Hocalarımıza 3 Soru: Hakan Erdem ve Alpay Filiztekin

Hocalarımıza 3 Soru: Hakan Erdem ve Alpay Filiztekin

Yeni döneme başlarken biz de kaldığımız yerden röportajlarımıza devam ediyoruz! Bu hafta Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi hocalarımızdan Hakan Erdem ve Alpay Filiztekin'den alıyoruz cevapları, herkese keyifli okumalar!

Sorularımızı yine hatırlayalım

1- Derste veya ders dışında öğrencilerle yaşadığınız sizi şaşırtan, eğlenceli veya anlamlı bir anı/anektod paylaşmak ister misiniz?

2- Biraz da öğrencileri çekiştirelim. "Bunun için de mail atılır mı yahu" dediğiniz durumlar oldu mu, isim vermeden tabii ki bizimle paylaşır mısınız? :)

3- Peki son olarak sizden objektif bir tavsiye alalım, gizli bir karışımınız olsa öğrencilerinize bir tutam ne katmak isterdiniz?

Hakan Erdem

Hakan Erdem

1- HIST 191'de beklenmedik bir yoklama aldığımda, ilk on beş dakikadan sonra gelenleri yoklamaya dahil etmeyeceğimi söylemiştim. Süre bittikten ve bütün kağıtları topladıktan sonra nefes nefese bir öğrenci geldi. "Geç kaldınız" deyince "Ama hocam arkadaşım mesaj atar atmaz yurttan çıktım, anca geldim" dedi.

2- Yine yoklamayı kaçıran, yoklama alındığında sınıfta olmayan bir öğrencim yazıp yoklamanın herhangi bir telafisi olup olmadığını sordu.

3- Kendilerinin 25 sene sonraki hallerinden küçük bir tutam...

Alpay Filiztekin

  Alpay Filiztekin

  2-Bu dönem çok önemli bir şey olmadı doğrusu ama ikinciye vereceğim cevap klasik, “Sınavda ne soracaksınız?”, “Curve kaç?” gibi mailler.  

  3- Biraz merak, gerisi kendiliğinden gelir zaten.

Axalta Boya Sistemleri Burs Programı

Axalta Boya Sistemleri Burs Programı

Axalta Boya Sistemleri, İstanbul Sabancı Üniversitesi'nde öğrenim gören ve 2015-2016 akademik yılında Axalta Bursunu almaya hak kazanan ilk MBA öğrencisini duyurdu.



Üniversitede öğrenim gören yerli ve yabancı öğrencilere liyakate dayalı olarak verilen Axalta Bursu, MBA programında kullanılmak üzere 2015 yılı sonunda Carolin Höfner'e verildi. Höfner halihazırda Almanya'nın Esslingen şehrindeki Uygulamalı Bilimler Üniversitesi'nde Renk ve Boyalar alanında Kimya Mühendisliği lisans eğitimine devam ediyor.

Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgesi Axalta İnsan Kaynakları Müdürü Kolja Hosch, "Carolin gibi daha önce yaptığı stajlar sayesinde boya endüstrisinde bilgi ve deneyim kazanmış bir öğrencinin eğitimine devam etmesine yardımcı olabilmekten dolayı mutluyuz. Bu burs MBA öğrencilerinin akademik çalışmalarına sürdürebilmesini ve iş tecrübesi edinmesini hedefleyen girişimlere imza atan Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi'yle yürüttüğümüz ortak programın bir parçasıdır" şeklinde konuştu.

Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Mesleki Programlar Direktörü Yusuf Soner ise "Axalta Bursu öğrencilerin eğitim masraflarına yenik düşmemesini sağlayan ve öğrencilere eğitimlerini tamamlamaya yönelik muhteşem bir fırsat sunan bir burstur. Bu fırsatı iyi değerlendirdiği için Carolin'i tebrik ediyoruz" dedi.

Sabancı Üniversitesi'nde verilen bu burs Axalta'nın gençlere geleceğin iş dünyasının taleplerini karşılayabilme yetisi kazandırmak amacıyla tüm dünyadan akademik kuruluşlarla ortaklaşa hareket ettiği birçok küresel eğitim projesinden sadece birisidir.

Hocalarımıza 3 Soru: Albert Levi ve Mehmet Ali Gülgün

Hocalarımıza 3 Soru: Albert Levi ve Mehmet Ali Gülgün

"Hocalarımıza 3 Soru" yazı dizisi kaldığı yerden devam ediyor. Bu hafta Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi'nden iki hocamızın, Albert Levi ve Mehmet Ali Gülgün hocalarımızın hem eğlenceli hem de kıymetli cevaplarını alıyoruz. 

Albert Levi

Bu dönem derste veya ders dışında öğrencilerle yaşadığınız sizi şaşırtan, eğlenceli veya anlamlı bir anı/anektod      paylaşmak ister misiniz?

 Bu dönem değil ama seneler önce dersin ortasında bir öğrenci sevgilisine ilan-ı aşk etmişti. Hem de bir balon patlatıp içindeki gül  yapraklarını sınıfın ortasına dökerek...

Biraz da öğrencileri çekiştirelim. "Bunun için de mail atılır mı yahu" dediğiniz durumlar oldu mu, isim vermeden tabi ki?

Buna genel bir cevap vereyim. Öğrenci sorduğu soruyu bana değil de aynen Google’a yazsa karşısına çıkacak ilk 5 link içinde cevabı bulabileceği durumlar .

Peki son olarak sizden objektif bir tavsiye alalım, gizli bir karışımınız olsa öğrencilerinize bir tutam ne katmak isterdiniz?

Kesinlikle "araştırma ruhu"

Mehmet Ali Gülgün

   

Mehmet Ali Gülgün: Benim yalnızca 3. soruya bir cevap niteliğinde önemli bir tavsiyem olacak: Zamanı değerli kullanmak.

