'Kendini Keşfet' sonrası

'Kendini Keşfet' sonrası

Kilis Kendini Keşfet Projesi Sona Erdi


Sabancı Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Projeleri’nin -CIP- bu sene Kilis’de ilk kez gerçekleştirdiği Kendini Keşfet Projesi tamamlandı. 16 Haziran – 1 Temmuz 2012 tarihleri arasında Kilis Cemil Çetin İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirilen projede yaklaşık 110 çocukla çalışıldı.

Foto Galeri


Diğer Kendini Keşfet Projelerinde olduğu gibi, projeye katılan gönüllüler ilköğretim okulu öğrencilerine çatışma-uzlaşma-barış, sözel beceriler, sayısal beceriler, kitle iletişim araçları, Engellilere yönelik empati (“birlikte yaşayalım”etkinlikleri ) başlıkları altında eğitimler verdiler. Konuları ders anlatma şeklinde vermek yerine, alternatif yöntemlerle; çocukların bizzat yaparak ve deneyimleyerek öğrenmeleri sağlandı.

Projede gönüllü öğrenciler kendilerini mutlu eden bir olayı da bizlerle paylaştı: "Projeye gelen çocuklardan birinin annesinin okula gelerek, “Siz burada ne yapıyorsunuz çocuklara? Oğlum sabah 05:30’da kalkıp ben okula gideceğim diyor” şeklinde şaşkınlığını ifade etmesi bizler için ayrı bir sevinç kaynağı oldu.

Kilis Kendini Keşfet Projesi’ne Sabancı Üniversitesi’nden 5 öğrenci, Acıbadem ve Boğaziçi Üniversitelerinden birer öğrenci olmak üzere toplam 7 gönüllü katıldı. Projeye CIP ofisten Hüseyin Küçükaydın ve Neşe Aktuğ sorumlu olarak katıldı. Ümraniye Belediyesi’nden sağlanan destekle her gün projeye katılan tüm çocuklara öğle yemeği verildi.

İki hafta süren projede Pazartesi’den Cuma’ya okuldaki çalışmalar sürdürüldü. 2 hafta arasındaki Cumartesi ve Pazar gününü ise proje gönüllüleri Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanmaraş’ı gezerek bir kültürel keşfe çıktılar.  

SU Eğitim ve Aile Günü

SU Eğitim ve Aile Günü

Değerli Öğrencilerimiz, Ailelerimiz ve Öğrenci Yakınları,

Sizleri, Üniversitemizin akademik hayat, teknik ve entelektüel altyapısı ile araştırma ve fırsat çeşitliliğini yerinde yaşayabileceğiniz "Sabancı Üniversitesi Aile ve Eğitim Günü"ne davet etmek isterim.

Bu özel günde; değerli akademisyenlerimizin sunumlarını dinleme, fakültelerimizi gezerek dünya standartlarındaki eğitim şartlarını ders ortamında görme fırsatını yakalayabileceksiniz.

Katılımınızı 10 Ekim 2012, Çarşamba gününe kadar buradaki linki tıklayarak bildirebilirsiniz. Program detaylarını aşağıda görebilirsiniz.

2012 -2013 Akademik yılı Aile ve Eğitim Günü'müze katılarak bizi onurlandırmanızı dilerim.

Tarih: 13 Ekim 2012, Cumartesi, saat: 09:30-15:00
Yer: Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi Tuzla / İstanbul

Saygı ve sevgilerimle

A.Nihat Berker
Rektör

Program

Servis Bilgisi:

Üniversiteye Geliş

Kadıköy 08:30 (Rıhtım Oteli yanı Simit Sarayı önü) 20 dakika sonra Kozyatağı Carrefour içindeki Taksi durağı önü

Taksim 08:30 (Gezi Parkı karşısı Ziraat Bankası önü)  20 dakika sonra 4. Levent Akbank önü

Üniversiteden Dönüş

Kadıköy: Saat 15:00

Taksim: Saat 15:00 

Servisler  SSBF otoparkından hareket edecektir.

