Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar.
İlkini geçen hafta yayınladığımız ve her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer vereceğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Albert Erkip oldu.
Albert Erkip 1 Eylül 1998 tarihinden beri Sabancı Üniversiteli. 22 yıldır Sabancı Üniversitesi’nde Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor. Sorduğumuz dört soruya verdiği cevapları aşağıda okuyabilirsiniz…
Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı?
A.E: Sabancı Üniversitesi ile ilk tanışmam daha eskiye gidiyor ama aklımda kalan bir anı Karaköy binamızla ilgili. 1998 yazı olmalı, üniversite Sabancı Center’dan Karaköy’e yeni taşınmış. Alev (Topuzoğlu) ile beraber Ankara’dan gelip Karaköy’de bir toplantıya katıldık. Bina, Karaköy’ün canlılığı, orada yeni tanıştığımız meslektaşlarımız, müstakbel dostlarımız, Hilmi (Çelik) Bey’in bize Karaköy’deki mini Bilgi Merkezini tanıtması, hepimizdeki heyecan ve bir alay anı.
Bunlar arasında hiç unutmadığım Minerva Han’ın aşınmış ve çok kaygan merdivenleri. Ankara’ya döndüğümde ilk işim tabanı kaymayan ayakkabı almak oldu.
20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız?
A.E: 20 yılda belirgin bir fark benim yaşlanmam! Şaka bir yana, 20 yıl önce bir rüyayı tasarlamak için bir araya geldik. Ne olacağından emin değildik, nasıl yapılacağını anlamaya çalışıyorduk. 20 yıl sonra rüyanın önemli ölçüde gerçekleştiğini görmek ve bu gerçekleşmede bir ölçüde hepimizin katkısı olduğunu hissetmek çok büyük bir keyif. Beraber yarattık ve geliştirdik, ama bizi yüreklendiren, bizi toparlayan, darmadağın fikirleri birleştirip eyleme dönüştüren bir Tosun Terzioğlu’muz olmadan bunu becerebilir miydik bilemiyorum.
20 yıl sonra bu üniversitenin bir parçası olmaktan mutluyum. Başka bir üniversitede benzer duyguları bu ölçüde yaşayabileceğimi sanmıyorum; Sabancı’da kendimi başarılı bir deneyin parçası olarak hissettim; bu da hem heyecan hem de gurur verici.
20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir?
A.E: 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi’nin şimdiki gibi kendine özgü yapısını bir ölçüde koruyarak Türkiye ve çevresinin önde gelen kurumlarından biri olmayı sürdüreceğini bekliyorum ve umuyorum. Tabii bir çok şey zamanla değişecek ama temel değerlerimizin, çalışanlara ve öğrencilerimize verilen önceliğin geliştirilerek korunacağını düşünüyorum.
20 yıl sonra bu yapının içinde kendimi görmem zor herhalde. En iyimseri kenardan izliyor olmam!
Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz?
A.E: Sabancı olmasaydı ODTÜ’den ayrılmayı düşünmezdim. Ben ODTÜ’de başladım, orada büyüdüm, orada mutluydum. Sabancı’ya katılmamdaki iki temel neden yeni bir deneyin parçası olmanın çekiciliği ve Tosun Terzioğlu’nun verdiği güven. Başka bir yerde başka bir zamanda bu çekiciliği ve güveni bulabilir miydim emin değilim. Sonuç olarak ODTÜ’de kalırdım. Tabii ODTÜ’de kalsaydım da 3 ay önce emekli olmuştum. Sabancı’da evden çıkamasam da, uzaktan da olsa Sabancı Üniversite’sinin parçasıyım.