Sabancı Üniversitesi ilk 10’da

Sabancı Üniversitesi ilk 10’da

Times Higher Education (THE), 2015-2016 Dünyanın En İyi Üniversiteleri sıralamasında yer alan, öğrenci sayısı beşbinin altında olan ve sanat ve beşeri bilimler, tıp ve sağlık, mühendislik ve teknoloji, fizik bilimleri, yaşam bilimleri ve sosyal bilimler alanlarının en az 4'ünde eğitim ve araştırma faaliyetlerini yürüten “Dünyanın En İyi Küçük Üniversiteleri 2016” sıralamasını açıkladı. Buna göre Sabancı Üniversitesi beşbinin altında öğrencisi olan dünyanın en iyi 20 üniversitesi içinde 10. sırada yer aldı.


Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker THE sıralaması ile ilgili olarak: "THE Editörünün de belirttiği gibi, üniversite performansında ölçek ve odaklanmanın bağlantılı önemi, öğrencilere, topluma ve bilime verilen hizmetler açısından çok büyüktür.  Bu bağlamda, dünyada 10. olarak, uluslararası sıralamalarda geçen yılın başarılarını devam ettirmekten çok mutluyuz." dedi.

Times Higher Education Baş Editörü Phil Baty listedeki Türk üniversitelerinin durumunu şu sözlerle açıkladı: “Üniversitelerde boyut önemli. Bazı öğrenciler için büyük üniversiteler daha iyi, kimileri küçüklerin daha doğru bir tercih olduğunu düşünüyor. Küçük üniversiteler potansiyel olarak daha samimi bir ortam sunuyor, öğrenciler bu kurumlarda daha fazla destek görüyor. Büyük üniversitelerde star profesörler olabilir ancak onlar çoğu zaman meşgul olurlar. Küçük üniversitelerde öğrenciler kendilerini daha fazla, bir topluluğun üyesi gibi hisseder. Türk yükseköğretim kurumları “Dünyanın En İyi Küçük Üniversiteleri” sıralamasında oldukça iyi bir temsil elde etti. California Teknoloji Enstitüsü’nün yanı sıra, Türk üniversiteleri bölgeleri fark etmeksizin küçük üniversitelerin sunabileceği kadar iyi olanaklara sahip.”

Dünyanın çeşitli ülkelerinden 20 üniversitenin yer aldığı sıralamada birinci ABD’den California Institute of Technology, ikinci ve üçüncü Fransa’dan École Normale Supérieure ve École Polytechnique, dördüncü Güney Kore’den Pohang University of Science and Technology, beşinci Fransa’dan École Normale Supérieure de Lyon, altıncı İsveç’den Swedish University of Agricultural Sciences, yedinci ABD’den Oregon Health and Science University, sekizinci Türkiye’den Koç Üniversitesi, dokuzuncu ABD’den University of Alaska Fairbanks ve onuncu Türkiye’den Sabancı Üniversitesi oldu. 10 – 20 sıra arasındaki üniversiteler de sırasıyla İsviçre, Japonya (3 üniversite), Tayvan, Hindistan (2 üniversite), ABD (2 üniversite) ve Rusya’dan oldu..

Türk iş dünyası Rekabet Kongresi’nde buluştu

Türk iş dünyası Rekabet Kongresi’nde buluştu

TÜRKONFED, SEDEFED ve TÜSİAD - Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu işbirliğiyle Türk iş dünyası Rekabet Kongresi’nde buluştu

Bu yıl 10’uncu kez düzenlenen Rekabet Kongresi’nin ana temasını “Rekabet Gücü, Girdi İthalatı Politikaları ve Akıllı Düzenlemeler” konusu oluşturdu. 


Kongrenin ana konuşmacısı ise Dünya Ekonomik Forumu İdari Direktörü & Yönetim Kurulu Üyesi, Almanya’nın önceki dönem Ekonomi ve Teknoloji Bakanı, Şansölye Yardımcısı Dr. Philipp Rösler’di. 

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) üyesi Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) tarafından 2005 yılından bugüne düzenlenen Rekabet Kongresi bu yıl 10’uncu kez kapılarını girişimcilere ve iş dünyasına açtı. TÜRKONFED, SEDEFED ve TÜSİAD-Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu işbirliği ile 28 Ocak 2016 tarihinde Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Dış Ticaret Kompleksi’nde gerçekleştirilen 10. Rekabet Kongresi’nin ana temasını “Rekabet Gücü, Girdi İthalatı Politikaları ve Akıllı Düzenlemeler” konusu oluşturdu.

Bu yıl düzenlenen kongrenin ana konuğu&konuşmacısı ise Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) İdari Direktörü ve Yönetim Kurulu Üyesi, Almanya’nın önceki dönem Ekonomi ve Teknoloji Bakanı ve Şansölye Yardımcısı Dr. Philipp Rösler’di. Kongrenin açılış konuşmaları Sabancı Üniversitesi Rektörü & REF Üst Kurul Eşbaşkanı Prof. Dr. Nihat Berker, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, SEDEFED Yönetim Kurulu Başkanı Sefa Targıt, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Şükrü Ünlütürk ve TİM Yönetim Kurulu Üyesi Murat Akyüz tarafından gerçekleştirildi. 

Sabancı Üniversitesi Rektörü Nihat Berker, “Hayat rekabettir, iyi bir hayat anlamlı bir rekabettir.  Rekabet, kendi kendini ölçmenin yoludur, genç ve zinde kalmanın yoludur.” diye sözlerine başlayarak, “Anlamlı rekabet: bilgi, şeffaflık, dürüstlük ve fair-play içinde olur.  Çok çalışmakla kazanılır, rakiplerin yorulup yavaşlayınca devam etmekle.  Bütün bunlar olmazsa, anlamsız bir döğüş, yalan yanlış bir paketleme, yıkılacak bir iskambil kulesidir.  ‘Rekabet ediyorum’ demek ve kazanmak gerekir.  Bir çocuk, doğduğu andan itibaren etrafıyla rekabet eder.  Daha sonra, kişi kendi kendisiyle rekabet eder, arkadan gelenlerle arayı açmak için.” diye devam etti. 

Kongrenin açılışında konuşan TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu, ekonomik başarının anahtarlarından birinin de ülkelerin küresel alanda rekabet gücünü ortaya koyabilmesine bağlı olduğunu söyledi. Kadooğlu, “Bu rekabetin de ölçülebilmesinin önemi büyüktür. Rekabet ölçümlerinde dikkate alınan en temel iki özellikten ilki Türkiye’yi diğer ülkelerle kıyaslamak, diğeri ise büyüklüğü değil kaliteyi ölçmektir. TÜRKONFED’de gerek konfederasyon olarak gerekse de üye federasyonlarıyla uluslararası arenada rekabet gücünün artırılmasına dönük çalışmalar yapmaktadır” dedi.

