Başarılı Kazakistanlı öğrencilere burs imkanı

Başarılı Kazakistanlı öğrencilere burs imkanı

Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi’nin, Kazakistan’da düzenlediği liselerarası olimpiyat yarışmasında ilk 3’e giren Kazak öğrenciler Sabancı Üniversitesi’nde bursla lisans eğitimi alma şansı elde ettiler.

Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi bu yıl ilk defa Kazakistan Liselerarası Olimpiyat Yarışması düzenledi. Yarışmada finalist olmaya hak kazanan öğrencilerle 25-26 Şubat tarihlerinde Uluslararası İlişkiler Ofisi Direktörü Dr. E. Burak Arıkan ve kıdemli pazarlama sorumlusu Ebru Koç tarafından yapılan mülakatlar sonucu dereceye giren üç öğrenci Sabancı Üniversitesinde lisans eğitimleri boyunca çeşitli burslarla okuma imkanı şansını yakaladılar. Öğrenciler ilgili evraklarını tamamlayıp, online başvurularını tamamladıklarında burslu okumaya hak kazanacaklar.
Kazak-Türk Lisesi, Archimed, Republican gibi Kazakistan’ın önde gelen liseleri arasında düzenlenen Liselerarası Olimpiyat yarışmasının ilk elemeleri 900 öğrencinin katılımıyla 1 Kasım-1 Aralık 2012 tarihleri arasında yapıldı.

İkinci tura katılmaya hak kazanan 300 öğrenci 15 ocak-1 Şubat 2013 tarihleri arasında matematik alanında yarıştılar ve öğrencilerden 100’ü finale kalmaya hak kazandı. Yarışma finali, 25-26 Şubat 2013 tarihlerinde Sabancı Üniversitesi Kazakistan Eğitim Temsilcisi olan StudyInn Almati Genel Merkezi’nde gerçekleşti. Yarışmanın finalinde, Sabancı Üniversitesi Kazakistan temsilcisi Aizhan Kulzhabayeva, Uluslararası İlişkiler Ofisi Direktörü Dr. E. Burak Arıkan konuşmacı oldular. Kazanan yarışmacılar yarışma sertifikalarını Uluslararası İlişkiler Ofisi Direktörü Dr. E. Burak Arıkan’dan aldılar ve kazanan yarışmacılar Sabancı Üniversitesi lisans programlarında bursla eğitim alma imkanına hak kazandılar.

Türkiye Ekonomisi ve Finans Dünyasına Bakış

Türkiye Ekonomisi ve Finans Dünyasına Bakış

Türkiye’nin en yenilikçi ve girişimci üniversitesi Sabancı Üniversitesi’nin MBA Kulübü, 23 Şubat 2013, Cumartesi günü V. Finans Sohbetleri’ni düzenledi. “Türkiye Ekonomisi ve Finans Dünyasına Bakış” başlığını taşıyan etkinlik, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Konferans Salonu’nda gerçekleşti.



Konferansta, Ünlü & Co. Genel Müdür, TSPAKB Başkanı, CFA Institute Global Yönetim Kurulu Üyesi Attila Köksal,  Notus Portföy Yönetimi Genel Müdürü ve Yönetici Ortağı Murat Sağman, İMKB Kurumsal İletişim Departmanı Yatırımcı İlişkileri Hukuk Direktör Yardımcısı Arzu Girgin, İş Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı ve İMKB Yönetim Kurulu Üyesi İlhami Koç ve Doğuş Grubu Strateji Bölüm Başkanı, Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Üyesi, "Para Durumu" Sosyal Girişimi Lideri ve FODER(Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği) Kurucu Başkanı Özlem Denizmen konuşmacı oldular.

Atilla Köksal konuşmasında, Türkiye’de sermaye piyasalarının tarihi hakkında bilgi verirken, geçen zamanda yaşanan zorluklara değindi. 2001 krizinde doğru adımların atıldığına dikkat çeken Köksal, Türkiye’nin 2001’e oranla 3 misli büyüme gösterdiğini, sağlam ekonomi, demografik yapısıyla da yabancı yatırımcıların ilgisini çektiğini ifade etti. Sermaye piyasalarının geleceği ile ilgili de görüşlerini aktaran Köksal, “İstanbul Finans Merkezi uzun yıllar sürecek, bize başlı başına bir lig atlatacak çalışmadır. Borsa İstanbul’un şirketleşmesi ve bütün borsaların bu çatı altında birleşmesi de olumlu bir gelişme” dedi. Atilla Köksal, Yatırımcı Eğitimi Seferberliği, Türk halkının yüksek enflasyon yıllarında yanlış şekillenmiş olan yatırım alışkanlıklarını değiştirmeye ve genç jenerasyonu tasarruf ve yatırım konularında eğitmeye yönelik ülke çapında çok önemli bir girişim olduğunu söyledi. Atilla Köksal, Türkiye sermaye piyasasının önümüzdeki 25 yılda, geçmiş 25 yıla oranla çok değişik bir büyüme kaydedeceğini ifade etti.

Murat Sağman konuşmasına Türkiye’de ve dünyada yatırım fonlarının büyüklüğünün karşılaştırmasını yaparak başladı. Türkiye’nin, bankacılık sektörü devletten destek almayan 3 ülkeden biri olduğunun altını çizdi. Türkiye’de istikrarın devam etmesinin ve yabancı yatırımcıların gelmesiyle yatırımcı sayısının artacağını söyledi. Sağman, bu kapsamda Türkiye’de vadelerin uzatılması gerektiğini vurguladı. Portföy yönetimi sektörünün büyüyeceğine dikkat çeken Sağman, böylelikle gençlere bu alanda iş fırsatları doğacağını ifade etti. Konuşmasında bireysel emeklilik sistemine de değinen Murat Sağman, Türkiye’nin bu anlamda en alt sıralarda yer aldığını belirtti. Bireysel emeklilikteki para büyüdükçe düşük olan tasarruf oranımızın artacağını ve böylece dış kaynak ihtiyacımızın azalacağını söyledi.

