Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler Raporu 2015

Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler Raporu 2015

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından Egon Zehnder International Türkiye ofisinin stratejik desteği ile yürütülen Bağımsız Kadın Direktörler Projesi (BKD) kapsamındaki “3. Türkiye Kadın Direktörler Konferansı”, Dünya Bankası Grubu üyesi IFC (International Finance Corporation) ve Zorlu Holding’in desteğiyle, 10 Şubat 2016, Çarşamba günü Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde gerçekleşti.

Konferansta  “Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler Raporu 2015”kamuoyu ile paylaşıldı. Rapor sonuçlarına göre son dört yılda Borsa İstanbul’da halka açık şirketlerde kadın yönetim kurulu üyesi oranı yüzde 11.5’ten yüzde 12.9’a yükseldi.

Konferansta bu yıl üçüncüsü verilen Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu Ödülü’ne   Türk Tuborg Bira ve Malt Sanayii, Turcas Petrol, Burçelik Vana Sanayi ve Ticaret ile Sanifoam Sünger Sanayi ve Ticaret layık görüldüler.

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından hayata geçirilen, şirketlerin yönetim kurullarını kadın direktörler aracılığıyla güçlendirmeyi amaçlayan “Bağımsız Kadın Direktörler Projesi” kapsamındaki “III. Türkiye Kadın Direktörler Konferansı”, 10 Şubat 2016, Çarşamba günü, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde düzenlendi.2015 Türkiye Bağımsız Kadın Direktörler Raporu’nun açıklandığı toplantıda Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Nihat Berker’in katılımıyla “Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu” ödülleri de sahiplerini buldu.

“Son dört yılda Borsa İstanbul’da halka açık şirketlerde görev alan kadın yönetim kurulu üyesi oranı yüzde 11.5’ten sadece yüzde 12.9’a yükseldi.”

Toplantının açılış konuşmasını Women 20 Başkanı ve BKD Danışma Kurulu Eş Başkanı Gülden Türktan yaptı. Konferansta Sabancı Üniversitesi tarafından hazırlanan “Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler 2015” raporu Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu Direktörü Melsa Ararat tarafından paylaşıldı. Araştırma BİST’te işlem gören 417 şirketi kapsıyor. 417 şirketin 178’inin yönetim kurulu tamamen erkeklerden oluşuyor. Yönetim kurullarını oluşturan 2541 direktörün yüzde 12.9’u, yani 293’ü kadın.  293 kadın direktör toplam 375 direktörlük sandalyesine sahip. 375 sandalyenin 219’unda icracı olmayan, 83’ünde bağımsız ve 73’ünde icracı üye olarak görev alan kadınlar oturuyor. Bağımsız kadın direktörlerin toplam yönetim kurulu üyelerine oranı ise yüzde 6.5.

 

Melsa Ararat konuşmasında “Son dört yılda Borsa İstanbul’da halka açık şirketlerde kadın yönetim kurulu üyesi oranı yüzde 11.5’ten yüzde 12.9’a yükseldi. Bu rakam ortalama olarak yılda yüzde 3.4 oranında bir artışa dek geliyor. Bu hızla devam edilirse SPK’nın minimum hedef olarak öngördüğü yüzde 25 kadın üye oranına 20 senede ulaşılacak. Yüzde 25 kadın üye oranına ulaşmak için 574 yönetim kurulu sandalyesindeki erkeklerin yerine kadınların oturması gerekecek. İngiltere’de  tamamen gönüllülük esasına dayanan bir kampanyayla Türkiye ile aynı seviyede olan kadın direktör oranı 5 yılda yüzde 100 artarak yüzde 26’ya ulaştı. Şirketlerin gönüllü çabalarının sonuç vermediği ülkelerde ise yasal kota ve ulusal hedef politikaları benimsenmekte. Devletin hissedar olduğu şirketlerde kadın üye kotası uygulaması dünyada  daha yaygın. Türkiye’de de devlet kontrolündeki şirketlerin yönetim kurullarına neredeyse tamamen  erkeklerin atanması uygulamasından  vazgeçilmeli ve  yetkin kadınlara yer açmak için  sistemli bir çaba gösterilmeli” dedi.

Raporun verilerine göre, 2015 yılında 422 şirketim 26’sının yönetim kurulu başkanı kadın. Bu rakam tüm şirketler içinde yüzde 6.2’lik bir oranı oluşturuyor. Yönetim kurullarında görev alankadın CEO sayısı ise sadece 13. Bu rakama göre halka açık şirketlerin yüzde 3.1’inde kadın CEO görev yapmakta. 

Türkiye’de Halka Açık Şirketlerde Kadın Direktörler Raporu 2015’in önsözünü International Finance Corporation Türkiye Ülke Müdürü Aisha Williams kaleme aldı.

“Çeşitliliği, şirket dinamiklerini ve performansını iyileştirmenin güçlü bir yöntemi olarak desteklemeye kararlıyız.”

Melsa Ararat’ın sunumunun ardından, International Finance Corporation Türkiye Ülke Müdürü Aisha Williams’ın moderatörlüğündeki “Yönetim Kurullarında Cinsiyet Eşitliğinin İşyerine Etkisi” başlıklı panele geçildi. Panelde; MNT Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Köksal, TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü ve Avrupa Birliği Temsilcisi Bahadır Kaleağası, Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere ve Kron Telekom Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Yenel panelist oldular.

Aisha Williams konuşmasında “IFC olarak yönetim kurullarında cinsiyet çeşitliliğinin şirketler için yararının farkındayız.  Dünya genelinde cinsiyet çeşitliliğine sahip şirketler daha iyi kurumsal yönetim sergiliyor ve genel olarak daha rekabetçi, yenilikçi, bünyesi sağlam şirketler oluyorlar.  Dolayısıyla kurullarda cinsiyet çeşitliliği bizim için sadece kurullara daha çok kadın alınmasından ibaret değil.  Çeşitliliği, şirket dinamiklerini ve performansını iyileştirmenin güçlü bir yöntemi olarak desteklemeye kararlıyız.  Bu kapsamda iş ortaklarımızla kurullarda cinsiyet çeşitliliği konulu görüşmeler yapıyor, yönetim kurullarında cinsiyet çeşitliliğini arttırma fırsatlarını birlikte inceliyoruz" dedi.

