Geçtiğimiz hafta önce “ne güzel postermiş bu, ne için acaba” dediğimiz, sonra yemekhanedeki düzenlemeyi görüp “değişik bir şey, ne olacak ki burada” diyerek merakımızı iyice besleyen bir etkinliğe katılma fırsatım oldu, iyi ki de olmuş! CIP İnsan Hakları Projesi tarafından organize edilen Açlık Şöleni, dünyanın dört bir yanında en prestijli üniversitelerde de yapılan, bizim okulumuzda da iyice hafızalardan çıksın da her bir yenisi önceki kadar etkileyici olsun diye dört senede bir yapılan bir etkinlik. CIP ekibimizin özellikle 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde gerçekleştirmiş olduğu bu etkinliğin temel amacı ise dünyadaki gelir dengesizliğini bire bir yaşatarak gözler önüne sermek.
Ben etkinliğe fotoğrafçı olarak katıldım, hem üst sınıfın masaları arasında dolaşabildim hem de alt sınıfın kalabalık bekleyişine dahil olabildim. Etkinliğe katılan öğrenciler, şölen alanına girmeden önce birer kağıt çekerek sonraki bir saatte hangi kimliği taşıyacaklarını öğrendiler. Orta sınıfta bir fizik profesörü, üst sınıfta bir şirket sahibi ya da alt sınıfta bir inşaat işçisi olabilirdiniz. Bundan sonra ona göre davranmanız gerekiyordu.
Üst sınıflar kendilerine ayrılmış özel ve şık masalara geçerken orta sınıflar yan yana istiflenmiş klasik yemekhane masalarına kuruldular. Alt sınıf üyeleri ise onlara ayrılmış zemine sıkışık tepişik bağdaş kurarak oturmak zorunda kaldılar.
Yemek saati geldi, açlık şöleni başladı. Üst sınıf yerinden bile kıpırdamadan güzel masalarında oturdu tabi, onlara garsonlar önce başlangıç sonra ana yemek en son da tatlılarını ikram edecek ve aralarda içeceklerini, salatalarını eksik etmeyecekti. Orta sınıf ise sıraya girip kuru fasulye ve pilavdan oluşan tabldotunu alıp geldi masasına. Peki alt sınıf? Alt sınıftaki herkes yorgun argın, ağır işler altında geçmiş bir günün sonunda ayağa kalktı ve bir tabak pilav alaiblecekleri kuyruğa girdiler. Ama o kuyrukta bile adalet yoktu çünkü dünyada açlık çeken insanların çoğu kadın olduğu için kadınlar sıranın en sonunda beklemek zorundaydı.
Kimisi afiyetle, kimisi çaresizlikle yemeklerini yiyip bitirirken Suriyeli göçmenler giriverdi sahneye, sirenler çalındı, zor durumdaki göçmenlere alt sınıfın oturduğu yerde bir köşe açıldı hemen.
Bir duyuru yapıldı, bundan sonra zaten bir tabak pilav olan alt sınıfların öğünü yarım tabak olarak servis edilecekti, kaynakları düzgün kullanmak zorundaydılar.
Bir süre daha geçtikten sonra birden tepemizden küçük paketler atılmaya başlandı. Tüm göçmenler ve orta sınıf maraton koşusundaymışçasına saldırılar paketlere, ellerini açıp daha fazlasını beklediler. Yerlerine döndüklerinde paketlerindekileri açtılar, paket alamayanlarla bölüştüler yiyeceklerini, yine herkesin midesine en fazla bir lokma fazla düştü ama paylaşınca biraz daha doygunluk hissettiler belki de.
Aralarda hayatın cilvelerine de yer verildi oyunda, üst sınıftan iflas edip alt sınıfa geçenler; alt sınıftan piyango vurunca üst sınıfa zıplayanlar oldu. Üst sınıftakiler de yanıbaşlarında oturan alt sınıflarla konuşadurdu sıkça; pilavlarına bir karabiber ekmekten, zaten içilmeyen suları ve yenmeyen ekmekleri onlara vermekten çekinmediler.
İşte şölen böyle bitti, CIP ekibimizden Gülşen Erengül’le de etkinliği kısaca konuşma fırsatım oldu. Etkinliğin organizasyonunu tamamen proje ekibinin gerçekleştirdiğini anlatıp “Dünyada yüzde elliyi yoksullar oluşturuyor. Biz burada sadece onların yaşadıkları koşulları değil dünyadaki dağılımlarını da gerçekten yansıtmak istedik. Etkinliğe katılan iki yüz yüz kişinin yüzü yoksulları, yetmişi orta geliri, yalnızca otuzu yüksek gelir sınıflarına yerleştirildi. Bu da aslında yine öğrencilere dünya üzerinde durumun ne olduğunu anlatmak amacıyla önem verdiğimiz bir unsur.” diyerek organizasyonun farklı bir boyutunu daha gösterdi.
Peki şölen sonunda kendisine mikrofon uzatılan kişiler ne dedi?
Yüksek sınıftan bir kişi: “Her ne kadar yemeğimiz çok güzel olsa da yardım paketine koşturan insanları görünce boğazımızdan geçmediğini hepimiz gördük.”
Alt sınıftan bir kişi: “Annemin ‘bunu bulamayanlar da var’ dediğinde ne kastettiğini şimdi çok iyi anladım.”
Orta sınıftan bir kişi: “Bu etkinlik için herkese gerçekten çok teşekkürler. Yoksullar da var, zenginler de demek sözde çok kolay ama burada yaşayınca aslında gerçekten de paylaşmanın bizim elimizde olduğunu görmüş olduk. Ben açlık çekenlerin çoğunluğunun kadın olduğunu bilmiyordum, dünya üzerindeki dağılımın bu kadar farklı oranlarda olduğunu da bilmiyordum. Bundan sonra bu konuda kesinlikle daha duyarlı olacağım.”
Etkinlikten ayrılırken katılımcılar görüşlerini minik postitlere yazarak panolara yapıştırdı. Okulda bizzat organizasyonuna da katıldığım bir sürü konferans, kariyer günü, tanıtım semineri etkinliklerine koşturup dururken bu kadar güzel amaçlara sahip, bu kadar canla başla hazırlanmış ve bu kadar etkileyici bir etkinliğe katılmak beni hep şimdiye kadarki duyarsızlığımdan dolayı utandırdı hem de okulumuzda bunu deneyimleme fırsatı bulabildiğim için sevindirdi.
Kendimize yatırım yapmak güzel ama bizi esas zenginleştirecek olan sahip olduklarımızı arttırmak değil tam tersine onları paylaşmak. Hepimiz öğrenciyiz, ben ne yapabilirim ki diyebilirsiniz. Ama sahip olduklarımızı paylaşmak için gereken anlayışı, hoşgörüyü ve duyarlılığı kazanmak için şimdi tam sırası.