İMKB Kurumsal İletişim Müdürlüğü Yatırımcı Danışma Merkezi Müdür Yardımcısı Av.Arzu Girgin de İMKB ile ilgili bir sunum yaptı. Girgin sunumunda, İMKB’nin Borsa İstanbul’a dönüşmesiyle yaşanacak gelişmeleri ve yenilikleri anlattı.

İlhami Koç da konuşmasında Türkiye’de sermaye piyasalarının gelişimine değindi. Sermaye piyasalarının geleceğine dair öngörülerde bulunan Koç, İstanbul’un bölgesel finans merkezi olma yönünde doğal bir kapasitesi olduğunu ve bunun tarihi, coğrafi ve insan kaynakları açısından da desteklendiğini söyledi. İMKB’nin Borsa İstanbul olmasıyla bölgenin bir merkez borsası olması yönünde bir oluşum olduğuna da dikkat çekti.

Özlem Denizmen de konuşmasında finansal okuryazarlık konusuna değindi. Gençlere paranın harcarken biriktirildiği tavsiyesinde bulunan Denizmen, Türkiye’deki tasarruf yapanların oranı ve borçlanmalar ile ilgili bilgi verdi.

Etkinliğin ana sponsorluğunu Garanti Bankası, ürün sponsorluğunu Coca-Cola, Doğuş Çay, Eti, Nestle ve mekan sponsorluğunu da İMKB üstlendi.

Tea Talks with CEOs artık bir marka!

Tea Talks with CEOs artık bir marka!

6 yıldır etkinliklerini Ekonomi İşletme Kulübü altında gerçekleştiren Tea Talks with CEOs ekibi, bu sene başından itibaren "Sabancı Üniversitesi Leaders of Sabancı (LEOS) - Tea Talks with CEOs" adı altında ayrı bir kulüp olarak etkinliklerini devam ettiriyor.

Yeni döneme birçok etkinlik ile hızlı başlayan başlayan kulüp, yaklaşık bir senelik bir çalışmanın ardından “Tea Talks with CEOs” Türk Patent Enstitüsü onayıyla Sabancı Üniversitesine ait bir marka haline geldi.




Başarılı Bir Kadın Dekan: Nakiye Boyacıgiller

Başarılı Bir Kadın Dekan: Nakiye Boyacıgiller

“Sabancı Üniversitesi olmasaydı Türkiye’ye dönmezdim”


Nakiye Boyacıgiller: Sabancı Üniversitesi olmasaydı  Türkiye’ye dönmezdim. Başka üniversitede bu kadar mutlu olacağımı da düşünmüyorum, çünkü bizim üniversitemizin temel değerleri benim temel değerlerimle çok örtüşüyor. hep birlikte burada, Türkiye için çok önemli ve çok güzel işler yaptığımıza inanıyorum. Bu çorbada benim de birazcık tuzumun olması hayatımın sonuna kadar benim için bir gurur kaynağı olacaktır.

Çok genç bir fakülte olmasına rağmen çok büyük başarılara imza attı…
Dünyadaki yönetim bilimleri okullarının yalnızca % 5’inin sahip olduğu AACSB akreditasyonunu (the Association to Advance Collegiate Schools of Business) aldı…

Dünyanın en önemli yönetim bilimleri okullarından biri olan MIT Sloan’ın bölgedeki tek stratejik ortağı oldu… Ana hatlarıyla sözünü ettiğim bu başarıların sahibi Yönetim Bilimleri Fakültesi. Nakiye Boyacıgiller 9 yıldır bu fakültenin dekanı.

Dekan oluşunuzdan öncesi ile başlayalım dilerseniz. Türkiye’ye gelişiniz nasıl oldu?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Biraz yaşım ortaya çıkacak ama, Boğaziçi Üniversitesi’nden 1974 yılında lisans derecemi bitirdikten sonra Amerika’ya yüksek lisans yapmak üzere gittiğimde eşim Ziya’yla birlikte aklımızda hep Türkiye’ye dönmek vardı. Fakat, doktora falan derken eğitimimim epey uzadı, Ziya orada bir şirket kurdu. Bir de 80’ler Türkiye’nin kötü yıllarıydı. Biz ne zaman dönmeye kalksak, ailemiz “aman ne yapıyorsunuz orada işiniz iyi” diyorlardı. Neticede mezuniyetten sonra 29 yıl Amerika’da kalmış olduk. Çok da mutluyduk, yani nankör olmamak lazım. Bize orada çok güzel fırsatlar sunuldu, güzel bir yaşamımız vardı. Ama Türkiye ile de bağlarımızı yakın tuttuk,  her yaz geldik. Sabancı Üniversitesi’nin kuruluş aşamasında yapılan arama konferansına davet edilmiştim. Bu konferansa katılmak benim için bir şanstı. Akademik açıdan hayatımın en heyecanlı, en mutlu üç günüydü Nesrinciğim. İnanılmaz keyif almıştım, yeni bir üniversitenin kuruluşuna bir katkıda bulunmak ve onu hayal etmek beni müthiş mutlu etmişti. Fakat o zamanlar kızlarımın henüz liseli yıllarıydı, lise de çocukların en zorlu zamanı.

