Kerim Can Kavaklı: “Onsekiz yaşındaki insanlara hayatta ne olmak istiyorsun deyip, sonra o isteği sürdürmesi, fikrini değiştirmemesi için onları zorlamak çok anlamsız. Sabancı Üniversitesi sizi bu cendereden kurtarıyor. “
Nesrin Balkan ile Çarşamba Sohbetleri
Üniversitede altı aydır ders veriyorsun, sana göre iyi eğitimci nasıl olunur?
Bence hazırlık yapmak önemli. Ben çok iyi akademisyenlerden ders aldım, bazısı gerçekten iyi hocaydı. Onlardan çok şey öğrendim. Bazısı da herkesin tanıdığı akademisyenlerdi, güçlü ve etkileyici özgeçmişleri vardı, Başarılı çalışmalara imza atmışlardı ama iyi hoca değillerdi. Bence aradaki en büyük fark, ders vermek için ne kadar istekli olduğunla, ders vermeyi ne kadar ciddiye aldığınla ilgili. Akademisyenliğin iki ayağı var, araştırma yapıyorsunuz ve ders veriyorsunuz. Amerika’daki en saygın araştırma üniversitelerinde akademisyene asıl ödül araştırma çalışmalarından geliyor. Çok iyi hoca olmasanız bile Harvard’da, Princeton’da veya Rochester’da akademisyen olmaya devam edip iyi bir yere gelebiliyorsunuz. Bazı insanlar ise diğer ayağı da çok önemsiyorlar.
Ders vermeyi kastediyorsun.
Evet, ders vermeyi önemseyen, istekli olan akademisyenden siz öğrenci olarak çok şey kazanıyorsunuz. Öğrenciye bir şey katmaya çalışmak önemli. Öğrencilere insan olarak ilgi göstermek de önemli.
İletişim önemli değil mi? Hangi konuda ders verirsen ver sonuçta bir insana bir şeyler öğretmeye ya da en azından onun zihninde birtakım sorular oluşmasına yol açmaya çalışıyorsun. Lisedeki felsefe hocamı hatırladım. İsmet Hanım. Derste konuyu öyle bir yere getirirdi ki bir süre sonra bütün sınıf soru sormaya başlardı.
Tabii sosyal bilimlerde öğrencilere bilgi yığını vermek aslında çok yapmaya çalıştığımız bir şey değil, çünkü dünya sürekli değişiyor. Bugün verdiğiniz bilgi, yarın eskimiş olabiliyor. O yüzden her zaman dedikleri gibi çocuklara bir şey öğretmek değil de, belki nasıl öğreneceklerini, hangi yöntemleri kullanacaklarını, önlerine bir bilgi çıktığında, öne sürülen bir iddianın doğruluğunu nasıl araştıracaklarını, hangi soruları sormaları gerektiğini göstermeye çalışıyoruz. Fen derslerinde farklı olduğuna eminim çünkü orada evrenselleşmiş kurallar var, bir kitap var ve onu öğrenirseniz, örneğin köprü inşa edebiliyorsunuz. Bu zamanla değişecek bir şey değil ve onu öğrenmeniz lazım, yani orada formüller var onları nasıl kullanacağınızı bilmeniz lazım.
Sosyal alanda daha farklı diyorsun.
Evet, çünkü toplum değişiyor sürekli.
Sabancı Üniversitesi’nin ilk öğrencilerindensin. Özellikle ilk yıl olan 1999’da kocaman kampüste toplam 250 öğrenciydiniz. Akademisyenler ve idari çalışanlar sizden daha kalabalıktı. Bu durum sence iyi miydi?
Artıları da, eksileri de vardı. Örneğin az sayıda olduğumuz için servisler çok sık değildi. Ben hafta sonları ailemin yanına giderdim, o yüzden sosyalleşmek için şehirde kalma fırsatım vardı, ama eğer sürekli kampüste kalıyorsanız zordu. Aynı zamanda kampüse çok insan gelmiyordu. Mesela şimdi Gösteri Merkezi var, bizim zamanımızda yoktu. Gösteri Merkezi’nde ayda 5-6 hatta daha fazla sayıda kültür sanat etkinliği var. Biz hepimiz her seferinde bilet alıp gitsek onu o kadar destekleyemezdik herhalde. Şimdi çok daha fazla öğrenci olduğu için çok fazla başka imkânlar sunuluyor, yani bu ekonomik olarak gelişen bir şey. Avantajlı yanları da vardı. Çok az insandık, aklımıza esen her şeyi yapabiliyorduk, kaynaklar vardı ve ayrıca önceden bu yapılmış, bunu alın kullanın diyebilecek hiçbir şey yoktu. Bir müzik kulübü istiyorsanız gidip kuruyordunuz. Müzik kulübüne ne gerektiğini düşünüyorsanız yepyeni alınıyordu. Bu dönemin başında kampüste yeşil alanda kulüpler şenliği gibi bir etkinlik vardı. Orada dolaşıyordum, müzik kulübünün önünden geçerken bir öğrenci bana “üye olmak ister misiniz?” dedi. Ben de, “bu kulübü ben kurdum zaten kurucu üyesiyim” dedim. İlginç nokta o. Dediğim gibi aklınıza ne eserse onu yapabiliyordunuz, güzeldi ve kulüpleri istediğiniz gibi yönlendirebiliyordunuz.
