Kültürel Çalışmalar programı 2008 mezunumuz Tankut Aykut kendi sanat galerisini 'Karakterler' sergisi ile açtı.
Tankut Aykut Galeri, açılışını Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı 2009 mezunumuz Elif Gül Tirben küratörlüğündeki ‘Karakter’ adlı karma sergiyle yaptı.
Karakter hangi durumlarda belirgin hale gelir; alışkanlıklarda mı saklıdır, olağandışı olaylara verilen tepkilerde mi? Beden, karakteri yansıtan bir yüzey midir, yoksa bedenin kendi karakteri var mıdır? Kullandığımız dil karakterimizi yansıtır mı? Karakter kader midir? Toplumun, devletin ya da bir ormanın karakterinden bahsettiğimizde neyi kastederiz?
Antik Yunanca, nakşetme/damgalama/oyma anlamına gelen kharassein fiilinden türeyen kharaktēr kelimesi, ilk olarak, “dağlama demiri”, “damga”, “işaret”, “iz” anlamında kullanılıyor. Kelimeye, “sembol”, “harf”, “yazı stili” gibi somut anlamların yanında, zaman içinde, “ayırt edici, tanımlayıcı özelliklerin tümü”, “bir hikayenin parçası olan varlık”, “sıradışı özellikleri olan birey” gibi sembolik anlamlar yükleniyor.
Karakterin bir iz ya da bir damga gibi belirgin hale gelmesini ve okunabilirliğini sağlayan ise tutum ve davranışların tekrarlar sayesinde seçilebilir hale gelmesi ve başkalarının tutum ve davranışlarıyla kıyaslandığında fark edilmesi. Sergi, bu anlamda, toplumsal bir arka plan sayesinde görünür hale gelen kişiye özgü örüntüler; karakterler üzerine bir düşünce pratiği sunuyor.
Sevgi Aka’nın sergide yer alan iki kitabı, 15.11.11 ve 13.3.13, sanatçının bu iki farklı günde, iki farklı coğrafyada, iki farklı dilde gün boyunca kullandığı kelimelerin alfabetik listesinden oluşuyor. Farklı diller kullanarak farklı sistemlerin parçası haline gelen sanatçının kelime seçimleri, karakterin akışkanlığını, dilin öznelliği ve anonimliği üzerinden gözlemlemek için bir imkan sunuyor.
Bora Başkan, beyaz yakalıların gündelik yaşamından seçtiği anları kurguladığı Pist I ve II’de zamanın ve mekanın belirleyiciliği üzerinde duruyor. Başkan’a göre “bireyin karakteri, tek bir bütün olarak algılanmak istiyor. Ancak, karakter tekilliğini korumaya çalıştıkça mekan kişinin ayaklarının altından kayıyor. Zaman ise onu çevreleyen bir piste dönüşüyor.”
Şer-Paz, Fatma Belkıs ve Onur Gökmen’in şirketleşme ile sanat üretimi arasındaki benzerlikleri kullanarak sanatçı rollerini tekrar ürettikleri bir “işletme”. Şirket Olarak Burun Olarak Şirket ise sanatçıların 2012’de Şer-paz’ı kurdukları zamandan beri üzerinde çalıştıkları bir proje. Şer-paz’ın “sözde” hayali ihracat için yurtdışına gönderdiği çuvalların içinden çıkan burunların sahipleri, sanatçıların gözünde, “yaptığı işe imzasını atmak isteyen bir girişimciyi betimliyor.”
Murat Durusoy’un Unutmamak için Portreler serisi, yakın tarihimize damgasını vuran toplumsal olaylardaki ana karakterlerin televizyonda yakalanmış görüntülerinden oluşuyor. Manipüle edilerek değiştirilmiş hayalsi imgeler, kabus gibi üzerimize çöken, toplumsal travmalara yol açan olayları hafızamızdan geri çağırırken, yaşadığımız toplumun karakterini de ortaya koyuyor.
Merve Ertufan, Eskiz isimli çalışmasında, insanları algılama ve değerlendirme süreçlerimizin güvenilirliğini sorguluyor. Sanatçı, illüstratör Gökhan Okur’dan kendi illüstrasyonunu yapmasını istiyor. Eskiz seansının kaydı, gözlemleyen-gözlemlenen ve betimleyen-betimlenen kişi konumlarında uzun süre yer almanın getirdiği halleri ortaya koyuyor. Seans, "çok da akan bir suratın var, bütün çizgiler birbirine akıp kayboluyor" gibi sıra dışı yorumlarla ilerlerken, günlük hayatta saniyelik yaşanan ve unutulan algılama ve kaydetme anlarının dinamiklerini yansıtıyor.
Sibel Horada, Boşlukları Doldurun adlı çalışmasında, dört ünlü resme ismini vermiş ana kadın karakteri, ait oldukları resimlerden ve dolayısı ile izleyicinin bakışından eksiltiyor. Kartpostal formatında çoğaltılarak yayılmaya devam eden resimler böylece, basit bir jest vasıtası ile resimlerdeki temsil üzerine düşünmemizi sağlıyor.
Schopenhauer’in “insan her şeyin içinde ve her şeyde öncelikle kendini tadar" sözünden yola çıkan Reysi Kamhi, karakteri bir mahkumiyet hali olarak ele alıyor. Sanatçı, Zamansallık ve Vanitas serilerinden seçtiği resimleriyle, kendi karakterini, kristaller, taşlar gibi oluşumu binlerce yıl alan doğal nesnelerin ve formların mahkumiyetindeki manzaralar ve soyut gökyüzü tasvirleri arasındaki geçişlerle ifade diyor.
Komet’in, Kuş Olma Halleri adlı asamblaj heykeli bu serginin esin kaynağı. Üç küçük hazır nesne ve bir tutam ipten ibaret bu absürd karakter, yaşadığımız dünya giderek absürdleşirken içimize atıp söyleyemediklerimizi mütevazi varlığıyla kibarca dile getiriyor.
Aslı Narin, * serisinde, kendi vücudundaki benleri fotoğraflayarak bir yıldız takımları haritasıyla eşleştiriyor. Sürekli sayısı artan benler, karakteri belirleyen yıldızlar gibi bedeni şekillendiriyor.
Elif Süsler’in Samimiyet adlı video kolajı, haberler, talk-showlar, reality showlar ve benzeri formatta televizyon programlarını sunan veya bu programlara katılan kişilerin nefes alma duraklarından oluşuyor. Sanatçı, televizyonda gördüğü bu kişilerle bir ilişki kurabilmek için onlarda içten bir hareket arıyor. Süsler’e göre “nefes alma durakları ve rastlantısal olarak araya karışan ünlemler, kelime ve ifade tekrarları arasında en samimi olanlar.”
Tuba Yalçınkaya’nın çizimlerinde tekrar eden bir tema olarak karşımıza çıkan, sanatçının zihinsel coğrafyasının bir izdüşümü olan orman, bu sergide, Orman II ile yaşadığımız ülkenin karakterini yansıtan tehditkar bir yaşam alanına dönüşüyor. Ormanın toprak zemindeki büyük girdaba rağmen dimdik ayakta duran, üçgen bayraklarla donatılmış ağaçlar, ormanın karakterine dair işaretler veriyor.