektrik Elektronik bölümünde öğretim üyesi olarak göreve başladım. 20 yıldır profesör olarak çalışmalarıma devam ediyorum. Kaliforniya Üniversitesi’nin Rektörlük Ofisi tarafından kuruluşundan (1907) bugüne katkılarımdan dolayı “Remarkable Women of UCR” olarak seçildim. Çevre, iklim ve yeşil enerji konularındaki çalışmalarımdan dolayı “Climate Champion” profesör ve “Change Maker” profesör unvanlarını aldım. Şu anda Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde Misafir Öğretim Üyesi olarak görev alıyorum.

National Academy of Inventers (NAI) - Ulusal Mucitler Akademisi, yaşam kalitesi, ekonomik gelişme ve toplumun refahı üzerine olağanüstü buluşlar gerçekleştiren yılın akademisyenlerini belirliyor. Dünyanın dört bir yanından seçilen akademik mucitler listesinde siz de 2019 yılında yer aldınız. Akademinin “Oscar”ı olarak nitelendirilen ve yer almanın çok zor bu listede yeşil teknoloji ve iklim değişikliği üzerine yaptığınız çalışmalar ile bulunuyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan ve şu anda laboratuvarınızda aktif olarak yürüttüğünüz çalışma ve patentlerinizden biraz bahseder misiniz? Bu listede sizinle birlikte kaç Türk araştırmacı yer alıyor?

M.Ö: National Academy of Inventers (NAI) - Ulusal Mucitler Akademisi’nin toplam 1403 Fellow üyesi var. Bunlardan sadece 5’i Türk araştırmacı. Bu beş kişi içinde ben tek kadın araştırmacıyım. Kaliforniya Riverside kampüsünde, 1907 yılındaki kuruluşundan bugüne kadar toplam 6 tane NAI Fellow seçilmiş ve ben tek kadın mühendis Fellow’um.

Akademinin daveti üzerine akademinin Technology & Innovation dergisinde çalışmalarımızın bir özetini yayınladık. Li-ion batarya üzerine yoğunlaşan çalışmalarımızın bir özetinin bulunduğu bu yayınımızda yenilenebilir malzemelerden batarya malzeme üretim ve testini anlattık. Mantar, deniz kumu, diatom fosili, atık plastik ve cam şişe ile hazırlanmış batarya elektrot malzemelerimizi anlattık. Günümüzdeki elektrikli araç akımında çok sayıda bataryaya ihtiyaç var ve 2030’daki artan talep için günümüzden yaklaşık olarak 10 misli daha çok batarya üretmemiz gerekecek. Bu da daha fazla batarya ham maddesinin üretilmesini gerektiriyor. Sınırlı olan doğal kaynaklar batarya malzeme tedarik zincirinde uzun vadede sorunlar yaratacaktır. Bu nedenle alternatif malzemelerin geliştirilmesi gerekiyor.

Çin dünyada Li-ion bataryaların yaklaşık %70’ini üretmekte. Aynı şekilde grafitik anot ham maddesinin yaklaşık %70’ini üretmekte. Bu durum dünyadaki her ülke için enerji ve teknolojik gelişme güvenliği açısından bir bağımlılığa sebep olup, dünya ülkeleri açısından önemli bir sorun içermektedir. Çalışmalarımızda yer verdiğimiz başka doğal kaynaklarımızı kullanarak alternatif batarya ham maddesi üretmek oldukça önem içermektedir. Li-ion batarya üzerine yaklaşık olarak 30 tane kabul edilmiş patentlerimiz var. 15 tane daha aktif olarak devam eden patentlerimiz var. Bu çalışmalarımız yanı sıra batarya güvenliği ve yangın önlemi açısından yeni hızlı şarj yöntemleri geliştirdik. Tesla’nın ve diğer elektrikli araçların şarj sırasında yandığı haberlerini hepimiz okuduk. Bunu engellemek için daha güvenilir hızlı şarj yöntemleri geliştirdik. Paralel olarak ta solid-state batarya üzerinde ki çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.