Sıfırdan yarattınız yani.
Evet, sıfırdan yarattık.
Müzik kulübü olarak neler yaptınız?
Grubumuz vardı o zamanlar, biz de çıkıp şenliklerde falan çalıyorduk.
Müzikle hala ilgileniyor musun?
Hayır, artık yalnızca dinliyorum.
Peki, üniversiteye girecek olan lise öğrencilerine ne tavsiye edersin?
Sabancı’ya gelmelerini tavsiye ederim kesinlikle. Bence Sabancı’nın bizim dönemde de, hala da en büyük avantajı, öğrencilere kendi programlarını seçme imkânı sunması. Bu mükemmel bir şey ve zaten doğru olan sistem de bu. Bizi Türkiye’deki üniversitelerin çok büyük bir kısmından ayıran bir imkân ve şahane bir şey. Mükemmel bir olanak, bunu kullanmaları lazım. Ben de, benim çok yakın arkadaşlarım da çoğumuz bundan faydalandık. Sabancı’ya ekonomi okumaya gelmiştim. Sonra kesinlikle ekonomi okumak istemediğimi fark ettim. Eğer zorunlu olarak ekonomi programında kalsaydım, ortalama bir ekonomi öğrencisi olarak mezun olur ve hayata atılırdım. Kesinlikle akademisyen olmazdım diye düşünüyorum. Akademik açıdan iyi bir öğrenci de olmazdım. Kariyerimde buraya varamazdım. Yaptığım seçimlerden ötürü şu anda çok mutluyum. Başka arkadaşlarım var, buraya Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nden girip fakülte değiştirerek görsel sanatlar programına geçen ve çok başarılı olan, kendi tasarım şirketlerini kuran. Yurt dışında akademisyen olan arkadaşlarım var ve neredeyse hepimiz başlangıçta, şu programa gireceğim diye ilk yazdığımız yerden başka bir yere geçtik ve kendimizi bulduk. Onsekiz yaşındaki insanlara hayatta ne olmak istiyorsun deyip, sonra o isteği sürdürmesi, fikrini değiştirmemesi için onları zorlamak çok anlamsız. Sabancı Üniversitesi sizi bu cendereden kurtarıyor.
Fikrini değiştirme şansı vermemek gençlerin mutsuzluğuna sebep oluyor.
Evet. Sonra ortaya, yaptığı işi sevmeyen veya yapmak istemeyen, dört yıl bir şeyler öğrenip sonra gidip başka bir şeyi öğrenmeye çalışan insanlar çıkartıyorsunuz. Bu da çok verimsiz bir durum yaratıyor, herkesin zamanı, enerjisi ve parası harcanıyor. O yüzden, eğer üniversiteye girmek istiyorlarsa, Sabancı’ya girebiliyorlarsa buraya gelsinler burası o açıdan şahane. Ve ne okumak istiyorlarsa hepsinde biz çok iyiyiz. Tabii ki hiçbir yerden eksiğimiz yok, o açıdan da çok iyi.
Toplumsal ve siyasal bilimler programı ve disiplinlerarası yapıdan söz eder misin?
Bizdeki SPS yani Toplumsal ve Siyasal Bilimler programı bence disiplinlerarası yapıya çok güzel bir örnek oluşturuyor. Gerçekten disiplinler arası yani başka bir üniversiteye programa gittiğinizde ayrı odalarda oturacak, ayrı dersler görecek öğrencilerin aslında değişik ya bu disiplinlerinden ders alabileceği bir program olarak görüyorum ve güzel olduğunu çok faydalı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum insanları eğitmek açısından. Çünkü disiplinler sosyal bilimlerde daha çok ya konuya, ya da kullandıkları yöntemlere göre ayrılıyor. Mesela psikoloji diye bir alan yaratıyorsunuz, bu insanların zihninde geçenleri, bireylerin nasıl hareket ettiği, özellikle de ruhsal durumlarıyla vesaire ilgilenen bir alan oluyor. Buraya alınan öğrenci sürekli bu konularda ilgileniyor. Aynı zamanda toplumu anlamak istiyorsanız, toplum bireylerin teker teker toplamından fazla bir şey kendi dinamikleri var. Bu durumda sosyoloji bilimine bakmanız lazım. Orada bambaşka yöntemler var. Ama siz bu sefer sosyolojiye girerseniz, psikolojideki dersleri alamıyorsunuz veya psikolojik yaklaşımları göremiyorsunuz. Psikoloji ruhsal faktörlere bakıyor, ama bireye bakan aynı zamanda ekonomi diye bir dal var. Ekonomiye giderseniz sosyoloji ve psikolojiyi kaybediyorsunuz vesaire.
