ERG, Eğitim İzleme Raporu 2011’in ana bulgularını kamuoyuyla paylaştı

ERG, Eğitim İzleme Raporu 2011’in ana bulgularını kamuoyuyla paylaştı

“Türkiye halen, kalite ve eşitliği önceliklendiren, katılımcı bir süreçte ve veriler temelinde oluşturulmuş, bütüncül bir eğitim stratejisine sahip değil.”



Eğitim Reformu Girişimi (ERG), her yıl hazırladığı Eğitim İzleme Raporları’nın beşincisini tamamladı. Rapor, Türkiye’de eğitimde aynı anda ve çok farklı alanlarda değişim gayretlerinin başladığını ve sürdüğünü, ancak bütüncül bir eğitim stratejisi eksikliği ve buna paralel olarak uygulamadaki sorunlar yüzünden eğitim sisteminin öncelikli sorunları olan kalite ve eşitlik alanlarında ilerleme olmadığını vurguluyor.

Eğitim Reformu Girişimi Eğitim İzleme Raporu 2011’in ana bulgularını kamuoyuyla paylaştı. Eğitimde 2011’de yaşanan gelişmeleri değerlendiren ve 2012’de yasalaşarak zorunlu eğitimin süresini, yapısını ve içeriğini değiştiren düzenlemeleri kısaca irdeleyen rapor, 6 Haziran 2012 Çarşamba günü Sabancı Üniversitesi Karaköy Minerva Han'da ERG Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder ve ERG Koordinatörü Batuhan Aydagül’ün katılımıyla kamuoyuyla paylaşıldı. Eğitim İzleme Raporu 2011’in önsözü çocuk hakları perspektifinden okullarda güvenlik ve afet zamanlarında eğitim konusu üzerine Prof. Dr. Tomris Türmen tarafından kaleme alındı. Prof. Dr. Yüksel Kavak tarafından kaleme alınan raporun sonsözü ise eğitim politikası yapım süreçlerinde veri kullanımının önemini eğitim sisteminde son dönemde yaşanan gelişmeler çerçevesinde ele alıyor.

Prof. Dr. Üstün Ergüder basın toplantısını açarken yaptığı konuşmada, eğitimi katılımcı ve veri temelli bir çerçevede izleme çalışmalarının, ERG’nin kamuoyu ve kamu nezdinde objektif ve güvenilir bir kurum algısını güçlendirdiğini ve bunun kendileri için çok değerli olduğunu ifade etti. ERG Direktörü ayrıca, eğitim tartışmalarının gündemde bu denli yoğun biçimde yer aldığı ve değişimin fazlasıyla hızlı olduğu bir dönemde, ERG’nin kamuoyuna sürekli ve güncel bilgiler sunabilmesinde geçmiş izleme çalışmalarının önemli katkısı olduğunu ekledi. Eğitim İzleme Raporları’nın ERG’nin izleme görevini yerine getirmesinde kilit bir belge olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ergüder, “çoğu paydaşlar nezdindeki bu olumlu algı ve zaman içinde giderek artan bilgi birikimimiz ERG’nin Milli Eğitim Bakanlığı’yla ilişkisini ‘eleştirel dost’ olarak sürdürmesini sağlıyor. Bu ilişki zorunlu eğitimle ilgili yeni kanunun çıkması sürecinde önemli bir gerilim testini atlattı” dedi. Yasa teklifi TBMM’deyken teklifin olası risklerine işaret eden verileri tüm milletvekilleriyle paylaştıklarını ve kamuoyunu da bu yönde bilgilendirdiklerini hatırlatan Prof. Dr. Ergüder, yasa yürürlüğe girdikten sonra bu düzenlemelerin olası risklerini en aza indirmeye ve mümkün olduğu kadar iyi uygulanmalarına katkı yapmaya çalıştıklarını belirtti.

Prof. Dr. Ergüder’in altını çizdiği diğer bir nokta, başta TBMM ve MEB olmak üzere kamu tarafından eğitime ilişkin sürdürülen çalışmalarda çocuğun yararına öncelik verilmesi ihtiyacıydı. Eğitimin içeriğine ilişkin geçtiğimiz dönemde atılan adımların hem olumlu hem riskli yanları olduğunu belirten ERG Direktörü sözlerine “eğitimin içeriğiyle ilgili olumlu gelişmeler, özellikle din ve eğitim ekseninde getirilen yeni düzenlemelerden etkilenmemeli ve öğrencilerin eleştirel düşünen, temel yetkinliklere sahip ve haklarının bilincinde ve haklarını savunabilen bireyler olarak yetişmesi eğitimde başlıca önceliklerden olmalı” diyerek devam etti.

ERG Koordinatörü Batuhan Aydagül ise eğitimde 2011’de yaşanan değişikliklere ilişkin raporda öne çıkan çeşitli olumlu ve olumsuz noktalara değindi.  Aydagül, (1) bütüncül bir eğitim stratejisi eksikliğini; (2) kaynaştırma eğitiminden hizmetiçi eğitime, okulöncesinden meslek eğitime geniş bir yelpazede karşılaşılan uygulama sorunlarını ve (3) eğitimin çıktılarını düzenli olarak izlemeye ve yapılanları değerlendirmeye ilişkin bir mekanizmanın olmamasını eleştirdiklerini ifade etti. Öte yandan, (1) başta demokratik vatandaşlık ve insan hakları eğitimi ve ders kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitliği alanlarında olmak üzere, eğitimin içeriğine dair olumlu gelişmeleri; (2) öğretmen politikalarına yönelik bütüncül bir strateji geliştirme gayretlerini ve (3) MEB’i yeniden yapılandırma sürecinin başlamış olmasını orta ve uzun vadede Türkiye’de eğitimin niteliğini ve etkililiğini artırabilecek adımlar olarak gördüklerini de ekledi.