Akademik kimliğinizin yanı sıra çevre ve iklim aktivisti olarak da çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Bu alandaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

M.Ö: Evet, çevre ve iklim değişikliği benim için kalbimde önem taşıyan kişisel konular. Bu nedenle araştırmalarım dışında davetli olarak çok sayıda konuşma veriyorum. İnsanları iklim değişikliği konusunda bilgilendirmek için gece gündüz, panel katılımcısı ve konuşmacısı olarak çok emek harcıyorum. 2021 sonbaharında Boston da MRS “Climate Change Mitigation Technologies” adı altında bir sempozyum organizasyonuna öncülük ettim. Bu sempozyumda Amerikan akademilerinin başkanları, Enerji bakanlığından katılımcılar, karbon yakalama da uzmanlaşmış şirketlerin CEO’ları karbon dioksiti (CO2) havadan temizlemek için geliştirilen teknolojileri içeren konuşmalar verecekler. Karbon dioksitin atmosferden temizlenmesi için günümüzde gelişmiş ve uygulamaya konulmuş teknolojileri içeren ve kıyaslayan 2021 de MRS Energy & Sustainability dergisinde bir görüş yazısı yayınladım. Yayınım dergide en çok izlenen yayın olarak çok ilgi topladı. Bu konuda Riverside kampüsü benimle yapılan bir röportaj yayınladı. Kaliforniya Üniversitesi Başkanlığının Oakland’daki Ofisi bu röportajı kendi ana sayfalarında paylaştılarve dünya çapında birçok haber kaynağında da yayınlandı.

13 Ağustos’ta MIT ve Harvard Üniversitesi tarafından organize edilen Advanced Energy Symposium’a Kaliforniya Üniversitesi sistemini temsilen davetli konuşmacı olarak katıldınız. Buradaki konuşmanız hangi konuda oldu? Biraz bahseder misiniz?

M.Ö: 13 Ağustos’ta MIT ve Harvard Üniversitelerinin birlikte organize ettikleri MIT A+B Advanced Energy Konferansı’nda “direct-air-capture of CO2” teknolojileri ve kendi batarya çalışmalarım hakkında konuşma verdim. 3 gün süren konferansta ayrıca yenilenebilir enerji, enerji depolama, nükleer enerji, iklim değişikliğini önleyici teknolojiler, sürdürebilirlik, karbon yakalama gibi konularda davetli konuşmacılar konuşma verdiler. Amerika negatif emisyon teknolojilerinin geliştirilmesi için yaklaşık olarak 240 milyon dolar araştırma fonu ayırdı. Bu konuda duyarlılığı artırmak üzere yayınlanmış röportajıma ek olarak ben de bir kaç tane yeni yayın üzerinde çalışıyorum. Yaz sonu veya sonbahar gibi yayınlanmasını bekliyorum. Bu yayınlarımızda direct-air-capture (DAC) teknolojilerinin son durumları, en son gelişmeler ve karbon yakalama için geliştirilen malzemelerdeki son gelişmeleri paylaşıyoruz. Endüstri yaklaşık olarak yılda 8 milyar ton CO2 emisyonu yapıyor. Bunun %70’i de çimento, demir çelik gibi endüstrilerden geliyor. Bu CO2 emisyonlarını önlemek çok zor o nedenle CO2’i havadan başka yöntemlerle toplamak gerekiyor, DAC teknolojisi, bunun için ideal.

Demir çelik ve çimento endüstrisi Türkiye için de çok yaygın bir teknoloji ve bu konu Türkiye için de çok önem içeriyor. Özellikle son zamanlarda Türkiye’de yaşanan yangınlar ve seller iklim değişikliğinin birer kanıtı ve bu durumun daha da kötüye gitmesini engellemek için acil önlemler almak gerekiyor. Su anda çalışan 15’den fazla DAC fabrikası var dünyada. Karbon yakalama fiyatı ton başına 200-600 dolar arasında değişiyor ve bu nedenle daha ucuz yöntemlerin geliştirilmesi için yoğun çalışmalar yapılmakta.