“Yönetim kurullarında cinsiyet eşitliğine yönelik atılacak her adımın, sadece karar kalitesini değil, ekonomik değer yaratma kapasitesini de artıracağı aşikar”

İlk panelin ardından %30 Club Küresel Başkanı Brenda Trenowden’in video mesajı yayınlandı. Ardından Egon Zehnder Türkiye CEO’su Murat Yeşildere’nin moderatörlüğündeki ikinci panele geçildi. “Yönetim Kurullarında Kadın Girişimleri” başlıklı panelde Yönetim Kurullarında Kadın’dan Hande Yaşargil, Women Corporate Directors’tan Gülsüm Azeri,  Professional Women Network’ten Demet Çaldağ ve Bağımsız Kadın Direktörler Projesi’nden Sevda Alkan panelist oldular.

Murat Yeşildere konuşmasında “Yönetim Kurullarında karar kalitesinin artması, farklı bakış açılarının temsil edilmesi ve farklı görüşlerin dile gelmesi ile mümkün olabilir. Bu bağlamda Türkiye ekonomisine yön veren BIST’da yer alan halka açık şirketlerin yönetim kurullarında cinsiyet eşitliğine yönelik atılacak her adımın, sadece karar kalitesini değil, ekonomik değer yaratma kapasitesini de artıracağı aşikar. Sabancı Üniversitesi ile öncülük ettiğimiz Bağımsız Kadın Direktörler projesinin son üç yılda gösterdiği büyük çaba ve alınan mütevazi ama kayda değer gelişmeyi önemsiyorum. Bu gelişme kadar önemli olan ise benzer vizyonla yola çıkan her sivil toplum inisiyatifinin artık birbiri ile iletişim halinde olup, birbirini beslemesi ve motive edebilmesidir. Bu seneki konferansımızın programına bu işbirliğinin örneklerini de alarak taçlandırmayı arzu ettik” dedi.

Toplantının ana tema konuşmasını CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa gerçekleştirdi. Ana tema konuşmasının ardından Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Nihat Berker’in de katılımıyla “Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu” Ödül Töreni’ne geçildi.  Bu yıl üçüncüsü verilen Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu Ödülü’ne  Türk Tuborg Bira ve Malt Sanayii, Turcas Petrol, Burçelik Vana Sanayi ve Ticaret ile Sanifoam Sünger Sanayi ve Ticaret layık görüldüler.

Ödül, Sabancı Üniversitesi öğretim üyeleri Melsa Ararat, Işın Güler ve Özgecan Koçak tarafından tasarlanan endeks hesaplamalarına dayandırıldı. Endeks; “Yönetim Kurullarında Kadınların temsili”, “Yönetim Kurullarında Bağımsız Kadın Üyelerin temsili”, “Komitelerde Kadınların temsili” ve “Yönetim Kurullarında Kadın Yönetim Kurulu Başkanı ve Kadın CEO bulunması” ve en az üç kadın üye eşiğinin yakalanıp yakalanmadığını dikkate alıyor. Endeks her sene hesaplanıyor.

“21. yüzyılda Türkiye yeni bir başarı hikayesi yazacaksa, bunun omurgası üretim ve yönetimdeki kadınlarımız olacak”

Toplantının kapanış konuşmasını Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ gerçekleştirdi. Hakan Güldağ “Türkiye’ye 1980’den bu yana 35 yılda önemli bir başarı hikayesi yazdı. Kişi başına milli geliri 1500 dolardan 10 dolar düzeyine çıkardı. Birkaç milyar doları aşmayan ihracatı 150 milyar dolara ulaştı. İhracatın kompozisyonu da değişti. Yüzde 90 fındık, pamuk, tütün gibi tarım ürünlerinden yüzde 90’ı sanayi ürünlerinden oluşan bir düzeye geldi. Bu süreçte demografik ve sosyal yapısı da ciddi bir dönüşüme uğradı. Kentlerde yaşayan nüfus yüzde 50’nin altındaydı, yüzde 80’e yaklaştı. Son 35 yıldaki dönüşüm, şu sıralarda ciddi tıkanıklık yaşıyor. Bizi 10 bin dolara taşıyan dinamikler ve politikalar, 20 bin dolara taşıyamaz. Peki, Türkiye’nin yeni hikayesi ne olacak? ‘Yeni Türkiye’ hangi dinamiklere dayanacak? Bu soruların yanıtı üzerine kafa yoran herkesin ilk hesaba katması gereken Türkiye’nin kadın gücüdür. 21. yüzyılda Türkiye yeni bir başarı hikayesi yazacaksa, bunun omurgası üretim ve yönetimdeki kadınlarımız olacak” dedi. 

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından, Egon Zehnder International Türkiye ofisinin stratejik desteği ile yürütülen Bağımsız Kadın Direktörler Projesi ile kadınların yönetim kurullarındaki konumunun güçlendirilmesini ve bu yolla yönetim kurullarının daha etkin çalışmasını hedefliyor. Küresel Yönetim Kurullarında Görev Almaya Hazır Kadınlar (Global Board Ready Women) inisiyatifinin de kurucu üyesi olan proje kapsamında yönetim kurulunda görev almaya hazır nitelikte kadın direktör adaylarından oluşan veritabanı sürekli güncellenmekte, yönetim kurullarında kadın direktörlere yer vermek isteyen şirketlere adaylar önerilmektedir.

Politika ve Medya Zirvesi başlıyor

Politika ve Medya Zirvesi başlıyor

Sabancı Üniversitesi Politika Kulübü, İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) katkıları ile Politika ve Medya Zirvesi düzenliyor. 

Konuşmacılar:

Açılış konuşması ve tanıtım:

Prof. Fuat Keyman - Sabancı Üniv. Öğr. Üyesi ve İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü

Haberlerin medyadaki yansıması:

Mehmet Akif Ersoy- TRT Savaş Muhabiri, Gazeteci, Müşavir

Cem Tekel - KanalD Haber Muhabiri

Azınlıklar, Barış&Medya:

Muhsin Kızılkaya - T.C. Başbakan Başdanışmanı, Eski Akil İnsan, Gazeteci, Yazar

Yetvart Danzikyan - Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

Kadın Medya&Politika: 

Feyza Altun - Avukat, Yazar

Yasemin İnceoğlu - Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı

Dış Politika ve Medya:

Mete Çubukçu - Gazeteci, NTV ''Mete Çubukçu ile Pasaport'' Programı Sunucusu

Ufuk Ulutaş- SETA Dış Politikalar Araştırmaları Direktörü, Akşam Gazetesi Yazarı, TRT "Küresel Siyaset" Sunucusu

Etkinliğimizin temel amacı, politikanın yönünü belirleyici etkiye sahip medyanın politikaya farklı açılardan etkilerini incelemek ve farklı perspektiflere sahip konuşmacılarla ufuk turuna çıkmaktır.