Kongrede ara girdilerin dış ticaretinde yüksek katma değerli üretimin nasıl desteklenebileceği tartışılırken, ara girdi tedarik politikalarının sektörler içindeki yerli ve yabancı firmalar ile olan rekabeti nasıl etkilediği de ele alındı. Aynı zamanda ara girdilerin ithalat politikaları, inovasyon, standartlara adaptasyon ve yüksek katma-değerli üretimi ne ölçüde desteklediği temel sorunlar olarak tartışıldı. Kongre, 10’uncu yılında da iş dünyasını, kamu kesimini, akademisyenleri ve STK’ları daha rekabetçi olmak adına somut adımlar atmaya yönlendiren, ihtiyaç duyulan akıllı regülasyonlar seviyesindeki politika araçlarını belirlemede önemli bir rol oynuyor.

“Hızlı Balık Yavaş Balığı Yer”

10. Rekabet Kongresi’nin ana konuğu ve konuşmacısı Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) İdari Direktörü ve Yönetim Kurulu Üyesi, Almanya’nın önceki dönem Ekonomi ve Teknoloji Bakanı ve Şansölye Yardımcısı Dr. Philipp Rösler de gelişen dünyada yaşanan durumu şöyle özetledi: “Günümüzde artık büyük balık küçük balığı yemiyor. Hızlı balık yavaş balığı yiyor. Türkiye ve AB zaten iyi bir partner ama bu vize diyaloğunun olumlu sonuçlanması ile Avrupa sadece iyi bir partner olduğunu değil, iyi bir dost olduğunu göstermeli. Verimliliğinizi artırmak istiyorsanız, hızınızı artırmalısınız. Eğer verimliğinizi ve hızınızı artırmak istiyorsanız doğru yerdesiniz.”

Ayrıca ACT Econ Rekabet ve Düzenleme Ortağı Dr.M. Fevzi Toksoy, kongre öncesi düzenlenen iki çalıştayda ele alınan konularla ilgili sektörel dernek temsilcilerinin görüşlerini içeren bir bildiriyi katılımcılarla paylaştı. Sektörel kuruluşların üst düzeyde katılımıyla gerçekleşen panelin moderatörlüğünü de Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Başkanı Timur Erk yaptı.

'En büyük güneş sistemi' bulundu

'En büyük güneş sistemi' bulundu

Gökbilimciler, şimdiye kadar bilinen en büyük güneş sistemini buldu.

BBC Türkçe'de yer alan habere göre, bu sistemde bağlı bulunduğu yıldızın etrafındaki yörüngesini tamamlaması yaklaşık bir milyon yıl süren dev bir gezegen yer alıyor.

Gezegenin yörüngesi, dünyanın bağlı olduğu güneş sistemindeki gezegenlerden Plüton'un yörüngesinden 140 kat daha geniş çapta.

2MASS J2126-8140 adı verilen gezegenin kütlesi de Jüpiter'inkinden 12 ila 15 kat daha büyük.

Günün gökbilim görüntüsünü gazeteSU'da da yer alan Bulutsu.org'dan takip edebilirsiniz. Bulutsu.org içerikleri Sabancı Üniversitesi Astronomi Kulübü öğrencileri tarafından güncelleniyor.

Avustralya Ulusal Üniversitesi'nden Dr. Simon Murphy, "böyle düşük kütleli bir gezegenin bağlı bulunduğu yıldıza bu kadar uzak olması çok şaşırtıcı" diyor.

"Bunun, bizim güneş sistemimizde olduğu gibi toz ve gaz bulutundan oluşmuş olması mümkün değil."

Yeni güneş sisteminin boyutları, daha önce bulunan gezegen-yıldız eşleşmelerinden yaklaşık üç kat daha büyük.

Araştırmacıların yeni güneş sistemini dünyanın civarındaki 'yaşı genç' yıldızları incelerken buldukları belirtiliyor.

Dünyadan 100 ışık yılı uzaktaki gezegenleri inceleyen araştırmacılar, bunlardan ikisinin aynı yönde hareket ettiğini ve aynı sistemin parçası olduğunu tespit etmişler.

Dr. Murphy, yeni güneş sisteminin 10 ila 45 milyon yıl önce, kendilerini aynı yöne iten bir gaz kütlesinden oluşmuş olabileceği yorumunu yapıyor.

Kaynak: BBC Türkçe


Enerji Verimliliği Proje Yarışması

Enerji Verimliliği Proje Yarışması

Schneider Electric, "Enerji Verimliliği Proje Yarışması" ile üniversite öğrencilerinin öğrenmeye, bağlanmaya, yaratmaya ve dünyada gerçek bir değişiklik yapmaya davet ediyor.

Öğrenciler, daha yeşil, daha akıllı şehirler için enerji verimliliği çözümlerini yaratıp yarışacak. En iyi 12 takım, Eylül ayında Paris’e davet edilecek ve endüstri liderlerinin önünde yapacakları sunumun sonunda kazanan takım bir Dünya Turu kazanacak ve Schneider Electric’te kariyer fırsatı yakalayacak.

Ön kayıt ve başvuru adresi: www.gogreeninthecity.com 

Kasa Galeri'de Yeni Sergi: Indivisible/Bölünmez

Kasa Galeri'de Yeni Sergi: Indivisible/Bölünmez

Sabancı Üniversitesi KASA Galeri, 20 Ocak – 28 Şubat 2016 tarihleri arasında “Bölünmez” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor.

Bir’den “BÖLÜNMEZ”e 

Sabancı Üniversitesi KASA Galeri, 20 Ocak – 28 Şubat 2016 tarihleri arasında“Bölünmez” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor.

