Öğrencimiz Beyza Ünsal'ın "Young Global Pioneers" Deneyimi

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Endüstri Mühendisliği programı öğrencilerimizden Beyza Ünsal, Ağustos ayında Tanzanya'da gerçekleşen “Young Global Pioneers (YGP) - Tanzanya 2016 Pioneering Journey” projesine katılarak üniversitemizi temsil etti. 


11 ülkeden 20 öğrencinin katıldığı projede, katılımcılar 3 hafta boyunca Tanzanya'yı dolaştı. Uuslararası şirket ve organizasyonları ziyaret eden grup, aynı zamanda Tanzanyalı genç girişimcilerle de tanışma ve konuşma fırsatı buldu.

Beyza Tanzanya'da geçen 3 haftasını şöyle anlatıyor:

Ne kadar cümle kurarsam kurayım hangi kelimeleri seçersem seçeyim yaşadıklarımı, gördüklerimi anlatmaya yetmeyecek. ''Young Global Pioneers'' 11 ülkeden farklı kültürlere farklı anlayışlara farklı dillere geleneklere sahip birbirine yabancı 20 genç olarak başladığımız sonunda ise kocaman bir aile olduğumuz harika bir macera,deneyimdi. 3 hafta boyunca her günümüz birbirinden çok ayrı yerlerde çok farklı konular üstüne eğilerek, o konularla ilgili farklı noktaları öğrenerek, görerek, tartışarak geçti. Ne kadar yorgun olursak olalım her günün sonunda geçirdiğimiz günü, öncelikle bireysel sonrasında ise küçük ve büyük grup şeklinde değerlendirerek; saatlerimizi konuşmaya, tartışmaya, anlamaya, düşüncelerimizi paylaşmaya ayırdık. Proje süresince yollarda olduğumuz anları dahi boş geçirmeden bize sağlanan,dünyadaki farklı sorunlarla ilgili ''buzz talks'' konuları üstüne ikişerli gruplar halinde her seferinde farklı bir arkadaşımızla eşleşerek tartıştık. Yerel kahve üreticisinden enerji,su,çevre,mühendislik gibi alanlarda danışmanlık hizmeti veren uluslararası bir firmaya, yerel hediyelik eşya üreticilerinden uluslararası pazara ürün sağlayan çiçek serasına, farklı yerel kabilelerden Danimarka Elçiliği'ne, mangrov ormanlarından mercan resiflerine, yaban hayatı koruma bölgesinden eskiden dünyanın en büyük köle pazarlarından olan alana kadar birbirlerinden çok farklı olan yerleri ziyaret edip birbirlerinden çok farklı yaşamlara ve anlayışlara sahip insanlarla konuştuk. Tüm bunları yaşarken birbirimizin kültürlerine dair okuduklarımızın duyduklarımızın daha fazlasını görme, birbirimiz hakkında daha fazla fikir edinme şansımız oldu.

Farklı üniversitelerde iklim,ekonomi ve çevre ile ilgili derslere katıldık. Katıldığımız workshoplarda küreselleşme, kültür, tarih, ekonomi, insan hakları, kadın hakları üstüne konuşup,tartıştık. Kadın haklarını ayrıca belirtiyorum. Çünkü katıldığımız bir workshop sırasında sunumun başlığı dikkatimi çekmişti, ''Kadınların insan hakları''. Nasıl yani diye düşünmüştüm kendi kendime. O gün o workshop ve sonrasında gerçekleştirdiğimiz Masai kabile ziyareti sırasında öğrendim ki biz münazarada ''İş dünyasındaki kadın sayısını artırmak için pozitif ayrımcılık olmalı mı olmamalı mı?'' diye tartışırken bizimle aynı zamanda aynı dünyanın farklı bir noktasında yaşayan kadınların kendi bedenleri üstünde dahi söz söyleme hakları yoktu. Network temelli bir topluluk olan ''Global Shapers Community'' üyesi, genç girişimcilerle bir araya gelerek sohbet etme fırsatına eriştik. Ki benim için projenin en etkileyici kısımlarından biri bu görüşmeler oldu. Tanzanya'da yoksul bir köyde doğup, büyüyüp Amerika'da üniversiteye gidebilmiş Doreen; orada güzel bir işe başlamış ancak 2 sene sonra her şeyi bırakıp Tanzanya'ya geri dönüp eğitim ile ilgili kendi işini kurmuştu. Neden geri döndün nasıl yapabildin dediğimizdeyse ''Amerika zaten süper ona daha fazla yapabileceğim bir şey yok ama burada geliştirilmesi gereken çok şey var. Kendimde tüm bu sıkıntıları yaşamış görmüş bir insan olarak, hala burada birilerinin bu sıkıntıları yaşadığını biliyorken oradaki konforlu hayatımda huzurlu değildim. Çok fazla sıkıntı demek aynı zamanda çok fazla potansiyel, çözebilen için çok fazla fırsat demek.Ben sıkıntılardan çok fırsatları gördüm, görmeye çalışıyorum'' diyordu. Ve yaptıklarına dair tutkusu ses tonundan anlaşılıyordu. Hepimizin yaşadığımız yere, topluma dair inancımızın kırıldığı ''daha iyi daha güzel'' bir yere yerleşmeyi düşündüğümüz anları olmuştur. Doreen'in fırsatları görebildiği yer, hala halkın %68'inin kırsal alanda yaşadığı, kimi bölgelerde bir elmanın bile bir çocuğun gözlerini ışıldatmaya yettiği, temiz su bulmanın çok zor olduğu bir yer. Hal böyleyken insanın dönüp kendine ''O bu şartlarda bile fırsatlar görebiliyorken, benim sızlanıp daha iyiyi burada inşa etmek mümkünken daha iyiye ulaşmak için gitmeyi düşünmem doğru mu? Ben gidersem O giderse burası nasıl daha iyiye gidecek?'' diye sormaması içten bile değildi. En azından benim için öyleydi. Görüştüğümüz girişimcilerden birinin ailesinin geçen sene ikinci dönem ENG 102 sunumumuz için seçtiğimiz film ''Mississippi Masala''da anlatılan zorunlu göç durumunu yaşamış olduğunu öğrenmek,yani izlediğim bir konunun gerçekliğine dokunmak benim için ayrıca ilginçti. Bir sorunu ne kadar okursanız okuyun, izlerseniz izleyin asla o soruna dokunmak gibi olmuyor. Biz orada duyduğumuz birçok sorunun duyduğumuzdan da öte olduğunu gördük. Bunları fırsata çeviren genç insanları ve yarattıkları ekonomik değerin büyüklüğünü gördük. Girişimcilerle olan sohbetlerimiz ve dairesel ekonomi ile ilgili katıldığımız workshop sonucunda sürdürülebilirliğin, sosyal girişimciliğin önemi üstüne hiç düşünmediğim kadar düşünmeye başladım. Ekonomik olarak kazanç sağlarken toplum içinde artı bir değer yaratmanın aslında düşünülenden de büyük getirisi olduğunu fark ettim.