Etkinlik sonunda tüm katılımcılara sertifika verilecektir.

Etkinlik Tarihi: 13 Şubat 2016 Cumartesi günü saat 09.00-16.30

Yer: Sabancı Üniversitesi Karaköy Minerva Han, İstanbul Politikalar Merkezi

Etkinlik ücreti:20 TL 

Öğle yemeği verilecektir.

Sabancı Üniversitesi Tuzla Kampüsü'nden gidişte ve dönüşte servis olacaktır.

Etkinlik tüm katılımcılara açıktır. Dışarıdan gelen katılımcılar etkinlik günü kayıt olabilirler. 

İletişim ve detaylı bilgi için:

Buse İlay Yıldız: byildiz@sabanciuniv.edu

Peki Zeki Müren de bizi duyacak mı?

Peki Zeki Müren de bizi duyacak mı?

Zeki Müren'in yeri sizde çok ayrıysa, sesini ilk kez duyduğunuz anı, onu televizyonda ilk defa izlediğinizde hissettiklerinizi hatırlıyorsanız veya birilerinin gözleri en çok da o söylerken doğuyorsa gecelerinize, Amerika'da belgesel yönetmenliği yapan Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı 2009 mezunumuz Beyza Boyacıoğlu'nun son calışmasını deneyimleyin.

Proje kapsamında hizmete giren Zeki Müren Hattı'nı arayıp onunla ilgili anılarınızı anlatabilir, anlatanlarınkini dinleyebilir ve kendinize 'Sanat Güneşi' ile dolu bir an yaratabilirsiniz.

0212 988 02 08 numaralı hattı aradığınızda, Zeki Müren tüm zarifliğiyle ‘alo buyurun’ diyor size. Bundan sonrası size kalmış; dilerseniz onun Paris Geceleri kostümünün aklınızdan çıkmadığından bahsedin, isterseniz hayatınızdaki önemini anlatın. Onu sahnede izleyebilmişseniz ne kadar şanslı olduğunuzu bildiğinizi de söyleyebilirsiniz, hangi şarkılarını dinlerken kendinizden geçtiğinizi de. Hangi filminin favoriniz olduğunu, o filmi kaç kere izlemiş olduğunuzu, hatta repliklerini ezberlediğinizden de bahsedebilirsiniz. Bir şarkısını seslendirmek isterseniz o da olur. Yok ben bunları yapamam derseniz, hattı arayıp Zeki Müren ile ilgili paylaşımlarda bulunanların mesajlarını da dinleyebilirsiniz.

Zeki Müren Hattı, mezunumuz Beyza Boyacıoğlu’nun üç aşamalı bir projesinin bir ayağı. Şu anda MIT’de Karşılaştırmalı Medya Çalışmaları bölümündeki Open Documentary Lab grubunda araştırma asistanı olarak çalışan Beyza, Amerika’ya altı sene önce, New York’daki School of Visual Arts’da Computer Art MFA programına kabul olduktan sonra taşınmış. Bu süre boyunca video sanatı ve video yerleştirmesi üzerine çalışırken, dilin imkansızlığı ve çevirinin yetersizliği üzerine yoğunlaşmış. Mezuniyetinden sonra UnionDocs belgesel merkezinde misafir sanatçı olarak bulunan Boyacıoğlu’nun, Sebastian Diaz ile birlikte çektiği ve Brooklyn’in Williamsburg mahallesindeki son Porto Riko sosyal kulübünü konu edinen ‘Toñita’nın Kulübü’ belgeseli MoMA, PS1 ve Anthology Film Archives gibi pek çok festival ve sergide gösterilip, ödüller kazanmış. Aynı dönemde Albert Maysles’ın kurduğu belgesel merkezinde çalışan Boyacıoğlu, Zeki Müren projesini iki sene önce MIT’de başladığı yüksek lisans programındaki araştırmasının bir parçası olarak konumlandırmış.

'BİR NEVİ DEDEKTİFLİK'

Üç ayağı olan Zeki Müren projesinin akademik araştırma olan birinci parçası Zeki Müren’in farklı medya mecralarını beceri ile kullanarak, geleneksel bir toplumun içinde aykırı bir efsane inşa edişini ele alıyor. Zeki Müren’in 50’lerin başındaki tek kitle iletişim aracı olan radyoyu kullanarak meşhur olması ve sonralarında her mecrayı o dönemin gereklerine göre dönüştürmüş olması Boyacıoğlu oldukça önem taşıyor. Boyacıoğlu, ‘Zeki Müren, Türkiye’nin toplumsal, siyasal, kültürel olarak ve kitle iletişimi açısından büyük dönüşümlerden geçtiği otuz küsur senede, ülkenin en meşhur ve en aykırı pop yıldızıydı. Çünkü o, dönüşümleri ve kendi manevra alanını iyi kavramıştı. Ben de Zeki Müren’in farklı platformlardaki üretimine bakarak bir nevi detektiflik yapıyorum ve neyi ne zaman nasıl ve neden yaptığı üzerine kafa yoruyorum’ diyor.

Projenin ikinci kısmı ise bir belgesel. Zeki Müren’in söz konusu dönüşümlerinin bu defa arşiv malzemelerini gözler önüne seren belgeselin araştırma aşamasında Türk Eğitim Vakfı ve TRT’nin kendisine çok yardımcı olduğunu söylüyor Boyacıoğlu. ‘Belgeselde ele almak istediğim bir diğer konu Zeki Müren’in imgesinin ve sanatının bugün belirdiği mekanlar ve mecralar, yani Zeki Müren’in attığı taşın bugün yarattığı dalgalar.’ diyen Boyacıoğlu,  hala Zeki Müren programları yapan TRT Radyosu, Bodrum’daki Zeki Müren korosu, Zeki Müren’in imgesinden ilham alan çağdaş sanat eserleri, Zeki Müren şarkılarını remiksleyen veya yeniden düzenleyen genç müzisyenler, Onur Yürüyüşü’nde Zeki Mürenli pankartlar açılmasını bu dalgalara birkaç örnek olarak sunuyor.