Siyah Koku / SUdergi

Siyah Koku / SUdergi

PLASTİKLEŞEN DÜNYADA SAHİCİ KALMA MÜCADELESİNİN ROMANI: “SİYAH KOKU”
Elif Gülez / Editör

Gülayşe Koçak’la son romanı hakkında sohbet ettik

Kadın ve Edebiyat serisinin son yazarı Toni Morrison’ın kitaplarına kendimi kaptırmıştım. Katran Bebek ve Aşk’ın ardınan tam Sevilen’i okumaya başlamıştım ki Homer’in vitrininde Gülayşe Koçak’ın son kitabı “Siyah Koku”ya rastladım. Kitapları yarım bırakmak gibi bir adetim olmadığı için biraz utanarak Sevilen’i bir süreliğine rafa kaldırdım ve Siyah Koku’yu okumaya başladım. O andan itibaren kitabı elimden düşürmedim. Romanın ortalarına geldiğimde Gülayşe’yle SUdergi için bir söyleşi yapma fikri aklıma düştü. Bir romanı okurken yazarıyla kitabı hakkında sohbet etmenin hayalini hep kurarım. Bu kez okuduğum kitabın yazarı arkadaşım olduğuna göre herhalde benimle konuşmayı kabul eder, bu hayalimi gerçekleştirirdi. Sorular, i-pod’umdaki şarkılar gibi zihnimde dizilirken kitabın bitmesini bekleyemeden ondan randevu istedim. Kanada’da bir konferansa gidecekti, hazırlık yapması gerekiyordu. Yine de buluşmayı kabul etti. Elimde kitap, aklımda sorularımla kapısını çaldım.

Gülayşe beni, her zamanki gibi içtenlikle karşıladı, sıkıca sarılıp “Hoş geldin” dedi. Bu da ne! Yoksa Gülayşe, Siyah Koku’nun ana karakteri Mine’nin anneannesinin kitapta sıkça bahsedilen kokusu “Naturelle77” ve bebek pudrası karışımı mı kokuyordu? Bebek pudrası neyse ama Naturelle77 yazarın hayalinin ürünü değil miydi? Ona sarılırken bu hoş kokuyu içime çektiğimi duymuş muydu acaba? Duymuşsa bile, tıpkı Mine gibi bu huzur veren kokuyla gevşeyip kendimi “evde” hissettiğimi anlamıştır sanırım. Gülayşe, şeytana uyup ikimiz için aldığı elmalı kurabiyelerden ikram etti. Karşılıklı gülüşmelerle söyleşimize başladık.

Yapı Kredi yayınlarından çıkan Siyah Koku’nun yayınevi tarafından hazırlanmış olan tanıtım yazısında şöyle deniyor: “Gülayşe Koçak’ın tuhaf ve karmaşık bir aşk ilişkisine odaklanan son romanı Siyah Koku, arka plandaki insanlık dramları nedeniyle bir kara ütopya olarak da okunabilir, her şeye rağmen umuda çağrı olarak da…” Hikaye, bize pek de yabancı olmayan Bizistan adlı bir ülkede, muhtemelen yakın gelecekte geçiyor. Doğal kaynakların kuruduğu, kişi başına düşen su tüketiminin kotaya bağlı olduğu, organ bağışının yasalarca ve genç-yaşlı ayrımı gözetilmeden zorunlu kılındığı, her şeyin plastikleştiği, insanların günlük yaşamlarını devam ettirebilmek için dev “püskürtücüler” yoluyla havaya salınan sakinleştirici ilaçları soluduğu bir gelecekte. Bu yeni dünyada, Tuncay ve Mine’nin yakıcı aşkına tanık oluyoruz. Konu hakkında bu kadar söylemekle yetinip Gülayşe Koçak’la olan sohbetimizin detaylarına girelim.

-    SORU: Öncelikle, sana bir yazar olarak sorulmasını hiç istemediğin bir soru var mı?
-    CEVAP: Evet, var. “Bu hikayeler sizin başınızdan mı geçti?” tarzı bir soru bana çok anlamsız gelir. Çünkü bu dedikoducu bir meraktır. Yazanın edebiyatıyla ilgili değil, tamamen özel hayatıyla alakalıdır, dolayısıyla anlamsız bir sorudur. Tabii ki çok şeyden esinleniyorsun. Hiçbir zaman kimse başından geçenleri yazmaz. Galiba her yazdığın romanda kendinden daha çok uzaklaşıyor, yani daha doğrusu kurguya daha çok yöneliyorsun.

