Gül'ün şiirleri Acının Rüyaları Beyaz’da...

2004 Ekonomi mezunumuz Gül Yanık ile yeni şiir kitabı ‘Acının Rüyaları Beyaz’ ve Gül’ün yazarlık macerası üzerine konuştuk…



Gül Yanık kimdir?
1981 İstanbul doğumluyum. İlk kitabım Kayıp Cennetin Masalı 1999’da henüz liseden mezun olmak üzereyken yayınlandı. Aynı yıl Doğuş FM’de radyo program yapımcılığına başladım. Üniversite yıllarını da içine alan ve belirli aralıklarla devam eden 7 senelik bir radyoculuk geçmişim oldu. Sabancı Üniversitesi’nde ekonomi okurken radyoculuğun yanı sıra 2 sene kadar da tiyatroculuk eğitimi aldım. Ayrıca hentbol oynadığım 9. seneye de girmiştim o dönem. Şöyle söyleyeyim: dersten çıkıp antrenmana, antrenmandan çıkıp radyoya, radyodan çıkıp okuldaki tiyatro provasına koşturan, bir yandan da harıl harıl vizelere, finallere hazırlanan, tüm bunlar yüzünden de gezmeye tozmaya pek de vakit bulamamış bir öğrenciydi Gül.



Mezun olduktan sonra alanımla ilgili daha da uzmanlaşmak yerine, gitar kursuna gittim. Bir arkadaşım var, Ahmet Korukçu. Ben ona şarkı sözü yazdım, o besteledi. Gitar çalmayı öğrendikten sonra kendi bestelerimi de yapmaya başladım. Ahmet’in ayrıca çok güzel bir sesi ve müzikal yeteneği var. Önümüzdeki aylarda ilk stüdyo albümü çıkacak. O albümde bana ait olan pek çok şarkı sözünü de yayınlama fırsatı bulacağız.
İlk kitabım çıktığından beri farklı farklı alanlarda çalışmalarım olmuş olsa da asla şiir yazmaktan vazgeçmedim ve ikinci kitabım Acının Rüyaları Beyaz bu sene Ekim ayında yayımlandı.

Anladığım kadarıyla hayatınız boyunca hep bir şeyler yazmışsınız, bu yazma merakı nereden geliyor?
İnanın bunun çok belirgin bir nedeni yok… Bir an bir kapı aralanıyor sanki ve büyülü bir ses beni çağırıyor, o sese kulak vermemem imkânsız. Adına ilham deniyor.

İlk kitabınızı çıkardığınızda çok gençmişsiniz, bu kazandığınız erken tecrübe için düşünceleriniz nelerdir?
Bu biraz 17 yaşındaki bir kız çocuğunun bebek doğurması gibi… Bir çocuğun bebeği olduğunda onu nasıl elinde tutacağını bile bilemez ya hani. Ne yapacağını şaşırır. Benimki de biraz öyleydi. Ne yapacağımı bilemedim. Bunu olumsuz anlamda söylemiyorum. Hani, o kadar şaşırdım yani. Kitabımın adı gibi, benim için de bir masaldı o yaşlarda kitabı yayınlanmış bir yazar olmak.

İkinci kitabınız “Acının Rüyaları Beyaz” nasıl ortaya çıktı?
Uzun yıllara yayılmış bir proje benim için. Kitapta 10 sene önce yazdığım şiir de var 5 ay önceki de… Aslına bakarsanız aynı anda bu kadar çok şeyle uğraşmamış olsaydım çok daha önceden çıkardı, fakat o kitap daha farklı olurdu. Ben bunun kurgusal bir şiir kitabı olmasını istedim ve son 3-4 senedir kurgusuna çok emek verdim. Düz yazı yerine şiirlerle bir roman yazmak istedim. Bu kitap 5 bölümden oluşan bir dönüşüm hikâyesi. Acının insanla değil; insanın acıyla sorunu olduğunu vurgulayan…

Acı ile mutluluğun çok iç içe olduğunu gördüm hayatta. Tam olarak acının ya da mutluluğun bir türlü tarif edilemeyişi beni bu kitabı yazmaya sürükledi. Çünkü bazen bu iki duygu birbiriyle o kadar aynı ki ilk önce acı mı mutluluğu, yoksa mutluluk mu acıyı doğurdu bunu sorgulamaya başladım.

Zaman içerisinde yaşayarak, görerek, algılayarak bir sonuca ulaştım. O sonuca ulaşana kadar da kitabın kurgusu tamamlanamamıştı. Bir insan canı yanarken, neden o acıyı dünyanın merkezine koyar, bunu sorguladım. Birini ağlatan diğerini güldürebiliyorsa acının gerçekten var olup olmadığını sorguladım. Eğer acı yoksa canımız neden bu kadar yanıyor onu sorguladım. Acıdan insan nasıl sıyrılır ya da acı bu kadar korkulacak bir şey midir, bunu sorguladım.

Zamanla, hazmederek, sürekli düşünerek bir sonuca ulaştım: Acı aslında suçsuz. Acı bile aslında insanın şefkatine, merhametine muhtaç. Önyargılar, asılsız ihbarlar yüzünden kötü bir üne sahip. Hani Özdemir Asaf, Jüri isimli şiirinde: “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” demiş ya, bütün duygular aynı hızla kirleniyor ama birinciliği acıya vermişiz işte…



Yazılarınızı çevrenizdeki olaylardan ilham alarak mı yoksa hayal dünyanızdan oluşturarak mı yazıyorsunuz?
Ben yaşamadığım veya hissetmediğim hiçbir şeyi yazamıyorum.
Bende bir şey uyandırması, benim içimde bir yerlere değmiş olması gerekiyor yazabilmem için. Ancak bu sayede samimi olabiliyor zaten yazdığınız bir şey ve ancak o zaman sizden çıkıp başkalarının da olabiliyor.

Ekonomist olduğunuzu biliyoruz, kariyerinize yazar olarak mı devam etmeyi düşünüyorsunuz yoksa okuduğunuz mesleği de yapmak istiyor musunuz?
Ben yazarlığı hiçbir zaman “iş” olarak görmedim. Belki de bu yüzden ekonomi okudum. Yazmak benim için nefes almak demek. Ben para kazanmak için yazmamalıyım. Çünkü eğer sırf bu yüzden yazmam gerekirse, o kendiliğinden gelen ilhamı kaybedebilirim. Bu da satırlarda samimiyeti kaybetmek demek… Öte yandan hiçbir zaman hayata ekonomist olarak devam etmek gibi bir hayalim yok o ayrı.

Şunu da belirteyim, şu anki mesleğim satın alma müdürlüğü. Fakat bu beni yazmaktan, üretmekten alıkoyamıyor. Çünkü insan eğer isterse hayatındaki her şeyi uzlaştırabilir. Zamansızlıktan en çok şikâyetçi olanlardan biriydim. Fakat buna rağmen kendi mucizemi yaratabildiğimi gördüm ve anladım ki insan istedikten sonra her şeye vakit var.

www.fgulyanik.com

 Röportaj: Canan Karabağlı