Evet ergenlik dönemi.
NAKİYE BOYACIGİLLER- Onun icin üniversitenin ilk yıllari kızlarımın  okul durumundan ötürü benim katılabileceğim bir dönem değildi. Ama, üniversite kurulduğunda ziyaret ettim ve bağlarımı hep yakın tuttum. 2002 yazıydı, o zamanki rektörümüz Tosun Bey’den bir gün bir telefon geldi. Kendisi ile tanışmıyordum henüz, çünkü Tosun Bey arama konferansında yoktu. Benimle buluşmak istedi. Bende o kadar safım ki, bu görüşmeye fazla bir anlam verememiştim. Tatil için buradaydım, 1-2 gün daha İstanbul’daydım, hatta üniversiteye gelebilecek durumum yoktu. Tosun Bey bana “sen neredeysen ben oraya gelirim” dedi. Oturduk 1,5 saat sohbet ettik. Fakültenin o zaman bir takım sorunları vardı, onları anlattı.  Tosun Bey konuşurken, bana bunları neden anlatıyor diye düşündüm. Hatta kendisine de sordum. “Senin gelip dekan olmanı istiyoruz” dedi. “Ben henüz bölüm başkanı bile olmadım, nasıl dekan olurum?” deyince, Tosun Bey, “biz sana güveniyoruz fakülte küçük sen yaparsın” demişti. Neyse döndüm, eşimle konuştum ve düşündüm. O zaman tam 49 yaşındaydım. Amerika’da bir sürü şey yapmıştık, bir sürü başarıya da imza atmıştık ama Türkiye’ye bir katkı sağlayamamak hep içimizde kalmıştı. Ziya ile artık bu fırsatı değerlendirelim, teklifi kabul edelim diye karar verdik. Kızlarımdan biri üniversiteye gidiyordu. Küçük kızım da üniversiteye başlamak üzereydi. Bir yıl beklerseniz gelirim dedim. Vallahi beni bir yıl beklediler. Küçük kızım Esen liseyi bitirdi, 2003 yılında biz de İstanbul’a geldik ve Sabancı Üniversitesi’ndeki yıllarım dekan olarak başladı.



Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanlığınız döneminde uluslararası çapta önemli işlere imza atılmış. Biraz bunlardan söz eder misiniz?
NAKİYE BOYACIGİLLER- Dünyadaki ekonomi küreselleştikçe bir üniversitenin bir tek ulusal boyutta başarılı olması yeterli değil. Özellikle yönetim bilimlerinde bugün bir öğrenci yetiştiriyorsanızonu mutlaka ama mutlaka bir tek Türkiye pazarı için değil dünya pazarı için hazırlamalısınız. Bu nedenle bizim uluslararası iş birliklerimiz fevkalade önemli. Biliyorsunuz üniversite olarak da değişim programlarına çok önem veriyoruz bu programlar ile ilgili çok iyi çalışan uluslararası ofisimiz var. Fakat şunu da gördük ki: ERASMUS programı dahilinde bunu yapmak çok zor değilse de, Sabancı Üniversitesi olarak  çok kısa zamanda Türkiye’de çok güzel isim yaptık. Fakat yurt dışında bu etkiyi almanız biraz daha zaman alıyor. Eğer bir uluslararası kalite belgesi cebinizde varsa kendinizi tanıtmak çok daha kolay oluyor.  AACSB’nin akreditasyonunu onun için istedim. Türkiye’de Sabancı Üniversitesi olarak adımızdan ötürü, neredeyse ilk günden kamuoyunun güvenini ve saygınlığını kazanmıştık. Bunda özellikle rahmetli Sakıp (Sabancı) Bey’in ve Güler (Sabancı) Hanım’ın da yaptıklarının çok önemli rolü  var. Kısa zamanda üniversite olarak yaptığımız işlerin ne kadar ciddi olduğunu insanlar gördüler ve biz ülke çapında “tamam Sabancı Üniversitesi çok çok iyi iş yapar” inancını kabul ettirdik. Ama Türkiye sınırı geçtiğiniz  anda “Sabancı nedir?” sorusuyla karşılaşıyorsunuz. Bu akreditasyon süreci o yüzden çok önemliydi. Dünyada  13 binden fazla yönetim bilimleri  programı var  ve bunların ancak yüzde 5’inde var AACSB  akreditasyonu dediğimiz şey. Çok çok önemli ve  müthiş hızlı şekilde dış dünyaya bir sinyal gönderiyorsun “biz çok kaliteliyiz” diye.

AACSB akreditasyonunu alabilmek için gereken ön hazırlıklar epey zorlu bir süreçti, 5-6 yılımızı aldı. Hem öğretim üyelerinin çalışmaları, araştırmaları, yayınları, müfredatımızın dünya standardında oluşu, mezunlarımızın başarıları, iş dünyasıyla olan ilişkilerimiz tüm bunları kapsayan müthiş dosyalar hazırlandı ve gönderildi. Sonra AACSB’den dekanlardan oluşan bir heyet buraya geldiler 3 gün bir denetim yaptılar. Yazdığımız şeylerin doğruluğunu kontrol ettiler.  Hazırlıklar için 5-6 yıl harcadık ve sonuçta Türkiye’de AACSB akreditasyonu almış olan ikinci fakülteyiz.  Onun ardından tabii ki MIT ile olan iş birliğimiz de fevkalade önemli. Çünkü, o da bir anlamda kendinizi nasıl bir ligde konumlandırdığınızı gösteriyor. MIT,  Türkiye’de kendi eğitim felsefelerine, vizyonlarına en uygun hangi fakülte olduğunu araştırarak bizi seçti. MIT ile kimyamız çok uyuştu. Bence burada rektörümüzün uzun yıllarını MIT’de geçirmiş olmasının da  rolü vardı. Benim de kimyam tuttu MIT’deki kişilerle. Kişilerin uyumu da önemli. Çünkü neticede sırf kurumlar birleşmiyor insanlar da birleşiyor, insanlara insan olarak güvenmeleri gerekiyor. MIT Sloan ile birlikte çok güzel işler yapıyoruz.