Mehmet Dere ve İsmail Şimşek’in son dönem üretimlerini yanyana getiren sergi, sanatçıların sürece yayılan kavramsal ve içsel duyarlılıkları üzerinden ortak bir refleksin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Dere ve Şimşek’in ele aldıkları malzeme ve üretim yöntemlerinin farklılığına rağmen, “form”un inşasında kullandıkları görsel öğelerin diyaloğu sergi bağlamında da bir bütünlük çıkarıyor.

“Bölünmez” başlıklı sergi, sanatçıların üretimlerinde öne çıkan soyutlama aracılığıyla, şiirsel ve derin bir anlama doğru kurgulanan görsel bilgiye ve bu bilginin ayrılmaz/bölünmez bütünlük ilkesi ve ilişkisine odaklanıyor.

Mehmet Dere Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu (2004). İzmir merkezli güncel sanat mekânı 49A’nın kurucusuve K2 Güncel Sanat Merkezi’nin üyesi olan Dere, ‘27. AkbankGünümüz Sanatçıları Sergisi’nde özel ödülü aldı. Rampa Galeri’deki kişisel sergisinin (2011) yanısıra, katıldığı karma sergiler arasında: ‘Fikirler Suça Dönüşünce’, Tütün Deposu, İstanbul (2010); ‘Sessizlik-Fırtına, Port İzmir 2. Uluslararası Çağdaş Sanat Trienali’, İzmir (2010); ‘I am Here, The Time is Now’, Rotterdam (2008); ‘10. İstanbul Bienali Özel Projeler’, Santralistanbul (2007) bulunur.

İsmail Şimşek Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümün Lisans eğitimini bölüm birincisi olarakbitirdi ve aynı üniversitede Sanat Tasarım Bölümü Yüksek Lisans eğitimine devam etmektedir. Sanatçı çalışmalarında hissettiği iki (iç ve dış) gerçekliği psikolojik bir fenomen olarak kullanmaktadır. Şimşek'in  heykel çalışmaları insanı hem kaynağından öteye hem de kaynağına yönlendiren insan varlığına ve onun mekan ve zaman deneyimine odaklanır.

KASA GALERİ

Bankalar Caddesi 2, Minerva Han, Karaköy, 34420 İstanbul
Telefon: (0212) 292 4939
E-posta: kasagaleri@sabanciuniv.edu
http://kasagaleri.sabanciuniv.edu/

 

Popüler bilim haberlerine dair

Popüler bilim haberlerine dair

2008 Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik Programı Lisans mezunumuz Eylül Harputlugil, Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Fakültesi, Genetik ve Kompleks Hastalıklar Departmanı'nda James Mitchell'in Laboratuvarı’nda beş buçuk yıl süren doktora çalışmalarında çoğunlukla fare modelinde besin kısıtlaması ve bunun ameliyat öncesi uygulamalarının farelere nasıl, hangi genler ve mekanizmalar aracılığıyla koruma sağladığını inceliyor. Eylül, kalori/besin kısıtlaması ile sağlık arasındaki ilişki üzerine yapılan araştırmaların nihayet klinik testler ile insanlarda da denenmeye ve olumlu etkiler göstermeye başladığını söyledi. 

Bu konuda T24'ün sorularını yanıtlayan mezunumuz Eylül Harputlugil, insanlarda beslenme üzerine çalışmasa da, beslenme, alanı ile ilgili olduğu için ve fakültelerinde beslenme konusu yoğun olarak çalışıldığından konu ile yakından ilgilenen bir isim.

Eylül Harputlugil: "Türkiye'de yayımlanan popüler bilim veya sağlık haberlerine neredeyse hiç güvenim yok" 

Harputlugil’in T24’ün sorularına yanıt verirken altını çizdiği bilgilerin kaynaklarını en altta göreceksiniz. 

- Doktoranızı tamamladığınız laboratuvar ve çalışmalarınız hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz?

Tabii ki,  doktoramı tamamladığım laboratuvar genel olarak “kalori/besin kısıtlaması” fenomeni üzerinde çalışıyor. Farelerde çeşitli besin kısıtlaması uygulamaları sonrası ameliyat sonuçlarının nasıl etkilendiğini inceliyoruz ve beklendiği gibi besinleri kısıtlanan fareler, istedikleri kadar yiyen farelere göre karaciğer ve böbrek ameliyatlarından daha sağlıklı çıkıyorlar. Kalori/besin kısıtlaması ile ömür uzunluğu arasındaki ilişki ilk 1930’lu yıllarda sıçanlarda yapılan araştırmalar ile gösterildi. O günden bu güne bu ilişki çeşitli model organizmalara (sıçan, fare, sinek ve solucan gibi) genişletildi ve ömür uzunluğuna ek olarak başka sağlık parametrelerinde de iyileşmelerin gözlendiği anlaşıldı. Burada bahsettiğim iyileşmeler arasında metabolik sağlık (örn. insüline olan hassaslık), diyabet ve kanser gibi hastalıklara yakalanma risklerinin azalması gibi faktörler var. Ve artık yavaş yavaş bu etkilerden bazıları  bahsettiğim model organizmalara ek olarak maymun modellerinde ve nihayet klinik testler ile insanlarda da denenmeye ve olumlu etkiler göstermeye başladı.

Benim doktorada yaptığım çalışmalar ilk olarak farelerde spesifik olarak hangi makronutrientların (örneğin protein, karbonhidrat veya yağ gibi) bu etkilere sebep olduğunu anlamaya çalışmak oldu, ve proteinlerin kısıtlı verildiği durumlarda daha olumlu sonuç aldığımızı gördük. Çoğu laboratuvardan farklı olarak denediğimiz bir başka şey ise kısıtlı besin rejimlerini aylar veya yıllar değil sadece ameliyat öncesi bir haftalık bir süre ile kısıtlamamız oldu. Doktoranın devamında da bu bahsettiğim etkide hangi genlerin rol oynadığını ve hücre içinde ne tür mekanizmaların bu sonuçlara sebep olduğunu araştırdım. Bu araştırmalar sonucunda şimdiye kadar farelerde bu fenomen için gerekli olduğu gösterilmemiş bir genin rolünü tespit ettik.

- Bu çalışma insanlarda da denenmeye başlandı mı?

