Uluslararası Sempozyum: Toplumsal Cinsiyet ve Sanat

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu, 6-7-8 Kasım 2015 tarihlerinde “Uluslararası Toplumsal Cinsiyet ve Estetik: Sanat, Film ve Edebiyat” başlıklı bir sempozyum düzenledi. 


Karaköy Minerva Palas’ta gerçekleşen sempozyumun açılış konuşmasını Banu Karaca yaptı. Banu Karaca “Savaş, Toplumsal Cinsiyet ve Görsel Okur Yazarlık” başlıklı bir konuşma yaptı. Banu Karaca, savaşın bizim için uzak bir ihtimal olmadığını dile getirdi ve Ortadoğu’da bir savaş yaşandığının altını çizerken, bizim de her gün gelen ölüm haberlerine dayanarak bir savaş yaşadığımızı ifade etti.

Banu Karaca, “Doğrudan doğruya savaş bölgesinde değilsek savaşı gelen tabutlardan izleriz. Tarih imajlardan oluşur ifadesinin kanıtını yaşıyoruz. İmgelere aşırı değer vermekle vermemek arasındaki gidiş gelişler imaj imge her zaman eleştirildi. Bu eleştirilerden biri de görselliğin sınırları hakkındadır” dedi. 

Bazılarının savaş imajlarının nasıl üretildiği ve tüketildiği üzerine durduğuna dikkat çeken Karaca, savaş imajlarının sınırları üzerine durulması gerektiğini savundu.

Banu Karaca, “Angela Davis, bu tür imajlar son derece karmaşıktır, bir imgenin dolaysız gerçeği temsil ettiğini düşünmek imkansız" der. Davis burada bütün görüntülerin belli bir ekonomi içinde oluştuğunu ve okunduğunu söyler. Görsel okuryazarlık olmamasının işkence ve cinsel istirmar konusunda işe yaradığını söylemiştir. Bu algının belli bir biçimde çerçevelenmesi ve sınırlarının oluşmaması sıkıntı yaratır. Görmek istemediğini görmez” diyerek Angela Davis’e atıfta bulundu. 

Karaca konuşmasında Susan Sontag’ın da  “Fotoğraf olmadan savaş olmaz. Buna paralel olarak fotoğraf makinesi ve tüfek olmadan savaş olmaz” sözlerine yer verdi.” Teknolojik aletler savaşı yaygınlaştırır. ABD iç savaşındaki fotoğraflardan günümüzdeki uydu fotoğraflarına bütün fotoğraflar buna örnektir” dedi. Benzer bir durumun toplumsal cinsiyete yönelik şiddette de görüldüğüne dikkat çeken Karaca, teknolojiler devlet şiddetini yaygınlaştırmasını sağlayabileceğini ifade etti. Karaca, “Buna rağmen biri savaşın temsili diğeri savaşın nasıl temsil edileceğine dair savaş. Bu iki savaş iç içe geçiyor” dedi.

“Savaşların neticesinde, merkezinde toplumsal cinsiyet bulunan, sosyal ve politik bir karmaşa olur”

Savaşın görselleştirilmesinde kadınların nasıl kurban olarak gösterildiğini söyleyen Banu Karaca, kadınların da aslında savaş zamanlarında seferber olduğuna dikkat çekti. Kadınların bu zamanlarda savaş alanlarında ve fabrikalarda var olduğunun altını çizen Karaca, “Savaş biter bitmez toplumsal hayattan soyutlanır. Onların deneyimi susturulur ve görünmez kılınır. Hiçbir zaman savaşçı olarak görülmez, eş ve anne olarak tasvir edilir” dedi.

Batı sahne sanatında erkeğin özne olduğunu ve kadınların onların çevresinde görüntü olarak var olduğunu söyleyen Karaca, kadınların görünürlüğünün savaşı meşrulaştırmak için kullanıldığını söyledi. Banu Karaca, “Hırvatistan’da tam savaş arifesinde güzel ve genç kadınların üniforma ile gösterilmesi savaş çığırtkanlığı olarak görülmektedir. Burada kadınları koruma çağrısı vardır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet her savaşta görülür. Kadın savaşçıların hepsi aynı olumsallığın parçasıdır. Kadınların güç için sembol olarak kullanılması zamanla sınırlıdır. Esas olarak onların sonu bir şekilde kendilerini feda etmek olur” dedi. 

Savaşların neticesinde, merkezinde toplumsal cinsiyet bulunan, sosyal ve politik bir karmaşa olduğunu söyleyen Banu Karaca, maskülenite ile ilgili sorunların da ortaya çıktığını belirtti. 

