Üniversitemizin 20 yılı geride bıraktığı bu süreçte Sabancı Üniversitesi’nin ilk kuruluş yıllarından itibaren görev alan, çalışmaları ile varlığı ile üniversitemize katkıda bulunan akademisyen, idari çalışan ve ilk öğrencilerimize yönelttiğimiz dört sorudan oluşan röportaj serisi hazırladık. “20 Yılın Hikayesi”ni kendi pencerelerinden anlatıyorlar.
Her hafta isme göre alfabetik sıra ile yer verdiğimiz röportaj serisi “20 Yılın Hikayesi”nin konuğu bu kez Erdağ Aksel oldu.
Erdağ Aksel 1 Ocak 1998 tarihinden beri Sabancı Üniversiteli. 22 yıldır Sabancı Üniversitesi’nde Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi (SSBF) Öğretim Üyesi olarak görev yapan Erdağ Aksel halen Emeritus Öğretim Üyelerimizden biri.
Erdağ Aksel’in, sorduğumuz dört soruya verdiği cevaplarını aşağıda okuyabilirsiniz…
Sabancı Üniversitesi ile ilk tanıştığınız zamandan aklınızda kalan kısa bir anı/izlenim var mı?
Londra’da bir sergim vardı. Sevgili Oğuz Babüroğlu aradı ve sanırım üniversitenin arama konferansı sonrası Sabancı Center’de yapılacak ilk toplantıya davet etti. O zaman ikimiz de Bilkent Üniversitesi’nde öğretim üyesiydik. Ben uçağımda bir değişiklik yapıp, Ankara’ya giderken bir gece İstanbul’da kalıp ve toplantıya katıldım. O toplantıda Sanat ve Sosyal Bilimler grubunda tanıdıklarım ama tabii ki bidiğim fakat hiç tanışmadığım rahmetli, Şerif Mardin, sevgili Nilüfer Göle ve Leyla Neyzi de vardı. Oradaki tek sanatçı olduğum için sosyal bilimciler sanırım önce bana biraz kuşku ile yaklaştılar. Ama günün sonunda sanırım hepimiz için o gün yirmi yılı aşan dostlukların ilk günü olmuştu.
20 yıl önceki haliniz ile 20 yıl sonraki haliniz arasındaki fark ve bu süre içinde Sabancı Üniversitesinin size kattıklarını anlatır mısınız?
Tabii ki saçlarım, sakallarım beyazlandı. Şaka bir yana, Bilkent’te de henüz hiç mezun verilmeden, erken bir dönemde katılmış ve orada on yıl boyunca benim en sıra dışı projelerimi ve alışılmamış önerilerimi destekleyen bir ortamda çalışmıştım. Sabancı projesi de beni çok heyecanlandırdı. İnsan daha gençken her şeyi yapabileceğini ve her şeyi yapması gerektiğini düşünüyor. Yirmi yıl içinde her projenin kaderinde olduğu gibi uygulamaya geçildiğinde yapılabilecekler kadar yapılamayacakları da görmeyi öğrendim. Herhalde üniversite projesinin bana en önemli katkısı yapılamayacaklara fazla takılmayıp yapılabilecekleri en profesyonel biçimde ve içtenlikle yapmanın erdemini anlamamdır.
20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi dendiğinde aklınıza gelen nedir? Bundan 20 yıl sonra Sabancı Üniversitesi için hayaliniz nedir? Kendinize ilişkin hayaliniz nedir?
Herhalde ilk aklıma gelen, kurulan ortak bir hayalin epey bir gerçekleştiği, artık kendi geleneklerini oluşturan, kalitesinden gurur duyulacak bir kurum.
Kendime ilişkin hayallerime gelince, hayallerim epey mütevazı. Uzun yürüyüşler yapmak, dostlarımla bir arada olmak. Atölyemde çalışmak, müzik dinleyerek belki de gerçekleştirmeye vaktimin yetmeyeceği sanat ürünlerinin yüzlerce çizimlerini yapmayı sürdürmek.
Yolunuz Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi nerede ve nasıl olurdunuz?
Emeritus töreni konuşmamda söylediğim gibi, hayat insanı sanatçıların değil de overlokçuların arandığı bir ortama denk getirince öğretim üyeliğinin anlamlı bir yan meslek olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla yolum Sabancı Üniversitesi ile kesişmeseydi herhalde ya Bilkent Üniversitesi’nde ya da ABD’de bir yerde hocalık yapıyor olurdum.