'DÜNYADA BENİM GİBİ OLAN BİR BEN BİR DE ZEKİ MÜREN VAR SANIRDIM'

Zeki Müren Hattı’nı ise hem akademik araştırmayı hem de belgeseli besleyecek bir sözlü tarih çalışması olarak tanımlıyor Boyacıoğlu ve ekliyor; ‘İnsanlar 0212 988 02 08 numarasını ücretsiz olarak arayıp, anonim bir mesaj bırakabilirler. Bu basit, katılımcı yöntem sayesinde, Zeki Müren başlığı altında bir toplumsal bellek veri tabanı oluşuyor. Mesela, arayıp gazino anılarını anlatanlar var. Bu hatıralar, bugün kayıp olan bir kentsel mekânı ve o dönemin kültürel yaşamını deşifre etmek için değerli bir kaynak olabilir. Arayanlar arasında, benim gibi, 80ler ve 90larda çocukluğunu yaşamış bir kitle var. Belli ki ağdalı diline ve aşırı hüzünlü şarkılarına rağmen Zeki Müren çocuklar için fantastik ve merak uyandırıcı bir kişilikti. İlginç değil mi? Queer bir birey olarak büyürken, “dünyada benim gibi olan bir ben bir de Zeki Müren var sanırdım” diyenler var… Zeki Müren Hattı’nı elimden geldiğince açık tutmayı ve katılımı devam ettirmeyi planlıyorum.’

Beyza Boyacıoğlu’nun Zeki Müren’i projesine özne olarak seçmiş olmasının sebebi ise anneannesi. ‘Anneannem Zeki Müren hayranı. Onun şarkılarını dinleyerek ve kliplerini TRT’de izleyerek büyüdüm ben’ diyen sanatçı, akademik araştırmanın bir parçası olarak Zeki Müren’in dili kullanışını ele alacağını ancak bunun daha önceki çalışmalarıyla ilişkisi olmayacağını söylüyor.

'TELEFON ANALOG VE DAHA NOSTALJİK'

Zeki Müren Hattı ücretsiz. Geçtiğimiz Temmuz’da açılmış ve MIT’deki Center for Civic Media isimli laboratuvarın tasarımı olan Vojo isimli bir sistemle çalışıyor. Bu sistem üzerinden açılmış bir hesaba dünyanın herhangi bir yerinden, yerel bir numara yönlendirilebiliyor. Bırakılan mesajlar Vojo’nun websitesinde birikiyor. Boyacıoğlu,  mesaj bırakılmasını bir telefon numarası üzerinden yapmayı tercih etmesinin sebebini internete erişimi olmayan veya kullanmayı tercih etmeyen kesimlere de ulaşabilmek olarak açıklıyor ve telefon hattı kullanmanın Zeki Müren’in dönemini hatırlatan analog ve nostaljik hissinin de projenin ilgi çekiciliğini artırdığını düşündüğünü söylüyor.

‘Zeki Müren de bizi duyacak mı?’ başlığı ise tahmin edildiği gibi, televizyonun popülerleştiği yıllarda çokça söylendiği anlatılan “Zeki Müren de bizi görecek mi?” esprisine bir gönderme ancak bununla sınırlı değil. Başlığın, Müren’in zamanın mecralarını interaktifmişçesine kullanmasına atıfta bulunduğunu söyleyen Boyacıoğlu, 1984 yılbaşı programında parmağını kameraya, yani evindeki izleyiciye doğrultup ”Gülünüz! Siz de gülünüz!” demesi veya gece yayınlanan radyo programını uzun yol şoförlerinin dinlediğini bildiği için ”Gözünüz yoldan, kulağınız benden ayrılmasın” demesi bu yalancı ama oyuncu interaktifliğe birer örnek olarak sunuyor.

Zeki Müren Hattı’nın asıl açılışını 18 Aralık’ta SALT’ta yapan Beyza Boyacıoğlu bu ara sosyal medya üstünden ve el broşürleri dağıtarak hattı duyuruyor. Bugüne kadar kaydedilen 30 kadar hikaye www.zekimurendebiziduyacakmi.com adresi üzerinden yayınlandı ve dinlenebilir durumda. Facebook’ta 3 bine yakın takipçisi olan Zeki Müren Hattı’na ilgi önümüzdeki günlerde çok daha büyük olacağa benziyor.

Haber kaynağı: Radikal

RadyoSU'ya destek için son gün!

RadyoSU'ya destek için son gün!

Üniversitemizin radyo kulübü RadyoSU, bu sene dördüncüsü düzenlenen "Sihirli Mikrofon" radyo ödüllerinde final için yarışıyor!

Online oylama sistemi aracılığı ile “Sihirli Mikrofon" radyo ödülleri sahibi olacak yılın en iyi radyosu, radyocuları ve radyo programları belirleniyor. 

Üniversitemizin radyo kulübü RadyoSU, bu sene dördüncüsü Fatih Belediyesi tarafından düzenlenen Sihirli Mikrofon Radyo Ödülleri'nde ön elemeyi başarı ile geçerek asıl yarışmaya aday gösterildi. Final aşaması 9 Şubat 2016 Salı gününe kadar, internet üzerinden yapılan oylamalara göre sonuçlanacak. 

En çok oyu alan üniversite radyosu 11 Şubat 2016 gecesi " 4. Sihirli Mikrofon Radyo Ödülleri " adı altında bir ödül gecesi ile Zorlu Sanat Performans Merkezi'nde ödüllendirilecek.

Final Oylaması'nda RadyoSU'ya destek olmak için:

1- http://www.sihirlimikrofon.org/oylama adresinden

2- 7. Satırda belirtilen" Yılın En İyi Üniversite Radyosu" kategorisi altında RadyoSU logosunu seçmek (Diğer kategorileri seçmek zorunlu değildir.)

3- En altta bulunan "Sonraki Adım" butonuna tıklamak ve açılan sayfada çıkan güvenlik kodunu 4605' e ücretsiz olarak SMS ile göndermek yeterli olacaktır.

RadyoSU'ya başarılar dileriz.

Hocalarımıza 3 Soru: Ali Rana Atılgan

Hocalarımıza 3 Soru: Ali Rana Atılgan

Bu haftaki meşhur 3 sorumuzu Ali Rana Atılgan hocamıza sorduk, bakalım ne cevaplar vermiş. 

Derste veya ders dışında öğrencilerle yaşadığınız sizi şaşırtan, eğlenceli veya anlamlı bir anı/anektod paylaşmak ister misiniz?