- SORU: Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi’yle ilgili konuşurken, kendisine “Orhan Bey, siz Kemal misiniz?” diye sorulmasından hiç hoşlanmadığını belirtmişti. Buna rağmen kendisinin, tıpkı romanının kahramanı Kemal gibi, bir misafirliğe gidip saatlerce, bir türlü o misafirlikten kalkamama halini hissetmiş olduğunu ifade ediyor. Belki senin de romanının içindeki karakterlerinle özdeşleştiğin olmuştur.
- CEVAP: Mutlaka, mutlaka. Bir katili yazmak için mutlaka bir adam öldürmüş olmak gerekmiyor. İçimizde milyonlarca kişilik var. Tek yapmam gereken kişilik değiştirmekten korkmamak. Bir yerde Karagöz Hacivat oynar gibi sesini dönüştürebiliyorsun. Karagöz sesi yapıyorsun, Hacivat sesi yapıyorsun, aynı insan onları oynatıyor. Bir karaktere giriyorsun. O malzeme zaten içinde olmasa giremezsin herhalde o suretlere. Nereden geliyor bu ilham? Nasıl olabiliyor bir erkek karakterin içine girebilmek? Tabii etrafımızda bir yığın erkek var: babamız var, kardeşlerimiz var, tanıştığımız erkekler var, kocamız var, arkadaşlarımız var…
-SORU: Romanda, “doğal yaşamın yok oluşu”, “ militarizme karşı eleştiri”, “toplumsal cinsiyet” ve “ ötekileştirme” gibi pek çok izlek var. Senin, “şu izleğin de okur tarafından fark edilmesini isterdim”  dediğin bir konu var mı?
- CEVAP: Mesela bu saydıklarının arasında, sevginin nasıl problematik bir şey olabileceği, nasıl marazi bir hal alma potansiyeli taşıyan bir duygu olduğu var belki. Romanda sevgi türleri hakkında epey bir şeyler anlatıyorum. Mine’yle Tuncay arasındaki tuhaf sevgi var: Seviyorlar birbirlerini ama ikisi de hem bağlanmak istiyor hem de bağlanmaktan korkuyor.  Öte yandan Tuncay’ın annesinin  mütehakkim bir ana karakteri var, Tuncay’ın kaçmak istediği. Mine de tam tarsine anne şefkati hiç görmemiş. “Anne” onun için çok kutsal bir şey, aynı zamanda annelik etme ihtiyacı da var. Bu durum Tuncay’ın bucak bucak kaçmasına sebep oluyor. Karmaşık bir ilişkileri var. 

------

Söyleşinin devamı SUdergi'nin yeni sayısında.

SUdergi'nin yeni sayısında ilgiyle ve keyifle okunacak bir çok konuyu aynı anda tüm mobil cihazlarınızdan iSabancı Media ile takip edebilirsiniz.

SUdergi nereden alınır?

SUdergi’nin yeni sayısını Üniversite Merkezi’ndeki dergilikten alabilirsiniz.

Dergimiz, servis ve shuttlara, café, banka ve sağlık merkezi gibi kampüsiçi uğrak mekanlara okumanız için bırakıldı.

SUdergi'den okurlarına özel Yapı Kredi Yayınlar'ından indirim de bu sayının sürprizlerinden biri.

İstanbul'un Dijital Gündemi

İstanbul'un Dijital Gündemi

İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu, Sabancı Üniversitesi işbirliği ile İstanbul’un bilgi ve iletişim teknolojisiyle kalkınması için politika önerilerini sundu.



İstanbul’un Dijital Gündemi: Akıllı Ulaşım Çözümleri’ne Odaklandı


İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu Sabancı Üniversitesi işbirliği ile İstanbul ve Bilgi İletişim Teknolojileri (BİT) sektörünün gelişimi için ortaya koyduğu politika önerilerini, 10 Temmuz Salı günü, Turkcell’in sponsorluğunda düzenlediği ‘İstanbul'un Dijital Gündemi’ Konferansı’nda sundu. Türkiye Bilişim Vakfı’nın (TBV), İstanbul Kalkınma Ajansı desteği ile İstanbul’u dünya çapında daha rekabetçi ve daha yenilikçi bir kent yapmaya yönelik oluşturduğu ‘İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu’nun bir yıllık çalışmayla hazırladığı politika önerileri raporu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Tayfun Acarer, TBV Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı ve Sabancı Üniversitesi Rektör Danışmanı Doç. Cemil Arıkan’ın katıldığı konferansta paylaşıldı.

İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu, İstanbul için Akıllı Ulaşım Çözümleri’ne ve İstanbul’un gelişimine yönelik oluşturduğu çalışmaları, 54 politika önerisi ve 5 ana ilkede gruplandırdı. İstanbul’un temel sorunlarının BİT desteğiyle çözümünde, yenilikçi küçük projeler kadar, daha büyük boyutlu yenilikçi projelerin de artık şart olduğu vurgulanırken, bu çözümlerin yüksek bilgi ve teknoloji ile patent düzeyinde gerçekleşmesinin hedef alınması gerekliliği belirtildi.

İstanbul’da yoğunlaşan sanayinin ürettiği bilgi ile üniversiteler ve akademik-teknik araştırma kurumlarında oluşan bilginin, sivil toplum kurumlarının, kamu/yerel yönetimin de katkısıyla hatta vatandaşın da süreçlere dahil edilmesiyle paylaşılarak, İstanbul’un sorunları için ortak çözümler üretilmesinin artık şart olduğu vurgulandı.

İstanbul için yapılacak her türlü araştırma ve geliştirme faaliyetinin, gerçekte sağladığı değerin ölçülmesi gerekliliği ve Ar-Ge’nin verimli sonuçlara ve yenilikçi çözümlere ulaşmamasının her anlamda kayıp olduğu görüşü savunuldu.

Bunlarla birlikte BİT’in, İstanbul’da ulaşımın “daha akılcı ve daha akıllı” sağlanması için çağdaş şehirlerdeki uygulamaları İstanbul’a taşıyacak ve yenilikçi teknolojilerle İstanbul’a özgü farklı çözümler yaratacak yetkinlik ve bilgi düzeyinde olduğu görüşü paylaşıldı.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Tayfun Acarer, toplantıda yaptığı konuşmada İstanbul’un ulaşım sorununun çözümünde bilişim sektörünün gerekliliği vurgularken, “Avrupa Birliği 2020 stratejisi doğrultusunda belirlenen dijital gündeme paralel olarak, Türkiye’de de ciddi çalışmalar yapıyoruz. Özellikle geniş bant konusuna hem sabit hem mobil tarafında önem veriyoruz. Bu alanda son dönemde ciddi gelişmeler yaşıyoruz. 2012 Ocak ayı kayıtlarına göre 14.1 milyon olan geniş bant abonesi, 6 ay sonunda %25 artış göstererek 17.8 milyona ulaştı. Mobil geniş bant için abone sayısı 67 milyonu geçti. Bu rakam içinden 40 milyonu 3G abonesi oluşturuyor. Son iki yılda data trafiği 15 kat arttı. Mobil ve sabit altyapının geliştirilmesi gerekiyor. Altyapı geliştirmeden dijital gündem olamaz” görüşünü belirtti.

TBV Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı, “İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu projesi ile nihai hedefimiz; İstanbul’un, BİT sektörü aracılığıyla daha rekabetçi, daha yenilikçi, yabancı sermaye yatırımlarını daha kolay çeken, finans merkezi olma girişimlerini destekleyen, kültür turizmini ve uluslararası işbirliklerini daha cazip hale getiren bir konuma gelmesini hızlandırmaktır. İstanbul için düşündüğümüz politika önerilerini, başka şehirlerimizin sorunlarını çözecek bir model olarak görüyoruz. Çünkü bilgi ve iletişim teknolojileri, dünyadaki çok sayıda şehrin sorunlarına yapıcı ve kalıcı çözümler öneriyor, üretiyor, uyguluyor. Bugün artık, hiçbir modern-çağdaş şehir, bilgi ve iletişim teknolojisi çözümleri olmadan, onları kullanmadan ayakta duramaz hale geldi. Türkiye Bilişim Vakfı olarak, bilişimin toplumsal yararını artırmayı amaçlıyoruz. Toplumsal yarar, ancak istatistik verileri anlamlı bilgiye dönüştürmekle sağlanabilir. İzleme Grubu, bunun yolunu açtı. 2013’de kurulması için çalıştığımız İstanbul Bilişim Enstitüsü’nün devam ettirmesini hedefliyoruz” dedi.