Hayır, biz insanlarda böyle bir çalışma yapmadık, bu bizim laboratuvarın uzmanlığının dışında bir çalışma. İnsanlarda klinik deneyleri uzmanlığı bunun üzerine olan kişiler gerçekleştiriyor. Yani şu an bu bulguları insanlara genişletmek için henüz erken. Ama eğer bu çalışma insanlarda da gerçekleştirilir ve benzer şekilde olumlu sonuçlar alınırsa oldukça heyecan verici olacağını düşünüyorum.

- Beslenme alanında takip ettiğiniz, güvenilir bulduğunuz adresler neler? 

Düzenli olarak beslenme tavsiyesi yayımlayan kurumlar arasında ilk aklıma gelenler, Dünya Sağlık Organizasyonu (WHO), Amerikan Tarım Bakanlığı (USDA)1 ve bizim fakültenin beslenme departmanı (Harvard Beslenme Kaynağı adlı bir web sitesinde yayımlıyorlar2). Bu gibi kurumlar sürekli yenilenen bilimsel araştırmaları değerlendirip tavsiyelerine ekledikleri, yani yayımlanan tüm bilimsel araştırmaların verilerini bir nevi harmanladıkları için tekil çalışmaları referans almaktan daha güvenilir olduklarını düşünüyorum. Çünkü her bilimsel alanda olduğu gibi beslenme alanında da her gün onlarca bilimsel yayın yapılıyor ve bunlardan bazılarının sonuçları birbiri ile tutarsız oluyor, ve bu gayet normal bir durum. Bilimle profesyonel olarak ilgilenenler için kendi alanlarındaki bu tutarsızlıkların sebebini anlamak ve neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermek çok zor değil. Ama dışarıdan bakan bir kişinin, yayımlanan bilgilerden sadece bir kısmını ve muhtemelen yanlı olarak seçilip topluma duyurulmuş bir kısmını öğrendiği takdirde yanlış yönlendirilme olasılığı da yükseliyor. Bu yüzden, var olan tüm bilgilerin toplu bir şekilde değerlendirmesinin yapılmasını ve bunu yapan kurumları referans almayı daha doğru buluyorum.

-Bu bahsettiğiniz tavsiyelerin gerçekte neler içerdiğine de değinmek ister misiniz? 

Aslında çoğumuzun bildiği-duyduğu ama inanmak veya kabullenmek istemeyip “mucize diyet” aramaya devam ettiği şeyler. Bu yıl yeni yayımlanan Amerikan Tarım Bakanlığı’nın 2015-2020 için yayımladığı dokümanda belirli bir kalori miktarı dahilinde yenmesi tavsiye edilen besinler şunlar:

Tüm alt gruplardan çeşitli sebzeler (koyu yeşil, kırmızı, turuncu, baklagiller ve nişastalı sebzeler)

Meyveler (özellikle bütün meyveler)

Tahıllar (en az yarısı tam tahıl olmak üzere)

Yağsız veya az yağlı süt ürünleri (süt, yoğurt, peynir, soya ürünleri vb)

Çeşitli proteinler (deniz ürünleri, az yağlı et ve tavuk, yumurta, baklagil, soya ürünleri, çekirdek ve kuruyemişler (nuts and seeds))

Yağlar (doymuş ve trans yağlar limitli olacak şekilde)

Dokümanın devamı şu adreste mevcut, ama Türkçeye çevrilmiş olup olmadığını bilmiyorum: http://health.gov/dietaryguidelines/2015/guidelines/

- Bahsettiğiniz kurumların yayımladığı tavsiyeler arasında da görüş ayrılığı bulunmuyor mu? 

Az çok farklılıklar ve görüş ayrılıkları mutlaka bulunuyor, ama ana hatların çoğunlukla benzer olduğunu söyleyebilirim. Bu gibi tavsiyelerin “değişmez mutlak doğrular” olmadığını da vurgulamak isterim. Bilimin her alanında olduğu gibi beslenme alanında da sürekli yeni bulgular ortaya çıkıyor, araştırmacılar ve kurumlar arasında uzun tartışmalar sonucu varılan sonuçlar tekrardan gözden geçirilip revize ediliyor. Alıntıladığım USDA tavsiyeleri de beslenme çevrelerinde oldukça yoğun tartışmalara sebep oldu, ancak söylediğim gibi bu şaşırtıcı bir durum değil. Bir başka önemli nokta ise, halihazırda belirli bir hastalığı bulunan kişiler için (örneğin diyabet) bu tavsiyeler farklılık gösterebilir ve o kişilerin doktorlarından kendilerine özel tavsiyeler almaları gerekir.

- Kas miktarını, kemik minerallerini etkilemeden kalori kısıtlaması yapmak mümkün mü?

Bahsettiğimiz kalori/besin kısıtlaması rejimi henüz hayvan modellerinde temellendirildiği ve insanlarda halen test edilme aşamasında olduğundan, insanlara henüz bu şekilde bir tavsiye vermenin sorumsuzca olabileceğini düşünüyorum. Çünkü henüz tespit edilememiş yan etkiler vb. olması mümkün. Ancak bahsettiğimiz kişi halihazırda tavsiye edilen kalori miktarının üzerinde tüketiyorsa, tükettiği miktarı tavsiye edilen seviyeye çekmesini önerebiliriz, bu da bir tür kalori kısıtlaması demektir.

- Beslenme konusunda tavsiyesi olmayan bir insana rastladınız mı hiç? 

Emin değilim. Kendi deneyimlerini veya komşusunun/akrabasının yaptığı son moda diyeti anlatan yazılar her yerde dolaşıyor. Aklıma gelenlerden birisi tam tahıl ve meyve dahil asla karbonhidrat tüketilmemesi gerektiğini düşünen akım.

- Geçenlerde bir haberde, gluten tüketimi ile kemik erimesi arasında bir bağ olduğu yazıyordu. Var mı böyle bir bulgu, bu gibi haberlere nasıl bakmalı?