Şu aşağıda gördüğünüz fotoğraf, geçen dönemlerde verdiğim bir ders sırasında yaptığım "quiz" sırasında çekildi. İki kedi oynamak için sessiz bir yer aramış olmalı. Gelip sınıfta oynamaya başladılar. "Quiz" bitti. Sınıf her zamanki heyecanlı havasına döndü. Daha sessiz bir yer aramak için çıkıp gittiler.

Biraz da öğrencileri çekiştirelim. "Bunun için de mail atılır mı yahu" dediğiniz durumlar neler oldu, isim vermeden tabi ki ?

Spesifik bir mesaj gelmedi aklıma... 

Peki son olarak sizden objektif bir tavsiye alalım, gizli bir karışımınız olsa öğrencilerinize bir tutam ne katmak isterdiniz? 

Böyle bir "karışımı" hazırlamayı çok isterdim. Keşke elimde bir tane olsa! Ama bu karışımı bulabilmek için hepimizin (öğenci ve öğretim üyeleri) aşağıya linkini eklediğim iki sayfayı okumasını tavsiye ederim.

https://www.insidehighered.com/news/2015/01/20/study-finds-big-gaps-betw...

http://www.nytimes.com/2015/05/10/opinion/sunday/whats-the-point-of-a-pr...

Aşağıdaki linkte yer alan statistiklerin de ilgi çekici olduğunu söylemem lazım:
http://nsse.iub.edu/2014_institutional_report/pdf/Frequencies/Freq%20-%2...

Şunu eklemeden de geçemeyeceğim, sanırım sözünü ettiğiniz karışımla ilgili temel soruyu soruyor:

http://jcs.biologists.org/content/121/11/1771.long

Küçük bir alıntı yapmam gerekirse: "...Second, we don't do a good enough job of teaching our students how to be productively stupid – that is, if we don't feel stupid it means we're not really trying. I'm not talking about `relative stupidity', in which the other students in the class actually read the material, think about it and ace the exam, whereas you don't. I'm also not talking about bright people who might be working in areas that don't match their talents..."

Röportaj: Bengüsu Özcan

 

Bir Dünya Mirası: Hal Saflieni Hypogeum

Bir Dünya Mirası: Hal Saflieni Hypogeum

Yazı: Neslihan Kandolu /Sabancı Üniversitesi

Kutsallığın kutsalı, diye de anılır...

Tarih öncesinin en ilginç ibadethanesi diyebileceğiniz, akustiği ile insanın başını döndüren bir "taş" mekan.

Bu ibadethanenin bulunduğu ada olan Malta'ya "kutsal ada" denmesinin sebebi, tarih öncesinden kalan tapınakların en çok bulunduğu yerlerden biri olmasıdır. Fakat, Hypogeum, diğer tapınaklardan farklı olarak bir yeraltı tapınağıdır; türünün tek örneğidir. Oyulmuş kayaların oluşturduğu eşsiz atmosferi ve labirentlerle karmaşık bir yapıya sahip olması onu daha da şahsına münhasır hale getirmiş, akustiği ile hem eski çağ insanlarının hem de şimdiki çağımıza ait ziyaretçilerinin başını döndüren bir yer olmuştur.

Hypogeum, 1902 yılında bir taş işçisi tarafından keşfedildi.

Daha sonra 1980 yılında UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne alındı. 

O keşfediş... Milattan önce 4000 yılı civarlarında yapıldığı ve 2500'lere kadar kullanıldığı tahmin edilen bu mekan çok büyük ilgi gördü, çok dikkat çekti, hem arkeologlar hem de tarihçiler hem de diğer insanlar tarafından.

Nedeni ise, bu mekanın içinin yine aynı eski zamanlardan kalma binlerce cesetle dolu olmasıydı. Arkeologların söylemine göre 7000 kadar insana ait kemiklerle, kafatasılarla doluydu içerisi...

Ne büyük vahşet! Burada kutsal tören diye, toplu katliam mı yapılmıştı?

Hypogeum'un içinde bulunmak, kocaman bir çanın içinde bulunmaya benzer, derler. Eğer hayal ederseniz, çanın içindeyken sadece kulaklarınız değil, bütün vücudunuz hisseder tınısını, titreşimini. Hypogeum'da olmak da öyle bir şeymiş işte, belirli bir seviyenin üzerinde çıkartılan sesleri sadece kulaklarınız değil, bütün vücudunuz hissedermiş, bu da o eşsiz akustiğe sahip olmasının bir sonucu tabi. Triests Üniversitesi'nden Paolo Debertolis ve Siena Üniversitesi'nden Niccolo Bisconti'nin teorisine göre, bu "speaking chambers" denilen odalarının diğer bilim insanlarınca 110 Hz olarak hesaplanan akustiğe sahip tasarımı, burada ayinlere katılan insanların ruhunu etkileyebilmesi için özellikle ayarlanmış. Tabi, milattan önce 4000 yılında bu kadar sayısal ve bilimsel hesaplamalar kullanılarak, çok ince bir çalışmayla yapılmış bir yer değil; ama orayı inşa edenler özellikle bir akustik olmasını istemişler, belli ki...

Bir rivayete göre, buradaki o özel akustik, ayinler sırasında insanların kendilerinden geçmelerine sebep oluyormuş, hatta bu "kendinden geçen" kişilerden ölenlerin de olduğu söyleniyor. Nasıl böyle küçük bir mekan, fiziğin kurallarından gücünü alarak insanları alt eden bir kutsallık sembolü haline gelebilirdi, hayret eder insan.

Arkeologlar burayı araştırmaya devam ettikçe daha da şaşırtıcı şeyler bulmuşlar. 

Mesela onların bu kutsal tapınak içinde buldukları "Sleeping Lady" diye adlandırılan bir minyatür seramik heykel, tarih öncesi sanatının insan eliyle yapılmış en önemli eserlerinden sayılır -her ne kadar bu heykelciği yapmış olan kişi bunu hiçbir zaman bilememiş olsa da...

Burada bulunan binlerce insan kemiğine gelince: Hypogeum'un, daha çok ölüm ayinlerinin düzenlendiği ve ölenlerin de kümeler halinde küçük oda mezarlara gömüldüğü bir yer olarak kullanıldığı tahmin ediliyor. Bu odalara insanların kendi şahsi eşyaları da gömülür ve hepsinin toprağa karışması sağlanırmış. Bu odalarda bir hayli çok bulunmuş olan kırmızı toprak boyası da bu ölüm ayinlerinde "insan kanı ve yaşamı" nı temsil etmesi için kullanılırmış. 