Enerjinizi çevrenize, iş arkadaşlarınıza aktarıyorsunuzdur, insanlar bundan etkileniyordur. Bir kadın dekan olarak MBA, EMBA programlarında kadınlara pozitif öncelik tanıyor musunuz bu programlara başvurularda bir kota var mı?
NAKİYE BOYACIGİLLER- Kotamız yok, hiçbir zaman olmadı ama kadın-erkek oranlarına baktığımızda, yurt dışı ile kıyasladığınızda durum hiç fena değil. Programlarımızdaki kadınların oranı % 30 ile 40 arasında. Bunun % 50 olmasını isterim. Fakat şunu söyleyeyim Nesrinciğim: Ben daha gençken de feministtim. Her zaman bu konuda Türkiye’yi savunurdum. Yurt dışında Türkiye yanlış tanınıyor. Biliyorsun Türkiye’de akademisyenlerin yüzde 38’i kadındır. Bunun uluslararası kıyaslamalarda iyi olduğunu hep savunmuşumdur ama Türkiye’ye döndükten sonra ülkemizde maalesef kadının durumu genel olarak bakıldığında iyi değil. Bu konu benim için artık tutkulu bir halde önemli bir iş oldu. Ve fakültenin dışında STK’larda yaptığım gönüllü işlerim hep kadın konularında oluyor. KAGİDER’in danışma kurulundayım. Şimdi öğretim üyelerimizden Melsa Ararat’ın başını çektiği Bağımsız Kadın Direktörler projesinde de danışma kurulundayım. Yani kadınların durumuna iş dünyasında çok fazla eğilmemizin gerekliliğine inanıyorum. Kadınların eğitim konusu ve iş dünyasının ilerlemeleri için hem kişisel olarak hem de dekan olarak elimden gelen desteği ve liderliği yapmak isterim çünkü bu Türkiye için fevkalade önemli bir konu. Kadın forumumuz GENDER Forum’un varlığı da benim çok gurur duyduğum bir şey. Onlara da elimden geldiğince destek veriyorum.


 
Kaç dönem dekanlık yaptınız kaçıncı dönemdesiniz?
NAKİYE BOYACIGİLLER- Dekanlıkta 3. dönemimi bitirdim, 9 yıl oldu şimdi 10. yılımdayım. Bu Sabancı Üniversitesi içinde rekor olmuş oluyor.

Dekanlıktan sonraki kariyerinize ilişkin düşünceleriniz, planlarınız nedir?
NAKİYE BOYACIGİLLER- 10 yılı Ağustos sonunda dolduruyorum. Ondan sonra bir yıllık sabbatical hakkım oluyor. Bu süre içinde bundan sonra yapmak istediklerim ile ilgili biraz düşüneceğim. Biraz sevgili eşimin üstündeki işleri alacağım. Ailenin yükünün çoğunu 10 yıldır o üstlenmişti. Bu anlamda Ziya’ya borcum var, yapmamız gereken bir takım ailevi işler var. Ama tabii ki üniversitede kalacağım, derslerime döneceğim, yapmak istediğim bir takım işler var, bir kitap projem var, biraz da hayatımın bundan sonraki bölümünde ne yapmak istediğimi düşüneceğim.Yönetim bilimleri profesörü olmama rağmen dekan olmadan önce  hayatımda hiçbir zaman yönetici olarak çalışmamıştım. Dekanlık bir anlamda bir yöneticilik, pek de sevdim ben bu işi. Proje insanı olduğumu gördüm. Bir takım ile birlikte bir projeyi başından sonuna kadar götürmek çok hoşuma gitti. Sabancı Üniversitesi’nden hiçbir şekilde ayrılmayı düşünmüyorum yine profesör olarak devam ederim. Derslerim ve kendi çalışmalarımla birlikte belki birkaç tane farklı projede de görev almak isterim.


Sivil toplum kuruluşlarında mı?
NAKİYE BOYACIGİLLER- Evet o tür veya üniversite içinde de farklı projeler olabilir. Düşündüğüm bir şey ama henüz herhangi bir yere söz vermek istemiyorum. Danışma kurullarından, yönetim kurullarından çok davet alıyorum. Şu anda iki üniversitenin danışma kurulundayım..  AACSB’nin de  Uluslararası Yönetim Kurulundayım.

Aslında siz çok iyi bir siyasetçi olursunuz. Siyasete atılmayı düşünür müsünüz?
NAKİYE BOYACIGİLLER- Boğaziçi’nden mezun sınıf arkadaşlarıma baktığımda bizim gibi eğitimli çok daha fazla kişinin siyasete girmiş olmasını  isterdim. Siyasete girmiyoruz ve bundan ötürü Ankara’da işler istediğimiz gibi gitmiyor diye de çok fazla konuşmaya hakkımız yok diye zaman zaman düşünürüm. Benim siyasete girme konusunda bir iki sorunum var. Biri, kişilik olarak çok açık bir insanım, yani düşüncelerimi doğrudan ifade ederim, diplomatik olmayı beceremem. İkincisi de,  ben Amerika’da doğdum, çift vatandaşlığım var hiçbir zaman da bunu saklamadım. Sanırım bu da benim için olumsuz bir faktör olur. Ama sana katılıyorum, şartlar farklı olsa siyasetle kesinlikle ilgilenebilirdim. Eşim Ziya bunu ne kadar ister bilmiyorum. Çünkü Ziya’nın babası Millet Meclis’indeydi bunun ne kadar zor bir hayat olduğunu çok yakından biliyor.

Öyle mi kayınpederiniz milletvekiliydi yani?
NAKİYE BOYACIGİLLER- Evet Demokrat Parti milletvekiliydi. Ama partinin faaliyetlerini eleştirdiği için ilk ihraç edilenlerden oldu. Rahmetli kayınpederimle o açıdan benzeşiriz, ikimizin de tutkulu siyaset merakımız vardır ama, bilmiyorum Nesrin, biraz zor olur herhalde benim için. Ben en iyisi çok sevdiğim öğretim üyeliğine devam edeyim!