Ama aslında bence sosyal bilimlerin gittiği yön insanların, akademisyenlerin değişik alanlardaki araştırma metotlarını, değişik araçları ve yaklaşımları öğrenip bunları sonra ellerine geçirdikleri her konuya uyguladıkları, yani kendi disiplinlerinin dışına çıkabildikleri veya disiplinler arası bağlantılar kurabildikleri bir yere gidiyor.
Sabancı Üniversitesi’nin disiplinlerarası yapısı yaşamın gerçekleri ile çok iyi örtüşüyor.
Evet, bence de. Bunun Sabancı Üniversitesi’nde giderek daha iyi bir şekilde öğrencilere yansıtıldığını düşünüyorum. Mesela, kendimden örnek vermek gerekirse ben uluslararası ilişkiler dalında doktora yaptım, tezimizdeki makaleler ülkeler niye savaşır veya Türkiye başka ülkelere neden dış yardım veriyor gibi konular üzerineydi. Şimdi bir konferansa katıldım ve konferans sadece siyaset bilimcilere yönelik değildi, genel olarak deneysel yöntemleri kullanan tüm sosyal bilimlere yönelikti ve çok ilginç, çok heyecanlı bir yerdi. Orada Türkçeye “karar bilimi” diye çevirebileceğimiz “decision secience” adlı bir bölüm var. İnsanların nasıl kararlar verdiğiyle ilgili bir alan.
Oradan bir öğrenciyle yine bir doktora öğrencisiyle beraber bir proje yapmaya karar verdik ve hedefimiz bizdeki toplum gönüllüleri projelerini incelemek, oradaki insanlar niye gönüllü oluyor, nasıl daha çok gönüllülükle devam ediyorlar, hangi faktörler bunu etkiliyor. Bu bana ilginç ve eğlenceli geliyor. Şu ana kadar uzun süre uluslararası ilişkilere baktım ama, aslında elimdeki metotlar, yaklaşımlar Sabancı Üniversitesi’ndeki öğrencilerin neden gönüllü olduğuyla ilgili bir araştırma yapmaya da uygun. Şimdi bu bilgileri alıp, bu metotları ve yaklaşımları oraya uygulamak istiyorum. Bence ileride benim gibi insanlar siyaset bilimci, sosyolog veya psikoloji yerine, kendilerine sosyal bilimci ya da insan bilimci diyecekler. Buraya gittiğimizi düşünüyorum ve şu anda Türkiye’de öğrencilerin bundan en fazla faydalanabileceği yerlerden biri olarak da Sabancı Üniversitesi’ni görüyorum. Bu da bence ilginç. Biz öğrencilere sadece seçme şansı vermiyoruz, onlara aynı zamanda daha geniş, daha yenilikçi bir yaklaşımla ders veya eğitim de veriyoruz diye düşünüyorum.
Anladım. Peki, bundan sonraki hedefin nedir?
Sabancı Üniversitesi’nde uzun zaman hoca olmak, ben buradan çok memnunum, burası çok güzel bir yer, akademisyen olmak için çok güzel bir yer. Sağlanan olanaklar ve kurumun kültürü açısından. Çeşitli nedenlerle gittiğim birkaç kurumdan biliyorum, bazı yerlerin kültürü, insan ilişkileri o kadar iyi değil, burası çok iyi. Yaptığım çalışmaları anlayan, ona saygı gösteren ve değerli bulan insanlar var. Öğrenciler çok kaliteli. Bu yüzden burada kalmayı çok istiyorum. Bunu yaparken değişik projeler üretmek gerekiyor. Şimdi yakın zamanda NATO’yla ilgili bir projemiz kabul edildi, onu yapacağız. Sonra kendi tezimden makaleleri yayınlamaya devam edeceğim, bizim SAP projelerini inceleyeceğiz vesaire. Bunlar güzel, karşıma ne çıkarsa, nereden ilham alırsam onunla ilgili bir şeyler yazmaya devam edip, ders vermek istiyorum planım bu.
Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak hem kendi kişisel gelişimini de yapabileceğine inanıyorsun. Kaliteli öğrenci, kaliteli meslektaşların, akademisyenlerle birlikte doğruluğuna inandığın, olumlu olduğunu gördüğün bir kurum kültürünün içinde olmaktan memnunsun.
Tabii, güzel insanlar birbirlerine iyi davranıyorlar, burada işe gelmek güzel, çok eğlenceli. Her gün ofisime geliyorum ve sabahtan akşama kadar kalıyorum. Bunu yapmayıp lojmanımda da çalışabilirim. İstanbul’daki evde de çalışabilirim, ama burada olmaktan memnunum yani burası gerçekten severek geldiğim bir yer ve bu da önemli tabii ki.
Güzel insanların bulunduğu bir ortam diyorsun.
Evet…
Söyleşi için teşekkür ederim.