Bir hayli ilginç bir mekan bu Malta'daki Hypogeum...

Bu ilginçliğine ve dikkat çekiciliğine ek olarak: Kendi adını Hypogeum'un bir diğer karakteristik özelliği olarak beraber anılmasına sebep olan, yapının tam merkezine özel olarak konumlandırılmış "Kutsallığın Kutsalı" odası da, yılın en kısa gününde (21 Aralık), güneş ışınlarının bütün diğer odalara -en uzak odaya bile- dengeli bir şekilde dağılmasına izin veren bir tasarıma sahip.

Tıpkı Malta'da bulunan diğer tarih öncesi mekanlar gibi...

Şaşırmamak, mümkün değil.

Gitmek isterseniz, günde en fazla 80 ziyaretçi kabul ediyormuş, benden söylemesi...

Okuyup, bilgi edindiğim kaynaklar:

http://whc.unesco.org/en/list/130

http://www.otsf.org/hal-saflieni-project.html

http://heritagemalta.org/museums-sites/hal-saflieni-hypogeum/

http://www.ancient-origins.net/news-history-archaeology-mysterious-pheno...

http://www.ancient-wisdom.com/maltahypogeum.htm

http://philipcoppens.com/hypogeum.html

http://www.worldheritagesite.org/sites/halsaflienihypogeum.html

http://www.karentate.com/Tate/dreaming_and_inspiration_with_th.htm

Neslihan Kandolu /Sabancı Üniversitesi

Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar

Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar

İstanbul Politikalar Merkezi (İPM)-Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi tarafından “Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar” başlıklı kitabın tanıtımı amacıyla bir toplantı yapıldı.

soldan sağa: Nilüfer Göle - Ayşe Kadıoğlu

Mercator-İPM Kıdemli Araştırmacısı ve Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda (Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales) Sosyoloji profesörü olan Nilüfer Göle tarafından kaleme alınan kitabın tanıtım toplantısının moderatörlüğünü Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı ve İPM Kıdemli Uzmanı Ayşe Kadıoğlu yaptı. 

Nilüfer Göle 2009 -2013 yıllarında Avrupa’nın 21 kentinde göçmen “sıradan Müslümanlar” ile onların Müslüman olmayan komşuları ve hemşerileri olan “kökten” Avrupalıları yüz yüze tartışma toplantılarında biraraya getiren saha araştırmasının sonuçlarını yorumluyor. Araştırma ile, sokakta kılınan namaz, minareler, camiler, karikatürler, başörtüsü ve çarşaf, şeriat, helal gıda ürünleri, sanat, Yahudiler ve Yahudilikle ilişkiler gibi konularda Avrupa kamu alanında ortaya çıkmış çeşitli tartışmalara verilen tepkilerin soruşturulması amaçlanmış.

Göle, tercih ettiği özgün araştırma yöntemi sayesinde pek çok basmakalıp düşünceyi sarsıyor ve bütün bu tartışmaların aslında alternatif bir kamusal kültürün ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu gösteriyor: İslami hiphop’tan “helal jambon”a varıncaya dek günümüzün Avrupa Müslümanları, modern yaşam biçimlerini İslam’a uygun biçimde yapılandırıyorlar ve bu yapılandırma Avrupa’nın kültürel değerleriyle iç içe geçiyor. “Avrupa’nın ve İslam’ın iç içe girerek yarattığı bu kültürel melezlenmenin hem Cihatçı hem İslamofobik düşmanları var. Ancak umutlu olabiliriz. Bunların yarattığı kangrene karşı en etkin panzehir toplum inşasının potansiyelinde, farklılıklardan kolaj yapmak yerine onları halı gibi dokumakta yatıyor. Avrupa’nın istisnai özelliği yaratıcı özgürlüğünde, kendini Öteki ile her daim yeniden icat etme kapasitesinde aranmalıdır.”

Nilüfer Göle’nin söyleşisinde söz ettiği Avrupa’daki sıradan Müslümanların başlattığı “not in my name” kampanyası ile ilgili videoyu izlemek için tıklayınız.

Müslümanlara karşı önyargıyı çarpıcı bir şekilde gösteren kısa film için tıklayınız.

Türkiye’nin Geleceği Bilgi Gençliği..!

Türkiye’nin Geleceği Bilgi Gençliği..!

Genç Türkiye Zirvesi, “Türkiye’nin Geleceği, Bilgi Gençliği” sloganı ile Türk ve Dünya gençliğinin geleceğine yön vermeye devam ediyor.

Bu yıl 4. sü düzenlenecek Genç Türkiye Zirvesi, Yıldız Teknik Üniversitesi öncülüğünde 6 – 8 Mayıs 2016 tarihlerinde İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Geleceği Bugünün Gençleri Şekillendirecek!

Türkiye’nin 100. yıl hedeflerine ulaşması için etkin bir platform oluşturan Genç Türkiye Zirvesi, Yıldız Teknik Üniversitesi öncülüğünde Gençlik ve Spor Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi stratejik ortaklığı ile gerçekleştirilecektir.
Organizasyon ve marka sahibi olan İnfoloji firması; “geleceği bugünün gençlerinin şekillendireceğine” inanan genç ve dinamik ekibi ile Zirve’yi düzenleniyor.

Genç Türkiye Zirvesi 2016’daki oturum başlıkları ise şu şekilde:
•    Güçlü Yarınlar İçin Bilgi Toplumu
•    Bilgi Ekonomisi ve Bütünsel Kalkınma
•    4. Sanayi Devrimi Dünyayı Nasıl Değiştirecek?
•    Türkiye’nin Yeniden İnşası: Bilgi Toplumuna Dönüşüm
•    Teknoloji ve İnovasyon Odaklı Yeni Nesil Üniversiteler
•    Bilgi Teknolojileri ve Dijital Gelecek
•    Başarının Yeni Paradigması: Tasarım Odaklı Düşünme
 
GTZ Akademi Ödülleri Sahiplerini Bulacak

Tiyatrodan edebiyata, teknolojiden sosyal sorumluğa kadar 19 farklı kategoride verilecek GTZ Akademi Ödülleri ile kendi alanlarında unutulmaz izler bırakmış saygıdeğer şahsiyetler ve vizyoner gençler biraraya gelecek. Siz de bu heyecanlı ödül töreni için oylamaya katılmak istiyorsanız www.gencturkiyezirvesi.org adresinden kategoriler hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz.