Orada katıldığımız ''Swahili'' dersleri sayesinde; aktarma yaptığım havaalanında çalışan, yanından geçerken Tanzanya'dan olduğunu duyduğum kadına kendi dilinde ''Merhaba'' diyerek ve sonrasında bir iki cümle ile o dilde konuşarak yabancı bir ülkede yabancı birinden kendi dilinde bir şeyler duymasıyla gözlerinin nasıl sevinçle ışıldadığını görebildim. Şnorkelin kesinlikle yeterli olmadığı ''Buraya SUSS'la gelmek vardı'' dediğim mercan resifleriyle su altının harika bir dünya olduğuna bir kez daha şahit oldum. Şelale'ye giderken arkadaşımın terliği kopunca bize rehberlik yapan köylünün hiç düşünmeden ayakkabılarını çıkarıp uzatmasıyla cömertliğin ne kadar şeye sahip olduğun ile ilgili değil ne kadar geniş bir kalbe sahip olduğun ile ilgili olduğunu gördüm. SOS Children Village günlerimizde uzun süreli yatırımın kıymetini, insanların hayatına dokunmanın desteklemenin önemini ve şikayet etmektense hayaller kuran, o hayallere inanan, kimisi hayallerini gerçekleştirmiş olan çocukları gördüm. O çocuklarla dans ettim. Aynı dili konuşmasak da aynı dilde gülümsediğimizi gördüm.

Bu proje kendimi sorgulamam ve farklı farkındalıklar edinmem için çok büyük bir fırsattı. Paylaştığımız bir dünyamız ve bizim bu dünyaya ihtiyacımız var. Her birimiz birbirimize karşı sorumluyuz. Birlikte dünyayı daha iyi bir yer yapmamız mümkün. Bu kulağa çok altı boş bir cümleymiş gibi gelse de büyük değişimler küçük adımların birikimiyle meydana gelirler. Bugün ben hayat düzenimi değiştiririm yarın sen, bir bakmışız bir şeyler daha iyiye gitmeye başlamış. Dünya'da daha az su boş yere harcanmış mesela. Diğer katılımcı arkadaşlarımla farklı kültürlere dillere sahip olsak farklı coğrafyalarda yaşasak da ortak insani değerlere sahip olduğumuzu görmek, bilmek büyük bir fırsattı benim için. Birlik olmamız kendi benliğimizi kültürümüzü kaybetmemiz anlamına gelmiyor. Sadece bilmeliyiz ki buluşabileceğimiz ortak evrensel paydalarımız var. Son olarak; küreselleşme ile dünyanın her noktası,tüm insanlar birbirleri ile bağlantılı hale geldiler ve böyle bir ortamda network tüm bu bağlantıları kullanıp yeni kapılar açmak,yeni değerler yaratmak için kıymetli bir anahtar. Evrensel bir network fırsatı sunması bu projenin diğer büyük bir faydası. Umuyorum ki bu proje büyür, daha çok destek alır ve daha çok insan bu deneyimi yaşama fırsatına sahip olur. İyiye, güzele olan tutkuyla ve çok çalışmayla daha iyi bir dünya mümkün! Hiçbir şey yapmadan endişelenmekten,sızlanmaktansa harekete geçip elimizden geleni yapabiliriz. Bir artı bir artıdır. Ve bir sıfırdan büyüktür. :)