ERG içinde Eğitim İzleme Raporu 2011’in koordinasyonunu yürüten Betül Keleş’in sunumunda ise şu bulgular yer aldı:

• Farklı kademelerde eşzamanlı olarak sürdürülen girişimlerin gerektirdiği bütçenin nasıl karşılanacağı belirsizliğini korumaya devam ediyor. Orta Vadeli Plan’da eğitime ayrılan payın eğitime bir yandan erişimi artırırken diğer yandan niteliği artırmaya yetmesi olanaklı görülmüyor.
• Okulöncesi eğitime erişimde 36-72 ve 48-72 ay yaş gruplarında yaygınlaşma oldukça yavaş seyrederken, 60-72 ay yaş grubunda 58 ilde net okullulaşma oranlarında düşüş yaşandı. Bu durum, okulöncesi eğitimi yaygınlaştırma çalışmalarının acilen gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor.
• İlk ve ortaöğretime erişimi değerlendirirken, okullulaşma oranları kadar devamsızlık, sınıf tekrarı ve okuldan diplomasız ayrılma oranları ve okulu terk oranlarının da incelenmesi gerekiyor. Ancak, bu veriler bu yıl MEB tarafından paylaşılmadığı için Eğitim İzleme Raporu 2011’de bu alanda kapsamlı bir değerlendirmeye yer verilemiyor.
• Kaynaştırma eğitimine erişim genel olarak artmakla birlikte, ortaöğretimde akranlarıyla birlikte eğitim alan özel gereksinimli çocukların sayısı çok düşüktür. Ayrıca, ilköğretimde kaynaştırma eğitimi alan her 100 erkek çocuğa karşılık 64 kız çocuk bulunuyor ve bu rakam ortaöğretimde 61’e düşüyor. Bu durum, özel gereksinimli kız öğrencilerin, eğitime erişimde daha derin ve çok katmanlı eşitsizliklerle karşı karşıya olduğuna işaret ediyor.
• Bölgeler arasında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının daha eşitlikçi bir görünüm kazanması ile beraber, öğrencilerin başarısında artış görülüyor. Öte yandan, atama sonrasında görece az deneyimli ve kentli öğretmenlerin Türkiye’nin doğusunda görevlendirilmesi, okullarda öğretim süreçlerinin aksamasına neden olan uygulamalarla ve öğrenci ve öğretmen devamsızlığı ile ilişkili görünüyor.
• Hem mevcut öğretmenlerin mesleki statüsü ve çalışma koşulları hem de eğitim fakültesi mezunu bireylerin atama beklentileri 2011’de de sıkça kamuoyu gündemine geldi. Öğretmenlerin mesleklerinin itibarsızlaştırıldığına, öğretmen adaylarının ise MEB’in kadro açmak yerine ücretli öğretmen çalıştırmayı tercih ettiğine yönelik iddialarının Bakanlık üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğu gözlemleniyor.
• Eğitimde yasal ve yapısal değişiklikler kamuoyu gündeminde daha çok yer alsa da,  2011’de eğitimin içeriğine ilişkin çeşitli gelişmelere de ev sahipliği etti. 2011-2012’de 8. sınıflar için zorunlu olan Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi dersinin geçmişteki benzer uygulamalara göre oldukça ileri olduğu görülürken, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersinin yeni içeriğinin dersi yeterince nesnel, tarafsız ve çoğulcu kılamadığı saptandı.
• Yeni yasayla ortaokul ve liselerde sunulması düzenlenen seçmeli din derslerinin, ayrımcılık yasağı, çocuğun düşünce, din ve vicdan özgürlüğü ve çocuğun katılım hakkını ihlal etmemesi için titiz bir planlama süreci ve MEB’in her tür ayrımcı yaklaşıma “sıfır tolerans” göstermesi gerekiyor.
• 2011 Genel Seçimleri’nin bir sonucu da “her öğrenciye bir tablet” verilmesinin Fatih (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi’ne eklenmesi oldu. MEB, Cumhuriyet tarihinin en yüksek yatırımlı eğitim projelerinden birini nasıl başarıyla uygulayacağını bulmaya çalışıyor. Şu haliyle sadece bir “teknoloji projesi” olan Fatih’in etkili ve dönüştürücü bir “öğrenme projesine” dönmesi mümkün ancak o da nitelikli içerikler geliştirilmesi ve bunun da ötesinde, eğitimde bir paradigma değişikliği gerektiriyor.

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü bu akşam sahiplerini bulacak

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü bu akşam sahiplerini bulacak

Sabancı Üniversitesi Onursal Başkanı merhum Sakıp Sabancı’nın vasiyeti üzerine verilen ve bu yıl 7. kez düzenlenen “Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü”, Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Rektör A. Nihat Berker’in evsahipliğinde, 8 Haziran Cuma akşamı, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi the Seed’de gerçekleşecek törenle sahiplerini bulacak.

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü web sitesi için tıklayınız

Canlı yayınla ödül törenini izlemek için tıklayınız



Sabancı Üniversitesi tarafından düzenlenen, Türk ve İslam Sanatı, Türkiye’nin tarihi, ekonomisi, sosyolojisi gibi alanlarda verilen ödülün bu seneki araştırma konusu “Küresel Krizlerde Türkiye Ekonomisinin Performası” olarak belirlendi.

Törende, uluslararası alanda tanınan yerli ve yabancı uzmanlardan oluşan jüri adına Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve TÜSİAD-Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu Direktörü İzak Atiyas söz alacak. Bu yıl ilk defa verilecek özel ödülü de Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Direktörü Nazan Ölçer anlatacak. Gecenin sunuculuğunu ise ünlü oyuncu Meltem Cumbul üstlenecek.

Program
Tarih: 8 Haziran 2012, Cuma
Saat: 19:15 Karşılama
         19:30 Ödül Töreni
         20:30 İkram
Yer:   Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, the Seed Salonu

Kasa'da yeni sergi: İkon

Kasa'da yeni sergi: İkon

Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri’nin yeni sergisi İkon’da sanatçı Jeffrey Baykal-Rollins’in işleri sergilenecek. Sergi Leonardo Electronic Almanac, Goldsmiths College, FACT Liverpool, Westminster University ve The New School Medya Çalışmaları Yüksek Lisans Programı isbirliği ile gerçekleşiyor.



Sanatçı Jeffrey Baykal-Rollins’in yeni çizim ve enstalasyonlarının sergileneceği İkon’un açılış gecesinde, Sabancı Üniversitesi Karaköy Minerva Han’da bir performans da gerçekleşecek.