GTZ Gençlik Fuarı’na Büyük İlgi Bekleniyor.

Bu yıl bir ilke daha imza atan Zirve kapsamında düzenlenecek GTZ Gençlik Fuarı ile gençlere değer katmayı hedefleyen şirketler; ürün ve hizmetlerini sergileme fırsatı bulacaklar.
Birbirinden değerli konuşmacıların Türkiye’nin dört bir yanından ve 165 ülkeden gelecek gençlerle ortak akıl oluşturacağı Zirve’nin son gününde ise İstanbul’un tarihi ve kültürel güzellikleri Zirve ekibiyle beraber keşfedilecek. Genç Türkiye Zirvesi, her sene olduğu gibi bu sene de unutulmaz bir kapanışla gençlere bir sonraki seneye kadar veda edecek.
Geleceğin vizyoner gençleri, GTZ Gençlik Fuarı’nı ziyaret etmeyi unutmayın!

Detaylı bilgi ve ön kayıt için: www.gencturkiyezirvesi.org


Hocalarımıza 3 Soru: Ali Koşar

Hocalarımıza 3 Soru: Ali Koşar

"Hocalarımıza 3 Soru" cevap aramaya kaldığı yerden devam ediyor. Sıradaki isim MDBF öğretim üyelerimizden Ali Koşar. Ali Hocamızın cevapları da şöyle oldu :)

Derste veya ders dışında öğrencilerle yaşadığınız sizi şaşırtan, eğlenceli veya anlamlı bir anı/anektod paylaşmak ister misiniz?

Bildiğiniz gibi geçen dönemin ilk haftalarında kar tatili gibi nedenlerden dolayı bayağı bir ders iptal olmuştu. Buna bir dersimin ders saatlerinde yapmış olduğum değişiklik de eklenince dönem ortasına gelmemize rağmen halen ders saatlerimin zamanları kafamda oturmamıştı. Oluşan karışıklıktan dolayı 2:40'ta olan bir dersim 3:40 olarak aklımda kalmış. O gün saat 2:40’ı geçmesine rağmen ben hala ofisimde çalışmaya devam ediyordum. Sağ olsun dersimi alan bir grup öğrenci ofisime gelip 'Hocam biz sınıfa geldik ama sizi göremedik. Size birşey olmasından endişe ettik, size bir bakmak için geldik' dediler. Normalde bildiğiniz üzere ögretim üyesi 10-15 dakika gelmeyince sınıf kayboluyor. Benim durumum farklı gelişti. Öğrenciler beni merak etmişler, bizzat beni aramışlar. 
Sorumlu ve arkadaşça tavırları beni o an çok duygulandırmıştı. Tabii  hemen sınıfa inip derse başladık. Geldiğimde sınıfın tamamına yakınının bulunması da beni daha da motive etmişti ve duygulandırmıştı. Okulda geçirdiğim 8 senenin en anlamlı anılarından biriydi.


Biraz da öğrencileri çekiştirelim. "Bunun için de mail atılır mı yahu" dediğiniz durumlar oldu mu hiç, isim vermeden bizimle paylaşır mısınız? :)
Bir öğrencim: 'Ben derse çalışamadım. Bundan dolayı bu haftaki sınavınıza girmek istemiyorum lütfen beni bu sınavdan muaf tutun. Telafi sınavını almak istiyorum. Rapor da alıp size durumu hiç anlatmayabilirdim. Ama size dürüst davranmak istedim Hocam. Bundan dolayı beni muaf tutun lütfen.' diye mail atmıştı. Alacağı cevabı bildiği için gereksiz bir maildi. Kendisine bu maili hiç almadığımı farz et ve git raporunu al cevabını verdim :)

Peki son olarak sizden objektif bir tavsiye alalım, gizli bir karışımınız olsa öğrencilerinize bir tutam ne katmak isterdiniz?
Ben bir tutam savaşçı kişilik katardım. Öğrencilerimi çok severim. Her birinin benim için ayrı değeri var. Eleştirel açıdan bakarsam hemen her birinde gözlemlediğim karşılaştıkları zor bir durum karşısında savaşmıyorlar, zaten yapamam deyip çaba göstermiyorlar ve mücadeleyi kolayca bırakıyorlar. Savaşçı kişiliklerinin olması ve zorluk derecesi yüksek sorunlarla mücadele etmeleri kendilerini ve kariyerlerini geliştirme, kişiliklerini bulma ve saygı görme adına son derece önemli diye düşünüyorum.


Doğayı Kurtarmak

Doğayı Kurtarmak

Yazı: Neslihan Kandolu / Sabancı Üniversitesi

“Bilim adamları uyarıyor!” diye başlayan cümlelere yavaş yavaş tepkisizleştiğimiz şu günlerde, böyle bir başlığı olan yazının dikkat çekmesini ve okunmasını sağlamak oldukça zor diye düşünüyorum; fakat üzerinde yaşadığımız yeryüzünün “küresel ısınma” hastalığından kurtulabilmesi için biz insanlara ihtiyacı olduğu da çok açık. Yüzyıllardır sahibi olduğumuz doğayı malesef pek tasarruflu kullanamadık, onun kendine has dengesine zarar verdik. Herkes derin derin düşünüyor, acaba ne yapabiliriz diye. Konferanslar düzenliyoruz, zirveler düzenliyoruz, bilim insanları toplanıyor ve her gün yeni bir şey bulmak için uğraşıyor. Peki, biz kendi evimizde, günlük yaşantımızda ne yapıyoruz? Dünya'yı hasta eden biz insanlar, aynı zaman da onun doktoru olabilecek miyiz? 

Konu çevreciliğe gelince ağaçları kesmemek, onları korumak gibi algılanıyor; evet, doğru aslında, ama sadece bundan ibaret midir? Hava kirliliği oranının had safhada olduğu ve sadece 2010 yılında Türkiye'de ölen 28 294 kişinin (OECD, 2014) ölüm sebebinin hava kirliliği kaynaklı olduğu göz önünde bulundurulursa biz insanların ağaçlara her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu söyleyebilirim -bir de hava filtrelerine ve daha az fosil yakıta. 

Her ne kadar kötüleşen bir tabloyla karşı karşıya olsak da, umut kırıntılarını içimize serpen gelişmeler de var, hem de hiç beklemediğimiz ülkelerden bile. 