21 yüzyılda insanlığı ekleyecek problemlere bakıldığında başında enerji ve iklim değişikliği geliyor. Bu konularda ve son zamanlarda yaşadığımız doğal felaketler ile ilgili yorumlarınız olur mu?

M.Ö: Günümüzde havada ki CO2 miktarı 420 ppm’dir. Bu miktar 1850’lere göre (endüstri devriminin başlangıcı) yaklaşık olarak %50 daha yüksek. IPCC’nin son raporuna göre bu katkı tamamıyla insan kaynaklı. Bugün dünya yüzey sıcaklığı 1.27 derece artmış durumda. Bundan dolayı iklim değişikliğini şimdiden yaşıyoruz. Sıcak hava akımı, seller, yangınlar hayatın normali olacak maalesef. Eğer CO2 emisyonları kontrol altına alınmazsa yapılan tahminlere göre dünyada sıcaklık 2040’a kadar 1.6-1.9 derece arasında artacak. Bu da permafrost buzulların erimesi, daha yüksek sıcak hava akımları, seller, kuraklık ve yangınlar demektir. Deniz seviyesinin yükselmesi ile kıyı şeritleri ve buradaki şehirler tehdit altındalar. Deniz suyunun ısınması denizdeki akımları değiştirip ya da tamamen durduracak. Karada ve denizde hayvanlar kuraklık ya da sıcak sudan dolayı başka yerlere hareket edecekler ve şimdiye kadar hiç bir araya gelmedikleri başka canlılar ile bir araya gelecekler. Bu da yeni virüs ve bakterilerin başka canlılara atlamasına sebep olacak. Şu anda yaşadığımız COVID-19 pandemisi gibi başka pandemilerin ortaya çıkma ihtimali çok artıyor. Yani hiç güzel bir tablo yok önümüzde.

Şu anda üzerinde çalıştığınız yeni araştırma konularınız var mı?

M.Ö: Batarya güveliğini artırmak amaçlı solid-state batarya konularında çalışmalarımız var. Burada yanıcı olan sıvı elektroliti kullanmadan tamamen katı bataryalar üretmeye çalışıyoruz.

Enerji alanında çalışan çok fazla kadın araştırmacı/mühendis/analist bulunmuyor. Bu konudaki değerlendirmeleriniz ve bu durumu değiştirme konusundaki önerileriniz nelerdir?

M.Ö: Günümüzde enerji sektöründe kamu kurumlarında, iş yerlerinde ve araştırma merkezlerinde çok az sayıda kadın var. Bu dünya genelinde de böyle. Araştırmalara göre enerji sektörünün sadece %14’u kadın. Bu durum kadınların mühendislik ve stratejik enerji ekonomisi alanlarında az sayıda olmasından kaynaklanıyor. Bu resmi değiştirmenin tek yolu kızlarımızı enerji ile alakalı mühendislik, araştırma, ekonomi ve politika alanlarında okumaları kendilerini geliştirmeleri için destek olmak gerekiyor. Erkeklere düşen görev de iş başvurularında kadın başvuranlara da imkân tanımaları. Karar verme durumunda ve seçme durumunda hep erkek ve seçilme durumunda hep kadın olduğunda bu rakamların daha dengeli bir duruma gelmesi zaman alacaktır. Bu konuda herkesin duyarlı olması, birlikte çalışması ve birbirine destek olması gerekmektedir. Sonuç itibariyle yapılan araştırmalara göre erkekler çok daha fazla enerji harcayıp daha fazla karbon katkıları var kadınlara göre. Belki de enerji sektöründe daha fazla kadının katılması bu tabloyu değiştirebilir.

Çok teşekkürler Mihri Hanım.

M.Ö: Röportaj için ben teşekkür ederim, sevgiler.