Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar.
Her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer verdiğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Ahmet Evin oldu.
Ahmet Evin 1 Ekim 1997 tarihinden beri Sabancı Üniversiteli. 23 yıldır Sabancı Üniversitesi’nde Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Öğretim Üyesi olarak görev yapan ve halen Emeritus Öğretim Üyelerimizden olan Ahmet Evin, 1997 – 2001 yılları arasında (SSBF)’nin Kurucu Dekanlığını da yaptı.
Ahmet Evin’e sorduğumuz dört soruya verdiği cevaplarını aşağıda okuyabilirsiniz…
Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı?
A.E: Sabancı Üniversitesi ile ilk tanışmam 1995 yazında düzenlenen Arama Konferansı vesilesiyle oldu. Dünyanın çeşitli ülkelerinden davet edilen katılımcılar, gerek coğrafi gerek profesyonel açıdan çok geniş bir yelpazeyi temsil ediyordu. Bu uluslararası ekibin canlı tartışmaları ve içten katkılarıyla “Nasıl bir üniversite?” sorusuna yanıt olarak taslak bir özet ortaya çıktı. İki günde elde edilen bu sonuç belki de Üniversite’nin ilk başarısıydı. Çünkü bundan sonraki tasarım süreçlerinde ilk Arama Konferansı önerileri değiştirilmedi. Aksine, Üniversite’nin vizyon, misyon, eğitim ve yönetim modellerini o ilk öneriler doğrultusunda geliştirdik. Böylelikle ilk beyin fırtınamız, kurum felsefesinin oluşumu ve şekillenmesine de sonradan katkıda bulunmuş oldu.
Bir anımı daha paylaşmak istiyorum. 1997 sonbaharında – yani kampüs inşaatı daha başlamamış, Karaköy İletişim Merkezi yenilenmekte ve daha devralınmamış—üniversitenin iskelet kadrosuyla Sabancı Holding kulesindeki ofiste çalışmaya başladık. Bir gün rahmetli Hacı Sabancı bizim kata indi ve kapıdan girerken karşılaştık. Bana Rektörle randevusu olduğunu söyledi. Ben de “Lütfedip geldiniz ama Tosun (Terzioğlu) da sizi görmeye yukarı çıkabilirdi,” dedim. Hacı Bey’in cevabı bu üniversitenin hamurunun ne denli bir sevgi ve saygıyla yoğrulduğunu yansıttı. Hacı Bey şöyle cevap verdi: “Biz, üniversiteyi bir şirket olarak görmüyoruz. Üniversite hepimizin saygı duyduğu bir ilim ve eğitim kurumu. Üniversite hakkında görüşme yapacaksak biz üniversiteye gideriz, Rektörü davet etmeyiz, ondan randevu alarak görüşürüz”.
20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız?
A.E: Yukarıdaki anımdan anlaşılacağı gibi, Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığımdan beri neredeyse 25 yıl geçti. Bu sürede çok farklı konularda gerçekten önemli tecrübeler edindim. Öğrendiklerim arasında en önemlisi “bir üniversite nasıl kurulur” oldu. Eski tabirle böyle bir perspektif kazanmak her kula müyesser olmaz.
20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir?
A.E: Bundan yirmi yıl sonra Sabancı Üniversitesinin misyon ve vizyon hedefleri doğrultusunda gelişerek bir dünya üniversitesi hedefine daha da yaklaşmış olacağını umuyorum. Uluslararası bağlarını geliştirip küçük kampüs özelliğini koruyarak, güçlü öğretim üyesi ve öğrenci değişim programları ve araştırma projeleriyle büyük çapta programları yürütme kapasitesi olan bir üniversite …
Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz?
A.E: Sabancı Üniversitesinin ilk Arama konferansına Almanya’dan gelmiştim. Şimdi de bu satırları Almanya’dan yazıyorum. Sabancı Üniversitesi ile tanışmasaydım İstanbul’da uzun süre oturmayacaktım yani ya Amerika’da ya da Almanya’da olurdum.