Sergi, her biri hem dini hem din dışı ikonik imgelerin taşıdığı gücü inceleyen, birbirine bağlı üç ayrı bölümden oluşuyor: İkon, İkonostaz ve İkonoklast.

İkon, sanatçının Arap Baharı’nın çeşitli liderlerinin konuşmalarını kullanarak yapacağı bir performans. Performansta sanatçı, liderlerin konuşmalarından aldığı parçalarla, günümüzde gerçekleşen köklü siyasal değişiklikler üzerine şiirsel bir söylem örüyor.

İkonostaz, gerçekliğin sembolik hiyerarşiyle oluşturulmasını inceleyen karakalem çizim enstalasyonu.

İkonoklast, sanatçının 1 Mayıs günü İstanbul’un duvarlarından topladığı posterleri yakması sonucunda ortaya çıkan, gündelik sosyal ve siyasi hayatın ikonik imgelerini katmanlar oluşturan ve aynı zamanda bu imgeleri deforme eden çizimler.

İkon birbirine bağlı bu üç bölümle kültür, siyaset ve din arasındaki sınırı bulanıklaştıran simgelerin nasıl kullanıldığını sorguluyor. Sergi aynı zamanda, hem imge yaratan hem de varolan dogma ve geleneklere meydan okuyan sanatçının toplum içindeki çift yönlü rolünün karmaşıklığını inceliyor.

İkon Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri’de 6 Haziran – 8 Temmuz 2012 tarihleri arasında gerçekleşecek. Açılış kokteyli 6 Haziran saat 19:00’da.

Sergi, Baş Küratörler Lanfranco Aceti (Kasa Galeri Direktörü/ Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi) ve Christiane Paul (The New School/ Whitney Museum American Art) ile Kasa Galeri Küratörü Özden Şahin (Sabancı Üniversitesi) ve Vince Dziekan’dan (Monash University) oluşan ekibin ortak küratörlüğünde gerçekleşiyor.

“Karmaşık toplumsal değişimlerin gerçekleştiği günümüzde, sanatçı bize medya kontrolü altında olan ve bir hayli politize söylemler aracılığıyla ‘ikonik’ değişim olarak sunulan imgeler ile aramızdaki ilişkiyi keşfedip anlama fırsatı sunuyor” diye sözlerine başlayan Kasa Galeri Direktörü Lanfranco Aceti, “Kasa Galeri Küratörü Özden Şahin, insanları günümüzün toplumsal ve siyasi değişimleri üzerine düşünmeye iten heyecan verici bir serginin küratörlüğünü yaptı.” dedi

Sanatçı Biyografisi

Santa Barbara, California’da doğan Jeffrey Baykal-Rollins, lisansını School of the Art Institute of Chicago ve İskoçya’da Glasgow School of Art’da resim ve fotoğraf bölümlerinde, yüksek lisansını University of California, Santa Barbara’da tamamlamıştır. Baykal-Rollins eserlerinde çizim, resim, fotoğraf, video, enstalasyon, performans, film ve şiir gibi birçok medya kullanmaktadır. Istanbul’da bulunan performans sanatı ve toplumsal heykel kolektifi olan “Silsila”nın direktörüdür. Baykal-Rollins’in eserleri birçok kere uluslararası sergilerde yer almış, onlarca kitabın kapağında kullanılmış ve Türk sinema filmi “Küçük Kıyamet”te gösterilmiştir. Daha önceden University of California’da güzel sanatlar bölümünde öğretim üyesi olan sanatçı şu anda Boğaziçi Üniversitesi’nde intermedya ve Robert Kolej’de görsel sanatlar dersleri vermektedir. Baykal-Rollins, Istanbul’da eşi ve iki çocuğuyla yaşamaktadır.

Sergi Tarihleri: 6 Haziran – 8 Temmuz 2012
Açılış Kokteyli: 6 Haziran 2012 saat 19:00
Adres: Kasa Galeri Sabancı Üniversitesi Minerva Han Bankalar Caddesi No: 2 Karaköy İstanbul

Kasa Galeri’yi takip etmek için:


Web sitesi: http://kasagaleri.sabanciuniv.edu
Facebook: https://www.facebook.com/pages/Kasa-Galeri/77695156678
Twitter: http://www.twitter.com/kasagaleri

6 Haziran Sabahı Venüs Geçişi

6 Haziran Sabahı Venüs Geçişi

6 Haziran sabahı Venüs gezegeni Güneş'in önünden geçecek. Bir önceki
Venüs geçişi Haziran 2004'te olmuştu, bir sonraki ise yaklaşık bir
yüzyıl sonra olacak. Venüs Güneş'in önünden geçmeye Türkiye saati ile
sabaha karşı saat 1:10'da başlayacak, dolayısıyla geçiş başladığında
Güneş ve Venüs ufkun altında kalacaklar. Güneş doğarken geçiş sürüyor
olacak ve 7:50'de sona erecek.



Geçişi mümkün olduğu kadar uzun süre görebilmek için, 6 Haziran
sabahı, doğu ufkunun açık olarak görülebildiği bir noktada olmak
gerekiyor. İstanbul'da Güneş yaklaşık saat 5:30'da doğacak, ancak
ufkun yataydan her bir derece yüksekliği için, Güneş'in görüş alanına
girmesi dört dakika gecikecek.