Çok güzel, hoş geldiniz ve müthiş bir renk kattınız. Sabancı Üniversitesi gibi çok genç bir üniversitede kadın dekan olması bence Sabancı Üniversitesi’ni toplum içinde de farklı bir şekilde konumlandırmıştır.
NAKİYE BOYACIGİLLER-  Olabilir.

Aslında takım çalışmasına yatkın, çok sıcak bakan bir insansınız. Bu özelliğinize ben de şahit oldum: Çok kereler üniversitedeki organizasyonlarda, biz çılgınlar gibi koştururken hemen gelirdiniz ve ben ne yapayım, size nasıl yardım edeyim diye sorardınız. Hiç öyle kasıntı bir dekan değilsiniz.
NAKİYE BOYACIGİLLER- Ben insanlarla çalışmayı çok seviyorum.

Peki kariyerinizde ne umdunuz, ne buldunuz?
NAKİYE BOYACIGİLLER- Ben genellikle aradığımı buldum kariyerimde diyebilirim. Akademik kariyer istememin sebebi toplum için faydalı işler yapmaktı. Para kazanmak da önemli tabi insanın hayatını kazanabilmesi... Ama benim için her zaman “topluma bir katkım oluyor mu?” sorusu önemliydi. Bizim ailede olan bir arayıştı diyeyim bu, onu hep hissetim. O yüzden akademisyen olmak, bilime katkımın olması ve ayrıca gençlerle birlikte olmak, onların hayatlarına birazcık olsun olumlu bir etkim olmuşsa, ki öyle geri bildirimler aldım hayatım boyunca, o hoş bir şey.
Sabancı Üniversitesi olmasaydı büyük olasılıkla Türkiye’ye dönmezdim. Başka üniversitede bu kadar mutlu olacağımı da düşünmüyorum, çünkü bizim üniversitemizin temel değerleri benim temel değerlerimle çok örtüşüyor. Burada çok güzel işler yaptığımıza inanıyorum Nesrinciğim, hep birlikte, Türkiye için çok önemli işler yaptığımıza inanıyorum.  Bu çorbada benim de birazcık tuzumun olması hayatımın sonuna kadar benim için bir gurur kaynağı olacaktır. Onun için, aradığımı kesinlikle bu üniversitede bulduğumu hissediyorum.


Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum.

Richa Nagar ile "Ateşle Oynamak"

Richa Nagar ile "Ateşle Oynamak"

SU Okuma Kulübü Etkinliği'nde "Ateşle Oynamak"  kitabı yazarlarından biri olan Richa Nagar ile birlikte konuşulacak.

İlkini 2010 yılında gerçekleşen SU Okuma Kulübü Etkinliği; bu yıl okuyucuları Hindistan’ın kırsal bir bölgesinde, son derece hiyerarşik bir yapının karşısında mücadele veren yedi kadın aktivistin kolektif düşünme, bellek çalışması ve kendi yaşamlarıyla ilgili deneyimlerinden oluşan  ve aynı zamanda sınır aşırı birlikler kurmayı ve dünya genelinde feminist projeler için eşsiz bir kolektif dönüşüm ve dayanışma yöntemini öneren "Ateşle Oynamak" isimli kitapla bir araya getiriyor.

Etkinlikte kitap tartışılıp görüşler paylaşılacak.

Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan etkinlikte kitabın yazarlarından Richa Nagar ve Kamer Vakfı'ndan Nebahat Akkoç okurlarla birlikte olacak.


Tarih: 7 Mart 2013, Perşembe
Yer: Sinema Salonu

Etkinlik Programı

16:45 - 17:45 - Açılış Konuşmaları

A. Nihat Berker - SU Rektörü
Richa Nagar - Yazar
Nebahat Akkoç - KAMER
Ayşe Gül Altınay -SSBF Öğretim Üyesi

17.45- 18:45- Ateşle Oynamak - Tartışma

Moderatör A. Nihat Berker

18:45 - 19:15 - İkram

Not: Toplantı İngilizcedir.

SU Okuma Kulübü ile ilgili oluşturulan sayfayı "Bilgi Merkezi" web sayfasında yer alan "Etkinlikler" sayfasından takip edebilirsiniz.




Nakiye Boyacıgiller’e KAGİDER’den Fahri Üyelik

Nakiye Boyacıgiller’e KAGİDER’den Fahri Üyelik

Türkiye’de kadın girişimciliğini artırmak ve kadınların istihdamına katkı sağlamak amacıyla çalışmalar yapan KAGİDER, kahvaltı toplantılarının şubat ayı etkinliğini 26 Şubat’ta Martı Otel’de gerçekleştirdi.


AK Parti İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır, KA.DER (Kadın Adayları Destekleme Derneği) Başkanı Çiğdem Aydın ve IPRA (Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği) 2014 Dünya Başkanı Zehra Güngör’ün katıldığı toplantıda, “Ülkemizde Seçimle Gelinen Liderlik Pozisyonlarında Kadın Olmak” konusu masaya yatırıldı.

Toplantının sonunda Hürriyet gazetesi yazarı Gila Benmayor’a, Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Dekanı Prof. Dr. Nakiye Boyacıgiller’e ve HaberTürk gazetesi yazarı Serpil Yılmaz’a KAGİDER Fahri Üyelik sertifikaları verildi.

Eko IQ'da kapak konusu

Eko IQ'da kapak konusu

AB 7.Çerçeve Programı tarafından Geleceğin Yükselen Teknolojisi seçilen Grafen Projesi (Graphene Project) aylık yeşil iş / yeşil yaşam dergisi Eko IQ'nun Mart sayısında kapak konusu oldu.