BİT sektörünün %90’ından fazlasının İstanbul’da yer alması, İstanbul’daki ciddi potansiyeli ortaya koyuyor. Bu doğrultuda, ‘İstanbul Bilgi Toplumu İzleme Grubu’ BİT sektörünü ve Türkiye’de Ar-Ge ve inovasyonu geliştirecek çözüm ve model önerilerinin üstüne, İstanbul ‘Akıllı Şehir’ kavramını koyarak, öncelikle BİT sektörü ile vatandaşların bir arada olacağı bir “yaşayan laboratuvar” sisteminin oluşturulabileceğini savunuyor. 

Moskova'da CEO'larla Çay

Moskova'da CEO'larla Çay

Sabancı Üniversitesi öğrencileri Moskova'da “CEO’larla Çay Sohbetleri”nde buluştu


Sabancı Üniversitesi Ekonomi İşletme Kulübü öğrencileri, geçtiğimiz hafta, yurtdışı deneyimlerine bir yenisini daha ekleyerek Rusya'da ilk kez CEO’larla buluştu. “CEO’larla Çay Sohbetleri” adı altında sekizinci yurtdışı etkinliğini gerçekleştiren öğrenciler, 11 kişilik bir ekip Enka, PG, Sigular Gulf, Siemens ve Yandex gibi Moskova'nın iş, politika ve medya dünyasının önemli firmalarının CEO'ları bir araya geldi.



Sabancı Üniversitesi Ekonomi İşletme Kulübü öğrencileri “CEO’larla Çay Sohbetleri” toplantı dizisi ile geçtiğimiz hafta Moskova'nın lider kuruluşlarının önemli isimleri ile samimi bir ortamda bir araya geldi. Öğrenciler bu etkinlik ile ilk kez Rus iş dünyasını yakından tanıma şansı buldular.

 





Sabancı Üniversitesi'ne yolculuk

Sabancı Üniversitesi'ne yolculuk

MIT'den mektup var:

Bu yıl ilk kez MIT'nin başarılı 8 öğrencisi Sabancı Üniversitesi'ni keşfetmek üzere bir hafta boyunca misafirimiz oldular. MIT'den öğrenciler okulumuzda derslere girerek, Sabancı Üniversitesi öğrencileri ve Rektörümüz Nihat Berker ile beraber kampüs hayatını ve İstanbul'u yaşadılar. MIT'ye dönüşlerinin ardından Daniel Mokhtari, bizlere buradaki deneyimlerine dair samimi bir mektup gönderdi:

Daniel Mokhtari
Sabanci University Trip
3/25/12 – 3/30/12

Trip to Sabanci University, Spring 2012

My trip to Sabanci University this past spring break has been one of my most amazing,
and rewarding experiences traveling abroad. When I was first accepted to the program, I was
very excited, but a bit nervous as well. What would Turkey be like? Would the food be to my
liking? How would the campus and dorms be? As I arrived at Sabanci for the first time, I
realized that these apprehensions were unfounded—I had left the familiarity of MIT only to
arrive at a place not so different from what I have grown to call home. Indeed, whether it be the manner and content of classes, campus facilities, or the students and faculty, my trip to Turkey showed me that Sabanci is a phenomenal institution of and most rigorous standards.



As part of my experience, I attended lectures and classes on campus throughout the week.
As part of this, I visited a variety of classes: plant ecology, philosophy (Science and Society),
western music, language and cognition, advanced illustration, introduction to signal processing
and information systems, and astronomy. Many of these classes lasted two to three hours in
length—something I was not accustomed to at MIT. This length allowed the teacher to delve
more in depth in a particular subject over the course of the class, which is something appreciated, but my jet lag did not help me stay focused the whole class for the first few days. Not only were all the professors courteous to us and allowed us to sit in, they often engaged directly with us as part of the class. Particularly, a few MIT students and I had a great experience discussing studies and current research in a smaller language and cognition class. Indeed, I found that some of Sabanci’s smaller classes were the most rewarding, like the advanced illustration class I attended, in which feedback could be given right away and conversations could occur between the students and professor.



The Sabanci campus is beautiful, and the organization of the buildings, separated by
subject type, is both intuitive and easy to navigate (even for a non Turkish speaker). Over the
course of this trip, I had the opportunity to see amazing places throughout the city of Istanbul.
Whether it was a bazaar or a mosque, each site we traveled to had it s own unique history,
heritage, and emotion. Indeed, I found Istanbul to be a vibrant city, spanning cultures, religions,
and eras. Despite the fact that I visited an assortment of mosques throughout my time in
Istanbul, I remember each one for its own distinctness—no two were alike. I remember vividly
the first day we arrived in Istanbul. The whole group was tired, but president Berker wanted to
take us into the city to see a mosque—the Blue Mosque. When we arrived, I was taken aback by its sheer size and magnitude; how could such a structure have been built nearly five hundred
years ago?