Geçiş gözlemini güvenli biçimde yapmak için güneş filtresi kullanmak
gerekli. Bu filteleri TÜBİTAK'ın "Bilim ve Teknik" ve "Bilim Çocuk"
dergileri bu ay veriyor. Daha önceki yıllarda da tutulmaları izlemek
için benzer filtreler dağıtılmıştı; bunları da kullanabilirsiniz.
Güneş'e kesinlikle çıplak gözle bakmayın! Bunu yaparsanız hem Venüs'ün
geçişini görmeniz imkansız, hem de Güneş ışınları gözünüze kalıcı
zarar verebilir. Filtre dışında bir teleskop ya da dürbün kullanmaya
gerek yok. Eğer bir teleskop ya da dürbün kullanmak isterseniz, buna
uygun bir filtre kullanmanız lazım.  Yukarıda bahsedilen filtreler bu
iş için uygun olmayacaktır

Bu konuda daha ayrıntılı bilgileri
(Türkçe) http://www.tug.tubitak.gov.tr/vt_2012.php
(İngilizce) http://eclipse.gsfc.nasa.gov/OH/transit12.html
sayfalarından edinebilirsiniz

Sabancı Üniversitesi MBA öğrencileri MIT Sloan’a ve MIT-Zaragoza’ya çift diploma almaya gidiyor

Sabancı Üniversitesi MBA öğrencileri MIT Sloan’a ve MIT-Zaragoza’ya çift diploma almaya gidiyor

Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi, geçtiğimiz yıl dünyanın önde gelen yönetim bilimleri okullarından MIT Sloan School of Management ve dünyanın önde gelen lojistik okullarından MIT-Zaragoza Logistics Center (MIT ZLOG) ile yaptığı işbirliği anlaşmaları sonucu MBA öğrencilerine çift diploma alma olanağı sunuyor.

2011-2012 akademik yılında hayata geçen işbirliği kapsamında, Sabancı Üniversitesi MBA öğrencileri Deren Gürsel ve Okan Balaban çift diploma almak üzere kabul aldı. Öğrenciler genel akademik başarılarının yanı sıra, mülakatlarda gösterdikleri iletişim ve yönetim becerileri nedeniyle de Sabancı Üniversitesi’nden başvuran diğer adaylar arasından seçildiler.

Deren Gürsel
 

Sabancı MBA - MIT Sloan MSMS Ortak Programlar bölümünde MIT Sloan School of Management'da MSMS derecesini tamamlamaya hak kazanan Deren Gürsel, lisans öğrenimini Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri ve Endüstri Mühendisliği programında tamamladı. Sabancı MBA - MIT Zaragoza ZLOG Ortak Programlar bölümünde Zaragoza'da ZLOG derecesini tamamlamaya hak kazanan Okan Balaban ise lisans öğrenimini Koç Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünde gerçekleştirdi. Ardından İskoçya’da Stratclyde Üniversitesi’nde tedarik zinciri ve operasyon yönetimi master’ını başarıyla tamamladı. 

Okan Balaban



Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Nakiye Boyacıgiller MIT Sloan ve MIT-Zaragoza işbirlikleri üzerinden önemle dururken “Bu işbirliklerini hem Türkiye’nin dünyaya açılan bir penceresi olması hem de öğrencilerimize kaliteli lisansüstü eğitim ve devamında önemli profesyonel fırsatlar sunması itibarıyla çok önemsiyor ve her türlü desteği sunuyoruz. Bu kapsamda iki öğrencimizin hem Türkiye’de hem de A.B.D.’de en üst düzeyde eğitim alacak olmaları bizim için son derece önemlidir. Çift diploma programları sadece yurt dışında yaşamak, eğitim almak ve çalışmak isteyenler için değil, aynı zamanda kendilerini müthiş bir uluslararası network ile başka bir düzeye taşımak isteyen, kendilerini küresel rekabete hazırlamayı amaç edinen tüm öğrencilerimiz için kaçırılmayacak bir fırsattır” dedi.

Sabancı MBA Program Direktörü Burçin Bozkaya iki Sabancı MBA öğrencisinin çift diploma programlarına kabul almasıyla ilgili olarak “Öğrencilerimizle gurur duyuyor ve bizi MIT programlarında en iyi şekilde temsil edeceklerine inanıyoruz. Hem katılan öğrencilerimizin önünde açılan kariyer fırsatları açısından, hem de kişisel gelişim açısından çok değerli bir fırsat olduğunu düşünüyor, yurtdışında en üst düzeyde kariyer hedefleyen tüm adayların bu işbirlikleri kapsamında Sabancı MBA’e başvurularını bekliyoruz” dedi.      

MIT Sloan School of Management işbirliği içeriği
İşbirliği kapsamında her yıl Sabancı MBA öğrencileri, MIT Sloan’daki Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans Programı’na başvurabiliyor ve kabul edilmeleri durumunda Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi ve MIT Sloan’dan çift diploma alabiliyorlar. İlk yıllarını Sabancı MBA programında başarıyla tamamlayan öğrencilerden MIT Sloan’daki Master of Science in Management Studies (MSMS) programına devam etme hakkını kazanan öğrenciler ikinci yılda seçmeli derslerini alıp, bitirme tezlerini yazıyorlar ve hem derslerinde hem de tezlerinde başarılı olan Sabancı MBA öğrencileri MIT Sloan tarafından verilecek MSMS diplomasını almaya hak kazanıyorlar.

Bu işbirliği çerçevesinde ayrıca Sabancı Executive MBA öğrencileri, iki haftalık bir eğitim programıyla MIT Sloan’a giderek ABD’deki iş ortamını tanıyorlar.  Öğrenciler Boston çevresindeki şirketleri ziyaret ederek, MIT Sloan öğretim üyelerinin derslerine katılarak ve MIT Sloan Liderlik Merkezi işbirliğiyle bir Küresel İşletme Projesi tamamlayarak sertifikalarını alıyorlar. İlki Nisan 2012’de gerçekleşen bu eğitim oldukça başarılı olmuş ve basında ses getirmiştir.
 
MIT Sloan öğretim üyeleri yıl boyunca Sabancı Üniversitesi’ni ziyaret ederek veri modellerinden karar mekanizmalarına, yenilikçilikten liderliğe kadar pek çok konuda seminer vermekteler.  Bu değişimin MIT Sloan’un, Türkiye’yi ve çevresini daha iyi tanıması, bölgenin akademik çevreleriyle ilişkilerini güçlendirmesi bekleniyor.

İşbirliği ayrıca Sabancı Üniversitesi’nin güçlü ve genç öğretim kadrosunu geliştirmeyi hedefliyor.  MIT Sloan her yıl Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi’nden öğretim üyelerini de Sloan’da araştırmacı olarak konuk edecek.  Bu öğretim üyeleri, Sloan’un işbirliği içinde olduğu diğer okullardan gelen konuk öğretim üyeleriyle birlikte öğretim verimliliğini arttırmak, araştırmalar geliştirmek, akademik beceriyi artırmak üzere tasarlanmış çalışmalara katılacaklar. 

