Rapor: "Türkiye'de Sağlık"

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı (International Social Survey Program-ISSP) kapsamında, “Türkiye’de Sağlık” başlıklı bir rapor hazırladılar.

Dünyada ve Türkiye'de 2011 yılında International Social Survey Program (ISSP) tarafından yürütülen Sağlık konulu toplumbilim çalışması 45 ülkeyi kapsıyor. 2011 yılının Ekim - Aralık ayları arasında saha araştırması tamamlanan çalışmada 2011 yılı için Türkiye genelinde yapılmış olan alan taramasının genel sonuçları bu raporda sunuluyor. Sağlık konusundaki toplumsal yaklaşım, beklenti ve değerlerin araştırıldığı alan taramasında elde edilen bulgular bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı.

“Türkiye'de Sağlık: Toplumbilimsel bir Değerlendirme” başlıklı çalışmadaki bulguların sunumu ve araştırmanın değerlendirmesi Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu tarafından, 12 Haziran Salı günü gerçekleştirilen toplantıda yapıldı.

“Türkiye'de Sağlık: Toplumbilimsel bir Değerlendirme”

Kısa Özet
Dünyada ve Türkiye'de 2011 yılında International Social Survey Program (ISSP) tarafından yürütülen Sağlık konulu toplumbilim çalışması 45 ülkeyi kapsamaktadır. 2011 yılının Ekim - Aralık ayları arasında saha araştırması tamamlanan bu çalışmada 2011 yılı için Türkiye genelinde 1559 denekle yapılmış olan alan taramasının (field survey) genel sonuçları bu raporda sunulmaktadır. Araştırma Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ve Koç Üniversitesi tarafından desteklenmiştir.



Sağlık konusundaki toplumsal yaklaşım, beklenti ve değerleri araştırdığımız bu alan taramasında elde ettiğimiz bulgular sağlık ve eğitim gibi esenlik ve aydınlanma değerlerine sıkı sıkıya bağlı değerlere olan talebin ekonomik ve terör kaynaklı beklentiler ve talepler kadar yoğun bir biçimde hissedilmediğini ve önem sırasında öncelik taşımadığını göstermiştir. Sağlık temel bir esenlik kaygısı olmakla birlikte öncelikli bir sorun alanı teşkil etmemektedir. Genç nüfus yapısının sağlık sorunlarının öne çıkarılmamasının başlıca nedeni olduğu düşünülebilir. Ancak bu genç nüfusun sağlık değilse de eğitimi ön plana çıkarması beklenebilirdi. Örneklem geneline bu beklentinin yansımamasının en temel nedeni yaklaşık beşte birlik kesimin bekâr olmasıdır. Evli ve okul çağında çocuk sahibi olan kesim için sorun önceliklerinin değişmesi şaşırtıcı değildir. 

İkinci olarak belirtmek istediğimiz sonuç toplumun çoğunluğunun (%60) mertebesinde kendisini mutlu hissettiği ve daha yüksek oranda (%70 - 75) mertebesinde de sağlıklı hissettiği verilen yanıtlardan anlaşılmaktadır. Kendini mutlu görenlerin oranı son birkaç yılda artmış görünmektedir. Genel sağlık hissiyatının yüksekliği de yine genç nüfusa bağlıdır. Ayrıca belirtmek isteriz ki sosyal refah kurumları olan eğitim ve sağlık sistemlerine duyulan güven çok yaygınmış gibi durmaktadır (%10 güven duymadığını belirtmektedir). Ancak, doktorlara, hastane ve kinliklere, diğer sağlık personeline ve sağlık sisteminin çeşitli işlevlerinden duyulan memnuniyet sorgulandığında bu durumun bir miktar da olsa değiştiği ve memnuniyetin duyulan güvenle paralel gitmediği anlaşılmaktadır. Örneğin, sağlık sistemimizin yeterli olduğunu düşünenlerin oranının %35 olması, çeşitli konularda değişiklik yapılmasına vurgu yapanların oranının %50 ve üzerinde seyrettiği anlaşıldığından sağlık sisteminin genel görüntüsündeki olumlu algı yerini daha eleştirel bir manzaraya bırakmaktadır.

Üçüncü olarak belirtmek istediğimiz bulgumuz değerlendirmelerdeki memnuniyetsizlik içeren gözleme karşın deneklerimizin üçte ikisinin gelecekte sağlık sistemimizin alacağı görüntü hakkındaki beklentisinin olumlu olduğudur. Zaten çoğunluk bugün sağlık sisteminin gereğinden fazla kullanıldığını belirten yanıtlar vermişlerdir. Buna karşılık doktorların hastalara karşı olan tutumundan, hastalıkla mücadelelerinde yeterince bilgi paylaşmamalarından ve özellikle farklı tedavi yollarını onlara önermemelerinden müştekidirler. Burada önemli olan geniş halk kitlesinin sağlık sisteminin genel gidişatını olumlu bulması ve gelecekte de bu gelişimin devam edeceği beklentisini taşımasıdır.