The richness of the Turkish culture is something I will never forget. The food was
delicious, and I particularly enjoyed the pistachio-filled kebob and baklava I ate at the Hamdi
Restaurant. Besides the food, the people I met had so much to share. Indeed, given Turkey’s
location in the world, many were better travelled than I, and had been across Asia and Europe.
Being a crossroad of the east and west, is one of Turkey’s most unique features I believe—the
people themselves possess a broader way of thinking that reflects a cross-cultural heritage.

This trip to Sabanci University has truly been a once in a lifetime experience for me. I
saw beautiful architecture, ate wonderful meals, and experienced a style of schooling that, while similar to that I was familiar with, was markedly unique. Most of all, however, I made new
friends among the Turkish students that gave much of their own time and effort to make sure we all had a phenomenal experience. I cannot thank enough President Berker, Sabanci University, MIT, Dean Hastings, and all the students who made this trip amazing. I look forward to visiting Turkey again, and hope to see my new friends there when I do!

Filiz Ali ve Kemal İnan... unplugged

Filiz Ali ve Kemal İnan... unplugged

Filiz Ali, üniversitemizde  "Klasik müziğin büyük eserleri" ve "20. yüzyıl müziğinin büyük eserleri" derslerini veren, müzik konusunda birçok başarılı projeyi hayata geçirmiş bir müzisyen ve akademisyen. Kemal İnan, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nin Emeritüs ünvanına sahip öğretim üyesi ve gerçek anlamda bir müziksever. Sizce birbirinden farklı alanlarda uzmanlaşmış bu iki akademisyenin bir öğle yemeği sırasındaki sohbetleri nasıl olur? İşte tam da bu noktada ortaya çıkan merakımızla kendilerinin bir öğle yemeği sonrası sohbetlerini sizlere bir kesit sunabilmek için dinledik. Konu mu? Tabii ki ortak noktaları olan müzik…

KEMAL İNAN- Filiz Hanım sizin hayatınız müzisyenlik, ben bir amatörüm, benim mesleğim başka, ama çok zamanımı verdiğim bir olay müzik… Çocukluğumdan beri bu işin içindeyim yani ve eminim bu konuda anlaştığımız birkaç yer de çıkacaktır. -Gülüşmeler- Önce şöyle diyelim; yakın yaşlardayız, sizde çocukluğunuzda Ankara’da mıydınız?
FİLİZ ALİ : Tabii, Ankara’daydım.
K - Ben de bütün çocukluğum boyunca hep Ankara’daydım. Ailemizde de müzisyen yok bizim. Benim durumum biraz tesadüf eseri gerçekleşti. Sizde müzisyen var mı?
F - Bizde de müzisyen yok ama benim müziğe girme nedenim çok farklı.
K - Nasıldır?
F - Şöyle: Babam, biliyorsunuz Sabahattin Ali, 1938’de zannediyorum Ankara Devlet Konservatuarına Almanca hocası olarak tayin oluyor, ondan sonra Carl Ebert geldiği vakit konservatuara, Carl Ebert’in hem çevirmeni, hem asistanı, hem de dramaturgu olarak görev almaya başlıyor. Carl Ebert, Ankara Devlet Konservatuvarının opera ve tiyatro bölümlerini kuran kişidir. Babam devamlı Carl Ebert’in yanındaydı, okul olmadığı zaman da ben babamın yanında oluyordum.
K - O dünyada büyüdünüz.
F - O dünyanın içinde büyüdüm, konservatuvarda büyüdüm. Babam beni eğer Ebert’in tiyatro dersine sokmazsa, bir öğrencinin yanına verirdi, öğrencilerle beraber armoni sınıfına girerdim. Çocukluğum böyle geçti.
K - Siz tamamen işin içinde yetişmişsiniz.
F - Babamın öldüğü sene, ben ilkokulu bitirmiştim. Sonrasında biz beş parasız ortada kalınca, dostlarımız bu çocuğu bir parasız yatılı okula sokalım dediler. Parasız yatılı okul deyince, kimsenin aklına gelmedi konservatuvar, beni başka liselere filan sokmaya çalıştılar. Bir gün yolda Necil Kazım Akses’i gördü annem, kendisine dert yanmaya başladı Filiz’i de bir parasız yatılı okula sokmamız lazım falan diye. Niye konservatuvara sokmuyorsunuz, hemen sınava alalım, dedi Necip Bey. Ben özellikle müzisyen olayım demedim, zaten müziğin içindeydim. Mesela Figaro’nun Düğünü Operası’nın bütün aryalarını ezbere bilirdim 8-9 yaşındayken, çünkü bütün provalara girmiştim.
K - Sizinki çok farklı. Benim ailemde müzisyen yok. Çok aşırı Batılı geleneklerde yetişmiş bir aile bizimkiler de, annem teşvik ederdi beni sürekli...
F - Aşırıdan kastınız?..
K - Yani yedi nesil dışarıda, hariciyecisi çok, Batı gelenekleri ve kültürü içerisinde yetişmiştim ama bu müzikle ilişkili olan şey değil, müzik tamamen benim tutkum. Birkaç film vardır müziğe böyle iten…
F - Mario Lanza? Chopin?
K - Cornel Wilde değil mi Chopin?
F -  Evet. Filmler çok önemli.
K - Tabi, filmler çok önemli. Bir tanesi Rhapsody, Elizabeth Taylor’la Vittorio Gassman…Bir de keman merakı vardı bende, anlatacağım biraz sonra. Yine bir filmde gemide keman çalan bir karakteri görüp tutturdum ben keman çalacağım diye…
F - Kaç yaşındaydınız?
K - 8-9 yaşlarında, çok küçük değilim, O yaşlarda keman diye tutturdum. Ulvi Yücelen’in tek öğrencisiydim, 5 yıl süreyle. Konservatuara gitmedim, ama gidebilirdim. Müziğe zaten çok meraklıydım. Hatırlıyorum, bizim eve pikap alındığında bayram yapmıştık, ağabeyim de çok meraklıydı müziğe... Öyle plaklarla başladık, arada da konserlere giderdik, mesela üniversite konserlerini hiç kaçırmazdım.