MIT ZLOG işbirliği içeriği
2011-2012 eğitim yılından itibaren geçerli olmak üzere Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi, Zaragoza-İspanya’da bulunan MIT-Zaragoza Lojistik Merkezi ile imzaladığı anlaşma uyarınca yeni bir yüksek lisans programı seçeneği sunuyor. Sabancı MBA programı ile Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimi Master of Engineering derecesi sunan ZLOG programını birleştiren bu çerçevede adayların iki programı 2 yılda tamamlayarak iki yüksek lisans derecesi elde etmesi hedeflendi.

Sabancı Üniversitesi MBA – MIT Zaragoza ZLOG yüksek lisans programı seçeneğini değerlendirmek isteyen adayların her iki programa da aynı anda başvurması gerekiyor. Türkiye’den başvuran adayların sadece Sabancı MBA’e başvurmaları yeterli olup başvuru niyet mektubunda ZLOG programı ile ilgilendiklerini belirtmeleri halinde başvuruları eş zamanlı olarak Zaragoza Lojistik Merkezi’ne de yönlendirilecektir.

Sabancı Executive MBA (EMBA) programına başvuracak adayların da bu imkandan faydalanmak için Executive MBA başvuruları ile birlikte niyet mektubunda ZLOG programı ile ilgilendiklerini belirtmeleri gerekiyor. Başvuruların kabulü halinde bu öğrenciler hızlandırılmış EMBA müfredatını takip ederek EMBA programını 1 yılda tamamlayıp ikinci yıl ZLOG programına devam edebilecekler. Anlaşma çerçevesinde MIT-Zaragoza ZLOG programının başvuru kabulleri Zaragoza Lojistik Merkezi tarafından yapılacaktır.

MIT-Zaragoza Uluslararası Lojistik Programı’ndan gelecek öğrenciler ise Sabancı Executive MBA programına devam edecekler. Bazı derslerini kısmen Sabancı MBA programından da alarak programlarını üç dönemde tamamlayabileceklerdir.

FENS 2011 mezunumuz ve öğrencimiz Miss Turkey'de 3. oldu

FENS 2011 mezunumuz ve öğrencimiz Miss Turkey'de 3. oldu

"Türkiye'nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması"

"Türkiye'nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması"

-Kentlerin yüzde 10-12'si tasarruf yaparken, tasarrufun en önemli nedeni "Gelecek Kaygısı"



-ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay: "Türkiye'de kentsel nüfusun çok düşük bir bölümü tasarruf sahibi. En büyük sebep yeterli gelire sahip olmayışları. Katılımcıların yüzde 40'a yakını ise tasarruf ihtiyacı olmadığı için ya da tasarruflarını nasıl değerlendireceğini bilmediği için tasarruf yapmadığını iletiyor"

"Türkiye'nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması" sonuçlarına göre, kentlerde yaşayanların yüzde 10-12'si tasarruf yaparken, tasarrufun en önemli nedeni ise "Gelecek Kaygısı" oldu.

Türkiye ekonomisindeki düşük tasarruf oranına dikkati çekmek ve bu alandaki istatistiki veri açığının kapatılmasına destek olmak amacıyla, ING Bank'ın, IPSOS KMG ve Sabancı Üniversitesi tarafından yürütülen, "Türkiye'nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması'nın ilk 6 aylık sonuçları düzenlenen basın toplantısı ile duyuruldu.

2011 yılının son çeyreğinde ve 2012'nin ilk çeyreğinde, kentli ve 18 yaş üstü nüfus içinde yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, tasarruf sahiplerinin oranı yüzde 10 ile 12 arasında bulunuyor. Tasarruf yapanlar arasında, tasarrufun en önemli nedeni gelecek kaygısı olarak ifade edilirken, en çok kullanılan tasarruf araçları vadeli-vadesiz hesap, altın ve döviz oldu.

Toplantıda böyle bir araştırmayı hayata geçirme nedenlerini paylaşan ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay "İyi bir tasarruf bankası olabilmek için Türkiye'de tasarruf konusunda bilgi birikimini, farkındalığı ve ihtiyaçları anlamaya gerek olduğunu gözlemledik. Türkiye'de, tasarruf konusunda ciddi bir veri açığı var. Bir ilke imza atarak ilk Tasarruf Eğilimleri Araştırması'nı hayata geçirdik. Araştırmanın bu boşluğu doldurmak konusunda önemli bir işlev göreceğine inanıyorum ve bu çalışmayı gerçek anlamda toplumsal bir yatırım olarak görüyorum. Bu araştırmayı bundan sonra düzenli olarak yapıp sizlerle paylaşıyor olacağız." diye konuştu.

Araştırmanın dikkat çeken sonuçlarına da değinen Abay şunları kaydetti:

"Sonuçlar gösteriyor ki, Türkiye'de kentsel nüfusun çok düşük bir bölümü tasarruf sahibi. Bunun arkasındaki en büyük sebep yeterli gelire sahip olmayışları. Ancak katılımcıların yüzde 40'a yakını ise tasarruf ihtiyacı olmadığı için ya da tasarruflarını nasıl değerlendireceğini bilmediği için tasarruf yapmadığını iletiyor. Dolayısıyla Türkiye'de tasarruf seviyelerini arttırabilmek için finansal okuryazarlık, tasarruf yapma alışkanlıklarını edinme ve nasıl yapılabileceğini göstermek üzerine hepimize görevler düşüyor."

Kişilerin iş kaybı gibi çoğunlukla beklenmedik olaylardan tasarrufa yöneldiğinin altını çizen Abay, emeklilik ve yaşlılık için tasarrufun ise üçüncü sırada yer aldığını söyledi. Abay, sistemdeki tasarrufların uzun dönemli tasarruflar olmasının önünde bir engel teşkil ettiğini belirterek, "Burada kişileri daha orta ve uzun vadeli tasarrufa yönlendirmek için de tedbirlerin alınması gerektiği görüşündeyiz. Tasarruf konusu bildiğiniz gibi Hükümetin de öncelikli konusu ve uzun bir süredir gündeminde. Hükümet son dönemde uzun vadeli tasarrufun teşvik edilmesi yönünde birtakım aksiyonlar aldı ve almaya devam ediyor. Bu çerçevede bireysel emeklilik sisteminde yapılan düzenlemelerin tasarrufların artmasında etkili olacağına inanıyorum. Bankacılık sistemi açısından da küçük tasarruf sahiplerinin orta uzun vadeli tasarruf yapmalarını teşvik edecek yapılar faydalı olacaktır." değerlendirmesini yaptı.