Dördüncü olarak saptamış olduğumuz bulgu sağlık hizmetinden yararlanmanın Türkiye’de tüm yaşayanlara vatandaşlık durumu ve yaşantı biçimleri ne olursa olsun kamu kaynaklarından sağlanması gerektiğini düşünenlerin oranının üç denekten ikisinin pek altına düşmemesidir. Üstelik daha iyi sağlık hizmeti temin etmek için daha fazla vergi vermeye de büyük çoğunluk eğilimli değilmiş gibi görünmektedirler. Deneklerimizin devlet, belediye, işveren ve benzeri başkalarının sağlık hizmetlerini teminde daha fazla rol oynaması gerektiğini vurgulamakta olduklarını düşünülebileceğimiz yanıtlara ulaşmış bulunuyoruz. Devletin sadece bazı temel sağlık hizmetlerini vermekle yetinmesi fikri de çoğunluk tarafından desteklenmemektedir. Bu yanıtlar mali yetenekleri olanların daha fazla para ödeyerek kendilerine ve çocuklarına daha iyi sağlık hizmeti temin etmelerini de adaletli olarak bulmadıklarıyla birleştiğinde, sanki serbest piyasa esaslı sosyal refah hizmeti temini fikri genel kabul görmüyormuş gibi bir manzara ortaya çıkmaktadır.

Beşinci olarak belirtmek isteyeceğimiz bulgumuz çağdaş tıp ve geleneksel tıp karşılaştırmasıdır. Çağdaş tıbba olan inanç geleneksel tedavi yöntemlerine olan inançtan fazla olmakla birlikte, geleneksel tıbbın işe yaradığını düşünen geniş bir azınlık varmış gibi görünmektedir. Geleneksel tıbbın çağdaş tıptan daha başarılı olduğunu düşünen oranının %22 olduğu görülmektedir. Ancak, davranışı sorduğumuzda, tedavi için sadece deneklerin %10 kadarı geleneksel tıp yöntemlerine başvurduklarını ifade etmişlerdir. Geleneksel tedavi yöntemlerinin ancak çağdaş tıp uygulamalarının sınırlı başarı elde ettiği veya başarısız kaldığı durumlarda düşünülen bir çare olduğu sonucunu akla getiren bu yanıtlar, ülkemizde çağdaş tıp uygulamasının öncelikli ve geniş kabul gören bir duruma ulaştığı sonucuna varmamızı sağlamaktadır.

Altıncı olarak, sağlıklı yaşamı tehdit eden sigara tiryakiliği, alkolizm, hareketsizlik gibi olguların, alkol dışında oldukça yaygın olduğu görülmektedir. Deneklerimizin %85 kadarı hayatlarında hiç alkol kullanmadıklarını ifade etmişlerdir. Ulusal istatistiklerden bildiğimiz kadarıyla alkol tüketimi ülkemizde Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya ölçülerinde olmadığı halde deneklerimizin ifade ettiği kadar düşük düzeyde olup olmadığını saptamamız mümkün değildir. Sigara tiryakiliği ise on denekten dördünü aşan bir ölçüdedir. Altı denekten birisi kadar da (%17) eskiden sigara içmiş olduğunu fakat artık bıraktığını belirtmiştir. Sağlıklı yaşam için öngörülen bir diğer uygulama olan taze sebze ve meyve tüketiminin de yaygın olduğu göze çarpmaktadır. Sonuç olarak kendince kronik hastalığı olanların dört denekten birisi düzeyinde olup, sosyal hayatı engelleyen ölçüde sağlık sorunları olanların da oranı dört denekten birisi seviyesindedir. Bu oranlar yine genç nüfus yapısının bir yansıması olarak düşük görülebilir ancak yine hatırda tutulmalıdır ki burada raporlanan kişilerin sadece öznel değerlendirmeleridir.

Son olarak belirtmek istediğimiz bulgu sağlık sigortası konusundaki uygulama ve buna yönelik tutumlardır. Sadece altı denekten birisi kadarı (%15) sigortasız olduğunu 2011 sonu itibarıyla belirtmiştir. Geri kalanların sigortası olmakla birlikte sigortalı hakları konusundaki bilgilerin en az dört denekten birisi tarafından bilinmediği görülmektedir. Bununla birlikte dörtte üç civarındaki bir çoğunluğun sigortadan elde ettikleri hizmetlerden genellikle memnun olduklarını da saptamış bulunuyoruz.

Sosyal refah beklentisinin temel olarak kamusal bir olgu olduğu, geniş bir çerçeveye ve bireylerin ödeme gücü, yaşı, yaşantısı, vatandaşlık durumları v.b. dikkate alınmadan kaliteli olarak verilmesi temel bir talep, beklenti ve değer olarak toplumda yerleşmiş gibi görünmektedir. Bu konuda hizmet bedellerinin hizmeti satın alanlar tarafından paylaşılması, hizmetin özelleştirilmesi, ödeme gücü olanlara daha kapsamlı ve kaliteli olarak sunulması gibi liberal piyasa ekonomisi uygulamalarının genel kabul görmediği genel sonucuna ulaşmış bulunduğumuzu da okurlarımızla paylaşmak isteriz.