------

Söyleşinin devamı SUdergi'nin yeni sayısında.

SUdergi'nin yeni sayısında ilgiyle ve keyifle okunacak bir çok konuyu aynı anda tüm mobil cihazlarınızdan iSabancı Media ile takip edebilirsiniz.

SUdergi nereden alınır?

SUdergi’nin yeni sayısını Üniversite Merkezi’ndeki dergilikten alabilirsiniz.

Dergimiz, servis ve shuttlara, café, banka ve sağlık merkezi gibi kampüsiçi uğrak mekanlara okumanız için bırakıldı.

SUdergi'den okurlarına özel Yapı Kredi Yayınlar'ından indirim de bu sayının sürprizlerinden biri.

Öğretim üyelerimizin başarısı

Öğretim üyelerimizin başarısı

MDBF Öğretim Üyelerimiz Ersin Göğüş ve Ali Koşar FABED Bilim Kurulu tarafından Üstün Başarı Ödülüne layık görüldüler.



FABED Bilim Kurulu “Yüksek enerji astrofiziği” konusunda uluslararası düzeyde üstün nitelikli bilimsel çalışmalarının değerlendirilmesi sonucunda 2012 yılı 'FABED Eser Tümen Üstün Başarı Ödülü’nün Fizik Bilim Dalında, Sabancı Üniversitesi MDBF Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Ersin Göğüş ve "Nano ve mikro akışkanlar mekaniği" konusunda uluslararası düzeyde üstün nitelikli bilimsel çalışmalarının değerlendirilmesi sonucunda da Doç. Dr. Ali Koşar'a verilmesini kararlaştırdı.

Feyzi Akkaya Bilimsel Etkinlikleri Destekleme Fonu (FABED), bilimsel etkinlikleri ile üstün nitelikte oldukları ve gelecekte bilime evrensel düzeyde katkıda bulunabilecekleri belirlenen, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu genç bilim insanlarına üstün başarı ödülü veriyor.

Liselilere özel jazz

Liselilere özel jazz

Sabancı Üniversitesi Lise Yaz Okulu’na özel caz konseri Lise Yaz Okulu kültürel faaliyetleri çerçevesinde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Caz Festivali kapsamında Türkiye’ye gelen Colombia Jazz Band, 6 Temmuz Cuma akşamı, Sabancı Üniversitesi kampüsündeki Hangar Cafe’de Lise Yaz Okulu öğrencilerine konser verdi.