-"Her ay 26 ilde 800 kişi ile görüşülüyor"

IPSOS KMG Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Genel Müdürü Tonguç Çoban araştırma kapsamında her ay 26 ilde 800 kişi ile görüşüldüğü bilgisini vererek, araştırmada tasarrufun içerdiği başlıkları, Bankalarda duran Türk Lirası veya döviz cinsinden vadeli hesaplar, Bankalarda ve/veya aracı kurumlarda duran hisse senedi, hazine bonosu, devlet tahvili gibi menkul değerlerin parasal tutarı, Bankalarda duran yatırım hesapları ve katılım fonları, Bireysel emeklilik fonları, Bankalarda vadesiz hesapta / likit fonda Türk Lirası veya döviz cinsinden duran miktarın o ay içinde harcanmayan/harcanmayacak bölümü, Cüzdan, kasa, yastık altında duran paranın (döviz, altın dahil) o ay içinde harcanmayan/harcanmayacak bölümü olarak sıraladı.

-"Uzun vadede tasarruf yapmak Türkiye'de hala lüks gibi..."-

Araştırmanın 2011 son çeyrek ve 2012 ilk çeyrek sonuçlarını karşılaştırmalı olarak paylaşan ING Bank Baş Ekonomisti Sengül Dağdeviren tasarruf sahipliği ve nedenleri ve bankacılık sisteminde tasarruf konularına değinerek, uzun vadede tasarruf yapmanın Türkiye'de hala lüks gibi olduğunu söyledi.

Dağdeviren araştırma sonuçlarına ilişkin şu bilgileri verdi:

"2011 son çeyrek ve 2012 ilk çeyrekte kentli 18 yaş üstü nüfus içinde tasarruf sahiplerinin oranı yüzde 10 ile yüzde 12 arasında kaldı. Bu oranlar, Türkiye'nin dünyada tasarruf oranı en düşük ülkelerden birisi olmasıyla örtüşüyor. 2012'in ilk üç ayında tasarruf sahipliği oranı gerilese de, gelecekte tasarruf yapmayı planlayanların oranında artış gözleniyor. Tasarrufu olmayanların yüzde 61'inin yeterli geliri olmadığı için tasarrufu yok. Tasarrufu nasıl değerlendireceğini bilmeyenlerin oranı da yüzde 15 ile hiç de azımsanmayacak düzeyde. Bu kesime finansal "okuryazarlık" kazandırılması, tasarruf sahiplerinin oranını arttırabilir. Tasarruf yapmak aslında bir alışkanlık. Tasarruf sahiplerinin yarısından fazlası düzenli tasarruf yaptığını belirtiyor. Mart 2012 dönemi itibarıyla düzenli tasarruf yapmayanların yüzde 40'ı da geçen 3 ayda tasarruf yaptığını, yüzde 54'ü gelecek 3 ayda tasarruf yapmayı planladığını söylüyor."

Dağdeviren, tasarrufun en önemli nedeninin gelecek kaygısı olduğunu hatırlatarak, beklenmedik olaylara karşı güvence olması için tasarruf ettiğini belirtenlerin oranının 2011 son çeyrekte yüzde 58, 2012 ilk çeyrekte yüzde 46 olarak gerçekleştiğini aktardı.

-"2012'nin ilk üç ayında dövize ilginin azaldığı, fonlara ilginin arttığı söyleyebiliriz"

Sengül Dağdeviren, en çok kullanılan tasarruf aracının vadeli/vadesiz hesap, altın ve nakit olduğunu vurgulayarak, "Tasarruf araçları arasındaki sıralamada son iki çeyrekte ilk üç değişmedi fakat 2012'nin ilk üç ayında dövize ilginin azalıp, fonlara ilginin arttığını söyleyebiliriz." dedi.

Dağdeviren, iki çeyrekte yaşanan değişimlerin daha doğru analiz edilmesi için araştırmaya daha uzun dönemli bakmak gerektiğini ve bunun ancak bir yıllık veri setine ulaşılması ile birlikte olabileceğini de hatırlattı.

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpay Filiztekin ise toplantıda araştırmadan çıkan sonuçlara ilişkin şunları söyledi:

"Tasarrufların yatırıma dönüştürülmesi, sürdürülebilir ekonomik büyümenin ve gelecekte refaha ulaşmanın olmazsa olmaz gereğidir. Bu nedenle de, tasarrufu özendiren güdülerin anlaşılması ve bu tasarrufların yatırıma yöneltebilmenin yollarının bulunması gerekiyor. Araştırmayı bu açıdan önemli bir girişim olarak değerlendiriyorum. Araştırma kapsamında elde edilen 6 aylık veriler henüz sağlıklı yorum yapak için yeterli değil. İlerleyen dönemlerde eldeki verileri hem daha iyi anlama şansına sahip olacağız, hem de ne kadar önemli olduğunu daha açık olarak görebilecek, detaylı analiz yapabileceğiz."

Çocuklar da Bilgi Merkezinde

Çocuklar da Bilgi Merkezinde

Bilgi Merkezi hizmet ve olanaklarımızdan çocukların da yararlanması için çeşitli düzenlemeler yapıldı.

Kitap Bağışı ve Kitaplardan Tüm Çocukların Yararlanması: Çocukların yararlanması için çocuk kitapları bağışlayabilirsiniz. Kitapların ödünç verme bankosuna getirilip teslim edilmesi yeterlidir. Kitaplar değerlendirildikten sonra uygun olmayanlar iade edilecektir. Bu kitapların bilgileri web sayfamızdan paylaşılacaktır. Mevcut çocuk kitaplarına buradan erişebilirsiniz. Çocukların bu kitapları seçebileceği bir yer düzenlenmiştir. Çocuklar geldiklerinde, Bilgi Merkezi çalışan eşliğinde ve yönlendirmesi ile kendileri bu kitaplardan seçebilecekler ve ödünç alabileceklerdir.