Ben böyle haberler gördüğümde ilk önce haberin ana kaynağına, oradan da (eğer varsa) referans aldıkları bilimsel araştırmaya gidip bakıyorum. Şu an bu bahsettiğiniz haberin referansı veya linki olsa bakabilirdim. Çoğu kez bunu yaptığınızda “bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkarmaya uğraşıyor” durumu ile karşılaşıyorsunuz. Yani ilk okuduğunuz haber bu bilgiyi başka sitelerden kopyalayıp, yapıştırma ile almış, alırken veya İngilizce’den çevirirken önemli detayları yanlış aktarmış, orijinal İngilizce haber kaynağı bilimsel araştırmayı doğru değil abartılı veya çarpıtarak aktarmış vesaire oluyor. Bazı durumlarda ise herhangi bir bilimsel araştırmaya dayanmadan ne idüğü belirsiz bir “uzman”ın kendi kişisel fikirlerini aktardığı bir kaynağa ulaşıyorsunuz. Burada demek istediğim şu: popüler bilim veya sağlık haberleri o kadar kötü aktarılıyor ve yazılıyor ki bunlara neredeyse hiç güvenim yok. Kendi alanım için orijinal kaynağa gidip okuyabildiğim için sorun yaşamıyorum. Ancak alanım dışı herhangi bir bilim haberini, özellikle Türkçe kaynaklarda asla okuduğum haliyle doğru olarak kabul etmiyorum. Bu haberlere bu şekilde bakmayı tavsiye ederim.

- Alkali beslenme hakkında görüşleriniz nedir?

Alkali diyetin kansere karşı etkili olduğu yönünde popular medyada bir takım iddialar olduğunu görmüştüm. Bu akım bazı kanser hücrelerinin laboratuvar ortamında asidik şartlarda daha hızlı büyümesinden yola çıkıp alkali (bazik) yemekler yiyerek kanserin önlenebileceği sonucuna varıyor. Burada gözden kaçırılan, lise biyolojisinden bile hatırlanabilecek olan bazı çok temel bilgiler var. Birincisi, vücudun farklı bölgelerindeki pH değerleri farklıdır ve bu değerler çok sıkı şekilde regüle edilir. Örneğin mide sıvımız oldukça asidiktir, ancak kanımız çok hafif derecede baziktir (pH 7.35 – 7.45 arası). Yediğimiz yiyecekler öncelikle mideden geçerek mide asidinin de yardımı ile parçalanıp sindirim sisteminden kana karışır. Kan pH’İ oldukça sıkı kontrol edildiği için yediğimiz yiyeceklerin pH’i olduğu gibi kanın pH’ına yansımaz, kan pH’i aynı aralıkta sabit kalır. Yani test tübünde kanser hücrelerinde görülen bir fenomeni bu kadar basit bir şekilde vücuda genelleyemeyiz.

- Peki,  alınan vitamin ve supplementlar doğrultusunda bir insanın sağlık değeri yükseliyor mu?

“Sağlık değeri” diye tekil bir değerden söz etmek zor. Sağlık çok geniş bir kavram ve çok çeşitli ve farklı parametreleri içeriyor. Vitamin hapları hakkında şunu söyleyebilirim, bir kişi beslenme ile yeterince vitamin alamıyorsa, eksiklerini tamamlamak için dışarıdan destek yapması mantıklı olabilir. Örneğin kuzey ülkelerinde kış aylarında yeterince güneş ışığı görülmediği için vücut yeterli D vitamin sentezleyemiyor ve bu vitaminin dışarıdan takviye olarak alınması gerekiyor.

- Omega-3 ve B12 için de çoğu bilim insanı sizinle aynı görüşteler sanırım ama diğer vitaminlerin ve güçlendirici ilaçların çoğunun vücuda fayda sağlamadan mideden bağırsaklara, oradan da dışarıya gittiği savunuluyor. Ne dersiniz? 

Vitaminler, özellikle supplementlar epey geniş kategoriler, her biri için aynısını söyleyemeyiz, hepsinin fiziksel özellikleri ve dolayısıyla vücutta işlenme biçimleri birbirlerinden farklı. Örneğin suda çözünen vitaminlerin vücutta depolanmayıp fazlasının idrar ile atıldığı doğru. Ancak yağda çözünen vitaminler vücutta depolanıyor ve bunların fazlası sağlığa zararlı olabiliyor (örneğin A vitamini). Sanırım bu oldukça yaygın bir sanı, yani insanlar “doğal” vesaire diye aldıkları ürünlerin kendilerine fayda sağlayacağından emin olamasalar bile zararlı da olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurmuyorlar.

- Diyelim ki brokoli sevmiyor bir kişi brokoliden edineceği faydayı supplement takviyesi ile giderebiliyor mu? 

Vitaminleri veya sebzelerden gelecek sağlıklı beslenmeyi tek tek besinler bazında değil daha bütünlüklü düşünmek lazım. Herhangi bir beslenme tavsiyesinde “mutlaka x sebzesi y meyvesi yenmek zorunda” diye bir şey olmuyor. Yani bir kişinin yalnızca brokoli sevmemesinin büyük bir problem oluşturduğunu düşünmüyorum, onun yerine yiyebileceği bir sürü başka benzer sebze var. Ancak ben hiç sebze yemeyeyim onun yerine supplement alayım demek sağlıklı bir tutum değil. 

- ABD'de her yıl en az 23 bin kişinin diyet için doğal diye pazarlanan ürünler veya vitaminler sonucu acile gittiği belirtiliyor. Nasıl algılıyorsunuz bu sihirli ilaç arayışını?

İlk önce supplementların neden bu kadar yaygın ve tehlikeli olabileceği hakkında biraz arkaplan bilgisi vereyim. ABD’de “dietary supplement” şeklinde kategorize edilen ürünler “ilaç” olarak kategorize edilen ürünlere göre çok farklı ve çok daha esnek regülasyon zorunluluklarına tabi. Hastalara verilecek ve herhangi bir hastalığı iyileştirme iddiasında bulunan ilaçlar, piyasaya sürülmeden önce çok kapsamlı ve sıkı süreçler olan “clinical trial” veya klinik deney diyebileceğimiz, genelde üç aşamalı ve yıllar süren denemeler sonrası güvenlilik ve efektifliklerini ispatlamak ve sonrasında FDA’den (Food and Drug Administration) onay almak zorundalar. Ancak “dietary supplement” olarak kategorize edilen ürünler bu kadar sıkı kontrole tabi değil3. Güvenli olduğu bir kez gösterilmiş bir ürünü içeren supplementı ayrıca klinik deneyler yapıp FDA onayı almadan herhangi bir firma rahatça piyasaya sürebiliyor.