Avrupa Komisyonu, AB 7.Çerçeve Programı ICT (Bilgi ve İletişim Teknolojileri) Alanı Kapsamında, Grafen Projesini Avrupa’nın ilk 10 yıllık, 1 milyar Avro’luk iki FET Amiral Gemisi Projelerinden biri olarak seçti.

Eko IQ


Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışıyor!

Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışıyor!

Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışmasının 2013 başvuruları basladı!



Yarışmaya internet üzerinden başvuru yaparak hemen dahil olabilirsin! Üstelik takım arkadaşlarını da  www.yfyi.com adresinden bulabilirsin.

Sadece kazananlara değil, yarışma süreci içerisine dahil olan birçok kişiye sağlanan bir çok destek var. Bu desteklerin yaninda yarışma kazananları için de, Ücretsiz Ofis Alanı ve Girişim Sermayesi destekleri veriliyor…

YFYI 1,5 Milyon TL büyüklüğündeki destek havuzu ile seni bekliyor…

Ayrıntılı bilgi ve başvuru için: www.yfyi.com

Mezunumuz Ferah Gülaçtı'nın başarısı

Mezunumuz Ferah Gülaçtı'nın başarısı

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik lisansüstü 2008 mezunumuz Ferah Gülaçtı, dünyanın en prestijli üniversitelerinden Oxford'ta Klinik Farmokoloji Bölümü'nde doktoraya kabul edildi.




Renkli, canlı, güler yüzlü, bir kadın: Nakiye Boyacıgiller

Renkli, canlı, güler yüzlü, bir kadın: Nakiye Boyacıgiller

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri'nin ilk konuğu Nakiye Boyacıgiller oldu

RENKLİ, CANLI, GÜLER YÜZLÜ, BİR KADIN:
NAKİYE BOYACIGİLLER

Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri

Nakiye Boyacıgiller: “Dışarıdan bakıldığında, Nakiye’nin hep hayatı güzel olmuş diyebilirsin, ama çok acı dönemleri de oldu hayatımın. İşte hayat bu, artılarıyla, eksileriyle kabul edeceksin... Mutlu çocukluk, insanın altın bileziğidir. Tüm yaşamın boyunca harcayabileceğin en önemli sermayendir.”

Amerika’da doğmuş. Türkiye’nin ilk petrol mühendisi Oğuz Avdan’ın kızı. Son derece güler yüzü, hiperaktifliği, kırmızıdan mora, yeşilden fuşyaya çok renkli kıyafetleri, yılbaşı partilerindeki canlı dans figürleri ile “Çarşamba Sohbetleri”nin ilk konuğu Nakiye Boyacıgiller.  Bugünkü ilk bölümde özel yaşamına girip, çocukluğunu, çok erken yaştaki kayıplarını, ilk aşkını, hayata bakışını konuştuk… Sabancı Üniversitesi’nde çalışmak için Türkiye’ye gelişi ile dekanlık kariyerine, yönetiminde fakültesinin kazandığı uluslararası başarılara ise daha sonra yayınlanacak ikinci bölümde değineceğiz.

Sizi on yıldır tanıyorum. Giyiminiz ile de çok renkli bir insansınız. Zaman zaman size, kıyafetlerinize gıpta ederek baktığımı itiraf etmeliyim. Dış görünüşünüzdeki renkliliğin iç dünyanızın bir dışa yansıması olduğunu düşünüyorum.

Bu renklilik çevrenize nasıl yansıyor, aile hayatınız, dekan oluşunuz, fakülte idari, akademik çalışanlarıyla ilişkiniz nasıl?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Nesrin’ciğim, güzel bir soru bence, ben bu renkliliği şöyle tanımlayacağım: Ben hayatı seviyorum, insanları seviyorum, güler yüzlülüğü de seviyorum. Bunun, hem meslek hayatımda hem özel hayatımda çok olumlu etkisi olduğunu düşünüyorum. Bana birini sorduklarında, hep “çok iyi insandır” derim. Çevremdekiler “Nakiye sende herkes için böyle diyorsun” derler. Ben genelde bardağın dolu tarafına bakarım ve insanların iyi taraflarını görürüm. Ve hayata da olumlu bir gözle bakmaya çalışırım. Bu bakış açısı bana hep pozitif olarak dönmüştür. Evet renkli giyinirim, bunun nedeni, başka insanlarda çok hoşuma gider ama bana bej gibi soluk renkler yakışmıyor, parlak renklerin daha çok uyduğuna inanıyorum. Hiperaktif sayılabilecek çok hareketli bir insanım, yerimde duramam. Bu genetik olarak rahmetli babamdan bana geçen bir özellik. Bu özelliğimin kariyerime olumlu yansıması, çalışkanım. Yani sürekli daha fazla işler yapmaya çalışıyorum, bence bu fakülteme olumlu bir şekilde yansımıştır. Hiçbir zaman yaptığım işle yetinen biri olmadım. Mutlaka sürekli daha başka neler yapabiliriz diye düşünmüşümdür.