Bilgi Merkezi Üyelik Kartı: İsteyen ailelerin çocukları için Sabancı Üniversitesi mensubu olan çalışanın sorumluluğu alması koşulu ile çocuklara özel üyelik kartı çıkartılacaktır. Çocuklar, bu kart ile Bilgi Merkezi koleksiyonlarından ödünç kitap alabileceklerdir. Bunun için, sorumluluğu aldığınızı bildiren bir mesajla çocukların bilgilerini ve fotoğraflarını "bm@sabanciuniv.edu" adresine göndermeniz yeterli olacaktır.

Bilgi Merkezi Oryantasyonu: Yaş gruplarına göre, kütüphane / bilgi merkezleri nasıl kullanılır, ödevler yapılırken Bilgi Merkezi kaynaklarından hangilerini kullanabilirsiniz vb. konuları içeren bilgilendirme sunumu ve BM binası turu yapılacaktır. Bu oryantasyondan yararlanmasını istediğiniz çocukların bilgilerini "bm@sabanciuniv.edu" adresine göndermeniz yeterlidir.

Okuma Günleri: Bilgi Merkezi tarafından belirlenen tarihlerde, çocuklara kitap okunacaktır. Çocuklarınızın bu etkinliklere katılmasını isterseniz bilgilendirmeniz yeterlidir.

Film Günleri: Bilgi Merkezi tarafından belirlenen tarihlerde, çocuklara film gösterimi yapılacaktır. Çocuklarınızın bu etkinliklere katılmasını isterseniz bilgilendirmeniz yeterlidir.

VA 402 Öğrenci Sergisi: 136 metrekarede 8 tavır

VA 402 Öğrenci Sergisi: 136 metrekarede 8 tavır

31 Mayıs-7 Haziran tarihleri arasında FASS Art Gallery’de düzenlenecek sergi, Sabancı Üniversitesi’nde okuyan sekiz görsel sanat öğrencisinin işlerini sunuyor.

“136 metrekarede 8 tavır, bir sene boyunca tek çatı altında gerçekleştirdiğimiz işlerden oluşan karma sergidir. Sabancı Üniversitesi tarafından bize verilen 136 metrekarelik atölyemiz, mekanı tanıyıp adapte olma, birbirimizin süreçlerini gözleyerek çalışmaya alışma, düşüncelerimizi çarpıştırma, hata yapma ve düzeltmek için sonsuz denemeler gerçekleştirme sürecini temsil etmektedir. Yaşadığımız bu süreci bir sergi bağlamında paylaşmak istedik. Benzer ve aynı zamanda ayrıksı duran tavırlar ve söylemler içeren bu sunumun, geçirdiğimiz sürecin yalnızca bir parçası olduğuna inanıyoruz. Sergimizi, ileride bu tavırlarımızla yeniden bir araya gelme olasılığımızın bir işareti olarak görüyoruz”

Sergide; Berke Doğanoğlu’nun, resmettiği parçaları dijital ortamda bir araya getirip, baskıdan sonra tekrar parçalara ayırarak kolajın kolajını yaratması, Yasemin Öncü’nün, fotoğrafladığı kareleri alüminyum baskı üzerinde deforme ederken fotoğrafları heykelleştirerek onlara üçüncü bir boyut katması ve Ege Okal’ın şehir insanlarını fotoğrafladığı ve atıklardan geri dönüştürdüğü malzemelerle yarattığı enstalasyonu yer almaktadır. Damla Köksalan, sanat nakliyatında kullanılan ahşap sandıklardan yaparak, sandıkların sergilenen işlerin bir parçası haline gelmesini ve sandıkların taşıma işlevlerinin yanı sıra birer sanat işine dönüşmesini, Begüm Özbaş ise her bir keçeye yırtarak verdiği şekilleri bir araya getirerek tek bir soyut formda birleşmesini hedefler. Yine Ege Okal’ın, 12. İstanbul Bienalinde, bir araya getirdiği grupla izinsiz gerçekleştirdiği ‘Saklambaç’ performansının videosu ve kalıntılarının yanı sıra, Ceren Paydaş’ın da, Dolapdere’de kadın vitrin mankenleriyle gerçekleştirdiği performansın kalıntıları görülebilir. Yine Ceren Paydaş’ın, kadın vücudunun doğayla birleşimini yansıttığı fotoğrafları ve dikizlenme/dikizleme kavramlı videosu sergide yer almaktadır. İris Süloş’un, geçmişten beri toplumla bütünleştirilmiş belli çerçevelere sahip aile yapılarını yansıtan fotoğraflardan kurduğu dönencesi ile Cansu Yeşilbademli’nin oluşturduğu, bireylerin toplum çarkının birer parçası olma yolunda yaşadıkları baskı ve beraberinde hissettikleri korkuları temsil eden videosu sergilenmektedir.

Açılış: 31 Mayıs 2012, 18:00

Sanatçılar;
Berke DOĞANOĞLU, Damla KÖKSALAN, Ege OKAL, Yasemin ÖNCÜ, Begüm ÖZBAŞ, Ceren PAYDAŞ, İris SÜLOŞ, Cansu YEŞİLBADEMLİ

Küratör; Damla KÖKSALAN

Afiş Tasarımı; Melis BALCI

Öğretim Üyeleri;
Can ALTAY, Selim BİRSEL

Yeni bir kavram İMOVASYON

Yeni bir kavram İMOVASYON

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi’nden (EDU) tartışma yaratacak bir konferans daha İnovasyon mu? İmitasyon mu?

Yeni bir kavram İMOVASYON

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi’nin Exclusive Line konferans dizisinin ikincisinde konuşmacı olan Prof. Oded Shenkar, Çin’in başarı modeli olarak imovasyon kavramını anlattı. Shenkar, konuşmasında katılımcılara “İmitasyon da harikadır, inovasyona odaklandığınız sürece imitasyonu da bırakmayın” mesajını verdi.

Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi (EDU), 28 Mayıs 2012 Pazartesi günü, Sabancı Center’da işletme yönetiminde güncel tartışma konusu olan ve karşıtlıkları gündeme taşıyan Exclusive Line konferans dizisinin ikincisini düzenledi. Konferansın konuk konuşmacısı, uzun yıllar Çin’de kazandığı deneyimlerinin ürünü olan son kitabı COPYCATS ile iş yönetimi stratejilerine bir yenisini ekleyen Ohio Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Oded Shenkar oldu.  Prof. Shenkar konuşmasında, Çin örneğinden yola çıkarak, başarılı iş stratejilerinin şifrelerini paylaştı.

Sabancı Üniversitesi EDU Exclusive Line Konferansları dizisinin ikincisi olan konferans, Çin’in kalkınma modeli olan İmovasyon’un, Türkiye’nin de modeli olup olamayacağını irdeleyerek, katılımcı şirketlere yeni bir yol haritası sunmayı amaçladı. “İnovasyon mu? İmitasyon mu? Yeni bir yaklaşım IMOVASYON”  başlığı altığında yapılan konferans, Sabancı Üniversitesi EDU’nun uluslararasılaşma sürecindeki Türk şirketlerine yönelik düzenlediği Business Beyond Borders program etkinliği olarak duyuruldu.

İş dünyasının imovasyona bir şans vermesi gerek
Konuşmasında, iş dünyasının imovasyona bir şans vermesi gerektiğinin altını çizen Oded Shenkar, bugünkü iş dünyasında rekabet için hem imitasyon hem de inovasyonun bir arada gerçekleşmesi gerektiğini vurguladı. Sadece inovasyonun firmalara kattığı değerin düşük olduğunu savunan Shenkar, geçmiş deneyimlerden ders alarak daha etkin çözümler üretilebildiğini, maliyetlerin indiğini ve pazara daha hızlı girildiğini belirtti. Shenkar, iyi bir kopyacının da kendi ürününü inovatörlere oranla daha iyi koruyabildiğini ifade etti.

Ayakta kalabilmek için imitasyon da yapmalıyız

İmitasyona olumsuz bir çağrışım yüklenmiş olduğunu dile getiren Oded Shenkar, Shenkar, kendi buluşunu yapmayı beklemenin firmaları iş hayatında geride bırakacağını savundu. Shenkar; küreselleşme, modernizasyon, kodifikasyon ve çalışan hareketliliği ile imitasyonun daha çok önem kazandığını, yaygınlaştığını ve daha kolay hale geldiğini belirtti.

Özellikle ilaç sektöründe bütün inovatörlerin imitasyona girmeye çalıştığını söyleyen Shenkar,  “Ayakta kalabilmek için imitasyonu da yapmalıyız” dedi. İmitasyondan elde edilen gelirin inovasyon için kullanılabileceğinin de altını çizdi. Oded Shenkar imitasyonun, zeki ve seyrek bulunan bir beceri olduğunu savunurken, dünyadan başarılı imitasyon örneklerini de paylaştı.

İmovasyonun altın kuralları
Oded Shenkar konuşmasında imovasyonun altın kurallarını da katılımcılar ile paylaştı:
•    Tekerleği yeniden keşfetmeyin.
•    Stigmaları geride bırakın. İmitasyona saygı duymalıyız.
•    Çapraz işlere bakın. Neden sonuç ilişkisine bakarak derin analizler yapın.
•    Zamanlama son derece önemlidir ama her şey demek değildir. Kimi, neyi organizasyonun hangi aşamasında imite edeceğinize karar verin.
•    İnovasyonun da imitasyonunun da bir maliyeti var. İnovasyonun karşılığında ne alıyoruz, ekonomik değeri nedir sorularını sorun.
•    İyi imitasyon yapan şirket iyi savunmacıdır. İnovasyon yapın, imitasyon yapın ve imovasyona getirin.
•    İmitasyon artan bir biçimde inovasyon değildir. Kopyalamadan ziyade bir ürünün bir versiyonu olabilir.
•    İnovasyon her yerden gelecektir, ama imitasyon yapmazsanız geride kalacaksınız.
•    Çin önemli bir ekonomik dönüşüm geçirdi. İmitasyon bunun büyük bir parçasıydı.

Çin’in medeniyet tarihinde birçok önemli buluşu olduğunun altını çizen Oded Shenkar konuşmasında Çin’in önemli imovasyon başarı ve başarısızlıklarına da yer verdi. Çin’in geliştirmeye araştırmadan daha fazla kaynak ayırdığını belirten Shenkar, Çin’deki şirketlerin genellikle yabancı ortaklarından teknoloji transferi yaptıklarının da altını çizdi.

Çin uyumlular ve hazırlıksız olanlar için bir tehdittir
İmitatör konumunda bulunan Çin’in kopyalamaya bakışı değiştirdiğini söyleyen Oded Shenkar, Çin’in dünyayı değiştirdiğini belirtirken, “Bunu nasıl kaldıraç olarak kullanacaksınız?” sorusu üzerinde düşünülmesi gerektiğini söyledi. Shenkar, bu bağlamda Çin’in uyumlular ve hazırlıksız olanlar için bir tehdit oluşturduğunu ifade etti.

İkinci bölümde ise moderatörlüğünü Doç. Dr. Oğuz Babüroğlu’nun yaptığı paneller gerçekleşti. “İmovasyon’da Türkiye’nin Başarı Hikayeleri” isimli ilk panelde,  A101 CEO’su Erhan Bostan, Pegasus Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO’su Sertaç Haybat ve Orka Group Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu ve Teknosa Genel Müdürü Mehmet T. Nane panelist olarak katıldılar. Panelistler sektörleri ve kendi imovasyon başarıları ile ilgili bilgi verdiler.

“IMOVASYON Türkiye için Yeni Bir İş Modeli mi? adlı ikinci panelde ise, T.C Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürü- Anıl Yılmaz, Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Genel Müdürü- Ahmet Kesik ve T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı- Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı – Mustafa Akmaz katılımcı oldu. Bu panelde kamu kurumlarında imovasyon çalışmaları hakkında bilgi verildi.

Abone ol