Çoğu kişinin bu aradaki farkı tam olarak anlamadığını ve “eczanede satılıyorsa doğru olmalı” diye çarpık bir güven duygusu ile bu ürünlere yöneldiğini düşünüyorum. Ayrıca supplementların etiketleme kuralları da oldukça gevşek, yani çoğu ürün bu kuralların çevresinden dolaşan kelime oyunları ile insanları yanıltabiliyor. Bir de tabii doktorların veya diyetisyenlerin tavsiye ettiği “klasik” diyetleri uygulamanın insanlara zor gelmesi ve acısız bir çözüm aramaları da önemli bir faktör.

- Yenice şu supplement  (http://www.superiorhealthsupplement.com) çıktı karşımıza, hakkında bilginiz var mı? 

Daha önce duymamıştım, sizin verdiğiniz linkten girip biraz web sitelerinde gezindim ve “Sık sorulan sorular” kısmında şu aşağıdaki soru ve cevapla karşılaştım:

“Is there any scientific evidence proving the benefits of Laminine?

The extract from a fertilized avian egg has been the subject of scientific studies and experiments for numerous decades. It all started in 1929 when a Canadian doctor decided to figure out whether the extract could be used as a natural remedy for cancer. Extensive research continued in the 1980s and intensified even further after 2000. Numerous clinical trials have taken place to determine what the nutrients found in fertilized avian eggs are and how these nutrients can affect human health. New clinical studies are being executed all the time, revealing more and more information about the incredible qualities of Laminine.”

Özetlemek gerekirse, soruda Laminine adlı ürünün faydalarını ispatlayan herhangi bir bilimsel veri var mı diye soruluyor. Cevapta ise kuş yumurtası extractlerinin (Laminine’in ana içeriği buymuş) uzun yıllardır bilimsel araştırmalarda araştırıldığı söyleniyor. Yalnız bahsedilen araştırmaların sonuçlarına dair herhangi bir bilgi veya referans yok, ve bu epey şüpheli bir durum.

Deminki supplement sorusuna dönecek olursak, ABD’de çeşitli otoriteler insanları bu konularda uyarmak için bazı tavsiyeler yayımlıyorlar. FDA’in yayımladığı bu tavsiyeler özetle şöyle:

* Supplement almayı sağlıklı beslenmeye bir alternatif olarak düşünmeyin, bunlar adı üzerinde supplement yani tamamlayıcı. 

* Supplement almaya karar vermeden önce doktorunuza danışmak iyi fikir (bu ürünler halihazırda kullandığınız ilaçlar ile reaksiyon verebilir ve herhangi bir özel durumunuz varsa size zararlı olabilir).

* İnternette gördüğünüz supplement websiteleri için dikkat edilebilecek bazı faktörler5: site kime ait, güvenilir bir kurum mu? Sitenin amacı bilgi sağlamak mı yoksa satış yapmak mı? İddia edilen bilgilere kaynak olarak bilimsel referanslar gösterilmiş mi? (Örneğin laminine için bunlardan herhangi birini söyleyemiyoruz).

- Kolloidal gümüş suyunun sağlığa faydalı olduğunu düşünen bir grup var. Bu su, gümüş tozu etkin veya güvenli midir? 

Bunu da daha önce hiç duymamıştım, internetten biraz araştırıp Amerikan Sağlık Enstitüsü’nün (NİH) National Center for Complementary and Integrative Health websitesinde bu ürüne ayrılmış bir sayfa ile karşılaştım.

Maddenin özeti şu şekilde:

The Bottom Line

How much do we know about colloidal silver?

There are no high quality studies on the health effects of taking colloidal silver, but we do have good evidence of its dangers.

What do we know about the effectiveness of colloidal silver?

Claims made about the health benefits of taking colloidal silver aren’t backed up by studies.

What do we know about the safety of colloidal silver?

The U.S. Food and Drug Administration (FDA) has said that colloidal silver isn’t safe or effective for treating any disease or condition.”

Yani Türkçesi ile:

* Kolloidal gümüş suyunun sağlık üzerine etkileri hakkında kaliteli çalışmalar bulunmuyor, ancak bu ürünün tehlikeleri hakkında yeterli bilgiye sahibiz. 

* Kolloidal gümüş suyunun sağlığa ilişkin faydaları hakkındaki iddialar çalışmalar ile desteklenmiyor.

* FDA, kolloidal gümüş suyunun herhangi bir hastalığa karşı kullanımda güvenli veya etkili olmadığını belirtti.

- Son soru:  Probiyotiklerin sağlığımıza etkisi nedir? 

Bağırsak floramızda bizimle beraber yaşayan milyonlarca mikroorganizma var, ve bu mikroorganizmaların türü, dağılımı ve sağlığı bizim sağlığımız için de büyük önem taşıyor. Bağırsak florasını (gut microbiota) ve bunun insan sağlığı üzerindeki etkilerini inceleyen alan son yıllarda oldukça hız kazandı. Probiyotik dediğimiz ürünler, içinde bağırsağımızdaki sağlıklı mikroorganizmalara benzeyen canlı mikroorganizma barındıran ürünler. Bu ürünlerin hedefi, bağırsak florasının normalın dışına saptığı bazı durum veya hastalıklarda florayı yeniden düzenleyerek tedaviye yardımcı olmak. Probiyotiklerin çeşitli hastalıklardaki etkisinin araştırılması için görece yeni bir alan diyebiliriz. Bu da demek oluyor ki şu aşamada birçok bilimsel araştırma yapılmış ve olumlu sonuçlar alınmış olmasına rağmen daha araştırılacak ve öğrenilecek çok şey var. Pratik tavsiye arayışında olan ve İngilizce bilenler için yine bahsettiğim web sitesini önerebilirim7.

İngilizce bilmeyenler için yine maddenin özetini ve çevirisini aktarıyorum:

“What's the Bottom Line

How much do we know about probiotics?