Peki, biraz özele girersek. Çocukluk, aile hayatınız, anne, baba ilişkileriniz nasıldı?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Amerika’da doğdum. Babam Oğuz Avdan, Türkiye’nin ilk petrol mühendisi. 1937 yılında Maden Tetkik Arama’nın bursu ile Amerika’ya gidiyor. Geri dönüyor, zorunlu hizmeti var harp sonrasında, Batman’da çalışıyor rafinerici olarak. Annemle evleniyorlar ve ne yazık ki ilk bebeklerini kaybediyorlar doğumda, annemle babam arasında kan uyuşmazlığı var. Annem bana hamileyken babama bir Amerikan petrol mühendislik şirketi iş teklifinde bulunuyor. Annem ile aralarındaki kan uyuşmazlığından ötürü ikinci bebeğin doğumunda da sorun olmasından korktuğu için babam bu iş teklifini kabul ediyor ve ben doğmadan Amerika’ya göç ediyorlar. 1953 yılında doğuyorum. Doğduktan hemen sonra kuvöze alınıyorum. Rahmetli kardeşimin de benim de kanımız değişiyor ilk doğduğumuzda. O zamanlar o yöntem de yeni bir yöntem, 52’de falan çıkan bir yöntem. Onun için hep söylüyorum, ben hayatta olmam için gerekli olan teknolojiden bir yaş küçüğüm. Çocukluğumun, ilk 11 yılı Amerika’da çok mutlu geçiyor. Sonra babamın işi sebebiyle 2 yıl Fransa’da yaşıyoruz ve çok kötü bir araba kazasında annemi kaybediyoruz. Bundan ötürü her zaman emniyet kemeri bağlamanın önemini dile getiririm... Türkiye’ye ilk gelişim 13 yaşımda oluyor. Ben o zamanlar masa başı Türkçe diyeceğim, yani mutfak sohbetlerine yetecek kadar, Ayşegül kitaplarından Türkçe öğreniyorum ve 9’uncu sınıfa Üsküdar Amerikan’a başlıyorum. Lise hayatım çok zorlu geçiyor, 1967 yılı, çok çok zor yıllar. Anneciğimi kaybetmişim, kültürel adaptasyon, lisanım zayıf, okul çok zor. Fakat, anneannem olsun, teyzem olsun ailem böyle kucaklayıcı ve benim kişiliğim de Türkiye’ye çok uygun, yani aile ilişkileri falan; o tarafını çok sevdim. Sonra Boğaziçi Üniversitesi olan, o zamanki Robert Kolej’in ayrı bir sınavı var. ÖSS olsaydı hayatta Boğaziçi’ne giremezdim. Ama o zamanlar Boğaziçi’ne girmenin ayrı sınavı vardı, referans mektupları istiyorlar ve karnenize bakıyorlardı. 9. sınıfta hiç unutmuyorum Türkçe hocamdan, ilk Türkçe kompozisyondan 6 aldığımda, rahmetli Perizat Hocam sınıfa 6’yı şöyle çevirip bakın “bu Nakiye için 9’dur” diyor. Türkçe Hocamdan karnemdeki notların niye düşük olduğunu anlatan bir referans mektubu alıyorum ve Robert’e giriyorum. Ben Robert’i, (orada okurken adı Boğaziçi oldu) üçüncülükle bitiriyorum, yani başarılı bir öğrenciydim.

Bu yoğun ve başarılı eğitim hayatınızda sosyalleşmeye fırsatınız oluyor muydu, nasıl evlendiniz, flörtleriniz oldu mu?


NAKİYE BOYACIGİLLER- Boğaziçi Üniversitesi’ne başladığımda Ziya ile tanıştık, birinci sınıfın yazında da flört etmeye başladık, o sırada 17 yaşındaydım. Hatta kızlarım “ilk aşkınla kalkıp evlendin diye” dalga geçiyorlar benimle. Ziya ile ben şanslıyız, beraber büyüdük diyebilirim. Dışarıdan bakıldığında çok farklı görünürüz, o gayet ağır başlı, sessiz, ben ise tam aksi çok hareketli. Ama temel değerlerimiz çok benzer, hayatta istediğimiz şeyler çok çok yakın, o açıdan şanslıyım yani. Eğitime dönersem, çok erken yaşta akademisyen olmak istediğime karar verdim. Sanırım Boğaziçi’nde ikinci sınıftayken, bütün hayatımı bir üniversitede geçirsem çok mutlu olurum diye düşündüm.

Ne kadar güzel, 18  yaşında hayatta ne istediğinizi biliyordunuz.

NAKİYE BOYACIGİLLER-  Evet erken yaşta karar vermek işime yaradı. Fakat çok küçüktüm.. Amerikan sisteminden Türkiye’ye dönünce ve hiç hazırlık da okumadığım için, lisede en küçüktüm, Boğaziçi’ndeki en küçük kişiydim, mezuniyet sınıfımda da öyle. Sonra MBA’e gittim, orada da sınıfımın en küçüğüydüm. 21 yaşında elimde master derecem vardı, yani o kadar erken yaşta halletmiştim bu işleri.

Fakat master derecemi aldıktan sonra akademik kariyer yapmak istememe rağmen hocalarımın da önerisiyle iki yıl IBM’de çalıştım. Hocalarım; “sen bir işletme fakültesinde çalışacaksın, önce git biraz iş dünyasını tanı” dediler. IBM’de çalışırken akademik kariyeri gerçekten istiyor muyum, yoksa iş dünyasını tanımayıp, bir tek o dünyayı tanıdığım için mi istiyorum? Sorusunun cevabını gördüm. IBM fevkalade güzel bir şirket, çok da mutluydum  fakat bu kadar yoğun iş temposunda insanın okumaya vakti olmuyordu. Akademik kariyeri istememim bir sebebi de, etrafımda kitaptan keyif alan, okumayı seven insanların olmasından hoşnut olmamdı. İki yıl IBM’de çalıştıktan sonra gerçekten akademik kariyer istediğimden emin oldum ve Berkeley’e başvurdum, doktoramı orada yaptım.

Hayatımla ilgili bir şey daha söylemek istiyorum. Ben, annemi çok erken yaşta kaybettim ama, çok mutlu bir çocukluğum oldu. Bunu da hep şöyle düşündüm; mutlu bir çocukluk bir altın bileziktir, insanın çok ciddi bir sermayesidir, yani tüm yaşamın boyunca bozdur bozdur harca. Kendi çocuklarıma da onu vermeye çalıştım. Çocukların anne, babaları tarafından sevildiklerine inanmaları ve mutlu bir çocukluk yaşamaları, insanın hayatta bir sürü zorluklar ile baş etmesini sağlıyor.