Terörizme savaş denen şey imajlar üzerine savaşlar yarattığına vurgu yapan Banu Karaca, “Afganistan ve Irak savaşlarında görsel alanında düzenlemeler var. Cesetlerin dönüş görüntüleri hiç gösterilmedi. Çünkü bu tarz görseller, Vietnam Savaşı sonrasında, savaş karşıtları tarafından kullanıldı. Savaş geçmişte ve bugünde en direnilmez resim türüdür” diyerek sözlerine devam etti. 

Savaş karşıtı belgeseller de savaş janrının dışına çıkamadığının altını çizen Karaca, “Görsel okuryazarlık görsel temsilin neler yapabileceği ile ilgilidir. İmaj yaratmanın bir karşılaşma etiği ile ele alınması önemli. İmajların çok canlı olmasından kaçınılmalı” diyerek konuşmasını bitirdi.

“Kız kardeşlik hikaye anlatımının en elzem merkezidir”

Sempozyumun kapanış konuşmasını ise Bilgi Üniversitesi'nden Feride Çiçekoğlu gerçekleştirdi. “Beş Kız Kardeş ve Bay Darcy Yok” başlıklı bir konuşma yapan Çiçekoğlu konuşmasında, beş kız kardeşin hikayelerinin anlatıldığı üç ayrı edebiyat ve sinema eseri üzerinde durdu.

Feride Çiçekoğlu kız kardeşlik hikaye anlatımının en elzem merkezi olduğunu söyledi ve konuşmasında Jane Austin ele alana kadar gerçekliğin hiç uğranılmayan bir alan olduğuna dikkat çekti. Konuşmasında asıl ele almak istediği konunun ise bir hikayeye başlarken ana karakterin kim olduğu, hikayenin kimin bakış açısıyla anlatıldığı olduğunu söyledi. 

Austin’in “Gurur ve Önyargı” romanındaki örüntünün birçok Hollywood filminde de kullanıldığını söyleyen Çiçekoğlu kitap ve filmlerdeki konuyu ele alış farklılıklarını dile getirdi. “Filmde hikayenin ana karakteri olan Elisabeth ilk sahnede ortaya çıkıyor ve hikayenin onun bakışından aktarıldığını görüyoruz” dedi.

Feride Çiçekoğlu ikinci eser olarak “Masumiyetin İntiharı” isimli kitap ve film uyarlamasını ele aldı.  Lizbon ailesinin beş kızından bahsedilen hikayede, olaydan 25 yıl sonra bir grup genç erkek tarafından anlatılıyor ama kahramanlar kızlar. Feride Çiçekoğlu bu durumun “En başından itibaren hikayenin kahramanının kim olduğu konusunda bir kafa karışıklığı yaratıyor. Kimin hikayesi ve hikayeyi anlatan kim? Hikaye başkalarının bakış açısıyla anlatılıyorsa biz kahramanların neden mağdur olduğunu biliriz? Ama biz burada neden kahramanların sesini duymuyoruz?” sorularına cevap aradı.  

Feride Çiçekoğlu son olarak “Mustang” filmini ele aldı. Çiçekoğlu, beş kız kardeşin hikayesinin anlatıldığı filmde hiçbir erkek özne olmadığına dikkat çekti.  Yönetmen Deniz Gamze Ergüven’in ilk filmi olduğunu söyleyen Çiçekoğlu, Mustang’ın adına uygun bir film olduğunu belirtti. Çiçekoğlu filmi değerlendirirken “Yönetmen kadınların özne olma haline büyük bir tuttu ile tutunur. Burada kadınlar hem hayatta kalmak istiyorlar hem de özgür olmak istiyorlar” dedi.  

Sempozyum kapsamında düzenlenen panellerde, sinemadan plastik sanatlara kadar uzanan bir yelpazede sanatın çeşitli dallarında toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek algısı ele alındı.

Sempozyum boyunca; “Feminist Bilginin Felsefesi”, “Toplumsal Cinsiyet ve Ulusların Kurgu Edebiyatı”, “Edebiyatta Erillik”, “Sınıf ve Tür Ekseninde Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik” “Arzunun Estetiği”, “Edebiyatta Kadın Sesleri” ve “Toplumsal Cinsiyeti Yeniden Üretmek” başlıklı paneller düzenlendi. 

Türkiye’den ve yurtdışından alanında tanınmış akademisyenler ve sanatçılar sempozyuma panelist olarak katıldılar.