Although a great deal of research has been done on probiotics, much remains to be learned.

What do we know about the usefulness of probiotics?

Some probiotics may help to prevent diarrhea that is caused by infections or antibiotics. They may also help with symptoms of irritable bowel syndrome. However, benefits have not been conclusively demonstrated, and not all probiotics have the same effects.

What do we know about the safety of probiotics?

In healthy people, probiotics usually have only minor side effects, if any. However, in people with underlying health problems (for example, weakened immune systems), serious complications such as infections have occasionally been reported,”

* Probiyotikler hakkında oldukça fazla araştırma yapılmış olmasına rağmen daha öğreneceğimiz çok şey var.

* Bazı probiyotikler enfeksiyon ve antibiyotik kullanımı sonrasında görülen ishali önlemeye ve irritable bowel syndrome semptomlarına yardımcı olabiliyor. Ancak bu bahsedilen faydalar henüz kesin bir biçimde gösterilmedi ve bütün probiyotikler birbirinin aynı etkilere sahip değil.

* Genelde sağlıklı insanlarda probiyotiklerin ancak hafif yan etkileri oluyor. Ancak zayıf bağışıklık sistemi gibi halihazırda başka sağlık problemi olan insanlarda enfeksiyon gibi ciddi komplikasyonlara sebep oldukları da rapor edilmiş durumda.

Özellikle bahsedilen üçüncü madde sebebiyle yine kullanım öncesi herkesin doktoruna danışmasının en doğrusu olduğunu düşünüyorum.

Eylül Harputlugil kimdir? 

Lisans eğitimini 2008 yılında Sabancı Üniversitesi, Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik programında tamamladı. Üniversite öğrencisiyken Uğur Sezerman'ın Laboratuvarı’nda biyoinformatik ve işlemsel biyoloji alanında yapılan araştırmalara katıldı. Sonrasında yüksek lisans çalışmasında, Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nde Mehmet Öztürk'ün Laboratuvarı’nda karaciğer kanseri hücrelerinde epigenetik değişiklikleri inceledi. Doktora için ABD'nin Boston şehrinde, Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Fakültesi, Genetik ve Kompleks Hastalıklar Departmanı'ında James Mitchell'in Laboratuvarı’na katıldı. Beş buçuk yıl süren doktora çalışmalarında çoğunlukla fare modelinde besin kısıtlaması ve bunun ameliyat öncesi uygulamalarının farelere nasıl, hangi genler ve mekanizmalar aracılığıyla koruma sağladığını inceledi. Doktora tezini geçtiğimiz ay sunup teslim etti ve şu an mezun olmak üzere.

Referanslar:

(Tüm web sitelerine 10 Ocak 2016 tarihinde ulaşıldı)

1 Amerikan Tarım Bakanlığı web sitesi: http://www.cnpp.usda.gov/DietaryGuidelines

2 Harvard Üniversitesi Beslenme Departmanı web sitesi: http://www.hsph.harvard.edu/nutritionsource/

3 FDA web sitesinde konu ile ilgili bazı kaynaklar:

http://www.fda.gov/Food/DietarySupplements/UsingDietarySupplements/ucm11...

http://www.fda.gov/Food/DietarySupplements/QADietarySupplements/default....

http://www.fda.gov/Food/DietarySupplements/UsingDietarySupplements/ucm11...

http://www.fda.gov/Food/IngredientsPackagingLabeling/LabelingNutrition/u...

4 http://www.superiorhealthsupplement.com/laminine-frequently-asked-questi...

5 http://www.fda.gov/Food/DietarySupplements/UsingDietarySupplements/ucm11...

6 https://nccih.nih.gov/health/silver

7 https://nccih.nih.gov/health/probiotics/introduction.htm

Kaynak: T24

Kariyer Derslerinde Yerinizi Alın

Kariyer Derslerinde Yerinizi Alın

Sabancı Üniversitesi Kariyer Ofisi,Yönetim Bilimleri Fakültesi ve Sabancı Holding işbirliğiyle, 2015-2016 eğitim yılında bahar döneminde Kariyer Dersleri’ne başlıyor. Öğrencilerin gelecekteki kariyerlerini şekillendirmede onlara yol göstermeyi, kişisel gelişim için sistematik bir yaklaşım sunmayı ve iş dünyasının beklentileri hakkında bilgi vermeyi amaçlayan dersin kontenjanı 50 kişi olacak.

Bu yıl Yönetim Bilimleri Fakültesi öğrencilerine öncelikli olarak açılacak bir kredilik dersin (MGMT 491, Career and Professional Development Course) sonunda öğrenciler; kariyer yönetimi sürecini tanımlama, kişisel gelişim için MBTI gibi teknikleri kullanma, liderlerin karar vermelerini anlama, yaratıcı düşünce ve çözüm odaklılık, uyum ve esneklik ile zaman ve stres yönetimi konularında beceriler kazanacaklar.

Farklı sektörlerdeki lider şirketlerin insan kaynakları yöneticilerinin de konuşmacı olarak katılacağı dersler dört ana modülden oluşacak. Birinci modülü oluşturan “Kişisel Gelişim ve Kariyere Giriş” Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yusuf Soner tarafından verilecek. Sabancı Holding grup şirketlerinin üst düzey yöneticileri tarafından verilecek “İş Dünyasının Beklentileri” dersleri ikinci modülü oluşturuyor.  “Liderlerin Kararları” başlıklı üçüncü modül Egon Zehnder Türkiye Yönetici Ortağı Murat Yeşildere tarafından verilecek. Dördüncü ve son modülde sorun çözme, stres ve zaman yönetimi gibi beceriler iş dünyasından profesyoneller tarafından ele alınacak.

Kariyer Dersi toplam 14 haftadan oluşacak. Derslerin 4. haftasında Brisa İK Direktörü Nilgün Özkan, 9. haftasında Çimsa Genel Müdürü Nevra Çetin Özhatay ve 12. haftasında Sabancı Holding Sanayi Grubu Başkanı Mehmet Pekarun konuk olacak. Son hafta gerçekleşecek derse ise Sabancı Holding İnsan Kaynakları Bölüm Başkanı Neriman Ülsever konuşmacı olarak katılacak.



Abone ol