Kardeşimi de ben çok erken, 26 yaşında kaybettim maalesef, yaşamımda iki tane çok acı olay başıma geldi. Onun için, öğrencilerime hep söylediğim bir şey var. Dışarıdan baktığınızda mutlu bir evlilik, güzel bir kariyer, yurt dışında çalışmalar, yaşamalar falan, ne güzel, Nakiye’nin hep hayatı güzel olmuş diyebilirsin, ama çok acı dönemleri de oldu hayatımın. İşte hayat bu, artılarıyla, eksileriyle de...

Acılarıyla, mutluluklarıyla olduğu gibi hayatı kabul edip yola o şekilde devam etmek gerekiyor.

NAKİYE BOYACIGİLLER-  Evet öyle. Bundan da bir hayat dersi var: Hayat zaten hepimize çok kötü darbeler indirebiliyor, onun için insan olarak birbirimize kötülük yapmamalıyız.

Güzel bir inanış, ben de yürekten katılıyorum. Ziya Bey ile kaç yıllık evlisiniz?


NAKİYE BOYACIGİLLER-  1975’te evlendik, bu yaz 38 yıl olacak. Şimdi 37,5 yıllık evliyiz. Şaka gibi. Bütün bu yıllar içinde  Ziya ile zorluklarımız, sorunlarımız olmadı değil, oldu elbette. Ama bizim şansımız, birbirimizi çok seviyoruz, temel değerlerimiz de ortak... Bence zamanın gençleri çok erken pes ediyorlar. İnsanın annesi, babası ve kardeşleriyle zaman zaman, yakın dostlarıyla sorunları olabiliyor, bunları oturup tartışarak, konuşarak çözeceksin. Hemen, “aaa olmadı, tamam ben kapı dışarı çıkıyorum” dememek lazım. Ama öte yandan da uğraşıp olmayınca da bırakmayı bilmek lazım. Bu da gençlere evlilik konusunda bir öneri olsun.

Mesela evde bir şey olsa gözden çıkaramayacağınız özel eşyanız nedir?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Anneciğimi erken yaşta kaybettiğim için ondan bana hatıra olan şeyler, fotoğraflar elbette, onlar çok kıymetli. Yangında ilk kurtarılacak şeyler, artık bunları anlatan CD’ler filan var, biraz daha geleneksel oldu ama, yine de fotoğraflar önemli. Ben bir de çocukluk kitaplarımı saklarım. Ben hamileyken, çocuklarım doğmadan önce, küçükken okuduğum kitapları alıp bir kenara koyuyordum. Hiç unutmuyorum, herhalde 5 veya 6’ncı sınıftaydım, belki daha erken, bilmiyorum, Hint masalları, böyle büyük bir kitap, bir yerden annem almıştı. Geçen, geçen dediğim çok yıllar oluyor, onu bulduğumda çok mutlu oldum, çünkü o benim için çok güzel bir kitaptı, onu çok severdim. Çocukluk kitaplarım ve fotoğraflar sanırım, bir de annemden kalma çok az, birkaç tane takı var, onlar da benim için çok değerli. Bir de tablolarım var, yine anneciğimin almış olduğu bir-iki tane tablo var.  Paris dönemimizden bir-iki tane Avni Arbaş ve Nuri İyem’imiz var, o annemin döneminden, onlar benim için çok değerli.

Kızlarınız Belkıs ve Esen ile ilişkiniz nasıl? Annelerini nasıl tanımlarlar?

NAKİYE BOYACIGİLLER- Çok güzel bir ilişkim var kızlarımla. Sanırım annemi erken yaşta kaybettiğim için anne olmaya çok hevesliydim. Hem bir mesleğim olacağını hem de  anne olacağımı düşündüm. Hiçbir zaman birini olup diğerini olamam diye düşünmedim.  Genç arkadaşlarıma hep söylerim, anne de olabilirsiniz, kariyer sahibi de…

Kızlarım beni iyi tanırlar diye düşünüyorum.  Beraber olmayı çok seviyoruz, onlarla güzel bir ilişki oluşturduk diye düşünüyorum. Elbette  ki ilk ilişkimiz anne-kız ilişkisi, ama arkadaş gibi birbirimizle zaman geçirmekten memnunum. Tabii kendi arkadaşları var, her daim bizimle birlikte olmayı istemiyorlar, Kızlarımın ikisi de Amerika’da doğdu ve büyüdü ama Türkiye’de yaşamak istiyorlar. Şu anda ikisi de yüksek lisans yapıyor, hayat ne gösterir belli  olmaz ama ikisinin de şimdiki planları buraya yerleşmek.

Anne olarak iki iyi insan yetiştirdiğimi düşünüyorum; benim için en önemlisi buydu. İnsanlara karşı saygılı ve sevgi dolu, genelde dışarıdan aldığım geri bildirimler de hep öyledir kızlarımızla ilgili, o da insanı mutlu ediyor.  Gurur duyuyorum kızlarımla.

Yani kızlarınızla hem arkadaş, hem anne, hem dostsunuz.
NAKİYE BOYACIGİLLER- Güzel bir ilişkimiz var, nazar değmesin diyeyim.Çalışan genç annelere küçük bir öğüdüm olabilir. Kızlarım ilkokuldayken “anneciğim keşke sen de bazı anneler gibi hep evde olsan” derlerdi. Ama ortaokul, lise çağına geldiklerinde iş hayatımda, yaptıklarımla gurur duymaya başladılar. Annelerinin dekan olması hoşlarına gidiyor.

Devam edecek...

 



Abone ol