Sabancı Üniversitesi Lise Yaz Okulu, kültürel faaliyetler çerçevesinde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Caz Festivali kapsamında Türkiye’ye gelen Colombia Jazz Band, 6 Temmuz Cuma akşamı, Sabancı Üniversitesi kampüsündeki Hangar Cafe’de Lise Yaz Okulu öğrencilerine konser verdi.

Sabancı Üniversitesi Lise Yaz Okulu

Lise öğrencilerine üniversite deneyimi yaşatmayı hedefleyen Sabancı Üniversitesi Lise Yaz Okulu’na bu yıl 32 ilden 312 öğrencinin yanı sıra, 100 Alman öğrenciyi de biraraya getiriyor.

Sabancı Üniversitesi lise öğrencilerine yönelik düzenlediği yaz okulunun ikincisi başladı.
Sabancı Üniversitesi Lise Yaz Okulu’na bu yıl 312’si Türkiye’den 100’ü de Almanya’dan olmak üzere toplam 412 öğrenci katılıyor. Bu yıl ilk defa Mercator Vakfı aracılığıyla Alman öğrencilerin de katıldığı Sabancı Üniversitesi Lise Yaz Okulu, uluslararası bir eğitim ortamı sunuyor.

Sabancı Üniversitesi Lise Yaz Okulu’nda sunulan ders dışı etkinlikler arasında; fitness, tenis, voleybol, basketbol, futbol, grup egzersizleri, dans, yaratıcı drama, münazara ve ritim atölyesi yer alıyor.

Öğrencimiz Genç Davos'ta

Öğrencimiz Genç Davos'ta

Sabancı Holding’in katkılarıyla, 18-22 Ekim tarihleri arasında ABD’nin Pittsburgh kentinde düzenlenecek dünyanın en büyük gençlik buluşması; “One Young World”e katılacak isimler arasında Öğrencimiz Kaan Özgüney de yer alıyor.


Video ve grup mülakatı olmak üzere iki aşamalı yürütülen seçim sürecini başarıyla tamamlayan 10 Türk genci, Pittsburgh’da yapılacak zirvede Türkiye’yi temsil edecek.  Bu yıl One Young World’e 1.500’ü aşkın genç ile Sir Bob Geldof, Mohammed Yunus, Jamie Oliver, Arianna Huffington gibi isimlerin de katılımı bekleniyor.

One Young World 2012 Türkiye Delegasyonu şu isimlerden oluştu: Büşra Ayça Karaman (Boğaziçi Üniversitesi), Ezgi Karaağaç (Boğaziçi Üniversitesi), Gökberk Tolga Vatansever( İstanbul Teknik Üniversitesi), Dilara Çelik (Koç Üniversitesi), Mehmet Apaydın (Ortadoğu Teknik Üniversitesi), Bayram Berkay Akçora  (Ortadoğu Teknik Üniversitesi), Hazal Alyagut( Özyeğin Üniversitesi), Kaan Özgüney (Sabancı Üniversitesi), Doğukan Küçükşahin (Yıldız Teknik Üniversitesi) ve Nagehan Beypazar (Yıldız Teknik Üniversitesi).

One Young World zirvesine katılacak gençlerin 1994 ve öncesinde doğmuş olmalarının yanı sıra,  takım çalışmasına yatkın, liderlik potansiyeline sahip, küresel sorunlara ilgi duyan, gönüllü faaliyetlere katılmış olmaları bekleniyor.



“Genç Davos” olarak da adlandırılan zirvenin ilki 2009 yılında 8-10 Şubat tarihleri arasında Londra’da, ikincisi 1-4 Eylül 2011 tarihleri arasında Zürih’te gerçekleştirildi. Dünyanın 192 farklı ülkesinden One Young World Zirvesi’ne katılan 1.000’i aşkın delegenin arasında Türk gençleri de Sabancı Holding’in katkılarıyla yer aldı. Gençtiğimiz yıllarda zirveye katılarak gençlere danışmalık yapan isimler arasında Kofi Annan,  Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Norveç Prensi Haakon ve Prenses Mette- Marit, Unilever CEO’su Paul Polman, Müzisyen Joss Stone, Futbolcu Clarence Seedorf ve aktivist Wael Ghonim gibi isimler bulunuyordu.

Abone ol