Mesela, Uruguay elektriğinin yüzde 94.5'ini alternatif enerji kaynaklarından üretmeyi başardığını duyurdu geçtiğimiz ay (The Guardian, 2015), üstelik Paris İklim Konferansı'nda Avrupalı devletler kara kara, nasıl daha fazla enerji tasarrufu yapabiliriz diye düşünüp bir çare bulmaya çalışırken..

Ayrıca, Danimarka da talebinden çok daha fazla enerjiyi rüzgardan elde etmeyi başardı. Talebinden çok daha fazlası derken, enerji ihtiyacının yaklaşık %140'ını rüzgar enerjisi kullanarak elde etti, bu enerjiyle kendi ihtiyacını karşıladı; hatta bunun üstüne Almanya, Norveç ve İsveç'e de enerji sağladı (Onedio, 2015). 

Bunlar çok güzel haberler; ek olarak da birkaç tane ilgimi çeken doğa dostu icatlar paylaşayım sizinle.

Çevreci E-Shower

E-shower

Hollandalı 3 kişinin girişimciliğini üstlendiği “The Hamwells e-Shower”, duş esnasında harcanan suyu filtreleyerek tekrardan kullanılabilir hale getiren eşsiz bir teknolojiye sahip duş sistemi. Ara ara su giderini kapatıp, kurtarılan suya UV ışınları göndererek bakterileri ve mikropları öldürüyor ve bir takım filtrelerle partikülleri uzaklaştırıp kullanılmış suyu “temiz su”ya çeviriyor. Bu cihazla aynı suyu 7 defaya kadar depo edip kullanabiliyorsunuz. (N'olmuş, 2015) 

Mumla Odayı Isıtmak

Egloo

“Nasıl olabilir?” diyorsunuz ama ilginç ve basit bir icat olan Egloo ile bunu başabilirsiniz aslında. Doğal gaz gibi masraflı ya da kömür gibi çevreyi kirleten bir ısınma cihazı olmadığı çok açık, yani gerçekten çevreci bir buluş. Mantığı da çok basit: bu cihaz iç içe geçmiş iki kubbe ve bir izgaradan oluşuyor. Bunların arasına üç adet mum koyuyorsunuz ve beş dakika sonra da Egloo da terracottadan yapılmış kubbeler yardımıyla, mumun yaydığı ısıyı dengeli bir biçimde odaya yayıyor. Marco Zagaria'nın icadı olan Egloo, yirmi metre karelik bir odayı sadece üç küçük mum yardımıyla 5 saat boyunca sıcak tutabiliyor. (Homeli, 2014)

Water Drop

Water Drop

Tasarımıyla doldurması, taşıması ve tekrar kullanımı kolay olan bu özel torbalarla, duşa girdiğinizde suyun ısınmasını beklerken o suyun boşa akıp gitmesine hiç gerek yok. Suyun ısınmasını beklerken sadece bir duşunuzda ortalama 4,5 litre suyun boşa akmasına sebep olursunuz, ki bunu yıllık olarak düşünürseniz gerçekten çok fazla su boşa akmış oluyor. Bu suyu kurtarabilir, daha sonra çeşitli amaçlar için kullanabilirsiniz -mesela temizlik yapabilir, çiçeklerinizi sulayabilir, evcil hayvanınızı besleyebilirsiniz. Üstelik bu torbalar içeriğindeki "termoplastik poliüretan" sayesinde oldukça uzun ömürlü; yani tekrar tekrar kullanabiliyorsunuz. (N'olmuş, 2016)

Elekrikli Otomobiller için Şarj Eden Yollar

Şarj Eden yol

Elektrikli otomobillerin ilk kullanımı 19. yy.'da oldu aslında, tarihçesi çok eskilere dayanıyor; fakat geliştirilmesi ve yaygınlaşması pek mümkün olmadı 20. yy'ın sonlarına kadar. 2004'te Tesla Motors adlı bir otomobil firması bunu geliştirmeye karar verdi ve 21. yy.'ın ilk çevreci elektrikli otomobilini 2008 yılında müşteriye sundu ve diğer otomobil firmaları da kendi elektrikli, çevreci modellerini üretmeye başladılar. Günümüzde elektrikli araçlar ülkemizde de çok küçük bir kesim tarafından kullanılmakta, yani henüz yaygınlaşmış değil. Özellikle petrol fiyatlarının düşüşü, şu aralar elekrikli araç piyasasını küresel anlamda biraz arka plana itmiş durumda. 

Bütün bunlara rağmen İngiltere'de, elektrikli araç kullanımını teşvik etmek için otomobili kullanım sırasında şarj eden yollar yapılıyor. Bu “yeşil yol” olarak görünen sarj şeritlerinin, elektrikli araç piyasasını hem ülke içinde hem de ülke dışında -diğer ülkelere örnek olarak- canlandırması hedefleniyor.

Fakat elektrikli araçlar ile ilgili daha ilginç bir haber ise Türkiye'den (Evet!). Murat Orhon adında bir girişimci, 3 bin TL'ye aldığı 1990 model benzinli Fiat 126 Bis'i yüzde yüz elektrikle çalışan bir çevreci araca dönüştürdü. Küçük ve hafif olması, ayrıca direksiyon ve fren sisteminde çok köklü değişikliklere gerek olmaması; yani bu dönüşüme uygun bir araç olması Orhon'un işini kolaylaştırmış ve maliyetini düşürmüş. Biraz mühendislikle, eski püskü diyebileceğimiz bir arabayı gelecek vaad eden -bir nevi el yapımı- elektrikli araca dönüştürmeyi başaran Murat Orhon'un bu çalışması gerçekten takdire şayan. (CNNtech, 2015)

      

Tabi herkesten elektrikli araç yapmasını bekleyemeyiz; fakat bu düşünce yapısı, bu çevreci anlayış bile umudumuzu pekiştirmeye ve bir şeyler yapılmasına öncülük etmeye yeter. Hala bazı şeyleri geri kazanmak için şansımız var, önemli olan bunu elimizden kaçırmamak için elimizden geleni yapmak aslında. Biz öğrencilerin, geleceğin girişimcileri, iş adamları, bilim insanları olarak vizyonumuzu belirlerken bunlar gibi haberleri, gelişmeleri dikkate almamız gerektiğini ve insanın doğasız var olamayacağını, onunla mutualist yaşamamız gerektiğini göz önünde bulundurarak tasarımların, planların ve yatırımların yapılması gerektiğini düşünüyorum. 

Nice Orhon'ların olması dileğiyle.

Neslihan Kandolu 

Abone ol